Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Anonim Şirketlerde Sermaye Azaltımı ve Kanuni Süreç PDF Yazdır e-Posta
24 Aralık 2010
Image
Ülkemizde çok sayıda anonim şirket faaliyet göstermektedir. Söz konusu şirketler büyüklükleri itibariyle Türkiye ekonomisine yön veren kuruluşlardır. Bu yüzden bu şirketlerin faaliyetleri büyük önem arz etmektedir ve işlemlerinin kanuna uygun olarak yapılması hem ortaklarının ve alacaklılarının haklarının korunması hem de ekonomik gelişim açısından önem arz etmektedir.

I- GİRİŞ

Günümüz ticari hayatında şirketler farklı gerekçelerle sermayelerini azaltma yoluna gidebilmektedirler. Ticaret Kanunu, sermayenin azaltılması yollarını 396, 397, 398. maddelerde hüküm altına almıştır. Çok fazla rastlanılmaması da sermaye azaltılması konusunun bilinirliğini azaltmaktadır. Bu açıdan sermaye azaltılması hakkında bilgilendirme işlevini görmesi nedeniyle çalışmamız önem taşımaktadır. Çalışmamızın başında sermayenin kısa bir tanımı yapılacak, devamında sermaye azaltılmasının nedenleri üzerinde durulacaktır. Sonraki bölümde sermaye azaltmak için yapılacak işlemler ve sermaye azaltımının yolları ele alınacaktır.

II- SERMAYE KAVRAMI

Şirket kurucuları amaçlarını gerçekleştirmek için varlıklarında bir kısmını iştirak payı olarak şirkete getirmek durumundadırlar. İşte söz konusu bu iştirak paylarının toplamı şirket sermayesini teşkil eder. Şirket faaliyetlerinin gerçekleştirebilmek için pay sahipleri tarafından şirketin kullanımına tahsis edilen yani şirkete verilen her türlü maddi değer sermaye olarak düşünülebilir. Şahıs şirketlerinde sermaye şirketlerinden farklı olarak kişisel emek ve itibar da yani maddi olmayan değerler de sermaye olarak konulabilir. Ancak konumuzu da teşkil eden sermaye şirketlerinde, sadece maddi değerler sermaye olarak konulabilir.

A- ESAS SERMAYENİN AZALTILMASI NEDENLERİ

Şirketler çok farklı gerekçelerle esas sermayelerini azaltabilirler. Esas sermayenin azaltılmasının nedenlerini başlıca iki grup altında toplayabiliriz. Bunlar zorunlu ve ihtiyari nedenlerdir. İhtiyari nedenler nisbeten fazladır. Zorunlu neden olarak sadece TTK’nın 324. maddesinde esas sermayenin karşılıksız kalması durumu sayılabilir.

1- Zorunlu Nedenler

Şirket zarar edip aktifleri sermayenin altına düşmüş olabilir. Eğer zararlar yedek akçelerle kapatılamıyorsa ve TTK’nın 324. madde hükmüne göre esas sermayenin üçte ikisinin kaybına neden olacak kadar fazlaysa, anılan madde hükmü gereği şirket genel kurulu bir karar vermek zorundadır. Aksi halde şirket feshedilmiş sayılır. Şirket genel kurulunun bu durumda iki seçimlik hakkı vardır. Karşılıksız kalan esas sermayeyi tamamlamak veya kalan üçte bir ile devama karar vermek. İşte; şirket genel kurulunun böyle bir durumda verdiği üçte bir sermaye ile devam kararı sermaye azaltımı hükmündedir.

Şirketin mali durumunun bozulması halinde, başlığını taşıyan TTK’nın 324. madde de bir anonim şirketin mali durumunun bozulması halinde yapılacak işler hüküm altına alınmıştır. Maddenin ikinci fıkrasına göre şirketin aciz halinde bulunduğu şüphesini uyandıracak emarelerin olması durumunda yönetim kurulunun aktiflerin satış fiyatları esas alınarak düzenleyeceği ara bilançoya göre şirketin esas sermayesinin üçte ikisinin karşılıksız kaldığı anlaşılırsa genel kurul ya sermayenin tamamlanmasına ya da kalan üçte bir sermaye ile devam etmeye karar vermelidir. Aksi halde şirket feshedilmiş sayılır. Şirket genel kurulu karşılıksız kalan sermayeyi tamamlamaya değil de kalan üçte bir sermaye ile devam etmeye karar verirse bu sermaye azatlımı yapılacağı anlamına gelir. Bu durum şirketlerin sermaye azaltmaları için zorunlu bir neden olarak gösterilebilir. Zira genel kurul kalan 1/3 sermaye ile devama ya da sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket feshedilmiş sayılacaktır.

2- İhtiyari Haller

Şirketlerin esas sermayelerini ihtiyari olarak azaltmak istemelerinin nedeni şirket sermayesinin şirket faaliyetlerini yürütmek için fazla olması veya sermayenin şirket faaliyetlerinde kullanılmasının faydasının azalması ya da sona ermesi olabilir. Bu durumda pay sahipleri yüksek olan fırsat maliyetinden kurtulmak için sermayeyi azaltarak daha etkin ve daha fazla kazanç getirici faaliyetlere yönlendirmek isterler.

Şirket bir kısım faaliyet konularından çekilirse, esas sermayesinin bir kısmı diğer faaliyet konularının yürütülmesi için yeterli olabilir. Bu durumda şirketin iş konularının daralması sonucu açıkta kalan bir ölü sermayeden bahsedilir. İşte bu ölü sermayenin fırsat maliyetinden kurtulmak isteyen pay sahipleri sermayeyi azaltmak isterler. Bunun yanında daha önce şirkete sermaye olarak konulmuş olan bir gayrimenkul artık şirketin işine yaramaz duruma gelebilir. Bunun nedenleri yukarda da bahsedilen şirketin faaliyet konusunun değişmesi vb. nedenler olabilir.

Bütün bunların yanında kar bütün sermayeye dağıtılacağı için, şirket sermayesinin, faaliyetlerin yürütülmesi için gerekli olandan fazla olması, dağıtılacak temettüleri de düşürür. Amacı kâr elde etmek olan pay sahiplerinin getirilerinin bu denli düşmesini önlemek için şirket ya ölü sermaye oranında sermaye azaltımına gitmeli ya da faaliyet konularını genişletip, ölü sermayeyi kullanmalıdır.

Şirket zarar etmişse ve yedek akçelerle bu zarar kapatılamıyorsa sermaye fiilen azalmış demektir. Bu durumda zararlar giderilmedikçe kar dağıtılamaz. [1] Zira TTK’nın 470. maddesinde karın yalnızca safi kardan ve bu gaye için ayrılan yedek akçelerden dağıtılabileceği hüküm altına alınmıştır. SPK Mevzuatı’na göre de geçmiş yıl zararları giderilmeden kar dağıtılamaz. Sermaye Piyasası Kurulu’nun 11.01.1999 tarih ve 4/34 sayılı toplantısında alınan, halka açık anonim ortaklıkların kanuni yedek akçelerinin ayrılması konusundaki, İlke Kararlarında: “Birinci tertip kanuni yedek akçe matrahı olarak vergi sonrası oluşan kârdan varsa geçmiş yıl zararları düşüldükten sonra kalan safi kâr tutarının esas alınması,” hükmü yer almıştır. Buradan da açıkça görüleceği üzere geçmiş yıl zararları kapatılmadan kâr dağıtımı yapılamaz.

Geçmiş yıl zararları da cari yıldaki veya sonraki yıllardaki cari karlardan mahsup edilerek kapatılır. Ticaret Kanunumuz geçmiş yıl zararlarının mutlaka dönem sonu karlardan mahsup edileceği mecburiyetini getirmemiştir. Bu durumda geçmiş yıl zararlarının kardan mahsup edilip edilmeyeceği, şirket yönetim organına veya genel kurula bağlı kalmaktadır. Şirket genel kurulu zararın bu maksat için ayrılmış yedek akçelerden karşılanmasına karar verebileceği gibi karlardan mahsup edilmesine de karar verebilir ya da kardan mahsup edilmeyerek karın dağıtılmasına karar verilebilir. Ancak şirketin sürekliliği ve sağlam bir yapıya sahip olabilmesi için önce öz sermayenin yerine konması gerekmektedir. Aksi halde şirketin iflasına kadar varan durumlar ortaya çıkabilir (Örneğin TTK Md. 324).

Anonim şirketlerde geçmiş yıl zararlarının kapatılmadan kar dağıtılamayacağını kabul eden diğer bir görüş, dayanak noktası olarak TTK’nın 470/2’yi alır. Buna göre şirketler ancak safi kârın varlığı halinde kâr dağıtabilirler. Bu görüşü savunanlara göre geçmiş yıl zararları düşülerek safi kâra ulaşılacağından geçmiş yıl zararları mahsup edilmeden TTK’ya göre de temettü dağıtılamaz.

Yukarıda açıklanan nedenlerle şirketler zararlarını gidermedikçe kar dağıtımı yapamazlar. Bu da uzun yıllar temettü alınamaması sonucunu doğurabilir. Anonim ortaklıklarda uzun süreli kar dağıtımı yapılamaması (özellikle halka açık olanlarda) şirketi zor duruma düşürebileceği gibi, kredi itibarını da sarsarak mali bünyesinin bozulmasına neden olabilecektir. Dolayısıyla uzun süre şirketin kâr dağıtamaması arzu edilir bir durum değildir. Bu durumlarda sermaye söz konusu zarar kadar azaltılırsa şirket hemen bir sonraki yıl kâr dağıtmaya başlayabilir. Böylece kâr dağıtmamanın olumsuz etkilerinden de kurtulmuş olur. Yani sermaye azaltılınca ileriki yıllar kârı zarara mahsup edilmeyecek dolayısıyla pay sahiplerine kâr payı dağıtılabilecektir.

Esas sermayenin azaltılmasının nedenlerinden biride sermayenin fazla olmasının hisse başına düşen kâr oranını düşürmesidir.

B- SERMAYE AZALTILMASINDA YAPILACAK İŞLEMLER

Sermaye azaltılması işlemi esas olarak bir ana sözleşme değişikliğidir. Dolayısıyla genel olarak sermaye azaltımında yapılacak işlemler ana sözleşme değişikliğinde yapılacak işlemlerle benzerlik gösterir. Ancak sermaye azaltımı kararı şirketin alacaklılarını da ilgilendirdiği için özellikli bir ana sözleşme değişikliğidir. Bu açıdan diğer ana sözleşme değişikliklerinden ayrılır ve daha karmaşık işlemler dizisi içerir. Esas sermayenin azaltılması ile ilgili işlemler, TTK’nın 396, 397 ve 398 maddelerinde hüküm altına alınmıştır.

1- Yönetim Kurulunun Karar Alması

Sermaye azaltımı yapılmasını gerekli kılan olaylar vuku bulmuşsa ve sermayede indirime gidilmesi düşünülüyorsa yapılması gereken ilk iş yönetim kurulunun toplanması ve bu yönde karar almasıdır. Sermaye azaltımı kararı aynı zamanda bir esas sözleşme değişikliği kararıdır. Dolayısıyla yönetim kurulu kararıyla birlikte esas sözleşme değişiklik metni de hazırlanmalıdır.

2- Bilirkişi İncelemesi

Sermaye azaltılması yönünde karar alan yönetim kurulu, söz konusu durumla ilgili genel kurul kararı alınabilmesi için TTK’nın 396. maddesi gereğince şirketin faaliyette bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi’ne, Asliye Ticaret Mahkemesi yoksa Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurarak 3 kişilik bilirkişi tayin etmesini ister. Söz konusu üç bilirkişi tarafından esas sermayenin azaltılmasına rağmen şirket alacaklılarının haklarını tamamen karşılayacak miktarda aktiflerin mevcut olduğunu gösteren müşterek bir rapor düzenlenir. Düzenlenecek bilirkişi raporunun olumsuz olması halinde sermaye azaltımına gidilemez.

Sermaye azaltımı kararını almak şirketin esas sermayesinin 2/3 ünün ziyaı nedeniyle zorunlu hale gelmişse bilirkişilerin yapması gerekeni TTK 324 hükmüne göre yönetim kurulu yapmak zorundadır.

Bilirkişinin hangi esasa göre değerlendirme yapacağı çok açık olmamakla beraber, ilk önce alacaklıların haklarının güvence altına alınmasına daha sonra ortaklığın menfaatlerinin korunmasına dikkat etmelidirler.

3- Sanayi ve Ticaret Bakanlığının İzni

Türk Ticaret Kanunu’nda 11.06.2003 tarih ve 4884 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle hem 273. maddede hüküm altına alınan ve anonim şirketlerinin kurulması için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın iznini öngören hüküm hem de esas sermaye değişikliklerinde ki Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın iznini öngören hüküm Bakanlık tarafından belirlenecek olan şirketler dışında kaldırılmıştır. Esas sermayenin azaltılması kararı da bir esas sözleşme değişikliğidir. Dolayısıyla anılan esas sözleşme değişiklikleri için Bakanlıktan izin almaya gerek yoktur.

TTK 273. madde ve 4884 sayılı Kanun’un 2 maddesine göre hazırlanan 2003/3 sayılı İç Ticaret Tebliği’nin 5/I maddesinde, yukarda bahsedilen, kuruluşunda ve esas sözleşme değişikliklerinde bakanlıktan izin alması gereken şirket türleri sayılmıştır. Buna göre kuruluş ve ana sözleşme değişiklikleri sırasında Bakanlıktan izin alması gereken şirketler, bankalar, sigortacılık şirketleri, döviz büfesi işleten şirketler, finansal kiralama şirketleri, faktoring şirketleri, umumi mağazacılık şirketleri, holdingler, serbest bölge kurucu ve işleticisi şirketler, SPK’ ya tabi ve halka açık şirketler, özel finans kurumlarıdır. Daha açık bir anlatımla anılan şirketler sermaye azaltmak istemeleri halinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığından izin alacaklardır. Tebliğin mezkur maddesinin ikinci fıkrasına göre de esas sözleşme değişikliği ile ilgili alınması gereken izin, genel kurul kararından önce Bakanlığın İç Ticaret Genel Müdürlüğüne başvurularak alınacaktır.

28.07.1981 tarih ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 11. maddesinin son fıkrası; halka açık anonim şirketlerde esas sözleşme değişikliği yapılmak istendiğinde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na izin için başvurulmadan önce Kurul’un uygun görüşünün alınmasını zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla sermaye azaltımına gidecek olan halka açık şirketler için Sermaye piyasası Kurulu’ndan izin alınması da bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

4- Genel Kurulun Karar Alması:

TTK’nın 396. maddesinin ilk cümlesine göre şirket sermaye azaltımına gidecekse genel kurul kararı almak zorundadır. Zira sermaye azaltımı kararı aynı zamanda ana sözleşme değişikliğini gerektirir. Ana sözleşme değişiklikleri de ancak genel kurul kararı ile olur. Buna bağlı olarak yine 396. maddenin birinci fıkrasındaki hükme göre eğer şirket sermayesini azaltarak azaltılan kısmın yerine geçmek üzere tamamen ödenecek yeni hisse senetleri çıkarmak niyetinde ise bunun için genel kurul kararı gerekmemektedir. Nitekim bu durumda şirketin esas sermaye miktarı değişmeyeceği için ana sözleşme değişikliğine gerek yoktur.

Genel kurulun toplantıya çağrılması, usulü dairesinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ve esas sermaye ile muayyen şekilde ilan ve nama yazılı hisse senedi sahipleri ve önceden şirkete hisse senedi tevdi ederek ikametgahını bildiren pay sahipleri için iadeli taahhütlü mektupla toplantıdan en az 15 gün önceden yapılır. (TTK Md. 368) ilanda genel kurulun gündemi yer almak zorundadır. (TTK Md. 369) konumuzla ilgili olarak sermaye azaltımına bağlı değişiklikler, eski ve yeni esas sözleşme metni söz konusu davetlerde ayrıca belirtilmelidir.

Toplantı ve karar nisabı, 388. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkrasına atıf yapmak suretiyle hüküm altına alınmıştır. 388. maddeye göre ise genel kurulun esas sermayenin azaltılmasına yönelik bir karar alabilmesi için şirket sermayesinin en az yarısına sahip olan pay sahiplerinin veya temsilcilerinin genel kurul toplantılarında hazır bulunmaları gerekmektedir. Eğer birinci toplantıda nisap sağlanamazsa ikinci toplantıya davet yapılır. İkinci toplantıda şirket sermayesinin üçte birini temsil eden pay sahiplerinin ya da temsilcilerinin toplantıda hazır bulunması zorunludur. Aksi halde esas sermayenin azaltılmasına dair genel kurul kararı alınamaz.

Genel kurulun bu yönde bir karar alabilmesi için yukarıda bahsedilen Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından atanan bilirkişilerin olumlu raporunun alınması şarttır. Söz konusu rapor alınmadan genel kurul tarafından sermaye azaltımı kararı alınamaz. Bilirkişiler tarafından verilen olumsuz rapora rağmen veya bilirkişi tayini için mahkemeden talepte dahi bulunmadan genel kurul sermaye azaltımına ilişkin bir karar alırsa, karar kanuna aykırı olarak alındığından TTK’nın 381. maddesinde yazılı kişiler tarafından üç ay içinde açılacak iptal davası sonucu iptal ettirilebilir. Bu dahi olmazsa sürecin sonunda Ticaret Siciline tasdik aşamasında Ticaret Sicil Memuru söz konusu durumu tescil etmeyecektir.

Şirketin aktiflerinin alacaklıların alacaklarını karşılamaya yetmemesi durumunda 324. madde, mahkemeye şirketin iflasına hükmetme yetkisini vermiştir. Dolayısıyla sermaye azaltımı kararı alınabilmesi için gerekli olan bilirkişi raporunun olumsuz olmasına, yani sermaye azaltıldığında alacaklıların haklarının haleldar olacağına ilişkin rapora rağmen karar alınmış ve Ticaret Sicil Memuru tarafından da onaylanmışsa, mahkemenin, alacaklıların şikayeti üzerine şirketin iflasına hükmetme yetkisi olması gerekir.

Genel kurulun sermaye azaltımı ile ilgili kararı paylar arasındaki eşitlik ilkesine aykırı olmamalıdır. Aksi halde söz konusu genel kurul kararı afakî iyiniyet kurallarına aykırı olduğu iddiası ile pay sahipleri tarafından iptal ettirilebilir.

TTK’nın 396/II’ya göre sermaye azaltımı ile ilgili genel kurul kararında yukarıda açıklanan bilirkişi raporunun sonucu açıklanır ve sermaye azaltımının ne tarzda yapılacağı hükme bağlanır. Kararda sermaye azaltımının ne tarzda yapılacağı, zararları kapatmaya yönelik olup olmadığı, pay sahiplerine iade yapılıp yapılmayacağı, bu iadenin sermayeden mi yapılacağı, pay bedellerinin veya pay adedinin tenzil edilip edilmeyeceği veya ne miktarda ve ne surette tenzil edileceği gösterilir.

Sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararı yukarıda açıklanan nisapla toplanan genel kurul toplantısına katılanların ekseriyetinin olumlu oy vermesi ile alınır. Toplantı ve karar nisaplarına uymadan esas sermayenin azaltılmasına dair bir karar alınması halinde TTK 381. maddede gösterilen kişiler tarafından üç ay içinde ve şirket merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemeye müracaatla genel kurul kararının iptali için dava açılabilir.

Sermaye azaltımı ile ilgili genel kurul kararı alınmasında uyulması gereken nisaplar halka açık anonim şirketlerde farklılık göstermektedir. Nitekim, 28.07.1981 tarih ve 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 11. maddesinin 1. fıkrasında “Pay sahibi sayısı 250'yi aşan anonim ortaklıkların hisse senetleri halka arz olunmuş sayılır ve bu ortaklıklar, halka açık anonim ortaklık hükümlerine tabi olurlar” hükmüne yer verildikten sonra aynı maddenin 7. fıkrasında “Halka açık anonim ortaklıkların, Türk Ticaret Kanunu’nun 388. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı hususlar için yapılacak genel kurul toplantılarında, ana sözleşmelerinde aksine bir hüküm yoksa, Türk Ticaret Kanunu’nun 372. maddesindeki toplantı nisapları uygulanır” denilmiştir. Dolayısıyla halka açık anonim şirketlerde sermaye azaltımına ilişkin genel kurul kararının alınabilmesi için gerekli olan toplantı nisabı 372. maddedeki şirket sermayesinin en az dörtte birini temsil eden pay sahiplerinin hazır bulunmasıyla sağlanmış olur. İlk toplantıda bu nisap hasıl olmadığı takdirde tekrar toplantıya davet yapılır. İkinci toplantıda hazır bulunan pay sahipleri, temsil ettikleri sermayenin miktarı ne olursa olsun, müzakere yapmaya ve karar vermeye salahiyetlidirler. Bu durumda karar nisabı ise TTK’nın 378. maddesinde ifade edilen mevcut reylerin ekseriyetidir. Unutulmamalıdır ki bu durum yalnızca halka açık anonim şirketler için geçerlidir. Diğer anonim şirketler için gerekli olan nisap, yukarıda anlatıldığı üzere TTK’nın 388. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkrasında hüküm altına alınan nisaptır.

Genel kurul kararıyla ilgili olarak, sermaye azaltımına gidilecek olan şirkette imtiyazlı pay sahipleri varsa ve genel kurul kararı söz konusu imtiyazlı pay sahiplerinin haklarını ihlal ediyorsa imtiyazlı pay sahipleri genel kurulunda da aynı yönde karar alınması gerekir.

5- Alacaklıları Davet

TTK’nın alacaklıları davet başlıklı 397/I maddesine göre şirketin esas sermayesini azaltabilmesi için alacaklılarını alacaklarını istemeye davet etmesi gerekir. Anılan hükme göre şirket genel kurulu sermaye azaltımına karar verdikten sonra – imtiyazlı pay sahipleri varsa ve sermaye azaltımı kararı imtiyazlı pay sahiplerinin haklarını ihlal ediyorsa, imtiyazlı pay sahipleri genel kurulu kararı da alındıktan sonra – yönetim kurulu genel kurulun esas sermayenin azaltılacağına dair kararını Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ve esas sözleşmede belirtilen şekilde ayrı ayrı üç defa ilan ettirir. Ayrıca şirketçe adresleri bilinen alacaklılara iadeli taahhütlü mektup gönderilir. Gerek Ticaret Sicili Gazetesi’nde gerekse adresi bilinen alacaklılara yapılan bildirimde alacaklıların Ticaret Sicilinde yapılan son ilandan itibaren iki ay içinde şirkete müracaat ederek alacaklarını beyan etmeleri, ödeme ve teminat isteyebilecekleri hususu bildirilir. Burada alacaklıların haklarını temin etmek üzere iki yol gösterilmiştir. Bunlar ya borçların ödenmesi ya da teminata bağlanmasıdır. Sermaye azaltımı kararı alındıktan ve alacaklıları davet ettikten sonra vadesi gelmemiş olsa dahi isteyen alacaklıların alacaklarının tamamı ödenmeden sermaye azaltımına gidilemez. Alacaklılar yukarıda bahsedildiği üzere vadesi gelmemiş olsa dahi alacaklarını isteyebilecekleri gibi alacakları karşılığı teminat da isteyebilirler. Ancak bazı yazarlar şirketin vadesi gelmiş borçlarının ödeneceğini, vadesi gelmemiş borçlarının ise teminat altına alınacağın ifade etmektedirler. Ancak kanunda bu yönde bir hüküm yoktur. Bizce şirkete başvuran ve alacaklarını isteyen bütün alacaklıların alacakları ödenmelidir. Alacaklılara karşı en önemli teminat şirketin esas sermayesindeki aktiflerin miktarıdır.

Alacaklılar, Kanunda belirtilen süre içinde başvurarak alacaklarının ödenmesini ya da teminat altına alınmasını istemezlerse, süre bittikten sonra teminat veya ödeme isteyemezler. Ancak bu alacaklarının ödenmeyeceği anlamına da gelmez. Sadece esas sermayenin azaltılması sürecinde alacağın ödenmesini veya teminini isteyemezler. Daha sonra vadesi geldiğinde alacaklarını istemelerinde doğal olarak bir sakınca yoktur.

İlk ilan tarihinden sonra oluşmuş alacaklar, ödeme veya teminat vermede dikkate alınmazlar. Çünkü ilandan sonra şirket ile ilişkiye girenler sermaye azaltımı durumunu biliyorlar kabul edilir. Ancak yukarıda olduğu gibi bu durum alacakların ödenmeyeceği anlamına gelmez. Bu nedenle sadece ödenmesi veya teminat verilmesini isteyemezler.

Anonim ortaklık iki aylık süreyi uzatabilir. Ancak alacaklılar için bu konuda tasarrufta bulunma yetkisi yoktur. Alacak eğer ihtilaflı bir alacaksa alacaklının mahkemeye başvurması gerekir. Mahkeme borcun sermaye azaltımına engel teşkil edip etmediğine karar verir.

TTK’nın 397/II maddesine göre ise eğer sermaye azaltımı kararı şirketteki bir zararı kapatmak için alınmışsa yada zarar oranında sermaye azaltımına gidilecekse yönetim kurulu alacaklıları davetten, bunların haklarının ödenmesinden veya alacaklarını teminat altına almaktan vazgeçebilir. Ancak şirket isterse zarar kapatmak maksadıyla sermaye azaltımına gitse de alacaklıları davet edip alacaklarını ödeyebilir veya teminat verebilir. Bu tamamen şirketin insiyatifindedir. Yalnız zarar kapatmak amacıyla sermaye indirimine gidilecekse ya da zarar oranında sermaye azaltılacaksa yönetim kurulunun böyle seçme hakkı vardır. Zarar neticesi sermaye azaltılması durumunda alacaklıların alacaklarının ödenmesinden veya temininden vazgeçilmesi halinde, alacaklıların alacaklarını tahsil edememe durumu söz konusu olursa, alacaklılar mahkemeye başvurabilirler ve şirketin iflasını isteyebilirler.

6- Kararın İcrası

Sermaye azaltımı kararının uygulanması TTK’nın 398. madde hükümlerine göre yerine getirilir. Şirket genel kurul kararı aldıktan sonra sermayenin azaltılacağı Ticaret Sicili Gazetesi’nde ve esas sözleşmeyle muayyen şekilde üç defa ilanla birlikte adresi şirkette mevcut olan alacaklılara taahhütlü mektup gönderilerek alacaklarını talep veya teminat isteyebilecekleri bildirilir. Bunun için alacaklılara iki ay süre tanınmıştır. Bu iki aylık süre geçmeden sermaye azaltımı kararı fiilen uygulanamaz. Kanun metninden açıkça anlaşılacak olan, söz konusu iki aylık süre geçtikten sonra tescil yapılmadan sermaye azaltımı kararının fiilen uygulanabileceğidir ki, uygulama da bu yöndedir. Ancak öğretide kararın tescili ve ilanından önce fiilen uygulanmasının, ortaklık alacaklıları açısından tehlikeli olacağı ve ana sözleşme değişikliğinin TTK’nın 390. maddesi uyarınca “tescilden önce hüküm ifade etmez.” hükmünün uygulanmaması anlamına geleceğini belirtilerek, bu kural eleştirilmektedir.

Ancak alacaklılar açısından öğretide iddia edildiği kadar tehlikeli bir durum söz konusu olmaması gerektir. Zira TTK’nın 397. maddesi uyarınca alacaklılar davet edilmiş ve isteyenin alacağı ödenmiş, isteyen alacaklının alacağı da teminat altına alınmıştır. Ancak ikinci eleştirinin haklılığından bahsetmek gerekmektedir. Zira burada Kanunun maddeleri arasındaki bir çelişkiden söz etmek mümkündür. Bir tarafta esas sözleşme değişikliklerinin tescilden önce hüküm ifade etmeyeceğini söyleyen 390. madde diğer tarafta tescil ve ilandan önce sermayenin fiilen azaltılabileceğinden bahseden 398. madde yer almaktadır. Dolayısıyla anılan Kanun hükümleri arasında bir çelişki olduğu açıktır. Ancak uygulamada, yukarıda anlatılan sürece uyulduktan sonra tescil yapılmadan sermaye azaltımı kararının fiilen uygulanabileceği görülmektedir.

7- Esas Sermayenin Azaltılmasının Yolları

Şirket esas sermayesinin azaltılmasının ne şekillerde yapılacağına TTK’nın 398. maddesinde kısmen değinilmiştir. Söz konusu maddenin 2. fıkrasında

“Azaltma kararının icrası için hisse senetleri miktarının mübadele veya damgalanmak suretiyle veyahut diğer bir tarzda azaltılmasına lüzum görüldüğü halde yapılan ihtara rağmen geri verilmemiş olan hisse senetleri, şirketçe iptal edilebilir.”

denilmektedir. Bu fıkra hükmüne göre esas sermayesini azaltmak isteyen şirket ya mübadele yöntemini kullanacak, ya hisse senetlerinin damgalama yöntemini kullanacak, ya da sermaye azaltımını uygun gördüğü başka bir şekilde yapacaktır. Burada kanun, ilk önce sermaye azaltmak isteyen şirketlere yol göstermek amacıyla birkaç sermaye azaltma yönteminden bahsetmiş ancak fıkranın diğer kısmında şirketleri bu yollardan birini kullanmak zorunda bırakmamış, sayılanların dışında yöntemlerle de sermaye azaltımına gidilebileceği anlamında ifadeler kullanmıştır. Dolayısıyla burada da TTK’ya genel anlamda hâkim olan liberal anlayıştan bahsetmek mümkündür.

Yukarıda anlatıldığı gibi TTK’ya göre sermaye azaltımı farklı şekillerde yapılabilir. Ancak bu azaltma paylar arasındaki eşitlik ilkesini bozmayacak nitelikte olmalıdır. Zira eşitlik ilkesine aykırı olarak genel kurul tarafından alınan sermaye azaltımı kararları objektif iyiniyet kurallarına aykırı olduğundan pay sahipleri tarafından iptal ettirilebilir.

TTK’nın 398. madde de zikredilen usullerden biri mübadele usulüdür. Bu usulde hisse senedi adetlerini azaltmak suretiyle sermaye azaltımı yapılabilir. Hisse senedi sahiplerinin ellerindeki 3 hisse senedi alınır onun yerine 1 hisse senedi verilir veya alınan 3 senetten 2’si iptal edilerek diğeri damgalanarak verilir. Buna mübadele usulü denir. Mübadele usulü ile esas sermayenin azaltılması payların birleştirilmesi yoluyla, birden fazla payın yeni bir payda toplanması şeklinde, yapılabileceği gibi pay senetlerinin bir kısmının şirket tarafından satın alınması şeklinde de olabilir. Esas mukavelede hüküm yoksa hisse senetlerinin yeni bir payda toplanması pay sahiplerinin muvafakati ile olur.

Şirketlerin kendi pay senetlerini almaları kural olarak yasaktır. (TTK Md. 329/1) ancak Kanun bazı durumlarda şirketin kendi hisse senetlerini almasına cevaz vermiştir. (TTK MD. 329/1-6) cevaz verilen konulardan birisi TTK’nın 329. maddenin birinci bendine göre şirket kendi hisse senetlerini sermaye azaltımına ilişkin bir karara dayanarak almasıdır. Bu durumda söz konusu alım geçerlidir. Ancak yine aynı maddenin ikinci fıkrasında sermaye azaltımına ilişkin karara dayanarak devralınan hisse senetlerinin derhal imha edileceği hükme bağlanmıştır. Bu madde hükmünden anlaşılan odur ki; şirketler pay senetlerinin bir kısmını devralarak da sermayelerini azaltma yoluna gidebilirler. Şirket, esas sermayenin azaltılmasına dair alınan karar gereği alacağı hisse senetlerini, piyasadan, borsadan ya da pay sahiplerinden satın alabilir.

Şirketlerin esas sermayelerini azaltmalarının diğer bir yolu da payların nominal kıymetini indirmektir. Bu yolda toplam hisse senedi sayısı sabit kalırken hisse senetlerinin üzerinde yazan nominal değerler azaltılır.

Sermaye azaltımı payların bir kısmının itfası suretiyle de yapılabilir. Bu yöntemde pay sahiplerinin ellerindeki hisse senetlerinin bir kısmı şirket tarafından pay sahibine ödenir. Böylece sermaye azaltılmış olur. Kanun’un 405/2. maddesine göre pay sahipleri sermaye olarak koydukları şeyleri geri isteyemezler ancak yukarıda bahsedilen durumda pay sahiplerinin sermaye olarak koydukları varlıkları alabilecekleri kabul edilir. Ancak itfa yoluyla sermaye azaltımına gidebilmek için bu usulü bütün hissedarlara eşitlik ilkesine aykırı olmayacak şekilde uygulamak gerekir (Söz konusu eşitlik ilkesine uymak zorunluluğu bütün sermaye azaltımı uygulamalarında geçerlidir. Bahsedilen zorunluluğa uyulmaması halinde pay sahipleri kararın iptaline ilişkin dava açabilirler.).

Esas sermayenin azaltılmasında hangi yöntem kullanılacak olursa olsun TTK’nın 396/son maddesi hükmü gereğince esas sermaye, hiçbir suretle TTK’nın 272. maddesi ile belirlenen (50 milyar TL) asgari sermaye miktarından aşağı indirilemez.

Bunun yanında 09.12.2004 tarih ve 5274 sayılı Kanunla değiştirilen TTK 399/son madde hükmünün değişiklikten önceki halinde, sermaye azaltımı şirketin müşkülleşmiş mali vaziyetinin ıslahı için yapılıyorsa, pay senetlerinin itibari değerinin asgari değer olan 500 TL’den aşağı düşürülmesi mümkün oluyordu. Ancak söz konusu değişiklikle hem hisse senetlerinin asgari itibari kıymeti 1 YKR olarak belirlenmiş (TTK Md. 399/1), hem de şirketin müşkülleşmiş mali durumunun ıslahı için dahi olsa hisse senetlerinin itibari kıymetinin asgari itibari kıymet olan 1 YKR’nin altına indirilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

Sermaye azaltımı kararı şirketin sermayesinin 2/3’ünün ziyaı neticesinde kalan 1/3 sermaye ile devam kararı şeklinde alınmış olsa dahi esas sermaye miktarı TTK’nın 272. maddesinde gösterilen (50 milyar) miktarın altına indirilemez. Eğer kalan 1/3 sermaye söz konusu miktarın altında ise sermaye azaltımı kararıyla birlikte sermaye artırımı kararı da alınmalı ve sermaye miktarı 272. madde de belirtilen miktarın altına düşürülmemelidir. Bu noktada şirket genel kurulu 1/3 sermaye ile devam kararı almış olsa dahi yeterli teminat gösterilmemesi halinde alacaklılar şirketin feshini isteyebilir.

8- Payların İptal Edilmesi

Şirket bir şekilde sermaye indirimine karar verdikten sonra pay sahipleri söz konusu karara uymak zorundadırlar. (Genel kurul kararının iptali istenmemiş ve başvuru süresi geçmişse) Buna bağlı olarak şirket, sermaye azaltımı kararına dayanarak pay sahiplerinden hisse senetlerini istediğinde, yapılan ihtara rağmen hisse senetleri verilmezse, bunları iptal edebilir. Bu durumda alınan genel kurul kararına dayanarak pay sahiplerinin hisse senetlerini getirmeleri için tebligatta bulunulmalıdır. Tebligata geri verilmeyen hisse senetlerinin iptal edileceği de yazılmalıdır. Geri getirilmeyen hisse senetleri, ancak bu şekilde bir tebligat yapılırsa iptal edilir. Şirketin iptal kararından sonra hisse senetleri hükümsüz hale gelir.

Pay sahiplerinin, değiştirmek üzere şirkete verdikleri pay senetleri genel kurulda alınan karar uyarınca çıkarılan yeni pay senetleri miktarını karşılamaya yetmezse (bu durum genellikle pay senetlerinin şirkete verilmemesinin bir sonucudur.) artan yeni pay senetleri, mukabili eski pay senetleri iptal olunmak suretiyle satılır ve satış bedelleri pay sahiplerine geri verilir. Pay sahipleri bulunamıyorsa şirkette saklanır.

9- Ticaret Siciline Tescil

TTK’nın md. 398/son fıkrasında; 396, 397 ve 398. maddelerde yazılı şartlara riayet edilmiş olduğunu gösteren belgeler ibraz edilmedikçe esas sermayenin azaltılmasına dair kararın ve sermayenin gerçekten azaltılmış olmasının ticaret siciline kaydolunamayacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre şirketin, esas sermayesinin azaltılmasına dair kararın ve fiili olarak esas sermayenin azaltılmasının Ticaret Sicili’ne tescili için TTK’nın 396, 397, 398. maddelerine uyulması gerekir. Ticaret Sicil Memuru bu hükümlere uyulup uyulmadığını tespit etmekle yükümlüdür. Sermaye azaltılmasının Ticaret Siciline tescili ile ilgili Ticaret Sicili Tüzüğünde de hükümler yer almaktadır. Buna göre söz konusu Tüzüğün 64/II fıkrası, sermaye azaltımı kararının Ticaret Siciline tescili için yukarıdaki açıklanan işlemleri yapmaktan başka iptal edilen veya ortaklardan geri alınan senetlerin değerleri ve sayıları ile ortaklara yeniden verilen senetlerin değer ve sayılarını gösteren ve Kanun’a uygun şekilde tutulmuş bulunan defterlerdeki yazıların noterce tasdikli örneklerinin ibrazını dahi lüzumlu görmüştür.

Aynı Tüzüğün 64/III fıkrasında sermaye azaltımının zarar neticesinde meydana gelen bilanço açığını kapatmak maksadıyla yapılması halinde İdare Meclisince alacaklıların çağrılarak haklarının ödenmesinden veya temininden vazgeçilmesine karar verilmesi halinde, bu muamelelerin delillerinin aranmayacağı hükme bağlanmıştır. Yine söz konusu Tüzüğün 64/IV fıkrasında Türk Ticaret Kanunu’nun 329. maddesinin birinci fıkrasının birinci bendi hükmünce[2] devralınmış olan hisse senetlerinin ortadan kaldırılmasına ait zaptın Ticaret Siciline verilmesi üzerine bunun muhtevasının kısaca tescil olunacağı ifade edildikten sonra maddenin son fıkrasında sermayenin azaltılması muamelesinin tamamlanmış olduğuna ait tescilde ortadan kaldırılan hisse senetlerinin sayısı ve mecmuu değeri ve ortaklara verilen veya ortaklar elinde kalan hisse senetlerinin sayısı ile mecmuu değerinin gösterileceği hüküm altına alınmıştır.

Yine Ticaret Sicili Tüzüğü’nün 66. maddesinde “Anonim şirketlerin kuruluşunun veya esas mukavelelerinin değiştirilmesine ve bu şirketlerin sermayelerinin artırılmasına veya azaltılmasına ait tescillerde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'ndan alınan iznin aslı veya noterce tasdikli örneğinin verilmesi zorunludur.” hükmü getirilmiştir. Ancak faaliyet konuları Bakanlıkça tespit edilenler dışında anonim şirketler için bakanlıktan izin alma zorunluluğu kaldırıldığından [3] bu hükmü Bakanlıkça tespit edilen, kuruluşunda ve esas sözleşme değişikliklerinde izin şartı aranan anonim ortaklıklar için anlamak gerekir.

Ticaret Sicil Memuru tescil için gerekli şartların oluşup oluşmadığını kontrol ettikten sonra sermaye azaltılmasını tescil edecek veya etmeyecektir. Ticaret Sicili Memuru’nun fiili durumu tescil etmemesi halinde yönetim kurulu üyelerinin hukuki sorumluluğu söz konusu olacaktır. (TTK Md. 336 vd.) dolayısıyla şirketinde zararı kesinlikle söz konusu olmayacaktır.

10- Mahkemenin Onayı

TTK’da şirketlerin esas sermaye azaltılması kararının mahkemece onaylanacağına ilişkin bir hüküm yoktur. Yargıtay Ticaret Dairesi’nin 03.03.1971 tarih ve E.71/73, K.71/1631 sayılı Kararı’nda da bu durum belirtilmiştir. Söz konusu Karar’da “Anonim şirket sermayesinin azaltılmasına dair kararın mahkemece tasdiki lüzumuna dair kanunda sarahat mevcut değildir” denilmektedir. Sonuçta sermaye azaltılmasına ilişkin mahkemeden karar almaya gerek yoktur.”

III- TTK TASARISINDA DURUM

Halen TBMM gündeminde olan Türk Ticaret Kanunu tasarısında yer alan sermaye azaltımına ilişkin düzenlemeler yürürlükte ki Kanun’daki hükümlerle büyük farklılık göstermemektedir. Tasarı ve yürürlükteki Kanun arasındaki fark; 6762 sayılı Kanun’un 396. maddesinde hüküm altına alınan ve mahkemenin atayacağı üç bilirkişi tarafından düzenlenmesi gereken Raporun Tasarıyla ilk defa düzenlenen işlem denetçisi tarafından düzenlenmesi zorunluluğunun getirilmesinden ibarettir.

Yakup AKKAYA*
Yaklaşım

* Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Müfettiş Yrd.

[1] Yrg. TD.’nin, 03.04.1967 tarih ve E. 1343, K.1352 sayılı Kararı’nda anonim ortaklığın kar payını dağıtabilmesi için ortaklığın esas sermayesini aşan bir değer fazlasının, yani karının bulunması gerekir.
[2] Şirketin kendi hisse senetlerini esas sernayenin azaltılmasına dair bir karar gereği alması halinde…
[3] 11.06.2003 tarih ve 4884 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle TTK’nın 273. maddesinde yapılan değişiklikle söz konusu izin zorunluluğu kaldırılmıştır.