Firmaların ticari ilişkilerinde; alıcı taraf üründe kaliteyi ararken, satıcı ise borçlunun mali açıdan güçlü ve ödeme yönünden güvenilir olmasını istemektedir.
I- GİRİŞ Malı teslim alan veya hizmetten yararlanan kişilerin, herhangi bir kusur taşımayan satıcıya karşı borçlarını zamanında ve tam olarak ödemeleri iktisadi hayatın ve hukukun vazgeçilmez unsurudur. Satıcılar ise, mal teslim ettikleri veya hizmet sundukları kişilerin yalnızca kendi açılarından değil, aynı zamanda üçüncü kişilere karşı da mali sorumluluklarını yerine getirip getirmediklerini araştırmak ve bilmek zorundadırlar. Ekonomik istikrarın temel şartı olan karşılıklı güven ilkesi, bazen taraflardan birinin hatası nedeniyle bozulabilmekte ve sonuçta borçlu kişi, satıcının ihmali ya da kötü niyeti yüzünden, hiç düşünmediği işlemlere muhatap olmaktadır. Bunun örneklerini, hem özel hukukta ve hem de kamu hukukunun cebri takip muamelelerinde görmekteyiz. II- MALİ YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ YERİNE GETİRMEYEN SATICI MÜKELLEFİN ALACAĞI DOLAYISIYLA, BU KİŞİDEN MAL VEYA HİZMET ALAN BORÇLU KİŞİ SORUMLU DURUMA DÜŞEBİLİR Satıcı mükellefin amme alacağı kapsamına giren vergi ve/veya cezaları kısmen ya da tamamen vadesinde ödememesi, mal ya da hizmet alan borçlusunun mali açıdan sorumlu duruma düşmesinin çıkış noktasını oluşturmaktadır. Mali idare, satıcının herhangi bir nedenle yasal süre içinde ödeme yapmaktan kaçınması halinde, zorla tahsil hukuku çerçevesinde mükellefin alacağının bulunduğu her kişiye yönelebilmektedir. Çünkü, “vergiyi zamanında ödememe” sorunu, alacaklı idareye; öncelikle asıl borçludan hareketle ve alacağın bütününün tahsilini temin amacıyla, şirketin üçüncü kişilerde bulunan menkul varlıklarına, haklarına ve alacaklı bulunduğu kişilere dönük takip imkanını vermektedir. Örneğin, Çeltik Anonim Şirketi’nin, Kepez Limited Şirketi’ne satmış olduğu 100 ton pirinç karşılığı 150.000,00 YTL alacağı bulunsun. Kepez Ltd. Şti. bu borcu, tarafların anlaşması sonunda belli bir vadede veya cari hesap ilişkisi içinde ödeyecektir. Diğer yandan, alacaklı Çeltik A.Ş. geçmiş dönem faaliyet kazancı dolayısıyla tahakkuk eden ve geçici vergilerin mahsubundan sonra kalan 300.000,00 YTL kurumlar vergisi borcunu kanuni süresinde ödememiştir. Vergi dairesi, öncelikle ve makul bir zaman sonra, asıl amme borçlusu bu firma (Çeltik Anonim Şirketi) hakkında ödeme emri düzenlemek, tebliğ etmek ve borcun kesinleşmesi yönünden gerekli yedi günlük itiraz süresinin bitmesini beklemek zorundadır. Söze konu sürecin sorunsuz (itirazsız) tamamlanmasıyla idare; Çeltik A.Ş’nin varlığına dönük cebri takip yöntemine başvurmak ve haciz yoluyla bu tüzel kişiden alacağını tahsil etmek mecburiyetindedir. Şirket; ya ödeme emrinin gereği olan mali borçlarını ödeyecek veya idareye, borcuna karşılık mal bildiriminde bulunacaktır. Mal bildirimi; asıl borçlunun, hem kendi elinde bulunan ve hem de üçüncü kişiler elindeki mal, alacak ve haklarının idarenin bilgisine yazılı şekilde iletilmesidir. İşte, bu bildirim, idarenin alacaklılar üzerine gitmek yetkisini kullanmasına ve gerektiğinde, amme alacağını bu kişilerin varlıklarından cebren elde etmesine neden olmaktadır. A- ÜÇÜNCÜ KİŞİLERDEKİ MENKUL MALLARIN, HAK VE ALACAKLARIN HACZEDİLMESİ İŞLEMİNE İLİŞKİN SÜREÇ VE ELEKTRONİK ORTAMDA TEBLİĞ Amme alacağının asıl borçlu tarafından ödenmemesine bağlı üçüncü kişilerin (Örneğimizdeki Kepez Ltd. Şti’nin) sorumlu tutulabilmesi kuralı, 6183 sayılı Yasa’nın 79. maddesine dayanmaktadır. Anılan madde hükmü, alacaklı idareyi, asıl borçlu Çeltik A.Ş. ünvanlı işletmenin üçüncü şahıslardaki; - Hamiline yazılı olmayan veya cirosu kabil senede dayanmayan alacaklarının, - Maaş, ücret, kira vesaire gibi her türlü haklarının, - Fiilen tutanak düzenlemek suretiyle haczi kabil olmayan menkul mallarının haczine yetkili kılmaktadır. İdare, alacaklı olduğu tutarı dikkate alarak asıl borçlunun menkul ve gayrimenkullerinin hacziyle yetinebileceği gibi, haczedilebilir nitelik ve miktarda yeterli varlığın olmaması kaydıyla, üçüncü kişiler elinde bulunan varlıklara da yönelebilir. Buna göre, alacaklı vergi dairesi, yeni muhatabı olarak ve takdir yetkisi çerçevesinde üçüncü herhangi bir kişiyi takibe alacaktır. Menkul malların, hak ve alacakların haczi işlemi; - borçlu ya da zilyed olan, - veyahut hak ve alacakları ödemek zorunda bulunan gerçek kişilere, tüzel kişi işletmelere ve kurumlara ilke olarak haciz bildirisinin tebliğiyle yapılmaktadır. Anılan maddenin 5479 sayılı Kanunla değiştirilmesi sırasında, düzenlenen haciz bildirisinin, posta yerine elektronik ortamda tebliğine ve yanıtlanmasına fırsat verilmiş ve bu hususta kuralları belirlemeye Maliye Bakanlığı kılınmıştır. B- HACİZ İŞLEMİNİN BAŞLATILMASI ÜZERİNE ÜÇÜNCÜ ŞAHISLARIN İTİRAZI VE SAVUNMASI Değinilen Yasa maddesine göre; üçüncü kişi, asıl borçluya ait olup da zilyedi bulunduğu menkul mallar ile ödemekle yükümlü olduğu hak ve alacakların haczine ilişkin bildiriyi aldığı günü izleyen tarihten itibaren 7 gün içinde, itirazını gerekçeleriyle birlikte alacaklı idareye yazılı şekilde iletmek hakkına sahiptir. Ayrıca, nedeni ne olursa olsun, belirtilen 7 günlük süre içinde itiraz edilemediği ve bu sürenin sona erdiği durumda, üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak olanağını da kullanabilir. Ancak, bu yola başvurulduğu takdirde, haciz bildirisinin tebliğ tarihi itibariyle asıl borçluya karşı borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek mecburiyeti vardır. Alacaklı olan ve haciz tatbikine girişen idareye karşı, üçüncü şahsın itirazında ileri sürebileceği gerekçeler yasada şu şekilde ifade edilmiştir. - Borcunun olmadığı, - Haczin tebliğinden önce borcunu ödediği, - Malın yedinde bulunmadığı, - Malın tüketildiği, - Malın kusuru olmaksızın telef olduğu, - Alacağın, borçluya veya emretmiş olduğu yere verilmiş olduğu ve benzeri türde iddialar. C- BORÇLUNUN SUSKUNLUĞU / TAHSİL DAİRESİ NEZDİNDE İTİRAZ ETMEMESİNİN SONUCU: YENİ BORÇLU KİŞİNİN DOĞUŞU Üçüncü şahsın alacaklı idare veya tahsil dairesine yazılı itiraza gitmemesi hali, borcun; kendince üstlenmesi sonucunu doğurmaktadır. Diğer bir ifadeyle, hukuken haciz tebliğine konu varlıkların elinde bulunduğu, hak ve alacakların zimmetinde sayıldığı hükmüne varıldığı yeni bir amme borçlusu idareye muhatap olmaktadır. Netice itibariyle de alacaklı idare, üçüncü şahsın “asıl borçlu” sıfatıyla takibe alma ve malları üzerine haciz uygulama fırsatını yakalamaktadır. Bu durumda, üçüncü şahıs, vergi idaresine borçlu olan kişiye ödeme yapmak yükümlülüğünü yerine getirmekten kaçınmak ve alacaklı idarenin gayrimenkul veya diğer varlıkları üzerine haciz işlemini kabul etmek zorundadır. Haciz, tedbir niteliğinde uygulamalar olabileceği gibi, kesin tahsil gayesi içeren ve yeni borçluyu ödemede bulunmaya veya mal bildirimine zorlayan ödeme emrinin tebliğiyle de yetinilebilir. Alacaklı idare, istemeden borçlu konumuna sürüklenen kişi nezdinde ve alacağını güvence altına almak için başka tedbirlere de başvurabilir. Örneğin, teminat isteyebilir, kesin hacze yönelmeden önce ihtiyati haciz uygulayabilir. Yeni borçlu kişi, ihtiyaç duyduğu takdirde bir kısım varlıklarına konulmuş haczi kaldırmak için banka teminat mektubu da verebilir. Ancak, borcun alacaklı idareye ödenmemesi durumunda, banka teminat mektubu anılan Yasa’nın 9. maddesinde belirtilen nitelikte garanti sağlayıcı teminat olmadığından, 56. madde hükmüne bağlı kalınmaksızın (ödemeye davet yazısı çıkarılmadan) paraya çevrilebilir. Bu arada, sürecin uzaması halinde, tahsilat aşamasında hesaplanan gecikme zammının işlemesiyle giderek artan borç yüküne de katlanmak gerekecektir. III- SONUÇ Mükellefler, kendi mali yükümlülüklerinin dışında, ticari bağlantılar kurduğu ve fakat art niyetli veya vergi borçlarını ödemede duyarsızlık gösteren kişiler yüzünden de amme borçlusu sıfatını kazanabilirler. İş ilişkisi sürdürülen kişilerin borçları nedeniyle, vergi dairesinin cebri takip işlemlerine muhatap olmak hiç de arzulanır bir durum değildir. Mali idare ve vergi hukuku, mükelleflerin kendi aralarında alış verişte bulundukları kişilerin birbirini denetleme görevini zaten vermektedir. Hem tahakkuk açısından ve hem de tahsilat aşamasında idareye fayda sağlayan bu yöntem, bazen sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Ancak, mal veya hizmet bedelini ödeyip kurtulmak yerine, hangi tutara ve sonuca ulaşacağı belli olmayan mali yük altına girmektense, daha ihtiyatlı ve seçici olmakta yarar vardır. Yakup TOKAT(*) Yaklaşım Dergisi * Baş Hesap Uzmanı |