Sigorta tazminatları |
21 Aralık 2010 | |
Son beş yıllık sürece bakıldığında ülkemizde sigortacılık sektörünün yabancıların gözdesi konumunda olduğunu görebiliyoruz. Şu anda birkaç sigorta şirketi hariç, bütün sigorta şirketlerinin yönetimi yabancıların elinde. Bu da sigorta sektörünün ne kadar gelişmeye açık ve gelecek vaat eden bir sektör olduğunu gösteriyor. Ancak bugün için gerek hayat gerekse de hayat dışı branşlarda beklenen atılım gerçekleştirilemedi. Ülkemizdeki ekonomik gelişme sürdükçe, sigorta sektöründeki gelişmenin, sigorta bilincinin artması rüzgârının da etkisiyle, ülke ekonomisinden daha hızlı gelişeceğini söylemek sanırız çok yanlış olmayacaktır. Bu yazımızda Türkiye’de sigorta sektörünün büyüklüğü ile ilgili istatistikî bilgiler verildikten sonra, sigorta tazminatlarının vergi mevzuatı açısından değerlendirilmesi ile ilgili bazı hatırlatmalar yapacağız. Hayat ve emeklilik şirketlerinde ise bu durum dalgalı bir seyir izlemiş ve en yüksek noktasına 2009 yılında ulaşmıştır. Söz konusu raporda da bahsedildiği üzere alınan primler karşılığında 2009 yılında sigorta şirketleri tarafından 8,6 Milyar TL tazminat ödenmiştir. Tazminat ödemelerinin 7,1 milyar liralık kısmı hayat dışı branşlarda, 1,5 milyar liralık kısmı ise hayat sigortalarında gerçekleştirilmiştir. TÜİK tarafından açıklanan verilere göre Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) 2009 yılında cari fiyatlarla 954 Milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönemde Türk sigortacılık sektöründe 12,4 Milyar TL prim üretildiği ve sigortalılara 8,6 Milyar TL tazminat ödendiği dikkate alındığında, sigorta sektörünce geçen yıl GSYİH’ nin yüzde 1.30’u kadar prim üretildiği ve sigortalılara GSYİH’ nin yüzde 0,9’u kadar tazminat ödendiği anlaşılmaktadır. Bütün bunlardan sonra sigorta şirketince sözleşme kapsamında sigortalının zararının giderilebilmesi için yapılan ödemeye ''tazminat''diyoruz. Sigorta şirketleri tarafından yapılan tazminat ödemeleriyle ilgili olarak KDV ile Veraset ve intikal vergisi açısından özelikli bazı durumları aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz. KDV mükelleflerinin mal alışı sırasında ödedikleri KDV'yi indirmiş olmaları gerekçesiyle, sigorta şirketlerinin hasara ilişkin KDV'yi ödememe eğiliminde olduklarını görüyoruz. Sigortalılar ise hasara uğrayan mallarının yerine yenileri alınırken KDV ödeyecekleri veya zayi olan mala ilişkin KDV'yi zaten düzeltmek zorunda oldukları gerekçeleriyle zarara uğrayan mala ilişkin KDV'nin de sigorta tazminatı kapsamında sigorta şirketince ödenmesi gerektiğini iddia ediyorlar. Sigorta sözleşmesinde de açık bir biçimde yer almayan bu husus taraflar arasında tartışmalara yol açmaktadır. Diğer taraftan Gelirler Genel Müdürlüğü Hazine Müsteşarlığı Sigorta Genel Müdürlüğüne hitaben yazdığı 16 Eylül 2002 tarih 37987 sayılı genel yazıda; sigorta şirketleri tarafından ödenen tazminatlar zararın tazminine ilişkin olduğundan ve sigortalıların zararın telafisi için piyasadan yaptığı alımlar katma değer vergisine tabi olduğundan sigortalıların katma değer vergisi mükellefi olup olmadıklarına bakılmaksızın zararın tazminine ilişkin sigorta şirketleri tarafından ödenen tazminatların katma değer vergisi dahil bedel üzerinden ödenmesi gerektiği şeklinde görüş belirtmiştir. Maliye Bakanlığı'nın sigortalıların haklarının savunulması amacıyla yada sigorta sektöründeki haksız rekabeti ortadan kaldırmak amacıyla KDV'yi bir araç olarak kullanarak düzenleme yapmasının doğru bir uygulama olmadığını düşünüyoruz. Dolayısıyla poliçede hasar bedeline dâhil olup olmadığı konusunda herhangi bir hükmün bulunmadığı durumda, KDV’nin ödenip ödenmeyeceğine ilişkin konunun sigortalı ve sigortacı arasında özel hukuk kuralları çerçevesinde çözümlenmesinin daha doğru bir yaklaşım olacağı kanaatindeyiz. Sigorta poliçesinde meydana gelen hasara ait giderlerin sigorta şirketi tarafından karşılanacağı belirtilmiş olabilir. Bu durumda KDV mükellefi olan bir kişi ya da kurum tarafından tamirciye yapılan ödemenin sigorta şirketine yansıtılması aşamasında sigorta şirketi adına fatura düzenlenmesi ve faturada ayrıca KDV’ ninde gösterilmesi gerekiyor. Diğer taraftan yine aynı özelgede sigorta poliçesinde sigorta şirketinin meydana gelecek hasarla ait giderlerin değil belli miktarda tazminat ödeyeceğinin belirtildiği duruma ilişkin olarak ayrı bir açıklama yapılmıştır. Buna göre sigortalının hasarlı araç için sigorta şirketinden alacağı tazminat tutarı kadar fatura düzenlenmesi ancak katma değer vergisinin konusuna giren bir işlem söz konusu olmadığından bu bedel için KDV hesaplamasına gerek olmadığını belirtiyor. İlgili ayrıştırmanın sebebi; veraset yoluyla intikallerde vergi oranı matraha bağlı olarak yüzde 1 ila yüzde 10 arasında değişmekte iken ivazsız intikallerde vergi oranın yine matraha bağlı olarak yüzde 10 ile yüzde 30 arasında değişmesidir. Bu kapsamda sirkülerde genel olarak, mirasçılarca alınan tazminatın veraset yoluyla intikal mirasçı olmayanların aldıkları tazminatların ise ivazsız intikal olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Birikimsiz bir hayat sigortası poliçesinin sahibinin eceliyle öldüğü durumlarda sigorta şirketince varislere yapılacak vefat tazminatı ödemelerinin terekeye dahil edilerek veraset ve intikal vergisine tabi tutulması gerekiyor. Sigorta poliçesinde mirasçı olmayan üçüncü bir şahıs lehtar olarak gösterilmiş ise bu kişiye yapılan ödeme ivazsız intikal olarak vergilendiriliyor. Bununla birlikte Maliye ilgili Sirkülerde, ferdi kaza poliçesi olan bir kişinin kaza sonucu ölmesi durumunda, sigorta şirketi tarafından mirasçılara yapılan ödemenin, sigortalının yokluğu nedeniyle yakınlarının uğrayacağı maddi zarar ve manevi ızdırabın sigorta sözleşmesine dayanılarak kısmen olasın tazmini ve telafisi amacını taşıdığından ödenecek sigorta tazminatının veraset intikal vergisine tabi olmayacağını söylüyor. Ama ödemeyi alan kişi mirasçı değilse vefat tazminatı maddi ve manevi bir teminat olarak kabul edilemeyeceğinden ödenecek miktar ivazsız bir intikal olarak veraset ve intikal vergisine tabi tutulacaktır. Birikimli poliçelerde de aynı şekilde ödeme yapılan kişinin mirasçı olup olmamasına göre yapılan ödemenin vergilendirilmesi veraset yoluyla intikal veya ivazsız intikal şeklinde değerlendirilerek vergilendiriliyor. |