Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Kesinti yoluyla vergilendirme ve sorunlar PDF Yazdır e-Posta
30 Nisan 2010

Gelir Vergisi Yasası'nın 94'üncü maddesi uyarınca kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler, sözü edilen yasa maddesinde 15 bent halinde sayılmak suretiyle belirlenmiş olan ödemeleri nakden veya hesaben yaptıkları sırada, istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmakla yükümlü tutulmuşlardır.

Yasal düzenleme gereği olarak bu ödemelerin avans olarak yapılması halinde de tevkifat yapılacaktır.

Sözü edilen yasa maddesine paralel olarak Kurumlar Vergisi Yasası'nın 30'uncu maddesi uyarınca da "Dar mükellefiyete tabi kurumların, aynı yasa maddesinde sayılmak suretiyle belirlenmiş bulunan kazanç ve iratları üzerinden, bu kazanç ve iratları avanslar da dahil olmak üzere nakden veya hesaben ödeyen veya tahakkuk ettirenler tarafından kurumlar vergisi kesintisine tabu tutulması gerekmektedir. Her ne kadar yasa maddesinde kurumlar vergisi tevkifat oranı yüzde 15 olarak belirlenmiş ise de öncelikle tevkifat oranlarının uygulanmasında vergi anlaşmalarında belirlenen oranların dikkate alınması öngörülmüş olup, yine yasa maddesinde sayılmak suretiyle belirlenmiş olan tevkifat konularında bakanlar kurulu tarafından kararlaştırılmış oranlar geçerli olmaktadır.

Kurumlar Vergisi Yasası'nın 30'uncu maddesinde yer alan düzenleme çerçevesinde maddede geçen hesaben ödeme deyimi, kesintiye tabi kazanç ve iratları ödeyenleri hak sahiplerine karşı borçlu durumda gösteren her türlü kayıt ve işlemleri ifade etmektedir.

Diğer yandan yapılacak vergi kesintisinde kazanç ve iratlar gayri safi tutarları üzerinden dikkate alınmaktadır. Bu bağlamda da kesilmesi gereken verginin ödemeyi yapan tarafından üstlenilmesi halinde vergi kesintisi, fiilen ödenen tutar ile ödemeyi yapanın yüklendiği verginin toplamı üzerinden hesaplanmaktadır. Bu hüküm Gelir Vergisi Yasası'nın 96'ncı maddesinde de yer almakta olup, tevkifat sırasında uyulması gereken teknik nitelikte bir düzenlemedir.

Kurumlar vergisi uygulaması açısından tam ve dar yükümlü kurumlar ile bilanço esasına göre defter tutan yükümlüler, yapmış oldukları vergi kesintilerini kayıtlarında göstermek zorundadırlar.

Gerek Gelir Vergisi Yasası'nın 94'üncü ve gerekse Kurumlar Vergisi Yasası'nın 15 ve 30'uncu maddeleri uyarınca vergi kesintisi yapmakla yükümlü tutulmuş bulunanlar, verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olacak ve kesinti suretiyle alıkoyduğu vergiyi ödeyecek olanlardır. Yasal tanımlama ile yapmış oldukları ödemelerden kesinti yaparak vergi dairesine ödemekle yükümlü olanlara "vergi sorumlusu" denilmektedir.

Yaptıkları veya yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanlar, verginin tam olarak kesilip ödenmesinden ve bununla ilgili diğer ödevleri yerine getirmekten sorumludurlar. Bu sorumluluk, bunların ödedikleri vergilerden dolayı asıl mükellefe rücu etmek hakkını kaldırmaz.

Yapılan vergi incelemeleri sırasında eksik kesilen vergilerle veya tevkifat konusu olup da söz konusu tevkifatın yapılmamış olması nedeniyle tarh edilen vergilerin uyuşmazlık konusu haline dönüştüğü, bu tür durumlarda kendisinden eksik vergi kesilen veya hiç kesinti yapılmadığı için sonradan vergi sorumlusundan cezalı olarak tarh edilen vergilerin dava yoluyla kendilerine yansıtılmak istendiği gözlenmektedir. Bu tür davalar ticari yaşamda giderek artmaktadır. Söz konusu davaların büyük bir bölümü ticaret mahkemelerine intikal etmektedir.

Uygulamada kesinti suretiyle alınan gelir ve kurumlar vergisinin kendisinden kesinti yapanların beyanname vermeleri halinde beyanname üzerinde mahsubu yapılmaktadır. Bu nedenle tarafların kesinti konusunu işlemlerin mevcut yasal düzenlemeyle örtüşür şekilde vergilendirilmesi ve kesinti konusu yapılması ile ilgili olarak gerekli özeni göstermeleri gerekmektedir.

Bazı olaylarda konunun kesintiye tabi olup olmadığı ile ilgili duraksamaya düşüldüğü gözlenmektedir. Bu gibi durumlarda da konunun vergi dairesi başkanlıklarına intikal ettirilerek alınacak yanıta göre işlem yapılması gerekmektedir.

Ülkemizde özellikle gelir vergisinin büyük bir bölümü, yaklaşık yüzde 90'ını aşan bir kısmı kesinti (stopaj) yoluyla alınmaktadır. Bu uygulama, kesinti yapanları zaman zaman zora sokmakta, tevkifat yolu ile vergilendirilenleri ise vergi bilincinden yoksun hale getirmektedir. Kanımızca ülkemizde kesinti yoluyla vergilendirmenin vergi gelirlerini olumsuz etkilediği konusunun gündeme getirilerek, mükelleflerin stopaj yoluyla vergilendirilmesi yerine beyan usulüne göre vergilendirilmesine yönelinmesi daha yararlı olacaktır.

Veysi Seviğ

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?YZR_KOD=157&H...