Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Dr. M. Ali Öztüfekçi - Vakıflara vergi muafiyeti tanınmasında işaret edilen hizmet konularının artır PDF Yazdır e-Posta
07 Kasım 2007

Vakıflar, önceleri gerek Doğu, gerek Batı ülkelerinde dini amaçlarla kurulmuş, dini eserlerin ve ibadethanelerin korunması ve idamesine yönelik hizmet yapmış olup, zaman içinde toplumsal, insancıl ve sosyal amaçlar gütmeye başlamışlardır. İnsanların yaşam koşulları değiştikçe vakıfların şekil ve nitelikleri de değişmiş, daha dinamik yapıya kavuşarak günün toplumsal ve kamusal ihtiyaçlarına cevap verecek boyutlara ulaşmışlardır. Vakıflar, günümüzde toplum hayalinin yeni değerlerini korumaya ve sürdürmeye yönelmişlerdir. Bilimsel araştırma ortamında, her alanda, eğitim, sağlık, mesleki dayanışma hususlarında bireylerin ferden başaramayacakları girişimleri herhangi bir çıkar gözetmeksizin üstlenen vakıflar, varlıklarını güçlenerek sürdürmektedirler.

Vakfın tanımı; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 101'inci maddesinde; "Gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal toplulukları" olarak yapılmıştır. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere vakfı oluşturan en önemli iki unsur; özgülenecek bir malvarlığı ve malvarlığının özgüleneceği amaçtır. Vakfın amacı; hukuka uygun, belirli, anlaşılabilir olmalı ve süreklilik arz etmelidir. Cumhuriyet'in Anayasa ile belirlenen niteliklerine ve Anayasa'nın temel ilkelerine, hukuka, ahlaka, milli birliğe ve milli menfaatlere aykırı veya belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz. Vakfa özgülenecek malvarlığı ise vakfın amacını gerçekleştirmeye yeterli olmalı, vakfın amaç veya devamını imkansız veya yararsız hale getirmemelidir. Gerçek ya da tüzel kişiler vakıf kurabilirler. Ancak kurucu gerçek kişi ise Türk Medeni Kanunu'nda belirlenen fiil ehliyetine sahip olmalı, tüzelkişi ise fiil ehliyetine sahip olmakla birlikte, kuruluş statüsünde vakıf kurabileceğine ve vakfa malvarlığı özgüleyebileceğine dair hüküm olması gerekir. Vakıflarda yöneticilerin TC uyruğunda olmaları esastır. Ancak, vakfa ait eğitim, bilim, sanat, tıp ve sağlık kuruluşlarının yönetim organlarında salt çoğunluk oluşturmamak şartıyla yabancı uyrukluların da görev almalarına ve vakıfların veya kuruluşlarının yurtdışındaki benzer amaçlı vakıf veya kurumlarla işbirliği yapmalarına Bakanlar Kurulu'nca izin verilebilmektedir. Vakıflar özel hukuk tüzel kişisi olup, Türk Medeni Kanunu'nun 48'inci maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir. Vakıflar Genel Müdürlüğü denetim makamı olup, vesayet makamı değildir.

Vakfa vergi muafiyeti tanınmasında amaç; vakıflar, Anayasamız ve diğer ilgili mevzuata göre, kendilerine çizilen faaliyet çerçevesi içinde, resmi senetlerinde saptadıkları amaç doğrultusunda, çok başarılı hizmetler sunabilen kurumlardır. Vakıfların saptadıkları amaçlar, devletin, kamuya yönelik hizmet alanlarıyla örtüşebilmekte, gerçekleştirilen hizmetler de devletin kamuya hizmet yükünü azaltıcı nitelikte olabilmektedir. Bu itibarla vakıf amaçlarını rastlantıya bırakmak yerine, yönlendirmek ve bazı şartların da yerine getirilmesi halinde, vakıflara vergisel avantajlar sağlamak tercih edilmiştir,

Vakıflara vergi muafiyeti tanınmasında temel amaç, devletin kamu hizmeti yükünü hafifletmelerine yönelik faaliyet göstermeleri için vakıfların özendirilmesidir. Belli mal varlığına ve gelire sahip olan vakıfların gelirlerinin en az üçte ikisinin, nevi itibarıyla genel, katma ve özel bütçeli idarelerin bütçeleri içinde yer alan bir hizmetin veya hizmetlerin, yerine getirilmesine tahsis edilmesi durumunda devletin kamuya dönük hizmet yükü, bu hizmetleri amaç edinen vakıfların güçleriyle orantılı seviyedeki faaliyetleriyle, hafifletilmiş olacak, eşdeğer miktarda kamu hizmetinin, devletçe üretilmesi zorunluluğu kalmayacaktır.

Tüm vakıflar tüzel kişilikleri itibariyle, zaten kurumlar vergisi kapsamına girmediklerinden, kurumlar vergisinden muafiyetleri de söz konusu olmamaktadır. Ancak, Bakanlar Kurulu'nca kendilerine vergi muafiyeti tanınan vakıfların, yürürlükteki vergi kanunları kapsamında (kurumlar vergisi dışındaki) aşağıda açıklanacak, bazı vergilerden muafiyetleri sağlanmış olmaktadır.

Vergi muafiyeti tanınması talebinde bulunacak vakıfların, 4962 sayılı kanunun 20'nci maddesi içeriğine uygun olarak, taşıyacakları şartlar, halen; 1 seri no'lu Vakıflara Vergi Muafiyeti Tanınması Hakkında Genel Tebliğ'de düzenlenmiştir. Anılan tebliğe göre, kendisine muafiyet tanınması talebinde bulunan vakıf, öngörülen 5 şartın tamamını, başvuru tarihi itibariyle bir arada taşıması gerekmektedir. Tebliğde bu şartlar; faaliyet konusu, faaliyet süresi, defter tutma, mal varlığı ve yıllık gelir, gelirin harcanma şekli olarak belirtilmiş ve açıklamaları yapılmıştır.

Yukarıda sayılan şartları bir arada taşıdıklarını belirterek vergi muafiyeti talebinde bulunan vakıfların Maliye Bakanlığı'nca ilk değerlendirilmesi yapıldıktan sonra, vakfa vergi muafiyeti tanınıp tanınmayacağı konusunda Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün ve vakıf resmi senedinde amaç edinilen konulara göre ilgili diğer kuruluşların görüşleri alınmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve ilgili kuruluşların bu konudaki görüşlerini vergi muafiyeti talebinde bulunan vakfın kurulduğu tarihten itibaren vergi muafiyeti talebinde bulunduğu tarihe kadarki faaliyetleri ile devletin kamu hizmeti yükünü ne ölçüde azalttığını, kendi denetim kadrolarına inceleterek Maliye Bakanlığı'na bildirmektedirler. Vakfın durumu, öngörülen şartlar açısından, Maliye Bakanlığı'nın merkezi denetim elemanlarınca da incelenmekte ve değerlendirilmektedir. İncelemeler sonucunda; vakfın son bir yıl içindeki faaliyetleri ile devletin kamu hizmeti yükünü ne ölçüde azalttığı ve yukarıda belirtilen diğer şartları taşıyıp taşımadığı saptanmış olmakta ve inceleme elemanının, ilgili vakfa vergi muafiyeti verilip verilmemesi konusundaki görüşü de düzenleyeceği raporda açık olarak yer almaktadır..

Maliye Bakanlığı'nın da olumlu görüşü söz konusu ise, Bakanlar Kurulu'nca kendilerine "vergiden muaf vakıf" statüsü kazandırılabilen vakıflar, halen yürürlükte bulunan mevzuata göre aşağıda belirtilen vergisel avantajları sağlamış olmaktadırlar.

"... Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 17'nci maddesinin 1 ve 2 numaralı fıkraları (bu fıkralarda; kültür ve eğitim amacı taşıyan istisnalarla sosyal amaç taşıyan istisnalar düzenlenmiştir) kapsamına giren teslim ve hizmetleri için katma değer vergisi istisnasından,

... Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu'nun 4'üncü maddesinin (k) bendine göre, bu vakıflara kuruluşu için veya kurulduktan sonra tahsis olunan malların intikalinde veraset ve intikal vergisi istisnasından,

... Harçlar Kanunu'nun 59'uncu maddesinin (b) bendine göre, bu vakıflar tarafından iktisap edilecek gayrimenkullerin ve sair ayni hakların tescilleri ve şerhi gerektiren işlemleri ile bunlara ait tesislerin ve bu tesislerin sonradan iktisap edecekleri gayrimenkullerin ve sair ayni hakların tescilleri ve şerhi gerektiren işlemleri ve bunların terkinlerinde harç istisnasından,

... Emlak Vergisi Kanunu'nun 4'üncü maddesinin (m) fıkrasına göre, resmi senedinde yazılı amaçlara tahsis edilmek şartıyla vakfa ait binalar için emlak vergisi muafiyetinden", yararlanmaktadırlar.

Değerlendirme; yukarıda da değinildiği üzere, Bakanlar Kurulu'nca vergi muafiyeti tanınacak vakfın; sağlık, sosyal yardım, eğitim, bilimsel araştırma ve geliştirme, kültür ve çevre koruma ile ağaçlandırma konularında faaliyette bulunmayı amaç edinmiş olması gerekir. Eğer vakıf belirtilen faaliyet konuları dışında kalan bir faaliyet konusunu amaç edinmişse ve bu amaç doğrultusunda faaliyet içinde ise, vergi muafiyeti kazanmak için, bir arada taşınması istenen şartlardan, oldukça önemli birini yerine getirmemiş kabul edilmekte ve muafiyet statüsü kazanmaya yönelik başvurusu sonuç vermemektedir. Oysa ki devletin kamuya olan hizmet yelpazesinin, sadece yukarıda sayılan faaliyet konularından oluşmadığı çok geniş olduğu bilinmektedir. Batılı ülkelerde 20'li sayılarda hizmet türü vakıflara işaret edilmektedir. Bu hizmetlerden benimsediklerini yerine getirmeleri ve belli diğer şartları da kazanmaları durumunda, kendilerine vergi muafiyeti tanınabilmektedir. Ayrıca bizde de (Türkiye'de) derneklere "kamu yararına çalışan dernek" statüsü kazandırılırken, kamu yararına olan bazı hizmetler sayılarak, sadece bu hizmetlerden yapmaları sınırlaması getirilmemiştir. Vakıfların da, devletin kamuya hizmet yükünü hafifletmeleriyle ilgili olarak, hizmetlerini sınırlı faaliyet konularında vermeleri yerine, sınırlama getirilmemesi veya daha fazla türde kamu hizmeti içinden tercihlerini yapmalarına imkan verilmesi durumunda, kamuya yararlı hizmetleri, kendilerine amaç edinen vakıflar fazlalaşacak, dolayısıyla devletin kamuya yönelik hizmet yükünün hafifletilmesinde bariz bir artış görülecektir.

Ayrıca, vergi muafiyeti için gerekli şartları bir arada taşıdıklarını belirterek kendilerine vergi muafiyeti tanınmasını talebeden vakıfların, "faaliyet konusu" şartını uygun biçimde resmi senetlerinde (statülerinde) taşıyıp taşımadıklarının idarece değerlendirilmesi yapılırken, ifadeleri soyut kalan sınırlı hizmet türleri açısından doğabilen tereddütler, hizmet sınırlaması kaldırıldığında ve kamu yararı kriteri öne alındığında doğmayacak, kamu hizmeti türleri sınırlaması kaldırılmayıp çoğaltıldığında ise, doğal olarak daha somut ifadelere kavuşulacağından, bu tür tereddütler en aza indirgenmiş olacaktır.

Sonuç; Türkiye'de vakıfların vergi muafiyeti kazanmaları için, işaret edilen faaliyet alanları; sağlık, sosyal yardım, eğitim, bilimsel araştırma ve geliştirme, kültür ve çevre koruma, ağaçlandırma ile sınırlandırılmış durumdadır. Derneklerin faaliyet alanlarında ise, bir esneklik mevcuttur. Şöyle ki, derneklerin, kamu yararına faaliyet gösterdiklerine karar kılınması için, yapılan değerlendirmede, yürütülecek faaliyetin topluma yararlı sonuçlar verecek nitelikte ve ölçüde olması kriteri yeterli görülmektedir. Böylece dernekler, vakıflara tanınandan çok daha geniş hizmet alanında faaliyet gösterme imkanına sahip olarak hizmetlerini gerçekleştirirlerken, "kamu yararına çalışan dernek" statüsünü de kolayca kazanabilecek hale gelebilmektedirler

Vakıflara kamu yararına hizmet verebilme yönünden sayılı hizmet türleri tanınmışken, dernekler için ise kısıtlama bulunmamaktadır. Söz konusu durum hem bir çelişkiyi, hem de vakıflar açısından bir engeli oluşturmaktadır. Vakıflardan beklenen, hizmet katkısını doyurucu seviyede alabilmek için, devletin kamuya hizmet yükünü hafifletici faaliyet alanlarını (hizmet türü itibariyle) zenginleştirmek gerektiği kanısındayız. Böylece vakıflar ve derneklere karşı, oldukça farklı iki yaklaşım, daha örtüşür duruma gelecek, bir çelişki ve engel kaldırılmış olacağı gibi, "kamu yararı kavramı" içinde kalan hizmetlerde de bu vesileyle hissedilir bir artış olacaktır.

 

http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=333323&dept_id=1043