Özelge, bir başka deyişle Vergi Usul Kanununun 413. maddesi uyarınca idare tarafından verilen yazılı izahat yanlış olabilir mi? Olabilir. Zaten uygulamada da vergi dairesi başkanlıklarının verdiği pek çok özelge daha sonra Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından düzeltilmekte ve verilmiş özelgeye uygun davranan mükelleften bu defa düzeltilmiş özelgeye uygun davranılması beklenilmektedir. Veya inceleme elemanları özelgeye itibar etmemektedir. Bu noktada özelgenin işlevi, sadece “verilen yazılı izahata uygun davranan mükellefe, bu izahatın yanlış olması halinde ceza kesilmemesi” ile sınırlı olacaktır. (Vergi Usul Kanunu md. 369). Bu düzenlemede 6009 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin yürürlüğü (1.8.2010) sonrasında ise, söz konusu durumdaki mükelleflerden cezanın yanı sıra gecikme faizi de istenemeyecektir. Geçmişte bir yazımda, “verilmiş özelgeye uygun davranan mükelleften, düzeltilmiş özelgeye göre veya inceleme elemanlarınca özelgenin kabul görmediği hallerde vergi aslının istenmesi, adil midir, hakkaniyete uygun mudur” sorusunu ortaya atmıştım ( 12.11.2009 tarihli Referans Gazetesinde yayımlanan “YANLIŞ MUKTEZA VE VERGİ ASLI” başlıklı yazım). Anılan yazımda demiştim ki; “Özellikle karşı tarafa yansıtılan (sözleşme ile diğer tarafa aktarılan veya aktarılması gereken) vergilerde, verilmiş özelge uyarınca hesaplanmayarak yansıtılmamış verginin, özelgeye uygun davranan mükelleften aranılmasının gerekip gerekmediği tartışmaya değer bir konudur. Özellikle KDV’de teslim veya hizmetin vergiden istisna olduğu yolunda verilmiş özelgeye uygun olarak satışlarında KDV hesaplamayan bir mükelleften, daha sonra düzeltilmiş özelge ile KDV hesaplayarak beyan etmesinin istenmesi halinde, mükellef zarara sokulmuş olmaktadır. Çünkü başlangıçta bedel olarak gösterilmeyen, özel hukuk açısından fiyatın sadece bir unsuru olan KDV’nin daha sonra sözleşmenin karşı tarafına yansıtılması veya rücu davasına konu edilmesi –Yargıtay anlayışında- mümkün değildir. İşte bu gibi durumlarda mükelleften vergi aslının istenilmesi, yanlış özelge veren idarenin bu konudaki hizmet kusurunun mükellefe adeta bir ceza gibi yansıtılması sonucunu doğurmaktadır. Mükellef, özelge istemeseydi veya özelge doğru olsaydı, kendisinin katlanmayacağı, müşterisinden tahsil ederek hazineye ödeyeceği bir vergiyi ödemek, “özelge talep etmiş olmanın bedeli gibi” ödemek durumunda kalmaktadır. Nitekim hurda plastikten imal edilen plastik granül teslimlerinin de hurda teslimi olarak kabul edilmesi gerektiği ve dolayısıyla bu teslimlerde KDV hesaplanması gerekmediği şeklindeki özelge uyarınca satışlarını KDV’siz yapan bir mükellefe daha sonra gönderilen bir başka özelge ile bu teslimler üzerinden KDV hesaplayarak beyan etmesi istenilmiştir. Düzeltilmiş özelgeye uymayan mükellef aleyhine de vergi tarhiyatı yapılmıştır. Burada ilk özelgeye uygun davranan mükellef, bu KDV’leri yansıtma olanağı kalmadığından vergi ve faizi kendi cebinden ödemekle cezalandırılmış durumda kalmıştır. Düzeltilmiş muktezaya uymayan mükellef aleyhine yapılan cezasız vergi aslı tarhiyatı aleyhine açılan davada İzmir’deki Vergi Mahkemesi vergi tarhiyatını, “idare görüşü doğrultusunda hareket eden şirketin bu aşamadan sonra emtiayı satın alan kişilere KDV’yi yansıtmasının mümkün olamayacağı, davacıdan tahsili halinde de malvarlığında haksız yere eksilmeye neden olunacağı” gerekçesi ile kaldırmıştır. Ancak bizce hakkaniyetle bağdaşan bu karar, Danıştay 9. Dairesinin E.2007/2911 K.2009/33 sayı ve 20.1.2009 günlü kararı ile ve “bu gerekçenin kabulü halinde KDV uygulamasının satıcının keyfine bırakılmış olacağı ve bu KDV’nin artık hiçbir zaman alınamayacağı “gerekçesi ile bozulmuştur. Hangi karar doğrudur? Tartışmalıdır. “ Bu yazımızdan sonra, bizim de savunduğumuz şekilde, Danıştay Dairesi karar düzeltme aşamasında görüşünü değiştirmiş ve vergi tarhiyatını kaldıran İzmir Vergi Mahkemesinin 15.2.2007 günlü kararını onamıştır. Danıştay 9. Dairesinin E.2009/5034 K.2010/624 sayı ve 9.2.2010 sayılı Karar Düzeltme kararının gerekçesi, “katma değer vergisinin özü itibariyle yansıtılarak nihai tüketicide kalması gereken bir vergi olduğu, özelgenin değiştirilmesi sonucu artık nihai tüketiciye yansıtılamayacak olan verginin davacının malvarlığından haksız yere eksilmeye yol açacak olması” şeklinde oluşmuştur. Bu yargılama sürecinde oluşan ve sonuna kadar katıldığım bu karara ben, adaletin tecellisi ve hukukun vergilendirmede hukukun hakimiyetinin tesisinin bir adımı olarak bakıyorum. Dr. A. Bumin DOĞRUSÖZ http://www.bumindogrusoz.com/artikel.php?artikel_id=307 |