İşçilik Alacaklarında Zamanaşımı |
24 Ocak 2011 | |
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. I- GİRİŞ Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması gerçekse, hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir. Borçlar Kanunu’nun 132/4. maddesinde “Hizmet mukavelesinin devam ettiği müddetçe hizmetçilerin, istihdam edenlere karşı olan alacakları hakkında” zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiş ve “hizmetçi” terimi kullanılmıştır. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı yoktur. Hizmetçiden kastedilen; kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir. İşçilik alacaklarında zamanaşımı İş Hukuku uyuşmazlıklarında temyiz mercii olan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nce enine boyuna ele alınıp irdelenmiştir(1). Bu yazımızda kararda ele alınan zamanaşımı konusunu sistematize ederek bilginize sunmak istiyoruz. II- ZAMANAŞIMININ ÖZELLİKLERİ A- ZAMAŞIMI SAVUNMA (DEF’İ) OLARAK İLERİ SÜRÜLMELİDİR, HÂKİM KENDİLİĞİNDEN DİKKATE ALMAZ Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan hâkim tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, Kanun’da öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp istenmesini, önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır. Borçlar Kanunu’nun 131. maddesi gereğince asıl alacak zamanaşımına uğradığından faiz ve diğer ek haklarda zamanaşımına uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur. Kanun’daki zamanaşımı süreleri, BK’nın 127. maddesi gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez. B- ZAMANAŞIMI SAVUNMASI ESASA CEVAP SÜRESİ İÇİNDE YAPILMALIDIR Genel olarak savunma nedenlerinin ve bu arada zamanaşımı savunmasının esasa cevap süresi içinde bildirilmesi gereklidir. Ancak, savunma nedenlerinin ve savunma nedenlerinden olan zamanaşımının Yasa’nın öngördüğü cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülmesi, diğer bir ifade ile (savunmanın genişletilmesi), bazı kayıt ve şartlarla mümkündür (Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu md. 202/11). Bu tek şart, savunmanın genişletilmesine karşı tarafın muvafakatidir. Eğer karşı taraf savunmanın genişletilmesine muvafakat etmez ve dolayısıyla (savunmanın genişletildiği) yollu bir itirazda bulunursa, o takdirde ancak mahkemenin ileri sürülen savunma nedenlerini (bu arada zamanaşımı savunmasını) incelemesi olanağı yoktur; bu durumda ise mahkeme hemen savunma nedenlerini reddetmelidir. Usulün 202. 187 ve 188. maddelerinin birlikte incelemesinden çıkan sonuç budur. Özetle belirtmek gerekirse, savunmanın genişletildiği itirazı ile karşılaşılmadığı sürece zamanaşımı savunmasının geç ileri sürülmesi, incelenmesine engel değildir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinde iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Bu nedenle zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı def’i de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. C- ZAMANAŞIMINDAN ÖNCEDEN FERAGAT EDİLEMEZ Borçlar Kanunu’nun 139. maddesi zamanaşımından feragati düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin Yasa’da herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür. Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının, zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geldiği, öğretideki baskın görüşlerle ve yargı kararlarıyla da doğrulanmaktadır(2). Dahası, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun da bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı defini ileri sürmesi çelişkili davranış yasağını oluşturur ve MK. md. 2’ye aykırıdır. Hukuken korunamaz(3). III- İŞ HUKUKUNDA ZAMANAŞIMI SÜRESİ A- İŞÇİNİN ALACAĞI TAZMİNATLARINDA ZAMANAŞIMI SÜRESİ Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanunu’nda, gerekse Borçlar Kanunu’nda, kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. Keza tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2. maddesindeki tarafların maddi ve manevi tazminat, 28. maddede belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet akdinin feshedildiği tarihtir. Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda tazminat isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar. B- ÜCRET ALACAKLARINDA ZAMANAŞIMI SÜRESİ 4857 sayılı Kanun’dan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Kanun’da ücret alacaklarıyla ilgi olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32/8. maddesinde işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklarının, Borçlar Kanunu’nun 126/1. maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabi olacağı tartışmasız öğreti ve uygulama tarafından kabul edilmiştir. Deniz İş Kanunu’na tabi işçiler (gemi adamları) bakımından Ticaret Kanunu’nun 1259. maddesinin 1. fıkrasında yazılı bir yıllık zamanaşımı, aynı Kanun’un 1235. maddesi uyarınca gemi adamlarının hizmet ve iş mukavelelerinden doğan alacaklarının bir rüçhan hakkı olarak gemi bedeli üzerindeki talebi ile ilgili olup genel anlamda, hizmet ve iş mukavelelerinden doğan ücret alacaklarının BK’nın 126. maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. C- İŞVERENİN İŞÇİDEN İSTEYECEĞİ TAZMİNATLARDA ZAMANAŞIMI SÜRESİ İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabidir. İşverenin, işçiye hataen ödediğini iddia ettiği kıdem ve ihbar tazminatı ile diğer işçilik alacaklarını geri verilmesi yönündeki istemi BK’nın 66. maddesi hükmü uyarınca, bir yıllık zamanaşımına tabidir. Zamanaşımının başlangıcı işverenin geri alma hakkını öğrendiği tarihten itibaren başlar. Resmi kuruluşlarda bu zamanaşımı başlangıcı yetkili makamın öğrenme tarihidir. IV- ZAMANAŞIMININ HESAPLANMASI A- ZAMANAŞIMININ BAŞLANGICI Kanunlarda öngörülen zamanaşımı sürelerinin işlemeye başlayabilmesi için öncelikle talep konusu hakkın istenebilir (muaccel) bir konuma gelmesi gerekmektedir. Bir hak, var olsa bile, o hakkın istenmesi için gerekli koşullar gerçekleşmedikçe istenemez. Sözleşmeden doğan alacaklarda zamanaşımı alacağın “muaccel” olduğu tarihten başlar (Borçlar Kanunu md. 128). BK’nın 101. maddesince, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez. Borçlar Kanunu’nun 128. maddesi ile zamanaşımının nasıl hesaplanacağı da belirtilmiştir. Borç belirli bir vadeye bağlanmış ise bu vadenin bittiği tarihte muacceliyet kesbedeceğinden aynı Kanun’un 130. maddesi hükmü göz önünde tutularak zamanaşımı süresinin dolup dolmadığının hesap edilmesi gerekir. Kanun koyucu burada borçlunun temerrüde düşürülmesi esasından ayrılarak alacağın muaccel olmasını yeterli görmüştür. Zamanaşımının başlaması için ayrıca borçlunun Borçlar Kanunu’nun 101. maddesinde yazılı şekilde temerrüde düşürülmesine lüzum yoktur. Alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi olan halleri 128. maddenin 2. fıkrası düzenlemiştir. Bu hükme göre zamanaşımı haberin verilebileceği günden itibaren işlemeye başlayacaktır. Kanun koyucu burada haberin verileceği değil, verilebileceği günün zamanaşımına başlangıç olarak kabul edilmesi gerekeceğini öngörmüştür. O halde, bu durumda zamanaşımının başlayabilmesi için fiilen haberin verilmesi şart olmayıp verilmesi mümkün olan zamanın tespitini yeterli görmüştür. Haber verebilme ihtiyari bir olaydır. Bu husus alacaklı tarafa bırakılmış ise alacaklı verdiği tarihten itibaren bu hakkını kullanma olanağına her zaman sahiptir. Yani verdiği tarihten itibaren her zaman borçluya verdiği şeyin ödenmesi için ihbar yapabilir. Bu itibarla borçlunun temerrüt haline düşürülüp düşürülmediği ve fiili ihbarın yapılıp yapılamadığı hususları araştırılmadan, ödenmesi ihbar yapılması esasına bağlı borç ilişkilerinde zamanaşımının bu haberin verilebileceği, yani para ve diğer alacakların verildiği tarihin zamanaşımına başlangıç olarak alınması gerekir. İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir(3). B- ZAMANAŞIMININ KESİLMESİ 1- Dava Açılması veya İcra Takibi Yapılması Borçlar Kanunu’nun 133/2.maddesi hükmü uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur. Kısmi bir dava açılması halinde alacağın yalnız o kısım için zamanaşımı kesilir. Dava dışı kalan bölümü hakkında, zamanaşımı işlemeye devam eder. Borçlar Kanunu’nun 135. maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden “ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma” veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için “Bölge Çalışma Müdürlüğüne şikâyette bulunma” zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğü’nde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını kesen bir neden olacaktır. Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler (BK md. 135-136). Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay’ca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir. Özetle, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması zamanaşımını kesmez. Borçlar Kanunu’nun 137. maddesinde hangi hallerde zamanaşımına ilaveten “60 günlük munzam müddet”ten yararlanılacağı sınırlı bir biçimde sayılmış, ayrıca sayılan hususlardan dolayı daha önce davanın reddedilmiş olması koşulu öngörülmüştür. Bu düzenlemede davanın açılmamış sayılma ile sonuçlanması haline yer verilmemiştir. 2- Borçlunun Borcunu İkrar Etmesi Borçlar Kanunu’nun 133. maddesinde zamanaşımını kesen nedenler sınırlama getirmeksizin gösterilmiştir. Borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), bu nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser. Zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının, kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağı konusunda kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. 3- Takas Def’i Borçlar Kanunu’nun 133/2. maddesi gereğince takas def’i zamanaşımını keser ve 136. maddesi gereğince de dava devam ettiği sürece hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar. V- MÜTESELSİL SORUMLULUKTA ZAMANAŞIMI Müteselsilen borçlu olan kişilerin birbirlerine rücuunu ve bunun zamanaşımını, aralarındaki hukuki ilişkinin niteliği düzenler. Zira müteselsilen borçluluk muhtelif hukuki ilişkiler sonucu doğabilir. Ancak rücu hangi hukuki ilişki veya yasal nedenle doğmuş olursa olsun rücü zamanaşımı rücua neden olan ödemenin yapıldığı andan itibaren işlemeye başlar ve bu zamanaşımı süresi de, ödemeyi yapan ve rücu eden ile edilen kişi arasındaki hukuki ilişkiye göre saptanır. Borçlar Kanunu’nun 134. madde hükmü, “Müruruzaman müteselsilen borçlu olanlardan veya taksimi kabil olmayan bir borcun müşterek borçlularından birine karşı katedilmiş olunca diğerlerine karşı da katedilmiş olur” kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. Bu hükmün haksız fiillerden doğan müteselsil sorumlulukta sadece tam teselsülde yani Borçlar Kanunu md. 50’ye dayanan müteselsil sorumlulukta uygulama bulacağı; buna karşın eksik teselsülde yani Borçlar Kanunu’nun 51. maddesine dayanan müteselsil sorumlulukta uygulama bulmayacağı kabul edilmelidir. Yine hale-fiyette borçlu alacaklının yerine geçtiğinden, alacaklının alacak hakkının tabi olduğu zamanaşımı süresinden yararlanır. Bunun sonucu olarak hale-fiyetten yararlanan rücu hakkı sahibinin, diğer borçlulara rücu hakkı alacaklının sahip olduğu zamanaşımı süresinden yararlanır. VI- SONUÇ Zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır. Savunma yoluyla ileri sürülmezse hâkim tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. İşçinin hak kazandığı tazminatlarda on yıl, ücret alacaklarında beş yıl olarak uygulanan zamanaşımı geçtikten sonra işçinin açtığı davada işveren zamanaşımını ileri sürmezse, zamanaşımı süresi geçmiş olmasına rağmen işçiye alacağının ödenmesine karar verilecektir. İşveren sonradan zamanaşımının geçtiğini ileri sürerek ödediklerini geri isteyemez. Zira zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmez.
Müjdat ŞAKAR* Yaklaşım
* Prof. Dr., Marmara Ünv., İİBF, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Başkanı (1) Bkz. Yrg. 9. HD.’nin, 11.05.2010 tarih ve E. 2009/44696, K. 2010/12665 sayılı Kararı (2) Yrg. HGK’nın, 19.11.1963 tarih ve E. 5924, K. 6419 sayılı Kararı. (3) Yrg. HGK’nın, 23.02.2000 tarih ve E. 2000/15-71, K. 2000/116 sayılı Kararı. (3) Yrg. HGK’nın, 05.07.2000 tarih ve E. 2000/9-1079, K. 2000/1103 sayılı Kararı.
|