Ticari işletmelerin senetli ya da senetsiz vadeli satış yapmaları, ekonomik yaşamın gereği olarak ortaya çıkıyor. Vadeli satışlarda satıcının beklentisi, borçlunun vadesinde ödeme yapmasıdır. Ancak bu her zaman mümkün olmuyor. Kimi zaman borçlunun ekonomik durumu ödemeye olanak sağlamıyor, kimi zaman borçlu ödeme yapmak istemiyor. Bazen de borçluyu bulmak mümkün olmuyor. Böyle durumlarda ticari işletmeler tahsil etmedikleri, belki de hiç tahsil edemeyecekleri 'kağıt üzerindeki' alacakları için vergi ödemek zorunda kalıyor. Bunun nedeni, bilanço esasına göre defter tutanlarda (birinci sınıf tüccarlar ve kurumlar vergisi mükellefleri) gelirin elde edilmesi açısından 'tahakkuk esasının' geçerli olması. GELİRİN ELDE EDİLMESİ Gelir tipi vergilerde vergi borcunun doğumu için gerekli olan şartlardan birisi, 'gelirin elde edilmesi'. Elde etme, 'tahsil' ve 'tahakkuk' esaslarına göre olabiliyor. İki esas arasındaki en önemli fark zaman bakımından ortaya çıkıyor. Tahsil esasında yapılan satış veya görülen hizmetin karşılığı nakden veya hesaben alınmadıkça, bedel hasılat sayılmıyor. Tahakkuk esasında ise, satış veya hizmet bedeli herhangi bir belgeye bağlanmasa bile, hasılat olarak kaydedilmesi gerekiyor. Dahası, bu işleme ait KDV'nin, tahsil edilmese bile satıcı tarafından yatırılması gerekiyor. Bunun dışında, tahsil edilmeyen bedellerin hasılat kaydedilmesi gelir veya kurumlar vergisi matrahını da etkiliyor. Tahakkuk esasının geçerli kılındığı faaliyetlerde, tahsil edilmeyeceği anlaşılan veya tahsili şüpheli durumda olan alacaklar için bir telafi mekanizması var. ŞÜPHELİ ALACAK NEDİR? Vergi Usul Kanunu'na (VUK) göre; l Dava ve icra aşamasında bulunan alacaklar ile l Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılıyor. Dava ve icra aşamasındaki alacaklar konusu net olmakla birlikte, dava ve icra takibine değmeyecek derecede 'küçük alacaklar' kavramı yeterince açık bulunmuyor. Alacağın küçük alacak olup olmadığının belirlenmesinde, alacağın nicel ölçüsü olarak işletmenin iş hacmi içindeki payından çok, alacak için izlenecek dava ve takip yollarının maliyeti ile alacak miktarının karşılaştırılması gerekiyor. Bu karşılaştırma sonunda dava açmaya veya icra takibine değmeyecek küçük alacaklar için protesto çekilmesi veya yazı ile birden fazla istenmesi gerekiyor. Ancak, ispat için talep yazısının taahhütlü olmasında yarar bulunuyor. Tavsiyemiz, bu tür yazışmaların noter aracılığıyla yapılması. YAPILACAK İŞLEM Dava ve icra aşamasında olan alacaklar, dava açıldığında veya icraya başvurulduğunda 'şüpheli alacaklar' hesabına aktarılır. Dava ve icra takibine değmeyecek kadar küçük alacaklar ise, protestonun ardından makul bir süre (örneğin 10 gün) geçitken sonra şüpheli alacaklar hesabına aktarılır. Bu durumdaki alacaklar mali yıl bitmeden tahsil edilirse tahsil edilen kısım şüpheli alacaklardan çıkılarak tahsil biçimine göre kasa veya banka hesaplarına aktarılır. Kısmi tahsil yapıldığında veya hiç tahsil yapılamadığında kalan şüpheli alacaklar için yılın son gününde karşılık ayrılır. Ayrılan bu karşılık kar-zarar hesabıyla ilişkilendirilerek tahsil edilmemiş alacaklar için vergi ödenmesinin önüne geçilir. Karşılık ayrılarak kar-zarar hesabına atılan alacakların izleyen yıllarda tahsil edilmesi halinde, bunlar olağanüstü gelir ve karlar hesabına aktarılarak vergisinin tahsil edildiği yılda ödenmesi sağlanır. Metin Taş/Sezgin Özcan http://www.aksam.com.tr/2010/10/12/yazar/19082/metin_tas_sez... |