Türk vergi sistemi, gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerini "tahakkuk esası" üzerinden vergilendirir. Tahakkuk esasında; "dönem kazancının hesabı yapılırken tahsilat veya ödeme yapılmasının hiç bir anlamı veya önemi yoktur." Gelir ve kurumlar vergisi, ilgili mükellefin dönem kârı üzerinden hesaplanır. Bir şirket, 50 liraya maliyetle ürettiği bir ürünü, 100 liraya satarsa ortaya çıkan 50 liralık kâr üzerinden yüzde yirmi oranında başka bir ifadeyle 10 lira kurumlar vergisi öder. Ayrıca, fatura üzerindeki 18 lira katma değer vergisi de borç hanesine eklenir. Şirketin dönem kârı üzerinden hesaplanan bu verginin en geç üç ay içerisinde ödenmesi gerekmektedir. Bu vergiyi doğuran (neden olan) 100 liralık satış faturasına ait alacağın, piyasa koşulları gereği 6 ay vadeli çeklerle tahsil edildiğini kabul edelim. Şirket başkada bir satış yapmamış olsun. Eğer bu şirket, müşterisindeki 118 liralık alacağını, bir yıl sonra bile tahsil etse, vadesi geldiğinde yukarıdaki vergi borçlarını ödemek zorundadır. Kendinizi örnekteki mükellefin yerine koyun. 118 liralık mal satmışsınız, 1 ay sonra 9 lira KDV (alış KDV toplamı 9 lira ile, satış KDV'si 18 liranın farkı) borcunuz tahakkuk edecektir. Maliyeti 50 lira olan ürünü, 100 lira bedel üzerinden sattınız. Ortaya çıkan kâr ise, 50 lira. Bu kâr üzerinden hesaplanacak vergi ise 10 lira olacaktır. En geç üç ay sonra geçici vergi adı altında bu vergiyi de ödemeniz gerekecektir. Yani hiç tahsilat yapmadan toplam 19 lira vergi borcunuz birikmiş durumda. Diyelim ki, siz 50 lira maliyetle aldığınız bu ürünün yarısını da banka kredisiyle ödediniz. Bir aylık işletme giderlerinizi ise hesaba dahil etmiyoruz. Muhasebeciniz ortaya çıkan 19 liralık vergi yükünü izah ederken diyor ki; Bir ürün ürettik ve ürün sattık. KDV'sini tahsil edelim veya etmeyelim, tedarik ettiğimiz hammadde ve hizmetler için ödediğimiz KDV'lerin toplamını sattığımız üründen tahsil edilecek KDV'den düştüğümüzde ortaya 9 liralık bir katma değer vergisi borcumuz çıkıyor. Aynı satış üzerinden, kağıt üzerinde 50 lira kâr etmiş gözüküyoruz. Bu nedenle 10 lira da kurumlar vergisi ödememiz gerekiyor. Siz de izahata katkıda bulunmak adına diyorsunuz ki, "Aslında ben de kâr ettiğimi sanıyordum. Fakat işe başladığımda cebimde 25 lira vardı. Sattığım malın maliyetinin yarısını bununla kapattım. Kalan 34 liralık borcumu (KDV dahil) krediyle ödedim. Şimdi müşterimden 118 lira alacağım var. Ancak, devlete 19 lira, bankaya 34 lira olmak üzere 53 lira borcum var. Alacağım borcumdan fazla ama tahsilatı aylar sonra yapabileceğim. Tahsilattan evvel, vergi ve kredi borçlarımı ödemem lazım. Peki bu durumda, "gerçekte elde etmediğim bir kazanç" üzerinden vergi ödemem istenmiş olmuyor mu? Yanlış mı düşünüyorum acaba?" diye sorduğunda. Muhasebecinin, karşısındakini onaylamaktan başka yapabileceği ne olabilir ki. 25 lira sermaye ile işe başlayan bu yatırımcı, alacağını tahsil edemediği durumda, sermayesinin iki katı brüt kâr elde etmesine rağmen iflasa sürüklenecektir. Dolaysız vergilerin yani gelir ve kurumlar vergisinin özünde, dönem kârı dediğimiz "rüya" yani hayal üzerinden uygulanan bir vergilendirme tekniği yatar. Ödenen vergilerin gerçekliğinden ise, sanırım şüphe duyacak kimse yoktur. Zaten, "Kâr bir fikir, nakit bir gerçektir(1)" sözü de, sanki bu açmazı formüle etmek adına söylenmiş. İzah etmeye çalıştığımız bu çelişkide, mali idarenin haklı yönleri de elbette vardır. Ancak işletmenin varlıkları arasında yer almamış nakdin talep edilmesi vergiye karşı isteksiz davranmayı hatta "dukobor"(2) eğilimler sonucunda vergi direncini artırarak "criminal mükellef" enflasyonunda yükselişe neden olmaktadır. Yıllardır iyileşmeyen sıkıntılı piyasa koşulları dikkate alınarak, belki dolaysız vergilerin vadesinde bir uzatma, biriken borçların tahsilinde gerçekçi bir yapılandırma ve şüpheli alacak coğrafyasını genişletecek yasal düzenlemeler yoluyla, "hayal üzerinden" vergi ödeyenlerin kabuslarına son verilmesi gerektiği kanaatindeyim. (1) Dr. Andrew Black, Philip Wright, John E.Bachman, John Davies, "Hissedar Değeri Arayışı" Dünya Yayınları, Ekim 1998, Sayfa 41 (2) Dukoborlar: 18. ve 19. yüzyıl Rusya'da devlet kilise otoritesini reddeden tarikat. Dursun Ali YAZ http://www.dunyagazetesi.com.tr/hayal-uzerinden-alinan-gerce... |