Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Çalışan mutsuzsa müşterinizin mutlu olma ihtimali sıfırdır (15.11.2007) PDF Yazdır e-Posta
15 Kasım 2007
"Genç nüfusumuzun, içinde bulunduğumuz coğrafyada pek çok şansı var. Çünkü genç nüfus öğrenmeye hazır, meraklı ve AB'nin bilişim konusundaki eksiklerini tamamlayacak potansiyele sahip. Bence, bu nedenle yazılımdan bilgi teknolojileri hizmetlerine kadar dünyanın bir numaralı ihracatçısı olmaya adayız. Büyük bir potansiyelimiz var ve bu dalga daha henüz hareketlenmeye başladı. AB'nin bu hareketli potansiyele ihtiyacı var. Bunu kullanabilirsek AB'ye entegre olduk demektir."

Microsoft Türkiye Genel Müdürü Çağlayan Arkan ile görüşmeye gitmeden önce hakkında bulabildiğim her şeyi okuyorum. Söyleşimiz, Arkan'ın profilini de kapsayacak şekilde Microsoft ve ülkemiz bilişim sektörü üzerine olacak. Bir süre sonra da kendimi Çağlayan Arkan ile ilgili derinlikli düşünüp, varsayımlar yaparken buluyorum. Oysa ilk kez karşılaşıyoruz.

Arkan, ODTÜ Endüstri Mühendisliği'nde lisans, ODTÜ Ekonomi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde Executive MBA eğitimi yapmış. İlk işi Tekofaks'ta satış temsilciliği olmuş. Sonrasında ise Kopiteknik Şirketler Grubu'nda kurucu ortak ve yönetim kurulu üyesi, SBS'te sırasıyla iş geliştirme direktörü, uluslararası iş geliştirme yönetmeni ve genel müdürlük görevlerinde bulunmuş. Eylül 2003'ten beri de Microsoft Türkiye'de genel müdürlük görevini sürdürüyor. Microsoft genel müdürü olmadan önce de potansiyelini zorlayan işler yapmış. Pek çok üst yöneticinin açmaya cesaret edemediği kişisel blogunu/günlüğünü de ilk açan o olmuş. Bu ne demek; genel müdür zırhımı giymeden karşınızdayım demek!

Arkan, Microsoft'un sporu olarak da zor bir branşı seçmiş. Microsoft Yelken Takımı'nı kurmuş ve bu işi de çok ciddiye almış. Yelken sporunu seçmiş olması ise onun ekip ruhuna verdiği önemi ortaya koyuyor. Peki, bir yönetici olarak o kendini nasıl tanımlıyor? "Mükemmeliyetçiyim; ama bu konuda tedavi oluyorum." diyor. "Uzun yıllar kendi işini ve iki büyük şirkette de yöneticilik yapmış biri olarak anlaşamadığım kimse olmadı diyebilirim. Temel felsefem, doğru insanı doğru yere yerleştirmek ve kalpleriyle birlikte beyinlerini de işe getirecekleri bir ortam meydana getirmek. Sosyal paydaşlar uzantısında da en çok çalışanı önemserim. Çalışanın mutlu olmadığı bir senaryoda, müşterinizin mutlu olma ihtimali sıfırdır." diyen Arkan, yalan konusunda tepkisinin çok sert olduğunu söylüyor.

Bilişim sektöründe olmayı hayal etmiş midir acaba! Düşündüğümden çok daha ilginç bir cevap geliyor.

"Daha çok ne yapmayacağımı, ne istemediğimi biliyordum. Sağlık ve hukuk alanlarında çalışmak istemiyordum. Ne olduğunu tam da bilmeden endüstri mühendisliği, işletme gibi alanları tercih ettim. Endüstri mühendisliğini bitirdikten sonra da mühendislik yapmayacağım dedim. Çünkü bir fabrikada mühendislik yapmak istemiyordum. Tekofaks'ta bir iş görüşmesinde satış temsilciliği işine alındım ve elimde çantayla bir yıl satış yaptım. Çok da başarılı oldum. Süreçte 10 sene boyunca da kendi işimi yaptım. 34 yaşındaydım ve bir sabah üç şirket ortağı, birinin genel müdürü olan ben, artık bu işi yapmak istemiyorum diye uyandım. Altı ay boyunca kendimi dinledim ve eğitimlere katıldım. Aslında zor bir dönemdi benim için. Ama ne istemediğimi biliyordum ve istediğim şeyin peşinden gittim." diyor. Arkan, yoğun temposu arasında zihnini meşgul ederek dinlenenlerden. "Yenilikçilik, sıkıldığınız noktada başlar. Bir konuya yoğun bir biçimde konsantre olup diğer konulardan arınmayı seviyorum. Spor da bu anlamda beni dinlendiriyor." şeklinde konuşuyor.

Kişisel yürüyüşünde kendisine nasıl bir görev atfettiğini soruyorum.

"Büyük önem vehmettiğim bir konu yok. Ben varım ve bunlar olacak demem. Genelde önemsediği konularla ilgili etki yapmaya çalışan biriyim. Teknoloji, istihdam, Türkiye'nin gelişmesi gibi konularda bir etki yapmaya çalışıyorum. Beni Microsoft'a getiren şeylerden biri de budur." diyen Arkan, çevre konusuna da oldukça duyarlı. Çocukluğunda Florya'da, İdealtepe'de denize girmiş biri olarak kirletilen çevreden oldukça mutsuz.

Son dönemde kendisi tarafından da çokça söz edilen 'e- ülke' kavramını açıklamasını istiyorum. Ülkemizde e-devletten ve e-toplum'dan sıkça söz ediliyor ve e-ülke olamadık deniliyor. e-ülke olmak ne demek?

"Bahsettiğimiz, 'e'ye doğru topyekûn bir dönüşüm. Yaşam biçimi olarak refleks düzeyinde her şeyin odağına bilgiyi oturtmak, yani araştıran, sorgulayan, bilgi üreten; kararlarını, stratejilerini bilgi ekseninde sorgulayan bir toplum olmak. Bunun temelinde de sağlam bir teknolojik altyapıya sahip olmak. e-devlet kavramı bundan sonra başlıyor. Aslında e'nin tireden sonraki hali önemli. Çünkü dönüşümler liderlerle gerçekleşir. Nasıl ki bir şirketi zor bir durumdan kurtarmak için aldığınız kritik kararların uygulanması için icra kurulundan onay almak zorundaysanız, bu konuda da öyle. Ülkemizdeki e-ülke dönüşümünde de liderin öncü olması gerekir."

Çağlayan Arkan, doğrudan başbakanın e-dönüşüme liderlik etmesi gerektiğini düşünüyor. Peki, son beş yıldır hükümetin konuya yaklaşımı nedir?

"Kasım 2002 seçimleri yapıldığından beri, sektör olarak açık ve demokratik bir yönetim görüyoruz. Eskiden bir bakandan randevu almak nereden baksanız üç ay sürerdi. Randevu almak bizim için proje gibiydi. Şimdi durum böyle değil. Ancak rahatsız olduğumuz, belki de bizi üzen başka şeyler var. Bunu da temelde iki eksiklik var diyerek açıklayabilirim. Birincisi, halen hükümette bilişimden sorumlu, işin sahibi olan tek bir kişi yok. Olmadığı gibi işi tam zamanlı yapan biri de yok. e-dönüşüm, yarım zamanlı yürütülecek bir iş değil. Başbakanlık ya da müsteşarlık düzeyinde konuyu ele alırlar mı bilmiyorum; ama bu alanın tek sahipli olması ve yönetilmesi lazım. İkincisi, hükümet kısa bir süre önce tasarruf yöntemlerini açıkladı. Bu açıklamada bilişim, tasarruf edilmesi gereken alanlardan biri olarak gösterildi. Üstelik seyahat, araba, kırtasiye gibi masraf kalemleriyle birlikte anıldı. Bu da bizi üzdü ve şaşırttı. Çünkü bilişim, ülkelerin rekabet edebilirliğini, şeffaflığını ve gerçek anlamda yatırım kalemini oluşturan bir alan. Bu konu maalesef hükümet tarafından böyle algılanmıyor."

Devlet Planlama Teşkilatı'nın yaptırdığı bir araştırmada Türk toplumunu, 'bilgi toplumuna dönüştürme' sürecinden bahsediliyor. Bunun sonuçları ne oldu? 'Bilgi toplumuna dönüştürme' çalışması e-ülke için bir başlangıç olabilir mi?

"Bence raporun detayında ne olduğundan çok o raporun icra edilebilirliğine bakmak lazım. Raporun hazırlanmasından bugüne kadar ne projelerin hayata geçirildiğini ne de gerçekten cesur işlerin ortaya konulduğunu görmedik. Ama bu, başlangıç olabilir. Şunu da söylemeliyim ki, bugün gündemimizde AB ve ekonomik sorunlarımız varken bilişimin bunlardan daha önemli olduğu gibi bir duruşumuz da yok. Dolayısıyla Türkiye'nin bu kalabalık gündeminde 'bilişim işi yürümedi' gibi bir düşünceyle anılmak istemeyiz. Hükümetin önceliklerini ve ülkenin sorunlarını çok iyi biliyoruz."

Ben toplum olarak asıl sorunumuzun teknolojiyi içselleştirememek olduğunu düşünüyorum. Sayısal olarak baktığımızda dünya ülkeleriyle yarışıyoruz. Teknoloji hâlâ korkulan bir konu mu? İnsanlar sizce bilgisayarı gerektiği kadar hayatının içinde kullanabiliyorlar mı?

"Çuvaldızı kendimize batırmak adına size katılmadığımı söyleyeceğim. Yaşadığımız ekonomik krizlere rağmen refah düzeyimizin iyi olduğunu söyleyebilirim. Bugün her türlü elektrikli ve elektronik alet hemen tüm hanelerimizde birden fazla sayıda mevcut. Oysaki Hindistan'daki evlerin yüzde 40'ında elektrik yok. Bugün internet ve bilgisayar kullanmasını bilmeyen kişilerin iş bulması çok zordur. Bizim tek aksayan tarafımız eğlenceyle interneti bir arada başaramıyor oluşumuz. Bilgisayarı insanların hayatının içine koyamayışımızın ana nedeni hem liderlik düzeyinde desteklenmemesi hem de bilişim sektörü konusunda yeterince görevimizi yapamayışımızdan. Aslında bilgisayar konusunda bir de Türkçe içeriğin az olması konusu var. Aileler, 'Çocuğum bilgisayarda yanlış biriyle tanışır ve başına bir iş gelir mi' diye kaygılar taşıyorlar. Aslında bu tam anlamıyla çözülmüş bir konu; ama bunu da kimse bilmiyor. Olaya belki de şöyle bakmak lazım: Dünya ne kadar güvenliyse internet de o kadar güvenli. Fiziksel güvenliğiniz konusunda nasıl önlemler alıyorsanız bu konuda da önlem alacaksınız."

Mobil dünyasındaki gelişmeler yakınsamalı bir alan olduğu için internet mecrasını da etkiliyor. Mobille internetin birlikte gidişatından bahseder misiniz?

"Cep telefonunun dünyada bu kadar kabul görmesinin nedeni, insanların yaşam biçimini değiştirmesinden kaynaklanıyor. e-devletten değil de belki de yakında m-devletten bahsetmeliyiz. Şu anda telefonla birçok şeyi yapıyoruz. Geniş bant üzerinden hizmetleri iletmeye başladığınızda, mobil, insanların hayatlarında çok daha yaygın kullanılacak. Önemli ölçüde kullanım mobile doğru kayacak. Mobil asla desktop'un yerini tutmayacak; çünkü her işinizi telefonla yapmanız mümkün değil. Mobil cihazların hafızası arttığında kablosuz bir bluetooth ile de her şeyi her yerde kolaylıkla yapabileceksiniz."

Microsoft'un geleceğin mobil dünyasındaki yeri nedir?

"Microsoft denince yazılım adına bir dünya geliyor akla. Bu nedenle de yazılımcılara ihtiyacımız var. Bugün klasik bir lise mezununu yazılımcı olarak kendi partnerlerimizle 6 ay gibi kısa bir sürede yetiştirebiliyoruz. Dört yıl bilgisayar mühendisliği eğitimi alanlara haksızlık olarak algılanmasın; çünkü onlar bu muazzam eğitimi aldıktan sonra yazılımcı olmak yerine analizci, sistemci veya çok daha katma değerli kişiler olarak değerlendirilmeli."

Microsoft'un rakibi yok diye biliyordum. Ama yanılmışım. Hatta Microsoft rakip diyebileceğimiz kurumlarla bazı projelerde birlikte yürüyormuş. Bu kritik karar neden alındı merak ediyorum?

"Microsoft'un Türkiye'de 7 bin, dünyada 1 milyona yakın iş ortağı var. Microsoft, bilişimle kalkınmayı bir sorumluluk olarak ele alıyor. Deneyimini de bilişimi sadece 1 milyar kişiye anlatmak üzere değil, 6 milyar insanla paylaşmak üzere gündeme getiriyor. Microsoft, şirket egosunu öne çıkarmak yerine, lider kuruluş olarak rakipleriyle birlikte gerçekleştirebileceği farklı projeleri ortaya koyuyor ve birlikte çalışma duygusu meydana getiriyor. Böylelikle tekel düzeyinde pazar payına sahip olduğu alanlarda bile hem rakiplerine fırsat tanıyor hem de kullanıcının özgür duruşuna sahip çıkıyor." Microsoft Genel Müdürü Arkan, ülkemizde bilişim adına büyük adımlar atılmasını yürekten istiyor.

Yazılımda Bulgaristan kadar olamadık

Önceliğimiz değil; ama bilişim bu ülkenin genç nüfusu için bir çıkış noktası olabilir. İrlanda ve Hindistan örnekleri var. Onlar yola çıktılar ve tabiri caizse Üsküdar'ı geçtiler.

"İrlanda ve Hindistan örneklerine gelinceye kadar Ürdün ve Mısır örneklerini vermek isterim. Çok ciddi adımlar atıyorlar. Bütün ülkelerin fırsat ve kazanımları liderlik sergiledikleri alanlardan geçiyor. Mesela Bulgaristan, 300-400 milyon dolarlık yazılım ihracatı yapıyor. Türkiye'nin toplam yazılım sektörü nereden baksanız 500 milyon dolar. Türkiye sadece Hindistan'ın gerisinde kalmıyor, potansiyeli daha düşük ülkelerden de geride kalıyor. Türkiye'nin gelişmesi sadece bilgi teknolojilerinin kullanılmasıyla olur. Dünyada ciddi bilişim açığı var. Türkiye'nin mücadeleci ve belki de AB'nin bilişim konusundaki eksiklerini tamamlayacak bir nüfusu var. İrlanda, yatırımcıyı cezbetti ve ülkesinde çok uluslu şirketlerin yatırımıyla önemli bir kazanım elde etti. Hindistan, dünyanın hizmet merkezi haline geldi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=613580