Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Veysi Seviğ-Bumin Doğrusöz/ Aracılarla yapılan hisse senedi alımı ticari kazanç sayılır (21.11.07) PDF Yazdır e-Posta
21 Kasım 2007
Gerçek kişilerin hisse senedi alım satım işlemleri değer artış kazancı olarak değerlendirilirken, bu işlemler bir aracı kuruluşla sürekli yapılıyorsa bu alım satımdan elde edilen miktar ticari kazanç sayılır.

 

HİSSE SENEDİ ALIM SATIMINDA TİCARİ KAZANÇ BOYUTU

SORU: Elimizde bulunan nakit mevcudu ile zaman zaman hisse senedi alım satımı yapmaktayız. Bu işlemleri aracı kurumlar vasıtasıyla yapıyoruz. Yaptığımız bu işten kazancımız olduğu gibi kaybettiğimiz zamanlarda oluyor. Bizim de bu konuda bir anlamda müşterilerimiz var. Tabii ki kazancı onlar adına elde edip, kendilerine aktarırken kendi payımızı alıyoruz.

Yaptığımız bu iş Gelir Vergisi mükellefiyetini gerektir mi? Yoksa bugüne kadar yaptığımız şekilde çalışmalarımızı sürdürebilir miyiz?

YANIT: Mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde gerçek kişilerin sahibi bulundukları hisse senetlerini elden çıkartmalarından sağlanan kazançlar Gelir Vergisi Yasası’nın mükerrer 80. maddesi kapsamında değer artış kazancı olarak değerlendirilmektedir. Ancak burada dikkate alınması gereken konu gerek hisse senedinin veya senetlerinin ediniminde ve gerekse elden çıkartılmasında belli bir organizasyon içerisinde çalışılmaması ve yapılan işin süreklilik arz etmemesidir. Gerçekte elden çıkartılan  hisse senetlerinden sağlanan kazancın değer artış kazancı mı yoksa ticari kazanç mı olduğunun tespitinde dikkate alınan en önemli nokta da budur.

Gelir Vergisi Yasası’nın 37. maddesinde ticari kazanç “her türlü ticari ve sınai faaliyetten doğan kazanç” olarak tanımlanmış olup aynı yasanın 5 numaralı bendinde “kendi nam ve hesaplarına menkul kıymet alım satımı ile devamlı olarak uğraşanların bu faaliyetlerinden” elde ettikleri kazançların ticari kazanç sayılacağı hususu ayrıca hükme bağlanmıştır.

Olayı bu bağlamda değerlendirecek olursak, menkul kıymet alım satımından elde edilen kazanç, devamlılık unsurunun bulunması halinde “ticari kazanç” olarak kabul edilecektir.

Devamlılık unsurunun objektif kriteri ise ticari bir organizasyonun varlığıdır. Buna göre, hisse senedi alım satımı ticari organizasyon çerçevesinde yapıldığında devamlılık kasıt ve niyetinin bulunduğunu bu anlamda kabul etmek gerekecektir.

Ticari organizasyonun varlığında aranan ölçütler şunlardır:

* Sermaye tahsisi, iş yeri açılması, personel istihdamı ve ticaret siciline kayıt olma gibi unsurlar,

* Organizasyonun şeklen ve belirli unsurları ile oluşmamasına rağmen işlemlerin birden fazla olması da işin ticari olduğuna karine teşkil etmektedir.

Gelir Vergisi uygulaması ile ilgili olarak yayımlanan 232 Seri numaralı Genel Tebliği ile yapılan açıklamadan da anlaşılacağı üzere “...ticari bir organizasyon gerektirecek nitelikte alım satım işlemlerinin yapılması halinde elde edilecek kazançların ticari kazanç olarak vergilendirilmesi” gerekmektedir. Dolayısıyla yasanın amacına uygun olan bu değerlendirme, ticari işletme dışındaki gerçek kişilere ait hisse senetlerinin elden çıkartılmasından sağlanan kazançların vergilendirilmesine de açıklık getirmektedir.

Mevcut yasal düzenleme çerçevesinde, gerçek kişilerin yabancı kaynak kullanmak suretiyle hisse senedi alım satımı faaliyetinde bulunmaları ticari organizasyonun varlığına karine teşkil eder, dolayısıyla bu şekilde elde edilen kazançların “değer artış kazancı” olarak değil, “ticari kazanç” olarak vergilendirilmesi gerekir. Bir başka anlatımla eğer bu faaliyet arızi olarak yapılıyorsa, elde edilen kazanç arızi ticari kazanç, sürekli bir şekilde yapılıyorsa ticari kazançtır.

Sizin sorunuzda belirttiğiniz şekilde elde edilen kazancın yukarıda açıkladığımız üzere ticari kazanç olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.(V. Seviğ)

 

BES primlerinin indirimi

SORU: Ben ticari faaliyet sahibi bir kişiyim. 2007 yılında yaşamış olduğumuz bazı olaylar ve alacaklarımın bu olaylara bağlı olarak tahsil edilememesi nedeniyle ayırmayı düşündüğümüz şüpheli alacaklar karşılığı sonucunda bilançomu zararla kapatacağım.

Ancak ben ve eşim bireysel emeklilik sistemine girdik. Primlerimizi aksatmadan ödedik.

Bu yılın hesaplarını ayıracağımız karşılık nedeniyle zararla kapatacağız. Böyle bir durumda bu yıl indirim konusu yapamadığımız primleri gelecek yıl indirim konusu yapabilir miyiz?

Eğer bu olmazsa karşılıkları gelecek yıl giderleştirebilir miyiz?

YANIT: Gelir Vergisi Yasası’nın 89. maddesi uyarınca Gelir Vergisi matrahının tespitinde, gelir vergisi beyannamesinde bildirilecek gelirden yapılması gereken indirimlerin başında bireysel emeklilik sistemine dahil olanlarla diğer sigortalara bağlantılı olarak yapılan prim ödemeleri yer almaktadır. Ancak sosyal güvenlik için ödenen bu primler ilgili yılda matrah üzerinden indirilmekte dolayısıyla ertesi yıla devredilememektedir.

Diğer yandan bir alacak hangi dönemde tahsilat açısından şüphelilik arz ediyorsa, karşılıkta o yıl ayrılır. Bir başka anlatımla eğer alacağınızı 2007 yılında tahsil edemiyorsanız, bu takdirde Vergi Usul Yasası’nın 323. maddesindeki hallerin varlığında o alacak veyahut da alacaklar için karşılık ayrılması mümkündür.

Dolayısıyla sizin mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde bu yıl ödemiş bulunduğunuz primleri indirmeniz, tahsil edemediğiniz ve bu nedenle de şüpheli hale gelmiş alacaklarınız için ayırmayı düşündüğünüz karşılığı ancak bu yıl ayırmanız gerekmekte olup, karşılık ayırmanız dolayısıyla beyanname üzerinde matrah oluşmaması nedeniyle indirim konusu yapamadığınız bireysel emeklilik primlerini gelecek yılda indirim konusu yapmanız mümkün değildir. (V. Seviğ).

 

Faturanın kaybı

SORU: Adıma düzenlenmiş bulunan bir adet faturayı bulamıyorum. Bu faturanın örneğini malı satan firmadan talep ettim. Ancak söz konusu firma bana konuyu yazılı olarak bildir diye cevap verdi.

Benim yazılı olarak fatura örneği istemem üzerine yine bana bir yazı ile gönderdiği fatura üzerinde kırmızı kalemle “İkinci Örnek” yazılı.

Benim bu faturayı kayıtlarıma geçirmem halinde ileride bana bir zarar gelir mi?

YANIT: Size; faturasını kaybettiğiniz firmanın göndermiş bulunduğu fatura üzerinde yer alan “İkinci Nüsha” açıklamasının hukuken hiçbir sakıncası olmadığı gibi, söz konusu firma sizin isteminiz üzerine gönderdiği fatura üzerine bu açıklamayı koymakla gerekeni yapmıştır.

Kayıtlarınızı ikinci nüsha fatura ile yapabilirsiniz.(V. Seviğ).

 

YARGI KARARLARINDA VERGİ HATASI

 

Danıştay 4.Dairesi E.2005/1282 K.2006/289 T.23.2.2006

Davacı, kanuni ve iş merkezi Japonya’da bulunan X Limited Şirketi’nden, vermiş olduğu mühendislik hizmetleri karşılığında yurt dışından döviz olarak gönderilen ücretlerini yıllık gelir beyanına dahil ederek beyan etmiş, vergisini ödemiş, ancak dava açma süresi geçtikten sonra ücretlerinin istisna kapsamında olduğunu ileri sürerek düzeltme ve şikayet başvurularında bulunmuştur. Bunların reddi üzerine açılan dava, vergi mahkemesince olayda açık bir vergi hatası bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Ancak, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 23/14. maddesindeki istisnaya göre ve davacıya ödenen ücretlerin Kanuni ve iş merkezi Japonya’da bulunan dar mükellefiyete tabi bir işveren tarafından bu işverenin yurt dışında elde ettiği kazançlardan döviz olarak ödendiği hususunun ihtilafsız olması sebebiyle, söz konusu ücretlerin açık olarak vergiden istisna olması ve beyan edilen bu ücretlerle ilgili olarak VUK’nun 118/3 hükmüne göre açık bir vergilendirme hatasının bulunduğunun kabulü gerektiğinden, dava konusu işlemin iptali gerekmektedir.  

Danıştay 7.Dairesi E.2004/732 K.2005/2504 T.25.10.2005

Davacının ilgili döneme ait KDV iadesi yapıldıktan sonra, iade isteminin süresinde yapılmadığından bahisle salınan KDV ve cezanın kaldırılması istemiyle yaptığı düzeltme ve şikayet başvurusunun reddine ilişkin işlem mahkemece iptal edilmişse de; VUK’nun 122 ve 124. maddelerine göre düzeltilmesi talep edilecek vergi hatalarının, kendisinden düzeltme isteminde bulunulan idari makamın veya uyuşmazlık halinde yargı yerinin, anılan Kanunun 3. maddesinde öngörülen yorum tekniklerine başvurmadan ilk bakışta anlayabileceği açıklıktaki vergilendirme yanlışlıkları olması, olayda ise uyuşmazlığın çözümünün davacının KDV iadesi isteminin vergi mevzuatına göre süresinde yapılıp yapılmadığının belirlenmesine bağlı olması, bu belirlemenin ilgili yasal düzenlemelerin yorumlanmasını gerektirmesi, dolayısıyla davada ileri sürülen hatanın VUK’un aradığı anlamda vergi hatası olmaması ve bu iddianın ancak süresinde ve tarhiyata karşı açılan davada ileri sürülmesi ve incelenmesinin mümkün olması sebepleriyle, hukuki bir sorun teşkil eden ve yasaların yorumu sonucunda çözümlenecek nitelikte olan uyuşmazlık hakkında VUK’nun 122. ve 124. madde hükümleri uygulanamayacağından, işlemin iptali yönündeki mahkeme kararında isabet yoktur.

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.2002/609 K.2003/318 T.13.6.2003

Limited Şirketin 1992 yılına ait ödenmeyen vergi borçlarının şirket mal varlığından tahsil edilememesi nedeniyle, şirket ortağı olan davacıdan tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emrine karşı, dava açma süresi geçtikten sonra yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddi üzerine açılan dava, uyuşmazlığın VUK’nda yer alan vergi hataları kapsamına girmemesi ve hukuki ihtilaf niteliğinde olması gerekçesiyle reddedilmişse de; olay tarihinde 6183 sayılı yasanın yürürlükte olan mükerrer 35. maddesine göre, limited ortaklıkların ödenmeyen ve tahsil imkanı bulunmayan amme borçlarından dolayı ortakların vaz ettikleri veya vazını taahhüt eyledikleri sermaye miktarında doğrudan doğruya mesul ve bu kanun hükümleri gereğince takibata tabi tutulacakları öngörülmüş olduğundan, şirketten tahsil imkanı kalmadığı saptanan kamu alacağının öncelikle kanuni temsilcilerin mal varlığından aranılması, buna rağmen tahsil edilememesi halinde, konulan sermaye ile sınırlı olmak üzere ortaklardan tahsili yoluna gidilmesi gerekirken, ilgili dönemde kanuni temsilci sıfatı taşımadığı ihtilafsız olan davacının takibata tabi tutulmasının açık vergilendirme hatası olması, mükellefin şahsında ve matrahta hata yapılmış olması ve uyuşmazlığın düzeltme ve şikayet başvurusuna konu yapılabilecek olması sebepleriyle, aksi yönde verilen mahkeme kararında yasal isabet yoktur.

Danıştay 7.Dairesi E.2000/5877 K.2003/371 T.30.1.2003

Vergi Mahkemesinde dava açılabilmesi için, VUK’nun 378. maddesine göre verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tahsilat ve takdir komisyonları kararlarının, 6183 sayılı Kanunu’nun 58. maddesine göre ödeme emrinin tebliğ edilmiş olması veya VUK’nun 122. maddesi uyarınca yapılan düzeltme başvuruları reddolunanların Maliye Bakanlığına şikayet yoluyla yapmış oldukları başvuruların reddedilmiş olması gerekmektedir. Olayda, kesinleşmesini müteakip ödenen KDV ve buna bağlı ceza, gecikme faizi ve zammının geri verilmesine karar verilmesi isteminde bulunulmakta ise de; tarh ve ceza kesme işlemleri yasal süresi içinde idari davaya konu edilmeyen vergi ve cezanın mükellefine geri verilmesinin, ancak, VUK’nun 116. ve devamı maddelerinde yer alan vergi hatalarının düzeltilmesine dair hükümler uyarınca ve zaman aşımı süresinde olanaklı olması ve olayda düzeltme ve şikayet yoluna başvurulmamış olması sebebiyle idari davaya konu olabilecek nitelikte işlem bulunmadığından, mahkemece bu nedenle reddi gerekmektedir.

 

ÖZELGELERDE KURUM KAZANCI

 

1. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 3.4.2007 tarih ve 1664 sayılı özelgesi

“KVK’nun ‘Zarar Mahsubu’ başlıklı 9. maddesi ile, kurumların yurt dışı faaliyetlerinden doğan zararlarının belirli koşullar dahilinde kurum kazancından indirilebilmesine ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olup,  yurt dışında faaliyet gösteren başka bir kurumun zararının, bu kuruma iştirak etmiş olan Türkiye’deki kurumun kazancının tespitinde indirim konusu yapılacağına dair vergi kanunlarında herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu sebeple, Almanya’da kurulu iştirak şirkete ait zararın Türkiye’deki şirket tarafından beyan edilecek geçici vergi veya kurumlar vergisi matrahlarından indirilmesi mümkün değildir.”

2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 28.7.2006 tarih ve 14711 sayılı özelgesi

“VUK’nun 278. maddesi düzenlemesi uyarınca, son kullanma tarihinin geçtiği tespit edilen ithal gıda maddelerinin takdir komisyonunca takdir edilecek emsal bedeli ile malların maliyet bedeli arasındaki tutarın stok maliyetlerinden indirilmesi sonucu kalan tutarın, emsal bedelinin “0” olarak tespit edilmesi ve imhasına karar verilmesi durumunda ise, bu malların vergi dairesi temsilcisinin de bulunacağı komisyon huzurunda tutanakla tespit edilmek suretiyle imha edilmesi ve istenildiğinde mükellef tarafından bu tutanakların ibrazı şartıyla, stok maliyetlerinin, dönem kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkündür.”

3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 28.8.2007 tarih ve 17675 sayılı özelgesi

“Safi kurum kazancının tespitinde, KVK’nun 8. maddesinde ve GVK’nun 40. maddesinde belirtilen giderler, hasılattan indirim konusu yapılmaktadır. GVK’nun 40/1. maddesi gereğince, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılmış olması masrafla iş arasında açık, güçlü bir illiyet bağının mevcut olması masrafın işin önemi ölçüsünde yapılmış bulunması şartıyla yılbaşı ve diğer özel günlerde ticari ilişki içerisinde olunan şirketlerin sahipleri, genel müdürleri veya ilgili kişilere, müşteri kazanım veya tanıtım amacıyla değişken adet ve fiyatlarda verilen hediyelere ilişkin yapılan ödemelerin, kazancınızın tespitinde genel giderler kapsamında indirim konusu yapılması olanaklıdır. Ayrıca,   şirket yetkililerinin yurt dışı harcamalarının gider kaydıyla ilgili olarak herhangi bir tereddüde yol açmamak için şirket müdürünün yurt dışı seyahati için şirket yönetimince karar alınması ve karar defterinde seyahatin amacı, süresi ve görevlendirilen kişi gibi hususların belirtilmesi yararlı olacaktır.  Ayrıca rekabet açısından sektöründeki diğer firmaların incelenmesi ve araştırma amacıyla şirket ortakları ve hizmet erbabı dışındaki kişilerin yurt içi ve yurt dışındaki seyahat, konaklama ve restoranlarda ödenen yemek bedellerinin kanunen kabul edilmeyen giderler olarak kazancınızın tespitinde dikkate alınması gerekmektedir.”

4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 23.11.2006 tarih ve 22723 sayılı özelgesi

“Tali sigorta acentesinin aracılık ettiği poliçe düzenleme faaliyetinize ilişkin olarak sigorta şirketi tarafından söz konusu tali sigorta acentesine ödenen komisyon gelirlerinin, tahakkuk esası gereğince bu tutarların elde edildiği tarih olan komisyon faturasının, tahakkuk tarihi (fatura düzenlendiği tarih) itibariyle tali sigorta acentesi tarafından gelir olarak dikkate alınması gerekmekte olup, bu tarih itibariyle şirket gelir hesaplarına intikal ettirilmesi gerekir.  Öte yandan, poliçelerin iptal edilmesinden sonra, önceden tahsil edilen komisyonun iptal edilen primlere isabet eden kısmının iade edilmesi halinde, bu kısmın söz konusu şirket gider hesaplarına intikal ettirilmesi mümkündür.”

5. Antalya Vergi Dairesi Başkanlığı’nın Ağustos 2006 tarih ve B.07.1.GİB.4.07.16.01/KVK.06 sayılı özelgesi;

“KVK’nun 6. maddesinin atfıyla, GVK’nun 40/1 ve 3. bentleri uyarınca, işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar, safi kazancın tespitinde gider olarak kabul edilir. Diğer taraftan, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun ilgili hükümlerine yani kanun emrine istinaden tahsil edilen ve hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların  işgal ve tasarruf edildiğinin fiilen tespit edilmesi üzerine geçmişe yönelik olarak takdir edilen ecrimisil,  hukuki niteliği itibariyle kira niteliğinden olmayıp, kanun emrine istinaden ödenen bir tazminat niteliğindedir. Ancak ecrimisilin, kanun emrine istinaden ödenen bir tazminat olsa da, elde edilen kazançla veya işle ilgili olmaması halinde, kurum kazancının tespitinde gider olarak yazılamaz.

 

SÖZÜN ÖZÜ

Gölgelerden asla korkmayın, bunlar, yakın bir yerde ışık olduğu anlamına geliyor.

RUNT RENKEL

 

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=84054&YZR_KOD=158&ForArsiv=1