I- GİRİŞ
İflas, “ticaret mahkemesince iflasına karar verilen bir borçlunun (müflisin), haczedilebilen bütün malvarlığının cebri icra yolu ile paraya çevrilip, bundan bilinen bütün alacaklıların tatmin edilmesini sağlayan toplu bir icra yoludur”(1). İflasın açılmasıyla birlikte müflisin haczi kabil olan bütün mal ve alacakları, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, bir masa (topluluk) oluşturulur. İşverenin iflasıyla birlikte iflas idaresi (masası) iş sözleşmesinin tarafı haline gelir. Bu nedenle işverenin iflasıyla birlikte iş sözleşmesinin devam etmeyeceği iflas idaresinin bu konuda vereceği karara bağlıdır. İflas idaresi öncelikle işyerinin faaliyetine devam etmesinin iflas masasının menfaatine olup olmayacağına karar vermesi gerekir. İşyerinin faaliyetinin devamının iflas masasının menfaatine olduğuna karar verdikten sonra, hangi işçi ya da işçilerin işine son verilip verilmeyeceğinin belirlenmesi gerekir.
Buna göre; iflas masasının alacağı karar çerçevesinde müflis işverenin işçileri ile aralarındaki sözleşmenin mahiyeti makalemizin konusunu oluşturmaktadır.
II- İŞVERENİN İFLASININ İŞ SÖZLEŞMELERİNE ETKİSİ
Girişte de bahsedildiği üzere; iflas açıldığı zaman borçlu müflisin haczi kabil bütün malları bir masa oluşturmakta ve alacakların ödenmesine tahsis olunmakta ve iflasın kapanmasına kadar müflisin uhdesine geçen mallar dahi masaya dahil olmakta, daha sonra tüm bunlar paraya çevrilerek iflas idaresi tarafından alacaklılara dağıtılmaktadır. İflasın açılmasıyla müflis borçlu, masaya ait mallar üzerindeki tüm tasarruf yetkisini kaybetmektedir. İş hukuku bakımından da işverenin işçilerine olan borçları iflas idaresince üstlenilmiş olmakta, işverenin hukuki işlem ehliyeti iflas kararından ötürü sınırlanmıştır. Ayrıca, iflas idaresi işverene özgü talimat verme yetkisini kullandığından somut işveren konumuna gelmektedir(2). Bu sebeple Hukuk sistemimizde, iflasın açılmasıyla iş sözleşmesinin kendiliğinden sona ereceğini öngören bir hüküm bulunmadığı için kural olarak, işverenin iflası halinde iş sözleşmelerinin devam ettiği kabul edilmektedir(3).
Bu arada İcra ve İflas Kanunu’nun 198. maddesi gereği iflas idaresi, müflisin sözleşmeden doğan borcunun aynen ifasına karar verdiğinde, alacaklı iflas idaresinden, kendisine yapılacak karşı edimin teminat altına alınmasını isteyebilir. Kanun maddesinde görüldüğü üzere; alacaklıya tanınan teminat isteme yetkisi mutlak olup, hiçbir şarta bağlanmamıştır, ancak hemen belirtmek gerekirse; burada talep müflise değil, iflas masasına yöneltilecektir ve söz konusu teminat alacaklının uğradığı zararın karşılanmasını sağlayabilecek durumda olmalıdır(4). Ayrıca iflas idaresi, sözleşmenin aynen ifasına karar verdikten sonra karşı taraf gerekli teminat kendisine gösterilene kadar kendi edimini ifadan kaçınabilir. Verilen sürede gerekli teminat gösterilmezse, sözleşmeyi feshedebilir(5). İflas idaresince gerekli teminat gösterildikten sonra, sözleşme bu nedene dayanarak feshedilemez.
Zira İcra ve İflas Kanunu’nun 198 ve 224. maddelerinde öngörülen iflas idaresinin seçim hakkı ve sözleşmenin aynen ifasına karar vererek iş vermeye devam edebilmesi, iş sözleşmesinin iflasla sona ermeyeceği anlamına gelmektedir ki ayrıca Yargıtay’da verdiği bir Karar’da “…Öte yandan önceki işverenlerin iflası ile hizmet akdinin sona erdiği de kabul edilemez. Çünkü davacı iflastan sonra da çalışmasını sürdürmüştür… Önceki dönem için süre ve ücret dikkate alınarak masa aleyhine hüküm kurulmalıdır”(6) hükmüne vararak, iş sözleşmesinin işverenin iflasıyla birlikte sona ermediğini açıkça kabul etmiştir.
Bununla birlikte Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO), 23 Haziran 1992 tarihinde düzenlediği 79. Oturumda, “İşverenin Ödeme Güçlüğü Halinde İşçi Alacaklarının Korunması Hakkında 173 Sayılı Sözleşme”yi kabul etmiştir. Bu sözleşmenin amacı, işverenin ödeme güçlüğüne düşmesi halinde, işçi alacaklarının öncelikli olarak korunmasını, eğer korunamazsa bu alacakların bir garanti kurumunca üstlenilmesinin sağlanmasıdır. Sözleşmenin 2. bölümünün 5. maddesi ise, işverenin iflası halinde işçi alacaklarına öncelik tanınması suretiyle, diğer alacaklıların payları ödenmeden evvel işçilerin paylarının ödenmesinin sağlanmasını öngörmektedir(7). Hukuk sistemimizde de bu anlayışla çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. İşverenin malvarlığı hakkında iflasın açılmış olması halinde, iflasın açılmasından önceki bir yıla ait işçi ücretleri ile diğer para ile ölçülebilir işçi menfaatleri birinci sıra ayrıcalığından yararlandırılmaktadır. Yani imtiyaz sistemiyle koruma esası getirilmiştir.
Bu şekilde iflas eden işverenin işçisinin hakları birinci derecede rüçhan özelliğiyle korunduğu ve iflasın işçinin hukuki durumunda bir değişiklik meydana getirmediği için, iflasın fesih bakımından haklı sebep oluşturmadığı kabul edilmektedir. Ancak öğretide, işverenin iflasının işveren açısından iş sözleşmesinin feshi için haklı bir sebep teşkil edebilmesi için, öncelikle iflasında hiçbir kusuru bulunmaması gerektiği, iflas işverenin kusuru sonucunda ortaya çıkmışsa (hileli veya kusurlu iflas İİK md. 310-311), artık bu durumun, işveren açısından iş sözleşmesinin feshi için haklı bir neden oluşturmayacağı, eğer iflasta işverenin hiçbir kusuru yoksa, bu durumda iflas onun için “ekonomik güçlük” veya “işe devamdaki güçlük” gibi haklı bir sebep oluşturabileceği ileri sürülmüştür(8).
III- SONUÇ
Ülkemizde de, diğer sosyal hukuk devletlerinde olduğu gibi, işçilerin hak ve alacaklarının korunması bakımından düzenlemeler bulunmaktadır. Sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak da, ister işveren kendi isteğiyle işyerini kapatsın, ister idari yaptırım olarak işverenin işyeri kapatılmasın ya da işyerindeki faaliyet durdurulsun, işçi alacakları korunmaktadır.
Zira İcra ve İflas Kanunu’nun 206. maddesi gereği işverenin iflası halinde, ücret alacağının öncelikle ödenmesi için, masa mallarının satışı sonucu elde edilen paradan, rehin alacakları, masa alacakları, Devlet alacakları ve özel yasalarla ayrıcalığı kabul edilmiş alacakların ödenmesinden sonraki ilk sırada değerlendirilerek işçi alacaklarına imtiyaz tanınmıştır ve adi alacaklar içinde bulunan işçi alacakları, bunlar içinde imtiyazlı alacak olup birinci sırada yer almaktadır.
Söz konusu madde kapsamda kabul edilen ve imtiyazlı alacak olarak birinci sırada ödenecek işçi alacakları, iflasın açılmasından evvelki bir yıl içinde doğmuş olan kanun ve sözleşmelerden kaynaklanan ücret ve parayla ölçülebilen menfaatler, ihbar ve kıdem tazminatlarıdır bu sebeple maddede geçen “işçilerin, iş ilişkisine dayanan ve iflâsın açılmasından önceki bir yıl içinde tahakkuk etmiş ihbar ve kıdem tazminatları dahil alacakları” hükmünden dolayı imtiyazlı alacak kapsamına alınan işçi alacakları, iflasın açılmasından önceki bir yıllık süreye ilişkin ücret ve diğer haklar olup, daha önce doğmuş olan alacakların imtiyazlı alacak olarak kabul edilerek öncelikle ödenmesi söz konusu değildir(9). Bununla beraber işverenin iflasından sonraki döneme ilişkin ücret alacağı “iflas alacağı” olmayıp “masa alacağı”dır. Bu sebeple Kanun’un 248. maddesi gereği iflas sonrası döneme ilişkin ücret alacağının borçlusu, bizzat iflas masası olduğundan, masa alacağı olarak iflas masasınca bütün iflas alacaklarından önce ödenecektir.
Ersin UMDU*
Yaklaşım
* Sosyal Güvenlik Kurumu Müfettişi
(1) Baki KURU, İcra ve İflas Hukuku, C.3, Ankara 1993, s. 2599
(2) KURU, age, s. 2598
(3) Sarper SÜZEK, İş Hukuku, İstanbul 2002, s. 320
(4) KURU, age, s. 2600
(5) KURU, age, s. 2600
(6) Yrg. 9. HD.’nin, 14.11.1995 tarih ve E.17661, K.34218 sayılı Kararı.
(7) Bülent ALPAR; “İşverenin Ödeme Güçlüğü Halinde İşçi Alacaklarının Korunmasına İlişkin 173 Sayılı ILO Sözleşmesi ile İlgili Çalışma Hayatı Mevzuatı”, Kamu-İş, www.kamu-is.org.tr, s. 2
(8) M. Kemal OĞUZMAN, Türk Borçlar Kanunu ve İş Mevzuatına Göre Hizmet “İş” Akdinin Feshi, İstanbul 1955, s. 83
(9) Sarper SÜZEK, İş Hukuku, İstanbul 2002, s. 320 |