Yeniden uzlaşmalı mı |
03 Kasım 2010 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Bizim Temel’e her hikaye uyar, çünkü Dursun diye arkadaşı var. Bu sefer borcunu ödeyemeyeceği için rahatsızlık duyan adamın hikayesini uyarlayalım Temel’e. Temel’in Dursun’ a epeyce miktar bir borcu var. Ertesi gün parayı ödemesi gerekiyor ama beklediği yerden para gelmiyor ve başka bir imkanı da yok. Borcunu ödeyemeyeceği için Temel’i gece uyku tutmuyor. Bir o yana bir bu yana dönüyor. Bu böyle olmayacak diye bir hışımla kalkıp Dursun’ un evinin önüne gidiyor ve başlıyor bağırmaya; “Dursun, ben borcumu ödeyemiyorum, bu saate kadar beni uyku tutmadı, bundan sonrasını sen düşün” der ve gider yatar. Vergi borçlarının yeniden yapılandırılmasıyla ilgili olayda biraz tersi oluyor galiba, alacaklı bir kolaylık yapmayı düşünüyorum dedi ama kapsamını açıklamadığı için ne olacak kaygısıyla borçlunun uykusu kaçıyor. Uygulamanın kapsamı belirlenmediği için bir isim vermek de zor, şimdilik “vergi borçlarının yeniden yapılandırılması” gibi biraz uzun ve içeriğiyle ilgili hiçbir fikir vermeyen bir isim kullanıyoruz. Kapsam netleşirse öncekilerde olduğu gibi muhtemelen bu uygulamaya da ayrı bir isim buluruz. Ne var ne yok Mevcut durumda kapsamla ilgili olarak öncelikle vurgulanan iki husus var: - Bir vergi affı istenmiyor ve bunun için vergi asıllarında bir indirim yapılmayacak, - İhtilaf aşamasında olan gümrük vergileriyle ilgili bir uzlaşma imkanı yaratılacak (mevcut durumda gümrük aşamasında ödenmesi gereken vergilerle ilgili bir uzlaşma uygulaması bulunmamaktadır). Bugüne kadar yapılan açıklamalarda ihtilaf aşamasında olan diğer vergi borçları için herhangi bir ifade yok. Bu noktada, ihtilaf aşamasında olan diğer vergi borçları için de bir çözüm düşünülmesi gerektiğine ve buna ciddi anlamda ihtiyaç olduğuna inandığımızı belirtmek isteriz. Böyle bir ihtiyacı istatistiksel bir yaklaşımla açıklamak mümkün, ki aşağıda böyle bir değerlendirme de yapmaya çalışacağız. Ancak daha da ötesi, mükellefin vergi dairesiyle ihtilaflı olmasının normal karşılandığı, vergi dairesiyle hiçbir ihtilafı bulunmayan mükellefin çok (buna ikinci bir çok daha eklemek gerekebilir) istisnai olduğu ve bunun (ihtilaf olmamasının) aslında geçici bir durum olduğu yönünde genel bir kanaat var. Burada tabii ki yerleşik bir işi olan ve yıllık gelir vergilerinin yanı sıra geçici vergi, KDV, muhtasar, damga vergisi gibi sürekli vergi yükümlülükleri olan mükellefleri kastediyoruz. Vergi ihtilafı zor bir süreç Vergi ihtilafı, temel olarak mahkemelerde ele alınan hukuki bir süreç. Ancak vergi idaresinin elindeki yetkiler (teminat isteme, ihtiyati haciz gibi) ile takip eden dönemler itibariyle birbirine bağlı vergi uygulamaları (KDV gibi, zarar mahsubu gibi) nedeniyle bu süreç çok ciddi ölçüde idari müdahalelere açık. Örneğin, KDV konusunda geçmiş dönemlere ilişkin bir ihtilaf varsa sonraki dönemlere ilişkin iade taleplerinin sonuçlandırılması pek mümkün olmaz. Uzun bir süreçtir ve sonuçları ağır olabilir: Örneğin davanın ilk derece mahkemesinde kaybedilmesi halinde vergi, ceza ve gecikme faizlerinin tümünün ödenmesi gerekir, daha sonra bir üst mahkemede haklı çıkılsa bile bu tutarların mükellefe iadesi yıllar sürebilir ve idareden herhangi bir faiz alınamaz. Böyle bir yapıda mükellefin vergi idaresiyle mümkün olduğunca ihtilafa girmekten kaçınıyor olması beklenir. Gerçektende böyledir; ülkemizdeki vergi ihtilaflarının büyük çoğunluğu (%90 civarında) uzlaşma suretiyle sonuçlandırılır. Buna rağmen vergi dairesiyle ihtilafı olmayan mükellefin istisna olduğu bir duruma gelinmesinde vergi mükelleflerinden kaynaklanmayan sebepler de olsa gerek. Vergi uygulamalarımızın tarihçesi, mevzuatı, dolaylı vergilerin ve işlem vergilerinin sayı ve oran olarak yüksekliği gibi sık sık dile getirilen ve genel olarak söylenen hususların dışında son yıllara özgü somut bir sebebi belirtmek mümkün. Öyle ki bunun varlığı kanunla bile kabul edilmiş durumda. Hatırlamaya çalışalım. Geçtiğimiz Ağustos ayında kabul edilen ve vergi mevzuatında bir çok değişiklik yapan (6009 sayılı) Kanun’un en çok ilgi çeken hükümleri; vergi incelemelerinde uyulacak esasların yeniden belirlenmesine, vergi idaresinin sirküler veya tebliğ bazında açıklanmış görüşlerinin değiştirilmesi halinde yeni görüşün önceki dönemler için geçerli olmayacağına, özelge bazında açıklanan görüşlere aykırı uygulama yapılmasıyla ilgili ilave kontrol mekanizmalarının konulmasına ve böyle bir durumda ceza dışında gecikme faizinin de istenemeyeceğine ilişkindi. Bütün bunlar, vergi idaresinin bir bütün olarak tutarlı davranmasına duyulan ihtiyacı karşılamaya yöneliktir ve böyle tutarlılığın sağlanamamış olması ihtilafların artmasındaki önemli sebeplerden biridir. İhtilaf sayısı artıyor Genel kanaat vergi ihtilaflarının sayısının arttığı yönündedir. İlk bakışta görünen de o. Ancak gerçekten böyle bir artış var mı veya bunu nasıl tespit edebiliriz diye baktığımızda en son 2008 yılı sonu itibarıyla açıklanan verilere ulaşabiliyoruz. Aşağıdaki tablodan görüleceği üzere 2004-2008 yılları arasında vergi mahkemelerinde açılanan dava sayısında çok ciddi artışlar var. Açılan dava sayısı %80’den, devreden dava sayısı ise %100’den fazla artmış. Danıştay nezdinde görülen dava sayılarındaki artış oranları ise daha fazla (Danıştay nezdinde görülen ve sadece vergi dava sayılarını gösteren bir istatistik yayınlanmamaktadır). Anayasa Mahkemesi’nin yatırım indirimi kullanımına süre sınırlaması konulamayacağına, ücretlilere % 35 oranının uygulanamayacağına ilişkin kararları nedeniyle açılan davalar da düşünüldüğünde, artış eğiliminin 2009 yılında daha da hızlanmış olması gerektiğini söylemek mümkündür. Devreden dava sayılarındaki artış, bunun da ötesinde artış yüzdelerindeki yükselme bizi idari yargı sistemimizin bu dava yükünü kaldıramadığı sonucuna götürmektedir. Dikkat edilecek olursa, 2008 yılında vergi mahkemelerinde açılan dava sayısı ciddi oranda artmışken devreden dava sayısındaki artışın daha sınırlı ölçüde kaldığı ve vergi mahkemelerinin sonuçlandırdığı dava sayısında da ciddi bir artış olduğu görülmektedir. Bunun aslında, idari yargı sistemimizin durumu dışında özel bir nedeni var; 2008 yılı başında 5736 Sayılı Kanun’la yürürlüğe konulan “Özel Uzlaşma” uygulaması. Özel uzlaşmayı tekrar denemek gerek Uzlaşma, vergi ihtilafıyla ilgili sürecin bir ön aşamasıdır. Mükellefler genel olarak uzlaşma sağlanamadığı durumda dava açmaktadır. Dava açma süresi içerisinde her iki yola da başvurmak mümkündür, ancak dava sürecinin başlaması için uzlaşma sürecinin tamamlanması gerekir. Uzlaşmaya varılması halinde dava dosyası kapatılır. Uzlaşılan vergilerin bir ay içerisinde ödenmesi gerekir. Dava süreci başladıktan sonra tekrar uzlaşma için başvurulma imkanı yoktur. İşte “Özel Uzlaşma”, bu kurallara bazı istisnalar getirerek bir kereye mahsus olmak üzere, henüz yargı süreci tamamlanmamış vergi ihtilaflarının tekrar uzlaşmaya konu edilebilmesine ve uzlaşılan vergilerin taksitler halinde daha uzun sürede ödenebilmesine imkan vermiştir. “Özel Uzlaşma” uygulamasının sonuçlarıyla ilgili detaylı istatistiklere ulaşma imkanımız yok. Ancak o dönemde uygulamanın gerek mükellefler gerekse de vergi idaresi tarafından olumlu karşılandığını, uygulama hakkında herhangi bir olumsuz değerlendirmenin yapılmadığını, çok sayıda mükellefin ödeme kolaylıklarından da yararlanarak uzlaşma yoluna gitmeyi tercih ettiklerini ve böylece vergi ihtilaflarını sonlandırdıklarını söylemek mümkün. Vergi mahkemelerinin 2008 yılında sonuçlandırdığı dava sayısının bir önceki yıla göre önemli oranda artmış olmasının nedeni de büyük ölçüde budur. Bu noktada, vergi afları, borç yeniden yapılandırmaları gibi bir de özel uzlaşmaların bundan sonra süreklilik kazanıp kazanmayacağı sorusu akla geliyor. 2008 yılındaki özel uzlaşma uygulamasının etkisi vergi idaresinin uygulamalarındaki tutarlılığı sağlayacak bir altyapı oluşturulmadığı için sınırlı kalmıştır. Böyle bir ihtiyacın olduğunu kabul eden ve bu amaçla yeni kurallar koyan bir düzenlemeden sonra (6009 sayılı Kanun), Devlet’in mükelleflini tekrar uzlaşmaya davet etmesi bizce çok doğal ve yapılması gereken bir şey. Erdal Çalıkoğlu/E&Y Türkiye
Kaynak: Adalet Bakanlığı
|