Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Umurcan Gago - Süper Vergi Adam, gücün karanlık yanına karşı (28.11.07) PDF Yazdır e-Posta
28 Kasım 2007

İstanbul cemiyet hayatının güzide isimlerinden (kod adı UNC), arkadaşım Umut ile (ki gerçek ismi olur) yine yorucu bir İstanbul Cumartesi'sinin İstanbul Pazar'ına bağlandığı saatlerde evlerimize dönmek üzere Taksim'den bir taksiye atlamıştık. O saatlerde Tepebaşı-Taksim istikametindeki trafiği bilen bilir. Çoktan uykuya dalmış olan ruhumu uzun bir yolculuğa hazırlayıp, bedenimi arka koltuğa fırlattım. Taksici arkadaşa "Önce Nişantaşı, sonra Levent" demekte bile zorlandım. Ama hiç tanımadığım bu taksicinin bana "Tabii, Umurcan Bey" diye adımla hitap etmesi üzerine bir anda şaşkına dönüp, irkilerek gaflet uykumdan uyandım. Otuz saniye kadar kendisini tanıyıp tanımadığımı düşündüm, tanımadığıma kanaat getirince, merakım daha da arttı. Dayanamayıp sordum, "Affedersiniz, tanışıyor muyduk?" "Hayır" dedi. "Ama gazetedeki yazınızdan tanıyorum sizi." "Ga-ze-te-de-ki ya-zı-nız-dan ta-nı-yo-rum" lafı hece hece beynimin vadilerinde üç-dört defa yankılandı. Bu beklenmedik cevap üzerine şaşkınlığım doruğa çıkmıştı. "Aman tanrım" dedim içimden. "Gerçek olabilir mi bu? Yoksa memlekette herkes gazetelerde vergi ile ilgili yazıları okumaya başladı da, benim mi haberim yoktu? Yoksa vergi üzerinden popüler şöhreti mi yakalamıştım, milyonların sevgilisi, vergi konusunda ülkemin önde gelen otoritelerinden biri, vergi ikonu mu olmuştum? Siyaset Meydanı'na filan çağırırlar mıydı acaba? Yoksa, beni görünce imza almak için önümü kesecekler yüzünden artık sokaklarda rahatça sekerekten jogging yapamayacak, artık halka açık yerlerden denize giremeyecek miydim?" Umut geçirdiğim şoku anlamış olacak, taksici arkadaşa düzenli bir okur olup olmadığını sorarak, beni şoktan kurtarmaya çalıştı. "Yooo" dedi adam. Tam yanı başındaki kelebek camını göstererek, "Öğleyin bizim arabanın camı kırıldıydı, gazeteyle kapladıydık da... Bu arkadaşın resmi de, sabahtan beri burnumun ucunda durup duruyor, o yüzden". (Böylece benim şöhret rüyam, Umut sağolsun, ancak birkaç saniye sürebilmiş oldu.)

Bir gün vergi popüler bir konu olur mu?

Vergi (özellikle gelir vergisi) bir gün ülkemizde popüler bir hale gelir mi bilemiyorum. Herhalde bunun olabilmesi için öncelikle bireylerin fiilen vergiyi beyan edip, ödüyor olması gerekir. Hemen hemen hiç kimsenin geliri üzerinden beyanname vermediği bir ülkede, alınıyorsa da ancak kesinti yoluyla dolaylı olarak alınabilen gelir vergisinin geniş kitlelerin ilgi alanına girmemesi çok doğal. OECD'nin geçtiğimiz şubat ayında yayınlanmış olan bir raporuna göre (Tax Administration in OECD and Selected Non-OECD Countries: Comparative Information Series (2006)), Türkiye'de vergi dairesinde mükellefiyet tesis ettirmiş olan aktif gelir vergisi mükelleflerinin toplam nüfusa oranı yüzde 4.4. OECD üyesi Avrupa ülkelerinde ise nüfusun yaklaşık % 60'ı kayıtlı mükellef (Yunanistan % 96.6, Avusturya % 64.6, Belçika % 57.7, Danimarka % 85.2, Finlandiya % 92.3, Almanya % 33.8, Macaristan % 43.5, İrlanda % 49.7, Lüksemburg % 26.6, Hollanda % 43.8, Norveç % 79.5, Polonya % 63.8, İspanya % 88, İsveç % 78.9, İngiltere % 47.6). ABD'de gelir vergisi mükelleflerinin toplam nüfusa oranı % 75, Kanada'da % 73. Latin Amerika ülkelerinde ise ortalama oran % 18 seviyelerinde (Arjantin % 2.3, Brezilya % 53.4, Şili % 9.94, Meksika % 7.9). Benzer şekilde aktif gelir vergisi mükelleflerinin çalışabilir nüfusa oranı açısından da, Türkiye bir hayli kötü durumda. Türkiye'de bu oran % 12.75 düzeyinde, OECD üyesi Avrupa ülkelerinde ortalamanın % 126, Latin Amerikan ülkelerinde % 39.91, ABD'de % 149.73, Kanada'da % 135.47 düzeyinde olduğunu görüyoruz. Bu ülkelerden bir kısmında yegâne geliri ücret geliri olan mükellefler bile beyanname vermek zorunda. Diğer bir kısmında ise (bizde de olduğu gibi) bu durumda beyanname verilmesi zorunlu değil.

Bence bu tablo ülkemizde toplumsal olarak vergi kültürünün yerleşmemiş olduğunu gayet net gösteriyor. (Dolayısıyla benim vergi yazılarıyla popüler şöhreti yakalamamın mümkün olmadığını da. Sesim güzel olsa veya iyi futbol oynayabilsem buna yanmayacağım ama bunlar da yok ki.)

Ülkemizde vergi ödemeyenler yeterince cezalandırılıyorlar mı?

Kuşkusuz, toplumun vergi konusundaki algılayışı vergi ödeme alışkanlığı üzerinde doğrudan bir etkiye sahip. Verginin toplumsal bir yükümlülük olarak benimsenip, içselleştirilmiş olduğu ülkelerde vergi ödemeyenler samimi bir şekilde ayıplanıp kınanıyor. Bu ülkelerde toplumsal vergi kültürü, vergi cezalarının etkili olması ve uygulanması sonucunu doğurmuş. Tabii aslına bakarsanız özünde "kefaret" ve "ibret" işlevlerini barındıran ceza hukuku, zaten toplum kültürün bir çeşit ifadesi. Devletin gelir kaynaklarına zarar veren vergi suçlarında da yaptırımlar, bir yandan Hazine'nin zararlarını karşılamak, yani "kefaret" amacını taşımakta, diğer yandan "ibret olma" işlevini görmekte.

Ülkemizde mükellefler vergi kanunlarında açık hükmünü bulan düzenlemelere aykırı davranmaları halinde idari para cezalarına (vergi ziyaı, özel usulsüzlük ve usulsüzlük) çarptırılıyorlar. Yani normalde vergi ziyaına sebebiyet verilmesi halinde hapis cezası uygulanmıyor (bu kanun koyucunun tanımını yaptığı kaçakçılık fiilini oluşturmuyorsa). Ancak kaçakçılık fiilinde (defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri, tahrifat, yok etme, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemek veya bu belgeleri kullanmak) bulunmaları halinde 3 yıla kadar hürriyeti bağlayıcı ceza uygulanmakta. Ne var ki bu suçlarda (en azından bir kısmında) erteleme veya paraya çevirme mümkün olabilmekte.

Ülkemizde vergi beyan edip ödeme alışkanlığı bulunmadığına göre, "vergi ceza hukuku" sistemimizin kendisinden beklenen "ibret olma" işlevini, pek de gerektiği kadar yerine getirmediğini söylemek, sanırım yanlış olmaz. Bu noktada, vergi cezalarının artırılması gerektiğini savunanların karşısına çıkan en büyük itiraz olarak ise, "ekonomik suça, ekonomik ceza" ilkesi ileri sürülüyor. Ekonomik suç, salt maddi çıkar elde etmek için işlenen suç olarak kabul ediliyor ve genellikle bir mesleğin icrası sırasında güveni kötüye kullanarak işleniyor. Vergi suçları da ekonomik suç olarak kabul görüyor.

Vergi suçunun cezası mutlaka ekonomik mi olmalıdır?

Bu soruya evet diyenler, şunu savunuyorlar: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek olarak düzenlenen 4 Numaralı Protokol'ün 1. maddesi hiç kimsenin hürriyetinin sözleşmesel borçlarını yerine getirmediği gerekçesiyle kısıtlanamayacağını söylüyor. Buna, uygulamada ekonomik suça ekonomik ceza ilkesi deniliyor. Anayasa gereği bu kural iç hukukumuzun bir parçası. Zaten buna paralel olarak 2001 yılında Anayasamız'ın 38. maddesi değiştirilmiş, aynı ifade madde metnine alınmış ve ayrıca idarenin kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamayacağı düzenlenmiş. Vergi de mükellefler ile idare arasındaki "toplumsal bir sözleşme" olduğuna göre, bu sözleşmeden doğan vergi borçları nedeniyle idare kişilerin hürriyetlerini kısıtlayamamalıdır.

Bu savunma, 2003 yılında Anayasa Mahkemesi (AnM) tarafından reddedilmiştir (16 Aralık 2003 tarihli RG, E.s.: 2002/55, K.s.: 2003/8). AnM verginin toplumsal bir sözleşmeye dayandığı iddiasını kabul etmemiş, verginin devletin egemenlik gücüne dayanarak tek taraflı irade ile herhangi bir karşılığa bağlı olmadan, belirli kurallara göre kişi ve kurumlardan aldığı iktisadi değer olduğuna ve dolayısıyla sözleşmesel bir borçtan bahsedilemeyeceğine hükmetmiştir. Zaten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) vergi konusundaki kararlarından herhangi birinde de, vergi suçuna hürriyeti bağlayıcı ceza verilemeyeceği gibi bir husus bugüne dek hiç tartışılmamıştır. Hatta AİHM'nin bazı kararlarından adil yargılama ilkesine uygun olmak kaydıyla vergi suçunun müeyyidesi olarak hapis cezasının zımni olarak kabul edildiği bile çıkartılabilir (Örneğin, bknz, 1994 yılındaki Bendenoun v. France, kararı).

Nitekim bugün birçok AB ve OECD üyesi ülkede belli vergi suçları için (1 yıldan 12 yıla kadar değişen sürelerde) hapis cezaları öngörülmüştür (Bknz. anılan OECD raporu). Söz gelimi, vergi ziyaı suçu nedeniyle hapis cezasının tavanı Yunanistan'da 1, Norveç ve Finlandiya'da 2, Portekiz ve ABD'de 3, İspanya ve Danimarka'da 4, Fransa, Yeni Zelanda ve Almanya'da 5, İtalya ve Hollanda'da 6, Slovakya'da 12 yıldır.

Vergisizin hakkından Süper Vergi Adam gelir

Öte yandan, sadece vergi cezalarını artırmak soruna çözüm sağlamayabilir. Asıl olan, verginin toplumsal bir yükümlülük olarak benimsenip, içselleştirilmesini sağlamak, vergi ödemeyenlerin toplum içinde kınanmasını sağlayacak bir toplumsal kültürün oluşturulmasıdır. Vergi ödemeyenlerin diğer vatandaşlar tarafından "Aferin akıllı adammış, bulmuş yolunu. Ayrıca, tabii ödemez adam, biz ödüyoruz da ne oluyor ki! Benzinden, şundan bundan dünyanın vergisini alıyorlar, toplanan vergilerin de nereye gittiği belli değil zaten" diye mazur görülmediği, bilakis en büyük toplumsal düşman, hırsız olarak görüldüğü bir kültürün yerleştirilmesi gerekiyor.

Pekiyi bu kolektif bilinç nasıl oluşturulabilir? İşte gerçekten zor olan şey bu soruya bir cevap bulmak. Uzmanlık alanı dışındaki konularda öneriler getirmek, toplumsal bir alışkanlığımız olduğundan, benim bu konuda naçizane bir önerim var: Vergi ödemeyenleri, gücün karanlık yanını temsil eden, ülkenin gelişmesine, refahına kast etmiş, eli uzun karanlık güçler olarak karikatürize edip, bu "Vergisizler" ile savaşmak için de, iyi yürekli süper bir vergi kahramanı yaratalım ve bunu çocuklarımızın zihnine kazıyacak şekilde çizgi roman, çizgi film ve bilgisayar oyunları hazırlayalım. Kahramanımızın adı "Süper Vergi Adam" olabilir örneğin. Gücün karanlık yanına toplumun en nefret ettiği özellikleri, Süper Vergi Adam'a ise toplumun en tercih ettiği değerleri yükleyelim. Mesela, Süper Vergi Adam, biraz maço ve külhanbeyi olabilir, aynı zamanda milliyetçidir de. Çocukları sever ve kollar, büyükleri sayar, bayramları, kandilleri hiç atlamaz, mutlaka evlidir, çoluk çocuğu da vardır, rakı içer ama kurbanını da keser, kılık kıyafet yönünden de öyle tayt, pelerin filan gibi şeyler giymez, gelişmiş Türk kaslarını kot pantolonunun üzerine bıraktığı, bedene oturan gömleğiyle sergiler vb... Bunun strateji ve uygulamasına ilişkin olarak ciddi bir şekilde reklam/marka/imaj yönetimi desteği gerekli elbette. İlk aşamada insana biraz Amerikanvari bir öneri gibi gelse de, bence kesinlikle işe yarar. (Bu önerimle de ülkemin vergi sorunsalına getirdiğim yeni açılım nedeniyle kendimi bir kez daha tebrik ediyorum. Nihayet, Süper Vergi Adam'ın filmi çekilecek olursa, ücretsiz olarak başrolde oynamaya hazır olduğumu siz sevgili okurlarımın şimdiden bilgisine sunuyorum.)

 

 

http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=335759&dept_id=80