Mali alanın en büyük ve en fazla kişiyi ilgilendiren problemlerinden birisi de sahte fatura konusudur.
Sahte fatura, gerçek bir muamele olmadığı halde varmış gibi düzenlenen faturadır. Tıpkı bunun gibi gerçek durumu yansıtmadığı için maliyede kabul görmeyen diğer bir belge de muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belgedir. Bu belge, gerçek bir muameleye dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibarıyla gerçeğe aykırı şekilde yansıtır. Bu belgeler iki şekilde ortaya çıkıyor. Birincisinde paravan şirket kuruluyor. Giderlerini şişirmek, KDV indirimlerini artırmak isteyenlere ortada herhangi bir ticari işlem olmadığı halde seri şekilde fatura düzenleniyor. Bu şekilde ortaya çıkan belgeler hem düzenleyici hem de kullanıcı açısından tartışmasız ağır cezayı gerektirir. Diğer şekilde ise bir firma faaliyette bulunur, müşterilerine mal ve hizmet satarak fatura düzenler. Ancak yıllar sonra işleri ters gidip birkaç olumsuz kriter gösterince hakkında sahte fatura düzenlediğine ilişkin rapor yazılır. Bu firmanın faturalarını kullanan mükellefler de incelemeye alınarak mağdur edilir. 1998 yılında bu faturaları kullanan herkesin hapis cezası alması yönünde hüküm getirildi. Üstelik bu faturalardan kaynaklanan vergi kaybına ilişkin vergi zıyaı cezası üç kat olarak uygulanacak ve mükellef uzlaşmaya giremeyecekti. Daha önce bu belgeleri sadece bilerek kullananlar savcılığa bildirilirken, yeni hüküm tüm kullanıcıların savcılığa bildirilmesini gerektiriyordu. Düzenlemenin ardından savcılığa sevk edilen o kadar çok mükellef oldu ki mahkemelerin iş yükü birkaç kat arttı. Üstelik savcılığa sevk edilenlerin çoğu masum, yani bu faturaların sahte olduğunu bilmeyen kişilerdi. Durum böyle bir hal alınca maliye çıkardığı tebliğle inceleme elemanlarının inisiyatiflerini kullanmalarına ve bilerek sahte fatura alanların savcılığa bildirilmesine imkân tanıdı. Sahte faturayla ilgili ilginç bir paradoksal durum var. Bu belgelerden hemen her kesim kazançlı çıkarken, aynı zamanda zarar görüyor. Sahte faturayı düzenleyenler aldıkları komisyonla kazançlı çıkıyor. Belgeyi kullananlar faturayı gider yazıp Gelir/Kurumlar Vergisi'ni daha az ödeyerek, belgede yer alan KDV'yi indirim konusu yaparak vergisini azaltıyor. Devlet ise bu belgeleri tespit ettiğinde kullanıcılardan daha önce ödedikleri KDV'yi tekrar alıyor. Öte yandan bu faturaya ilişkin bedeli gerçekten ödeyen mükellefler tespit sonrasında bu vergileri indirimden çıkararak, vergi dairesi bu tespit edemediği belgeleri kullanıp iade alanlara haksız iade vererek zarara uğruyor. Son yıllarda hemen her şirket, bu faturaları indirimlerinden çıkarması gerektiği uyarısıyla karşı karşıya kalıyor. Ödemelerini kanuni düzenlemelere göre çek veya banka ile yaptıkları, mal alışını nakliye, depo fişi veya envanterle ispatladıkları ve mal satan mükellefin ilgili yıldaki beyannamelerini aldıkları, yani bu vergilerin beyan edildiğini ispatladıkları halde firmalar bu faturalardaki KDV'leri tekrar ödemek zorunda bırakılıyor. Çoğu mükellef haklı olduğu halde maliye ile karşı karşıya kalmamak, basına konu olmamak, mahkemelerle uğraşmamak gibi sebeplerden tekrar ödemeyi kabul ediyor. Ancak kabul etmeyip mahkemeye giden, mal aldığı firmayı bulup kendisinden tekrar istenen KDV'yi talep eden şirketler de var. Danıştay'dan mükellef lehine karar Şahsen, ödemelerini çek veya banka ile yapan, alışlarını diğer delillerle destekleyen firmaların KDV indirim reddiyatını kabul etmemelerini, gerekirse mahkemeye müracaat etmelerini tavsiye ediyorum. Belki süreç biraz uzun sürüyor ama bu hukuksuzluğun da bir şekilde son bulması gerekiyor. Maliye, faturayı düzenleyen mükelleften tahsil edemediği vergiyi işin kolayına giderek mal alan mükelleften alamamalı. Mahkemelerin ve Danıştay'ın mükellefler lehine çok yerinde kararları var. Mesela son bir kararda, sahte fatura düzenleyen firmayla ilgili tespitleri yetersiz bularak KDV tarhiyatını iptal etmiştir. Kararda ticari hayatta malı alan mükellefin, malı satanın, vergiyle ilgili mükellefiyetlerini yerine getirip getirmediği hususunda bilgi sahibi olması, bir başka ifadeyle, bir mükellefin KDV beyannamelerini verip vermediği, hasılatının ne kadar olduğu, kullandığı belgelerin (şekil şartlarının doğru olması kaydıyla) vergi dairesinin izniyle bastırılıp bastırılmadığı konularında diğer mükelleflerin bilgisinin olmamasının normal olduğu vurgulanmış. Vergi Usul Kanunu'ndaki vergi mahremiyeti düzenlemesinin de bu düşünceyi desteklediği ifade edilmiş. Satıcının, mal alış faturalarının sahte olmasından hareketle, düzenlediği faturaların da sahte olduğu yönündeki tespit kabul görmemiş. Sahte fatura kullanan mükellefler arasında; alış ve satışlarını sahte faturayla belgelendirerek tamamen sahte fatura komisyonculuğu yapan mükellefler bulunabileceği gibi, maliyetlerini yükseltmek ve daha az vergi ödemek amacıyla, sadece sahte mal alış faturası kullanan mükellefler ile kısmen gerçek mal ve hizmet satışı yapıp kısmen de komisyon karşılığı sahte fatura düzenleyen mükelleflerin de bulunduğu vurgulanmış. Alışlarını sahte faturalarla belgelendiren mükelleflerin, satış faturalarının da sahte olduğu veya alışlarının tamamı ya da bir kısmı gerçek olan mükelleflerin satışlarında düzenlediği bir kısım faturaların sahte olduğunun tespit edilmesi halinde düzenlediği tüm faturaların sahte olduğu sonucuna varılmasının, ticari hayatın gerçekleriyle örtüşmediği belirtilerek, bu yargının iyi niyetli mükellefleri de zor durumda bıraktığının altı çizilmiş. Bütün bu tespitlerden sonra bir mükellefin vergi ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmeyerek yasal olmayan fiillerinden doğan mali sonuçlardan; iyi niyetli ve olayla irtibatı olup olmadığı somut olarak ortaya konulmadan bir başka mükellefin sorumlu tutulmasının hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmayacağı sonucuna varılmış. Tamamen varsayıma dayalı olarak ihtilaflı faturalarda gösterilen indirim konusu KDV'nin reddedilmesinde yasal isabet görülmemiş. Yani mükellef lehine karar verilerek tarh edilen vergiler kaldırılmış. Ahmet Yavuz http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1067415&title=sa... |