Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Veysi Seviğ/Bumin Doğrusöz - Gayrimenkul satışında zarar gider yazılamaz (12.12.07) PDF Yazdır e-Posta
12 Aralık 2007
SORU: Şirketimiz aktifinde dört yıldır bulunan bir gayrımenkulü 2007 yılında satmak zorunda kaldık. Söz konusu gayrımenkul satışından zarar ettik. Bir başka anlatımla bu gayrımenkulü defter değerinin altında satmak zorunda kaldık.

Burada karşımıza bir sorun çıktı. Biz bu gayrımenkul satışından doğan zararı söz konusu gayrımenkul ticari faaliyetimizde kullanılmakta olmasına rağmen giderleştiremiyoruz. Yani zarar niteliğinde değerlendiremiyoruz.

Bunun nedeni de Kurumlar Vergisi Kanunu uyarınca gayrımenkul satışlarından doğan kazancın yüzde 75’inin vergiye tabi tutulmaması olarak gösteriliyor. Bu konuda açıklamaya ihtiyacımız var.

YANIT: Kurumlar Vergisi Yasası’nın “İstisnalar” başlıklı 5. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi uyarınca kurumların, en az iki tam yıl süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların yüzde 75’lik kısmı kurumlar vergisinden istisna tutulmuştur. Bu bağlamda aynı yasal düzenleme gereği olarak “Bu istisna satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur.” Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.

Bir anlamda vergi hukuku açısından koşullu istisna sayılan bu tür uygulamalarda istisna kapsamına giren kazançların işletmeden çekilmesi mümkün değildir. Bu konuda da gayrımenkul satışlarından elde edilen kazançlar 5 yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılmaktadır. Aynı süre içinde işletmenin tasfiyesi halinde de bu hüküm geçerlidir.

Diğer yandan, aynı maddenin 3. fıkrasında da hükme bağlandığı üzere, kurumların kurumlar vergisinden istisna edilen kazançlarına ilişkin giderlerinin veya istisna kapsamındaki faaliyetlerinden doğan zararlarının, istisna dışı kurum kazancından indirilmesi mümkün değildir.

Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi bu açıdan “Şirketlerin aktifinde kayıtlı gayrımenkullerin satılmasından doğan zararın Kurumlar Vergisi Yasası’nın 5/e maddesi kapsamında değerlendirerek giderleştirilemeyeceğini bir örnek olay için vermiş bulunduğu özelgede ifade etmiş bulunmaktadır. (V. Seviğ)

 

Ödeme yasaklı çeke karşılık ayrılması

 

SORU: Satmış olduğum mal bedeli olarak malı satın alan firma tarafından müşterisinden alınmış iki adet çek firmamız adına ciro edilmek suretiyle verildi. Ancak bu çeklerin vadeli olması nedeniyle biz kayıtlarımıza alarak vadesi geldiğinde tahsil için ilgili bankaya başvurduk.

Banka tarafından bize verilen cevapta çeki keşide edenin söz konusu çeklerin kendi iradesi dışında elinden çıktığını bildirmiştir.

Böyle bir durumda çekin arkasına herhangi bir şey yazılmamaktadır. Ödenmeyen çekimize karşılık ayıramaz mıyız?

YANIT: Türk Ticaret Yasası’nın 711/3. maddesi uyarınca keşideci yani çeki düzenleyen ve bu bağlamda da ilgili bankaya çeki düzenlemekle yazılı ödeme emri veren çekin kendisinin veya üçüncü bir kimsenin elinden rızası olmaksızın çıkmış olduğu iddiasında ise muhatabı yani bankayı çeki ödemekten men edebilir.

Bu hükme dayanarak son aylarda bazı kişiler vermiş oldukları çekler için Türk Ticaret Yasası’nın 711/3. maddesini dayanak göstererek ilgili bankaya talimat vermek suretiyle borcunu ödemekten kaçınmaktadır. Oysa Muhatap banka hesap sahibinin, yani keşidecinin çekin zayi olduğu beyanı ile ödememe talimatı verdiğini bildirerek ödemeden kaçınmış bulunuyorsa bu konuda çek hamilinin istemi üzerine durumu ya çekin arkasına yazması veyahut da konuya ilişkin bir bilgiyi yazılı olarak çek hamiline vermesi gerekmektedir.

Bazı bankalar bu konuda çek hamiline “Ödemeden men talimatı nedeni ile işleme alınmayan çekler için Bankaların yasal olarak herhangi bir ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bu sebeple şubemize ibraz ettiğiniz ... nolu hesaba keşideli ... nolu ... vadeli ... YTL tutarındaki ödemeden men talimatı verilmiş çekinize herhangi bir işlem yapılamamıştır” Şeklinde bir yazı vermeyi tercih etmektedirler.

Oluşan bir yargı kararına göre “Çekin keşidecisinin rızası hilafına elden çıktığı durumlarda keşidecinin ödeme yasağı koyması ve bankaya bildirmesi yeterli olup ayrıca bir iptal davası açması" gerekmemektedir. Bu konuda açılacak iptal davası da öncelikle hasımsız olacaktır.

Dolayısıyla “Çek karnesi veya boş bir çek yaprağını kaybeden keşidecinin muhatap bankaya çeki ödemekten men etmesi yeterlidir.”

Çekin verilen talimat nedeniyle ödenemez hale gelmesi halinde çek hamilinin alacağını borçludan ayrıca talep etmesi gerekmektedir. Çekin Türk Ticaret Yasası’nın 711/3 kapsamında olması durumunda bu durum için Vergi Usul Yasası uyarınca karşılık ayırmak mümkün değildir. (V. Seviğ)

 

İnternet üzerinden ithalat

 

SORU: Bazı hallerde fabrikamızda bulunan makineler için yurt dışından internet üzerinden sipariş vererek yedek parça getirtiyoruz. Ancak bu konuda zaman zaman bu gibi hallerde Türk hukuku açısından hangi belgelerle belgelendirileceği konusunda tereddüde düşüyoruz.

Bu konuda ne yapmamız gerekmektedir?

YANIT: İnternet üzerinden yapılan ithalat işlemlerinin satıcı firma tarafından firmanız adına Vergi Usul Yasası’nın 229 ve müteakip maddelerinde yer alan belgelerden herhangi biri ya da hizmetin alındığı ülkede uygulanan vergi mevzuatı çerçevesinde geçerli bir belge ile kanıtlanması, daha doğrusu belgeye bağlanması mümkün olup, mal bedellerinin sekiz bin YTL’yi aşması halinde ödemenin bankalar, özel finans kurumları veya posta idaresi aracı kılınarak yapılması gerekmektedir.

Uygulamada internet aracılığı ile satın alınan mallar için satıcı konumundaki yabancı ülkelerdeki firmalar, malın gönderildiği paket içerisine konuya ilişkin belgeyi de koymaktadırlar.

Belgesiz mal gönderimi daha çok ülke içerisindeki alış verişlerde olabilmektedir. (V. Seviğ)        

 

Yargı kararlarında mirasçıların sorumluluğu

 

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.2003/255 K.2004/11 T.30.1.2004

Nakliyecilik faaliyetiyle uğraşan murisin sahibi olduğu kamyonun satış bedelinin düşük bulunması nedeniyle takdir komisyonu kararına dayanılarak tarhiyat yapılmış ve dosyada bir örneği bulunan vergi ihbarnamesinin ve tebliğ alındısının incelenmesinden uyuşmazlığa konu verginin tamamı için ölen adına ihbarname düzenlendiği ve mirasçılardan biri olan oğluna tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Oysa ki, Vergi Usul Kanunu’nun 12. maddesine göre, ölüm halinde mükelleflerin ödevlerinin, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına geçeceği ancak mirasçılardan her birinin ölünün vergi borçlarından miras hisseleri oranında sorumlu olacağı kurala bağlanmış olup buna göre, mirasçılar ölenin vergi borçlarından miras hisseleri oranında sorumlu olacaklarından, vergi idaresince ilgili kurumlar nezdinde araştırma yapılarak varislerin hisse oranlarının tespitinden sonra mirasçıların her birine hisselerine göre ihbarname düzenlenerek tebliğ edilmesi gerekmesi ve idarece ihbarname üzerinde Vergi Usul Kanunu’nun 372. maddesi uyarınca ceza kesilmediği belirtilmek suretiyle ölüm hususunda bilgisi olduğunun da açık olması sebepleriyle, muris adına düzenlenen ihbarnamenin varislerden birine tebliğ edilmesi suretiyle yapılan tarhiyat yasal isabetten yoksundur.

 

Danıştay 3.Dairesi E.2000/4685 K.2003/1082 T.12.3.2003

İkrazatçılık faaliyeti ile uğraşan ve 1998 yılında vefat eden yükümlünün 1996 yılında elde ettiği gelirinin bir kısmını beyan etmediği görüşüyle hakkında tarhiyat yapılmış ise de; yükümlünün 1996 yılına ait işlemlerinin ölümünden sonra incelenerek tarhiyat yapılmış olması ve Vergi Usul Kanunu’nun 12. maddesine göre tarhiyatın murisin mirası reddetmemiş mirasçıları adına hisseleri oranında ayrı ayrı yapılmasının gerekmesi sebepleriyle, muris adına yapılan tarhiyatta yasal isabet yoktur.

 

Danıştay 7.Dairesi E.2000/5663 K.2002/3505 T.11.11.2002

1994 yılında vefat eden muris adına 1992 ve 1993 yıllarının muhtelif dönemlerine ilişkin olarak salınan katma değer vergisi ve cezalarının ilanen tebliğ yoluyla tebliğ edilmesine rağmen süresinde ödenmemesi nedeniyle muris adına ödeme emri düzenlenmişse de; Vergi Usul Kanunu’nun 12. maddesine göre mirası reddetmemiş mirasçılar adına miras hisseleri nispetinde ayrı ayrı tarhiyat yapılması gerekirken, olayda, öldüğü vergi dairesince düzenlenen yoklama tutanakları ile tespit edilen muris adına yapılan tarhiyatın ve kesilen vergi ve cezaların muris adına düzenlenen ihbarnamelerle tebliği yoluna gidildiği ve bilinen adreslerinde bulunulamaması üzerine ilanen tebligat yapılarak tarh ve ceza kesme işleminin kesinleştirilmesi üzerine yine muris adına düzenlenen ödeme emirleri ile mirasçılardan tahsili cihetine gidildiği anlaşılmaktadır. Oysa ki, anılan yasa hükmü uyarınca murisin ölümünden sonra yapılan tarhiyatın mirası reddetmemiş kanuni mirasçılar adına hisseleri oranında ayrı ayrı yapılması gerekirken, ölen adına ihbarname düzenlenerek ve ilanen tebliğ edilerek borcun kesinleştiğinden bahisle muris adına düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet yoktur.

 

Danıştay 4.Dairesi E.1994/2828 K.1995/2687 T.31.5.1995

İş hanındaki hissesinden dolayı 1986 yılına ilişkin olarak elde ettiği gayrımenkul sermaye iradını beyan etmediği ileri sürülerek yükümlü adına tarhiyat yapılmış, hakkında düzenlenen ihbarname yükümlünün 1987 yılında vefatı üzerine mirasçısına tebliğ edilmiş, tarhiyat aleyhine yükümlünün varislerinin açtığı davada yerel mahkeme ölen yükümlü adına düzenlenen ihbarnamenin mirasçılara tebliğinde isabet bulunmadığı gerekçesiyle tarhiyatın iptaline karar vermiştir. Ancak; yükümlü adına düzenlenen ihbarnamenin mirasçıların birine tebliğinin, murisin malvarlığının ölümünden sonra bölünüp mirasçıların kişisel malvarlığı niteliğini kazanıncaya kadar geçen safhada mevcut olan miras şirketinin ölenin borcundan haberdar olup bu tutarı borçlanması, böylece vergi alacağının tahakkuku sonucunu doğuracak olması, bu hususun mirasçıların ölenin vergi borcundan miras hisseleri nispetinde sorumlu olduğu gerçeğini değiştirmeyecek olması, vergi borcunun miras şirketi adına mirasçılardan biri tarafından ödenmesi halinde, ödemeyi yapan mirasçının diğer mirasçılara rücu etme olanağının bulunması, dolayısıyla da mirasçılar adına hisseleri oranında ayrı ayrı ihbarname düzenlenerek tebliğ edilmesi zorunluluğu bulunmaması sebepleriyle, vergi borcunun mirasçılara hisseleri oranında düzenlenecek ihbarnamelerle tebliğ edilmediği gerekçesiyle tarhiyatı kaldıran yerel mahkeme kararında isabet yoktur.

 

Özelgelerde

 

KDV

1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 21.11.2007 tarih ve 9470 sayılı özelgesi;

“KDVK’nun 24. maddesinin (c) bendinde; vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzeri adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerlerin katma değer vergisi matrahına dahil unsurlar olduğu düzenlenmiştir. Bu düzenleme gereğince, mal veya hizmet tesliminin sözleşmede belirtilen süre içinde yerine getirilmemesinden dolayı uygulanan gecikme cezasının da satılan malın tabi olduğu oranda katma değer vergisine tabi tutulması gerekir.”

 

2. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 9.8.2007 tarih ve 71353 sayılı özelgesi;

“KDVK’nun 13/d maddesi kapsamındaki teslimlerin de yer aldığı hakediş belgelerine istinaden düzenlenen faturalarda, yatırım teşvik belgesi kapsamında teslim edilen makine ve teçhizat için katma değer vergisi hesaplanmaz. Bunların dışında kalan işlem bedelleri için genel esaslara göre katma değer vergisi hesaplanır. Öte yandan, KDVK’nun 13/d maddesinde düzenlenen istisna tam istisna mahiyetinde olduğundan, mükellef istisna kapsamına giren işlemleri ile sınırlı olmak üzere, yüklendiği vergilerin, başkaca bir olumsuzluk olmaması şartı ile, mahsuben ve/veya nakden iadesini talep edebilir.”

 

3. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 24.7.2007 tarih ve 13655 sayılı özelgesi;

“Katma Değer Vergisi'nde indirim hakkının kullanılabilmesinde esas olan vergiyi doğuran olayın vukuu bulduğu takvim yılının aşılmamış olmasıdır. Ancak, katma değer vergisinin temeli indirim mekanizmasıdır. Buradaki gayede yüklenilen verginin mükellefin üzerinde kalmamasını sağlamaktadır. Bu genel prensip gereğince, 2005 yılı içinde KDVK’nun 13/d maddesi kapsamında teslim edilen makine ve teçhizatlarla ilgili montaj ve işçilik bedelleri için düzenlenen üç adat faturada katma değer vergisi hesaplanmamış iken, takvim yılı aşıldıktan sonra işçilik ve montaj hizmetleri için 28.6.2007 tarihinde düzenlenen faturalarda yer alan katma değer vergisi, talep edilen verginin ilgili firmaya ödendiğinin ve vergi dairesine yatırıldığın tevsiki şartıyla rücu yoluyla ödenen vergilerin, ödemenin yapıldığı dönem hesaplarıyla bağlantı kurularak aynı dönem beyannamesinde genel hükümlere göre indirim konusu yapılması mümkündür.”

 

4. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 28.2006 tarih ve 1131 sayılı özelgesi;

“İndirimli orana tabi konut teslimlerine ait bina inşaatının başladığı tarihten itibaren yüklenilen katma değer vergilerinin indirim konusu yapılması, indirim konusu yapılamayan tutarların sonraki döneme devredilmesi gerekir. Söz konusu konutların teslimini takip eden yıldan itibaren ise iade veya mahsup talebinde bulunulması mümkün olacaktır. Söz konusu iade tutarına önceki yıllarda yüklenilen ve iade hakkı doğuran teslimin yapıldığı yıla kadar indirim yoluyla giderilemeyen vergilerde dahil edilir.”

 

5. Kayseri Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 16.11.2007 tarih ve 2741 sayılı özelgesi;

“Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 50 Seri Numaralı Genel Tebliğinin A/1 bölümünde, satılan ürünle birlikte verilen promosyon ürünü için ayrıca katma değer vergisi hesaplanmayacağı ve bununla ilgili yüklenilen katma değer vergisinin indirim konusu yapılacağı, promosyon ürünü olarak verilen malın (aynı işletmede imal veya inşa edilenler dahil) tabi olduğu katma değer vergisi oranının, satışı yapılan mala ait katma değer vergisi oranına eşit veya daha düşük oranda olması halinde promosyon ürünü için yüklenilen katma değer vergisinin tamamının indirim konusu yapılması, satışı yapılan malın tabi olduğu katma değer vergisi oranından yüksek olması halinde ise promosyon ürünü için yüklenilen katma değer vergisinden, satışı yapılan malın tabi olduğu orana isabet eden kısmın indirim konusu yapılması, kalan kısmın gelir veya kurumlar vergisi açısından gider veya maliyet olarak dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Diğer taraftan, holdinglerin bağlı şirketlere vermiş oldukları hizmetler için fatura düzenlemesi ve söz konusu şirketlerinde bu fatura bedellerini gider kayıtlarında göstermesi gerekir.Bu hükümlere göre, şirketiniz tarafından grup şirketlerinizin satışlarıyla ilgili, çekilişle verilecek promosyon ürünlerinin alımı sırasında yüklenilen katma değer vergisinin tarafınızca indirim konusu yapılması, ürün bedellerinin ise pazarlama gideri olarak gider kaydedilmesi mümkün olup, giderlerin grup şirketlere yansıtılması amacıyla ürün bedeli ve katma değer vergisinin yer aldığı hizmet faturasının grup şirketleri adına düzenlenmesi gerekmektedir. Promosyon ürünlerinin teslimi grup şirketlerinin satışları ile ilgili olması nedeniyle grup şirketlerce satılan emtiaların katma değer vergisi oranlarının promosyon ürünlerinin katma değer vergisi oranından daha düşük olması halinde aradaki farkın ilgili şirketlerce gider olarak kaydedilmesi gerekmektedir.

 

SÖZÜN ÖZÜ

Bir mumu diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.

HZ. MEVLANA

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=85773&KTG_KOD=137&a=