Türk Ticaret Kanunu’nun 503. maddesinin 1. fıkrasına göre limited şirket; iki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret ünvanı altında kurulup ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı ve esas sermayesi belirli olan şirket biçiminde tanımlanmıştır.
I- GİRİŞ Anılan Kanun’un 540. maddesinde de aksi kararlaştırılmış olmadıkça ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idare ve şirketi temsil edecekleri, ortakların istedikleri takdirde şirketin idare ve temsil yetkisini herhangi bir ortağa veya dışarıdan üçüncü bir şahsa (TTK md. 541) bırakabilecekleri hüküm altına alınmıştır. Bu noktada ortaklar, ayrı bir kanuni temsilci belirlememişlerse şirketin ödenmeyen vergi borcu nedeniyle takibi gereken ilk ve son kişi olacaktır. Fakat ortaklar şirketi idare ve temsile yetkili ayrı bir kişiyi yetkili kılmışlarsa şirketin ödenmeyen vergi borcu nedeniyle ilk önce kanuni temsilciye mi gidilecektir? Bu yazımızda limited şirketlerden tahsil edilemeyen veyahut tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi borçları dolayısıyla kanuni temsilci veya ortağın sorumlu tutulması hususunda herhangi bir sıralamanın söz konusu olup olmadığı hususu Danıştay kararları uyarınca açıklanacaktır. II- YASAL MEVZUAT VE YARGI KARARLARI 213 sayılı VUK’un 10. maddesi ile 6183 sayılı AATUHK’nın mükerrer 35. maddesi kanuni temsilcinin sorumluluğunu düzenlerken, AATUHK’nın 35. maddesi ortakların sorumluluğunu düzenlemektedir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 10. maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı, temsilciler veya teşekkülü idare edenlerin bu suretle ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu edebilecekleri hükmüne yer verilmiş, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 35. maddesinde ise; limited şirket ortaklarının, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları, anılan Kanun’un mükerrer 35. maddesinde de tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi malvarlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği kuralına yer verilmiştir. Danıştay Dokuzuncu Dairesi’ne yansıyan bir uyuşmazlıkta, limited şirketin ödenmeyen vergi borçlarından dolayı şirketin ortağı olan davacı adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davayı, şirketten tahsil edilemeyen vergi borçlarının şirketteki hissesi oranındaki kısmının tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle reddeden mahkeme kararı; şirketten tahsil olanağı kalmadığı saptanan kamu alacağının öncelikle kanuni temsilcinin malvarlığından aranılması, buna rağmen tahsil edilemediği takdirde hisseleri oranı ile sınırlı olmak üzere şirket borcunun ilgili olduğu dönemde şirkete ortak olan ortakların takibe alınması gerekirken ilgili dönemde kanuni temsilci sıfatı taşımadığı ihtilafsız olan davacının takibe tabi tutulmasında yasal isabet görülmediği gerekçesiyle bozulmuştur(1). Danıştay Dördüncü Dairesi ise, konuyla ilgili olarak Danıştay Dokuzuncu Dairesi ile aynı düşünceyi paylaşmaktadır. Nitekim konuyla ilgili olarak Danıştay Dördüncü Dairesi’ne yansıyan uyuşmazlıkta limited şirketin ödenmeyen vergi borçları nedeniyle şirketin ortağı adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı ortak tarafından açılan davada; uyuşmazlık konusu ödeme emirlerinin 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesine göre değil, 213 sayılı Kanun’un 10. ve 6183 sayılı Kanun’un mükerrer 35. maddeleri uyarınca düzenlendiği, bu durumda kanuni temsilcilik sıfatı bulunmayan davacının sermaye hissesi oranında takibi gerekirken şirketin tüm borçlarından sorumlu tutulmasında yasal isabet görülmediği gerekçesiyle ödeme emirlerini iptal eden mahkeme kararı; vergi borcunun limited şirketten tahsil olanağının kalmadığı saptanan kamu alacağının öncelikle kanuni temsilcinin malvarlığından tahsili yoluna gidilmesi, buna rağmen tahsil edilememesi halinde konulan sermaye hissesi ile sınırlı olmak üzere ortaklardan tahsiline çalışılması gerektiği, dosya içinde kanuni temsilcinin takip edildiği yolunda herhangi bir belge bulunmadığından, uyuşmazlık döneminde kanuni temsilcilik sıfatını taşımadığı tartışmasız olan davacının bu aşamada bu nedenle de takibi mümkün değildir gerekçesi eklenerek onanmıştır(2). Danıştay Üçüncü Dairesi ise bu konuda farklı düşünmektedir. Limited şirketten tahsil edilemeyen vergi borçlarından dolayı şirketin ortağı olan davacı adına hissesi oranında düzenlenen ödeme emrine karşı açılan davada; limited şirketin varlığından tahsil imkanı kalmayan kamu alacağının öncelikle kanuni temsilciden tahsili yoluna gidileceği, tahsil edilememesi halinde sermaye hissesi oranında ortakların malvarlığından tahsili safhasına geçileceği dolayısıyla şirket müdürü hakkındaki takip tamamlanmadan ortak sıfatıyla davacı adına ödeme emri düzenlenemeyeceği gerekçesiyle ödeme emrini iptal eden mahkeme kararını; 213 sayılı Yasa’nın 10. maddesinin ilgililere rücü olanağı tanıyarak tüm borçtan müteselsilen sorumlu tutmuşken, 6183 sayılı Yasa’nın limited şirket ortaklarını sermaye hissesi oranındaki borçtan sorumlu tuttuğu, şirket malvarlığından tahsil imkanı kalmayan kamu alacaklarının, kanuni temsilcilerin sorumluluğu veya ortakların sorumluluğuna ilişkin kurallara göre tahsilinde bir öncelik sırası öngörülmediği gerekçesiyle bozmuştur(3). III- SONUÇ Limited şirketlerden tahsil imkanı kalmayan ve tahsil edilemeyeceği anlaşılan vergi borçları için vergi dairelerince ortaklar veyahut kanuni temsilciler ödeme emriyle takip edilebilmektedir. Bu takip için kanuni temsilcinin mi yoksa ortağın mı ilk önce takip edileceği hususunda mevzuatımızda herhangi bir sıralama yer almamaktadır. Bundan dolayı da Danıştay’ın daireleri arasında farklı görüşler oluşabilmektedir. Kanımızca vergi daireleri hisseleri oranında ister ortağa, ister kanuni temsilciye gidebilecektir. Ancak farklı yorumlamalara yol açmayacak şekilde öncelikli olarak kimin takip edileceği hususunda kanuni düzenlemeye ihtiyaç vardır. Eslem AYAZ Yaklaşım * Danıştay 3. Daire Tetkik Hakimi (1) Dn. 9. D.’nin, 22.01.2009 tarih ve E.2007/4131, K.2009/136 sayılı Kararı (Kararın tam metni için elinizdeki Derginin “Yargıtay Kararları” bölümüne bakınız.). (2) Dn. 4. D.’nin, 23.03.2009 tarih ve E.2007/2421, K.2009/1335 sayılı Kararı (Kararın tam metni için elinizdeki Derginin “Yargıtay Kararları” bölümüne bakınız.). (3) Dn. 3. D.’nin, 31.01.2007 tarih ve E.2006/1547, K.2007/175 sayılı Kararı. |