Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Yurtdışı şube kazançlarının vergilendirilmesi PDF Yazdır e-Posta
15 Şubat 2010

I- GİRİŞ

Şube, bir kuruluşun merkezi dışında faaliyette bulunan bölümleridir. Hukuki, idari ve ekonomik olarak merkeze bağlı olsa da üçüncü şahıslara karşı ayrı bir yerde faaliyette bulunur(1).

Maalesef, vergi hukuku çerçevesinde şubelerin vergilendirilmesine ve muhasebe düzenine ait çok az yasal düzenleme vardır. Hem yurt içindeki hem de yurt dışındaki şubelerin vergilendirilmesi sırasında doğru matrahın belirlenmesi için gereken bilgiler çok azdır. Özellikle yurt dışında kurulan şubelerin kazançlarının vergilendirilmesi için nasıl hareket edileceği konusunda belirsizlik daha da fazladır. Ancak son yıllarda 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği(2) ile Gelir İdaresi bu sorunlarının bazıları için görüşlerini açıklamıştır. Bu açıklamalar özellikle yurt dışı inşaat işlerine ilişkindir. Dünya ekonomik faaliyetinin küreselleşmesine paralel olarak yerli firmaların yurt dışındaki faaliyetleri inşaat işlerinin dışına taşmıştır. Bu çerçevede artık pek çok firmanın yurt dışında şubesi vardır ve bu şubelerde elde ettikleri kazancın beyanı için çözümlenmesi gereken cevapları merakla beklemektedirler. Bu yazının izleyen bölümlerinde, yurt dışında şube olarak faaliyet gösteren firmaların hem inşaat işleri hem de diğer iş konuları açısından belli başlı vergilendirme ve muhasebe sorunlarına ışık tutulmaya çalışılacaktır.

II- YURT DIŞI ŞUBENİN HESAPLARI TÜRKİYE’DEKİ DEFTERLERE KAYDEDİLİR Mİ?

Yurt dışındaki işyerlerine ait faaliyetler ilgili yabancı ülkenin mevzuatına göre kayda alınır. Yurt dışında şube olarak faaliyette bulunulduğunda, o ülkenin mevzuatına göre mükellefiyet tesis edilir, defter tutulur ve o ülkenin belge düzenine uyulur.

Ülkeler arasındaki vergi hükümranlığı haklarının doğal bir sonucu olarak, yurt dışı şube hesaplarının merkezin hesaplarında izlenmesi mümkün değildir(3). Buna ilave olarak ülkelerarası vergi ve muhasebe kuralları da farklı olduğu için, dönem sonlarında hesapların Merkezde konsolidasyonu da mümkün değildir. Gelir İdaresi, işletmelerin ticari kazancını tam olarak ölçmek amacıyla merkezde hesapları konsolide etmelerini kabul etmemektedir. Dolayısıyla, yurt dışı şube kazançları yıl ya da dönem sonlarında sadece kâr payı ya da zarar olarak tek kalemde merkezin hesaplarına intikal ettirilebilir.

Buna karşılık merkezin şubeye sermaye olarak gönderdiği paralar, verdiği borçlar ve mal-hizmet alım-satımı ilişkileri merkez açısından elbette Türkiye’de izlenecektir. İlerleyen bölümlerde açıklanacağı üzere, bu işlemlerin merkezin hangi hesaplarında izleneceği ve değerlemelerinin nasıl yapılacağı son derece problemli konulardır. Öncelikle, Muhasebe Sistemi Uygulama Genel (MSUGT) Tebliğlerindeki hesap çerçevesi yurt dışı şubelerle merkezin ilişkisini izleme açısından yetersizdir. Çünkü MSUGT, “393 no.lu Merkez ve Şubeler Cari Hesabı”nı bu amaca tahsis etmiştir. Ancak bu hesap yurt içindeki şubelerin cari hesap ilişkilerini izlemekte faydalıdır. Çünkü dönem içinde borç bakiye verebilmekte fakat dönem sonunda, şube ve merkezin hesapları konsolide edildiği için hesap sıfırlanmakta ve sorun yok olmaktadır. Buna karşılık yurt dışı şube ile merkez arasındaki cari hesap ilişkileri borç bakiye verdiği zaman dönem sonunda bu hesabın kapanması mümkün değildir ve hatta aktife taşınması gerekir. Muhasebe uygulaması açısından, yurt dışı şubeler için hesap planında borçlu hesaplar açılması muhasebe ilkeleri (tam açıklama ve tutarlık) açısından daha doğru olacaktır.

III- YURT DIŞI ŞUBE KAZANÇLARI TÜRKİYE’DEKİ MERKEZ AÇISINDAN NE ZAMAN ELDE EDİLMİŞ SAYILIR?

Kurum kazancının tespiti sırasında KVK’nın 6/2. maddesi uyarınca Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Ticari kazançta elde etme ise tahakkuk esasına bağlanmıştır. Gelir mahiyet ve tutar itibariyle kesinleştiği an ticari kazancın elde edildiği varsayılır. Yurt dışındaki bir şubenin kazanç elde etmesi halinde, bu kazancın kesinleştiği dönemde, merkezin de bu kazancı elde ettiği varsayılır. Nitekim GVK’nın 85. maddesinde;

“Yabancı memleketlerde elde edilen kazanç ve iratlar:

1. Mükellefin bunları Türkiye'de hesaplarına intikal ettirdiği yılda;

2. Türkiye'de hesaplara intikal ettirilmemesinin mükellefin iradesi dışındaki sebeplerden ileri geldiği tevsik olunan hallerde, mükellefin bunlara tasarruf edebildiği yılda

elde edilmiş sayılır.”

hükmü yer almaktadır. Yani mükellefin iradesi dışındaki sebeplerle bu kazancın tasarruf edilememesi hali hariç, kazancın oluştuğu yılda Türkiye’deki hesaplara sonucun intikali gerekmektedir. Kazancın fiilen Türkiye’ye transferi zorunlu değildir. Transfer edilebilir olması şube kazancının Türkiye’de beyanı için yeterlidir.

Şubeler, diğer iştiraklerden hukuken farklıdır. Şubenin bütün kararları aslında merkezin kararı olduğu için, yurt dışındaki şubenin kazancını dağıtmama kararı alması bu kazancın Türkiye’de beyan edilmemesini gerektirmez. Buna karşılık yurt dışındaki diğer iştiraklerde kazancın elde edilebilmesi için (genellikle bu tüzel kişiliğin) kâr dağıtımı kararı alması gerekmektedir. Yurt dışında elde edilen kazançların Türkiye’de vergilendirilmesinin ertelenmesini önlemek amacı ile mevzuatımıza “Kontrol Edilen Yabancı Kurum” kavramı dahil edilmiştir. KVK’nın 7. maddesindeki şartları taşıyan kurumların, yurt dışında kâr dağıtımı kararı almaması halinde bile bu kazançtan Türkiye’deki mükellefin payına düşen kısmın beyanı gerekmektedir. Ancak bu kapsama girmeyen yurt dışı iştirak kazançları ancak elde edildiği zaman (yani hukuken dağıtıldığı zaman) Türkiye’de beyan edilecektir. Madde incelendiği zaman yurt dışındaki şubelerin (iştirak olmadıkları için) bu kapsama girmediği görülmektedir. Ancak, kapsama girmemesi önem taşımamaktadır. Çünkü zaten şubeler kâr dağıtımı kararı almasa bile merkezin, bu kazancı beyanı zorunludur.

Maliye Bakanlığı da, 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 5.9. bölümünde, yurt dışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanan kazançlarda istisna açısından yurt dışındaki şubelerden elde edilen kazançların genel sonuç hesaplarına ne zaman intikal ettirileceğini cevaplamıştır. Bu bölümdeki açıklamalar, diğer sektörler açısından da geçerli olmalıdır. Bakanlık, faaliyette bulunulan yabancı ülkenin mevzuatına göre hesap döneminin kapandığı tarih itibarıyla ilgili ülke mevzuatına göre tespit edilen faaliyet sonucunun, Türkiye’de de aynı tarih itibarıyla genel sonuç hesaplarına kaydedilmesini öngörmektedir.

Yukarıdaki bölümde belirttiğimiz üzere, kazancın kambiyo mevzuatına göre fiilen Türkiye’ye getirilmesi gerekmemekte olup, faaliyette bulunulan yabancı ülkede kazanca tasarruf edilebilmesi yeterlidir.

Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazanç, hesaplara intikal ettirilmesi gereken tarihte T.C. Merkez Bankası’nın o gün için tespit ve ilan ettiği döviz alış kurlarıyla değerlendirilecektir. T.C. Merkez Bankası’nca tespit ve ilan olunmayan yabancı paralarda ise Maliye Bakanlığı’nın Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre tespit ve ilan ettiği kurlar dikkate alınacaktır.

IV- GEÇİCİ VERGİ VE YURT DIŞI KAZANCIN BEYANI

Yine 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği uyarınca yurt dışı faaliyet sonucunda elde edilen kazançlar elde edildiği dönem itibarıyla, Türkiye’de ilgili olduğu geçici vergi matrahının tespitinde de dikkate alınacaktır.

Örneğin; Türkiye’de 1 Temmuz - 30 Haziran özel hesap dönemini kullanan bir kurumun, yurt dışında yaptığı inşaat işlerine ilişkin olarak tabi olduğu hesap dönemi ilgili ülke mevzuatına göre takvim yılıdır. Buna göre, bu şirketin yurt dışı şubesinin, 2006 takvim yılına ilişkin kazancı, Türkiye’de 31.12.2006 tarihi itibarıyla elde edilmiş sayılacağından, 01.07.2006 - 30.06.2007 özel hesap döneminin ikinci geçici vergi dönemi matrahının tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.

V- YURT DIŞI ŞUBE KAZANÇLARI İSTİSNASI

5520 sayılı KVK’nın 5. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi ile kurumların yurt dışında bulunan işyerleri veya daimi temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri kurum kazançları, belli şartlar altında kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

Yurt dışında bulunan işyerleri veya daimi temsilciler aracılığıyla elde edilen kurum kazançlarının;

· Doğduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az %15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması,

· Elde edildiği hesap dönemine ilişkin yıllık kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olması,

· İştirak edilen şirketin ana faaliyet konusunun, finansal kiralama dahil finansman temini, sigorta hizmetlerinin sunulması veya menkul kıymet yatırımı olması durumunda, bu kazançların doğduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az Türkiye’de uygulanan kurumlar vergisi oranında (%20) gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması

gerekmektedir.

Anılan maddedeki istisna şartları, kurumların yurt dışındaki şubeleri tarafından ya da daimi temsilcileri aracılığıyla elde edilen kazançlara istisna uygulanmasını gerektirmektedir. Kurumların başka kurumlara iştiraki sonucu elde edecekleri kâr payları bu kapsama girmeyecektir. Bu istisna kurumların yurt dışında elde ettiği kazançların yurda getirilmesinin teşviki açısından anlamlıdır.

VI- MERKEZ VE ŞUBE ARASINDAKİ ALIM-SATIM VE BORÇLANMA İLİŞKİLERİ

Gelir İdaresi, 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 5.9.2. bölümünde, yurt dışında yapılan inşaat işlerine ilişkin olarak Türkiye’deki merkez ile yurt dışındaki işyeri arasındaki mal ve para hareketlerinin nasıl işleme alınması gerektiğini açıklamıştır. Her ne kadar konu yurt dışı inşaat işleri kapsamında açıklanmışsa da, inşaat işlerinin dışındaki işler için de benzer biçimde hareket etmek yanlış olmayacaktır.

Gelir İdaresi, yurt dışındaki işyerine Türkiye’den fatura düzenlenmek suretiyle yapılan ve o işyerinde maliyet veya gider olarak kabul edilen mal ve hizmet hareketleri ile yurt dışındaki işyeri ile Türkiye’deki merkez arasındaki para hareketlerinin ayrı hesaplarda izlenmesi ve değerlemenin buna göre yapılmasını istemektedir.

İdare, yurt dışındaki işyerine merkez tarafından fatura düzenlenmek suretiyle ihraç olunan emtia ile yurt dışına yönelik olarak fatura düzenlenmek suretiyle yapılan hizmetlerden doğan dövize bağlı alacak ve borçların aynen mal veya hizmet ihracından doğan alacak ve borçlarda olduğu gibi değerlemeye tabi tutulmasını ve değerleme farklarının merkez açısından vergi matrahının tespitinde dikkate alınmasını öngörmektedir.

Tebliğ’in ilgili bölümünde, Türkiye’de bulunan merkez ile yurt dışındaki işyeri arasında gerçekleşen diğer para hareketlerinden doğan (sermaye gönderme - borç verme vs.) alacak ve borçların ise gerçek bir alacak ve borç niteliği taşımadığı için, değerlenmemesi istenmektedir.

Yurt dışındaki şubeye döviz olarak gönderilen paraların değerlenmemesi, merkezin döviz cinsinden alacaklarına ait kur farklarının lehte ya da aleyhte merkezde dikkate alınmaması anlamına gelecektir. Merkez Türkiye’deki bir bankadan döviz kredisi alıp, bu parayı yurt dışındaki şubesine sermaye diye gönderirse şubesinden olan alacağı için kur farkı hesaplamayacaktır. Ancak, bu döviz kredisini kendi borcu olarak değerlemesi sonucu kur farkı oluşursa normal şartlar altında bu giderleri kendi dönem matrahının tespiti sırasında dikkate alacaktır.

Buna karşılık 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’ndeki bu açıklamalar, 2 Seri No.lu “Transfer Fiyatlandırması Yoluyla Örtülü Kazanç Dağıtımı Hakkında Genel Tebliğ”(4) ile çelişir hale gelmiştir. Çünkü söz konusu Tebliğ’in 4. bölümü ile, tüm kurumlar vergisi mükelleflerinin 01.01.2008 tarihinden itibaren yurt dışı şubeleri ile serbest bölgelerde bulunan ilişkili kişilerle (mükellefin serbest bölgedeki şubeleri dahil) yaptıkları işlemlerin Yıllık Transfer Fiyatlandırması Raporu’na dahil edilmesi gerekmektedir. Öncelikle bu düzenleme biraz muğlaktır. Çünkü, merkez ile şube arasındaki transfer fiyatlandırmasına konu işlemlere ait bilgiler sadece rapora mı yazılacaktır? Normal olarak rapor hazırlanmasını gerektiren bir işlemi olmayan ama yurt dışında şubesi olan firmalar sırf bu açıdan mı rapor hazırlayacaktır? Ayrıca kurumlar vergisi beyannamesinin ekindeki transfer fiyatlandırması bilgileri doldurulurken merkez ile şube arasındaki bilgiler de burada yer alacak mıdır? Bu soruların cevabı belirsizdir.

Konunun özüne geldiğimiz zaman, bu düzenlemenin anlamı Türkiye’deki merkez ile yurt dışındaki şube arasındaki para ve mal-hizmet ilişkisinin de emsal fiyatlara uygun olmasını gerektirmektedir. Bu durumda, merkez ile şube arasındaki finansman ilişkisi sonucu faiz hesaplanması ve döviz cinsinden işlemlerde kur değerlemesi yapılması gerekmektedir. Ancak, 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’ne göre kur değerlemesi yapılması zorunluluğu yok gibi görünmektedir. Aynı Tebliğ borçlanmalar ve faizin hesabı konusuna ise hiç değinmemiştir. Maliye Bakanlığı’nın öncelikle merkez ile şube arasındaki finansman ilişkisinin transfer fiyatlandırması kapsamına girip-girmediğini hem faiz hem de kur farkı hesabı açısından açıklığa kavuşturması gerekmektedir.

Konuyu daha da çetrefillileştiren bir diğer uygulama ise, istisnaya tabi kazançlara ait giderlerin diğer kazançlardan indirilmesini engelleyen KVK’daki hükümdür. KVK’nın 5/3. maddesindeki bu hüküm uyarınca, yurt dışındaki şubeye kullandırılan kaynak için merkezin aleyhine kur farkları oluştuğu zaman gider kaydedilmesi problemli görünmektedir. Çünkü yurt dışındaki şubelerin kazançları için belirli şartlarda istisna hükümleri uygulandığı için, şubeye kullandırılan kaynak için kur farkı gideri oluşursa bu tutarın gider kaydı mümkün olmayacaktır. Ancak, yurt dışı şube kazançlarının birçok şarta bağlanmış olması aslında Türkiye’deki mükellefin yurt dışındaki şubeye kaynak kullandırması halinde istisnaya tabi kazanç çerçevesinde oluşmuş bir gider sayılır mı, şüphelidir. Çünkü, bu şartlar oluşmazsa, merkezin şubeden elde edeceği kazanç istisnaya tabi olmayan kazanç haline gelecektir. Fakat Maliye Bakanlığı’nın uygulaması, şarta bağlı istisnalarda, şartların gerçekleşip gerçekleşmediğine bakmadan söz konusu giderleri istisnaya tabi kazançla ilişkili olarak kabul etme yönündedir.

Bu konuyu daha da karmaşıklaştıran bir diğer boyut da, finansman ilişkisinin cari hesap biçiminde çalışması ve kur farklarının dönem dönem lehe ve aleyhe dönmesidir. Bu durumda bir dönem merkezin lehine gelir kaydedilen kur farkları, izleyen dönemde kur gideri haline dönüşünce, bu durumda da istisnaya tabi kazanca ait gider olarak kanunen kabul edilmediğinde çifte standartla karşılaşılacaktır.

Maliye Bakanlığı verdiği bir özelgede, serbest bölgedeki şubeye kullandırılan kaynak için kur farkı oluştuğunda, merkezin aleyhine oluşursa gider kabul edilmeyeceğini ama lehine oluşursa bu durumda da vergiye tabi olmayan gelir olarak dikkate alınması gerektiğini bildirmiştir(5).

Bizim görüşümüz, merkez ve şubenin dönem kazancının doğru tespiti açısından, finansman ilişkilerinin faizlendirilmesi ve döviz cinsinden borç ve alacakların değerlenmesinin doğru olacağı yönündedir. Öte yandan, şubeden elde edilen kazanç istisna kapsamında ise, merkezde oluşacak kur gelirlerinin de giderlerinin de matrahın tespiti sırasında dikkate alınmaması daha doğru olacaktır. Maliye Bakanlığı’nın birbiri ile çelişen ve karmaşık görünen bu ilişkilerde görüşünü net olarak ortaya koymasında yarar vardır.

Öte yandan, yurt dışındaki şube açısından, merkezden alınan sermaye ve borcun değerlemesi, faaliyette bulunulan ülkenin mevzuatına göre şekillenecektir. Eğer o ülkenin mevzuatı izin veriyorsa bu tutarlar değerlenebilecektir.

VII- ŞUBE İÇİN YURT İÇİNDE YAPILAN HİZMETLER VE GİDER AKTARIMLARI


1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin 5.9.4. bölümünde, Türkiye’deki merkez genel giderlerinden yurt dışında yapılan inşaat işlerine pay verilmesi konusu düzenlenmiştir. İlgili açıklamaya göre, Türkiye’deki merkezin genel giderlerinden, yurt dışında yapılan inşaat işlerine pay verilmesi gerekiyor ise yurt dışında gider kaydedilen bu payların Türkiye’de gider kaydedilmemesi gerekmektedir.

Ancak, transfer fiyatlandırması hükümleri dikkate alındığında, yurt dışındaki şube ile ilgili olarak yurt içinde yapılan hizmetler ve şubeye mal ve hizmet satımı emsal fiyatlara uygun olarak mı yapılacaktır? Yoksa, dekont veya fatura ile şubeye ilişkin kısım merkezin gider veya stoklarından kârsız olarak düşülecek midir? Yine iki düzenleme arasında çelişki ya da en azından bir belirsizlik olduğu söylenebilir. İki ayrı ülkenin vergilendirme hakkı dikkate alındığında, fiyatların emsal fiyatlara uygun olması gerektiği söylenebilir. Ancak bir diğer bakış açısı ile de, şube de, mal ya da hizmetin merkeze mal oluş değeri ile benzer mal ya da hizmeti tedarik edebilir. Burada problem, şubenin merkezin bulunduğu ülkeden, merkezini işe dahil etmeden mal ya da hizmet satın alması, belgelendirmesi ve ithalinde yaşanacak sorunlar olacaktır. Dolayıyla, merkezin şubeye aktardığı giderler için, kendi açısından kanunen kabul edilmeyen gider işlemi yapması mantıksız değildir. Yani 1 Seri No.lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliği’nin benimsediği görüşe uygun hareket etmenin transfer fiyatlandırması hükümlerine aykırı olmayacağı iddia edilebilir.

Ayrıca genel gider mahiyetindeki giderlerden şubeye pay verilmesi halinde, şubenin bulunduğu ülke tarafından bu giderlerin kabul edilip edilmeyeceği de diğer ülkenin mevzuatı açısından önem taşıyacaktır. Birçok ülke bu tip gider aktarımlarına kısıtlamalar getirmektedir. Örneğin benzer durum Türkiye’de olsa idi KVK’nın 22/3. maddesi uyarınca bu tür giderlerden aşağıda tanımlananlar matrahın tespiti sırasında gider kabul edilmeyecek idi;

“a) Bu kurumlar hesabına yaptıkları alım-satımlar için ana merkeze veya Türkiye dışındaki şubelere verilen faizler, komisyonlar ve benzerleri.

b) Türkiye'deki kurumun kazancının elde edilmesi ve idamesi ile ilgili olan ve emsallere uygunluk ilkesi uyarınca belirlenecek dağıtım anahtarlarına göre ayrılan paylar ile Türkiye'deki kurumun denetimi için yabancı ülkelerden gönderilen yetkili kişilerin seyahat giderleri hariç olmak üzere, ana merkezin veya Türkiye dışındaki şubelerin genel yönetim giderlerine veya zararlarına katılmak üzere ayrılan paylar.”

VIII- ŞUBE İÇİN MERKEZİN ALIMLARI VE KDV İNDİRİMİ


Merkezin, yurt dışı şubenin ihtiyacı için, yurt içinden alacağı mal ve hizmetler için yükleneceği KDV genel hükümlere göre yurt içinde indirim konusu yapılacaktır. Bu mal ve hizmetlerin yurt dışı şubeye gönderimi, İhracat Yönetmeliği hükümleri ve 4 Seri No.lu KDV Genel Tebliği uyarınca ihracat hükmündedir. Bu nedenle, KDV Kanunu’nun 11. maddesi çerçevesinde bu teslimler istisnaya tabidir. İhracat istisnasına tabi teslim ve ifalardan dolayı indirim konusu yapılamayan KDV’nin aynı Kanun’un 32. maddesi uyarıca iadesi mümkündür.

Keza, ayni sermaye olarak yurt dışı şubeye gönderilen mallar da bu kapsamda değerlendirilecektir.

IX- YURT DIŞINDA ÖDENEN VERGİLERİN MAHSUBU

Yurt dışı şube kazancı için Türkiye’de istisna hükümlerinden dolayı vergileme yapılmazsa yurt dışında ödenen vergilerin Türkiye’de mahsubu mümkün olamayacaktır. Ancak yurt dışı şube kazançları istisnasının şartlarına uyulmadığı için Türkiye’de beyan edilen ve vergilendirilen kazançlar oluşursa yurt dışında ödenen vergilerin belirli şartlarla Türkiye’de mahsubu mümkündür.

KVK’nın 33/4. maddesi uyarınca yurt dışı kazançlar üzerinden ödenip Türkiye’de tarh olunacak vergilerden mahsup edilebilecek yurt dışında ödenen kurumlar vergisi ve benzeri vergiler, hiçbir surette yurt dışında elde edilen kazançlara %20 kurumlar vergisi oranının uygulanmasıyla bulunacak tutardan fazla olamayacaktır.

Yurt dışında ödenen vergilerin Türkiye’de hesaplanacak kurumlar vergisinden mahsup edilmesi istendiğinde, Türkiye’deki vergi matrahına dahil edilen yurt dışı kazanç tutarının bu vergileri de içerecek şekilde brütleştirilmiş olması gerekmektedir.

KVK’nın 33/9. maddesi uyarınca yurt dışında yabancı para ile ödenen vergilere, bunların ilgili bulunduğu kazançların genel sonuç hesaplarına intikali esnasındaki kur uygulanacaktır.

Aynı maddenin 4. fıkrası hükmü uyarınca, zarar mahsubu veya istisnalar sonucu ilgili yılda Türkiye’de vergiye tabi kurum kazancının oluşmaması nedeniyle, Türkiye’deki beyannamelere dahil edilen yurt dışı kazançlar üzerinden mahallinde ödenen vergilerin kısmen veya tamamen mahsubuna imkan bulunmazsa, bu mahsup hakkı izleyen üçüncü hesap dönemi sonuna kadar kullanılabilecektir.

Yine KVK’nın 33/5. maddesinde öngörüldüğü üzere, yurt dışında ödenen vergilerin geçici vergiden mahsubu mümkündür. Geçici vergilendirme dönemi içinde yurt dışından elde edilen gelir bulunması halinde, bu gelirler üzerinden elde edildiği ülkelerde kesinti veya diğer şekillerde ödenen vergiler, o dönem için hesaplanan geçici vergi tutarından da mahsup edilebilecektir. Ancak, indirilecek tutar, yurt dışında elde edilen kazançlara %20 geçici vergi oranının uygulanmasıyla bulunacak tutardan fazla olamayacaktır.

Yabancı ülkelerde vergi ödendiği, yetkili makamlardan alınarak mahallindeki Türk elçilik veya konsoloslukları, yoksa mahallinde Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı nitelikteki temsilcileri tarafından tasdik olunan belgelerle tevsik olunmadıkça, yabancı ülkede ödenen vergiler Türkiye’de tarh olunan vergiden indirilemeyecektir.

Kurumlar vergisinden indirim konusu yapılan vergilerin yabancı ülkelerde ödendiğini gösterir belgelerin, tarhiyat sırasında mükellef tarafından ibraz edilememesi halinde, yabancı ülkede ödenen veya ödenecek olan vergi, %20 kurumlar vergisi oranını aşmamak şartıyla o memlekette cari olduğu bilinen oran üzerinden hesaplanacaktır. Tarhiyatın bu suretle hesaplanan miktara isabet eden kısmının ertelenmesi, ibraz edilmesi gereken belgelerin, tarh tarihinden itibaren en geç 1 yıl içinde ilgili vergi dairesine ibraz edilmesi halinde, bu belgelerde yazılı kesin tutara göre tarhiyatın düzeltilmesi gerekmektedir.

Mücbir sebepler olmaksızın belgelerin anılan süre zarfında ibraz edilmemesi veya bu belgelerin ibrazından sonra ertelenen vergi tutarından daha düşük bir mahsup hakkı olduğunun anlaşılması halinde, ertelenen vergiler için 6183 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak gecikme zammı hesaplanacaktır.

X- YURT DIŞI ŞUBE ZARARININ MAHSUBU


KVK’nın 9. maddesi uyarınca kurumların yurt dışı faaliyetlerinden doğan zararlarını, Türkiye’de beyan ettikleri kazançlardan indirebilmeleri mümkündür. Bunun için faaliyette bulundukları ülkenin vergi kanunlarına göre beyan ettikleri vergi matrahlarını (zarar dahil), her yıl o ülke mevzuatına göre denetim yetkisini haiz kuruluşlara incelettirip rapora bağlatmaları ve bu raporun aslı ile birlikte tercüme edilmiş bir örneğini Türkiye’deki ilgili vergi dairesine vermeleri şarttır. Ayrıca, söz konusu denetim kuruluşlarınca hazırlanan rapor ekinde yer alacak vergi beyanları ile bilanço ve gelir tablosunun, yabancı ülkedeki yetkili makamlara onaylatılması zorunludur.

Faaliyette bulunulan yabancı ülkede denetim yetkisini haiz bir denetim kuruluşunun olmaması halinde, her yıla ait vergi beyannamesi ve eki bilanço ile gelir tablosunun, yabancı ülkenin yetkili makamlarından alınacak veya onaylatılacak birer örneğinin, mahallindeki Türk elçilik veya konsoloslukları, yoksa orada Türk menfaatlerini koruyan ülkenin aynı mahiyetteki temsilcilerine onaylatılarak, aslının ve tercüme edilmiş bir örneğinin ilgili vergi dairesine verilmesi gereklidir.

Ancak, yurt dışı şubenin faaliyetinin zararla sonuçlanması halinde, bu zararın yurt içi kazançtan indirilebilmesi mümkün bulunmamaktadır. Çünkü KVK’nın 9. maddesi Türkiye'de kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarla ilgili zararların mahsubunu kabul etmemektedir. KVK’nın 5. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi ile kurumların yurt dışında bulunan iş yerleri veya daimi temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri kurum kazançları kurumlar vergisinden istisna edilmiş olduğundan, bu faaliyetlerden zarar doğması halinde, bu zararların diğer faaliyetlerden elde edilen kazançlardan indirim konusu yapılması mümkün bulunmamaktadır.

Öte yandan istisnanın şartlı olması, zarar mahsubu konusunu karışık hale getirebilmektedir. Yurt dışında bulunan işyerleri veya daimi temsilciler aracılığıyla elde edilen kurum kazancı doğduğu ülke vergi kanunları uyarınca en az %15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükünü taşımazsa ve söz konusu yurt dışı şube faaliyeti zararla sonuçlanırsa zarar mahsubu hakkının mümkün olduğu tartışmasızdır. Buna karşılık, daha ilk yılında yurt dışı faaliyetin zararla sonuçlanması halinde Maliye Bakanlığı’nın; “istisnaya tabi kazançlara ait zararların mahsubu mümkün değildir” demesi muhtemeldir. Ya da ilk yılında kârla sonuçlanan ancak elde edildiği hesap dönemine ilişkin yıllık kurumlar vergisi beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye’ye transfer edilmeyen kazanç için Türkiye’de vergileme yapılırsa ve ikinci yıl bu faaliyetten zarar elde edilirse, bu zararın mahsubu mümkün olmayacak mıdır? Bu soruların cevabının zarar mahsubunu mümkün kılacak yönde olması, yurt dışında faaliyette bulunan firmaların sermayelerindeki azalışı kısmen telafi edebilecektir.

Ayrıca şubenin bulunduğu ülke ile yapılan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasındaki ticari kazançların vergilendirilmesini düzenleyen hükümler de zarar mahsubu konusunu etkileyebilmektedir. Eğer söz konusu anlaşmalar uyarınca şube kazançları sadece bulunduğu ülkelerde vergilendirilecekse, kazancın bu kısmı diğer akit devlette istisnaya tabi olacaktır. Dolayısıyla yine KVK’nın 9. maddesi çerçevesinde (çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarındaki hükümler sonucunda) Türkiye'de kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarla ilgili zararların mahsubu mümkün olamayacaktır.

Maliye Bakanlığı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki şubesinin faaliyeti zararla sonuçlanan bir firma için verdiği özelgede; şube zararının hem çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmasındaki hükümler uyarınca hem de KVK’nın 5. maddesi uyarınca istisnaya tabi olduğunu, istisnaya tabi kazançların ise istisna dışı kazançlardan indirilemeyeceğini bildirmiştir(1).

XI- YURT DIŞINDA YAPILAN İNŞAAT, ONARIM, MONTAJ İŞLERİ İLE TEKNİK HİZMETLERDEN SAĞLANAN KAZANÇLARDA İSTİSNA

KVK’nın 5. maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde, kurumların yurt dışında bulunan işyerleri veya daimi temsilcileri aracılığıyla elde ettikleri kazançlar, maddede belirtilen tarihe kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olmak ve en az %15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergi yükü taşımak koşuluyla vergiden istisna edilmiştir. KVK’nın 5. maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde ise yurt dışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye’de genel sonuç hesaplarına aktarılan kazançlar, herhangi bir koşula bağlanmaksızın kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.

Yurt dışında yapılan inşaat işlerinde kullanılmak üzere alınmış krediler için, inşaat işlerinin sona erdirilmesinden sonra ödenmesi gereken faiz ve kur farkları, yabancı ülkede bunları ödeyecek bir işletmenin kalmaması ve bu işe ilişkin olarak elde edilen hasılatın yurt dışındaki inşaata harcanan kredi tutarı kadar kısmının Türkiye’ye getirilmesi halinde, söz konusu kredi Türkiye’deki merkezin bir borcu haline gelmekte ve merkez tarafından ödenmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu kredilere ilişkin olarak yurt dışındaki inşaat işlerinin sona ermesinden sonra doğan kur farkı ve faizler, merkezdeki kurum için ticari kazancın elde edilmesi ve idamesi için yapılmış bir gider niteliğinde olduğundan, genel esaslar çerçevesinde kurum kazancının tespitinde dikkate alınabilecektir.

Tam mükellef kurumların aktiflerinde yer alan makine ve teçhizatları, yurt dışında yapılan inşaat işleri ile ilgili olarak yurt dışına geçici olarak ihraç etmeleri halinde, geçici olarak ihraç edilen ve işin bitiminde Türkiye’ye getirilen makine ve teçhizat ile ilgili olarak Türkiye’de amortisman ayrılmasına son verilecek; işin bitiminde söz konusu makine ve teçhizatların Türkiye’ye ithalinde ise amortisman uygulaması kaldığı yerden devam edecektir.

XII- ÇİFTE VERGİLENDİRMENİN ÖNLENMESİ

Çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında, şubeler işyeri olarak kabul edilmektedir. Prensip olarak ticari kazançlarda vergilendirme hakkı işyerinin sahibinin mukim olduğu yani kanuni veya iş merkezinin bulunduğu devlete aittir. Ancak şubelerde elde edilen kazançla sınırlı kalmak üzere, karşı ülkeye (yani şubenin bulunduğu ülkeye) vergilendirme hakkı tanınmaktadır. Şube kazancı ile sınırlı olmak üzere, kazancın doğduğu ülkede vergilendirilmesi prensibine “kaynak ilkesi” denilmektedir. Yurt dışındaki şubede elde edilen kazancın merkezin bulunduğu ülkede mükerrer vergilendirilmemesi için anlaşmalarda istisna maddeleri yer almaktadır. Merkez ülkenin kaynak ilkesine göre yurt dışında vergilendirilen kazanç üzerinden ilave kazanç vergisi almak istemesi halinde, yurt dışında ödenen vergilerin mahsubu ile yine çifte vergilendirme engellenmektedir.

XIII- YURT DIŞI ŞUBEYE AİT KİMİ BİLGİLERİNİN HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI’NA BİLDİRİMİ


Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkındaki 32 Sayılı Karar’a ilişkin 2008-32/34 sayılı Tebliğ’in 10. maddesi ile yurt dışında şubesi bulunan kişilere çeşitli bildirim ödevleri yüklenmiştir. Buna göre öncelikle, yurt dışında şube açan kişilerin ilk nakdi veya ayni sermaye gönderimlerini müteakip 3 ay içinde (Tebliğ’in ekindeki) “yurt dışına sermaye ihracına ilişkin bilgi formu”nu doldurarak Hazine Müsteşarlığı’na göndermeleri gerekmektedir.

Yine aynı Tebliğ uyarınca Türkiye’de yerleşik kişilerin, her bir takvim yılını izleyen ilk 3 ay içinde söz konusu formu güncelleyerek yine Müsteşarlığa vermeleri gerekmektedir. Bu kapsamda yurt dışındaki şubenin tasfiyesi ve devri halinde de 3 ay içinde bu form ile Hazine Müsteşarlığı’na bilgi vermek gerekmektedir.

Bu bilgilerin zamanında gönderilmemesi halinde 1567 sayılı Kanun’un 3/a maddesi uyarınca para cezasına muhatap olma ihtimali mevcuttur.

XIV- SONUÇ

Yurt dışında şubesi bulunan işletmelerin, kazançlarının konsolide edilmesi ve değerlenmesi açısından bir çok sorunları bulunmaktadır. Son yıllarda bir miktar açıklığa kavuşan konular, transfer fiyatlandırması ile yine karmaşıklık arz etmektedir. Doğru ticari kazancın tespiti ile doğru mali kârın bulunması konuları birbirinden uzaklaşmaktadır. Prensip olarak, Gelir İdaresi’nin doğru ticari kazanca ulaştırıcı yöntemleri tasvip ettiğini bildirmesi yurt dışı şube kazançlarının vergilendirilmesinde kılavuz oluşturabilecektir.


Cemalettin UÇAK*
Yaklaşım

* YMM, E. Hesap Uzmanı

(G) Yazının I. Bölümü İçin Bkz. Yaklaşım, Sayı: 204, Aralık 2009, s. 156-161
(1) MB.’nin, 14.01.2009 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.16.01/08-KVK-5-22/302 sayılı Özelgesi.