Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Vergi İnceleme Raporunun Mükellefe Tebliğ Edilmemesi ve Hukuki Sonuçları PDF Yazdır e-Posta
04 Mart 2011

Image

Vergi incelemesi sonucu düzenlenen inceleme raporlarına dayalı olarak, vergi salınması ve/veya ceza kesilmesi halinde, genellikle ihbarnameyle birlikte inceleme raporları da tebliğ edilmektedir.

I- GİRİŞ

Raporun ihbarnameye eklenmemesi durumunda, ortaya çıkan uyuşmazlıkların idare aleyhine sonuçlanması üzerine, idarenin bu konuda daha duyarlı davrandığı gözlemlenmektedir.

Bununla beraber, seyrek de olsa ihbarname tebliğ edilmesine rağmen raporların hiç tebliğ edilmediği ya da raporun ihbarnameden sonraki bir tarihte tebliğ edildiği durumlarla karşılaşılmaktadır.

Özellikle, iştirak ve yardım nedeniyle kesilen vergi cezalarında, ceza muhatabına sadece ceza ihbarnamesi gönderilmekte(1), ihbarnameye eklenen vergi ziyaı cezası raporuna (kaçakçılık suçuna iştirak) vergi inceleme ya da vergi tekniği raporundan alınan bir ya da birkaç pasaj eklenmektedir. Vergi mahremiyeti gerekçe gösterilerek gerçekleştirilen bu uygulama, hukuksal açıdan üzerinde durulmaya değer bir nitelik taşımaktadır.

Bu makalede, vergi tarhiyatı yapılan ve/veya ceza kesilenlere, vergi inceleme veya vergi tekniği raporlarının tebliğ edilmemesi; VUK’un ilgili hükümleri, Anayasa hükümleri, yargı kararları ve vergi mahremiyeti doğrultusunda değerlendirilmektedir.

II- VERGİ/CEZA İHBARNAMESİNİN TEBLİĞ ESASLARI

Temel ceza hukukunda cezayı gerektirir fiil bütün unsurlarıyla birlikte tespit edilerek ancak fiilin tamamlanması sonucu ceza söz konusu olabilmektedir. Başka bir deyişle, cezayı gerektiren fiiller maddi ve manevi unsurlarıyla birlikte tespit edilmeden ceza kesilemeyecektir(2). VUK’un “Cezayı Gerektiren Olayın Tespiti” başlıklı 364. maddesinde; “Vergi cezalarını gerektiren olaylar vergi dairelerince veya yoklamaya ve vergi incelemesine yetkili olanlar tarafından tespit olunur. Yoklama ve vergi incelemesi sırasında rastlanan, vergi cezasını gerektirici olayların, raporlarda gösterilmesi, delillerin kaybolması ihtimalinin bulunduğu hallerde bunların tutanakla tespit edilmesi mecburidir.”hükmü yer almaktadır. Maddeye göre, “Yoklama ve vergi incelemesi sırasında rastlanan, vergi cezasını gerektirici olayların, raporlarda gösterilmesi” gerekmektedir.

Vergi inceleme veya vergi tekniği raporlarında da vergi cezasını gerektirici olayların nedenleri ve cezayı gerektiren suçun tespitine ilişkin detaylı açıklamalar yer almaktadır. Bununla birlikte vergi ihbarnamesinde yer alması gereken bilgiler VUK’un 35. maddesinde 12 bent halinde sayılmış ve ayrıca maddenin son fıkrasında da takdir komisyonunun kararı üzerine tarh edilen vergilerde kararın ve re’sen takdiri gerektiren inceleme raporunun bir suretinin ihbarnameye ekleneceği belirtilmiştir(3). İhbarnamede yer alacağı kanunen tespit edilen bu bilgilerden bir kısmı esasa ilişkindir. Bu bilgilerin gösterilmemesi ihbarnameyi hükümsüz kılmaktadır. VUK’un “Hatalı Tebliğler” başlıklı 108. maddesine göre, eksikliği ihbarnameyi hükümsüz kılan unsurlar aşağıdaki gibidir;

- Mükellefin adı,

- Verginin nev’i veya miktarı,

- Vergi mahkemelerinde dava açma sürelerinin hiç yazılmamış olması.

Ayrıca görevli bir makam tarafından düzenlenmemiş olması da, ihbarnameyi hükümsüz kılmaktadır(4).

Konuya ilişkin olarak VUK’un ceza ihbarnamesinde bulunması gereken bilgileri düzenleyen 366. maddesinin son bendi hükmü bu noktada önem arz etmektedir. “Ceza İhbarnamesi” başlıklı bu madde mükelleflere kesilen cezaların tebliğ usulleriyle ilgili olup, son bendi “Cezayı gerektiren olayın tespitine dair tutanak sureti ile inceleme raporunun birer örneği ihbarnameye bağlanır.” şeklindedir. Bu noktada söz konusu bent hükmüne aykırı olarak düzenlenmiş tüm ceza ihbarnameleri şekil yönünden hukuka aykırı olup iptalinin gerekli olduğu sonucuna ulaşılabilir. Çünkü şekil idari işlemin asli unsurudur.

Nitekim, konuya ilişkin olarak verilen çeşitli yargı kararlarında da vergi ceza ihbarnamesinin ekinde vergi inceleme raporunun bulunması gerektiği belirtilmiştir.

Örneğin Danıştay 3. Dairesi’nin bir Kararı’nda;

“Her ne kadar 35. maddede vergi tekniği raporunun ihbarnameye eklenmesi öngörülmemiş ise de, sözü edilen maddedeki kuralın amacı, ilgilileri tarhiyat hakkında bilgilendirmek ve savunma haklarını kullanmalarına olanak sağlamaktır. İhbarnameye yalnızca davacıyı, adına yapılan tarhiyat hakkında yeteri kadar bilgilendirmeyen vergi inceleme raporunun eklenmesi, bu kuraldan beklenen amacı gerçekleştirmez. Bu nedenle, tarhiyatın yasal ve maddi dayanağı olan vergi tekniği raporunun davacıya duyurulmaması, Vergi Usul Kanunu’nun 108. maddesinde yapılmış düzenleme karşısında esasa müessir bir şekil hatası olup, ihbarnameyi hükümsüz kılacağından, mahkemece işin esası incelenerek, geçici vergiyi kaldırmak suretiyle tarhiyatın değiştirilmesi yolunda verilen kararda kanuna uygunluk bulunmamaktadır.”(5). ifadesine yer verilerek her ne kadar VUK’un 35. maddesinde vergi tekniği raporunun ihbarname içeriğinde yer alması zorunlu unsurlardan biri olarak sayılmamış olsa da madde düzenlenişindeki amacın vergi/ceza muhataplarının tarhiyat hakkında bilgilendirilmesi ve savunma haklarını kullanmaları olduğu ve tarhiyata esas hususların vergi tekniği raporunda yer alması ve bu raporunda tarhiyat içeren vergi inceleme raporunun eki olmasına karşın muhataba tebliğ edilmemiş olması sebebiyle ihbarnamenin hükümsüzlüğüne ilişkin karar verilmiştir.

Danıştay 3. Dairesi’nin başka bir Kararı’nda ise; “…. Olayda, Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesine göre belirlenen matrah farkının re’sen takdir olunmuş sayılması nedeniyle ayrıca takdir komisyonundan karar alınmasına gerek bulunmamakta ise de, re’sen takdire ilişkin inceleme raporunun bir örneğinin ihbarnameye eklenmesi, yukarıda açıklanan Kanun hükmünün gereği olarak ihbarnamenin hukuken geçerli olmasının ön koşuludur.”(6) denilmek suretiyle re’sen takdire ilişkin inceleme raporunun ihbarnameye eklenmesinin ihbarnamenin hukuki geçerliliğinin önkoşulu olduğuna hükmedilmiştir.

Danıştay 4. Dairesi’nin bir Kararı’nda da; Yüksek Mahkeme, “mükelleflerin uzlaşma veya dava açma gibi yasal haklarını kullanabilmeleri için takdir komisyonu kararının veya vergi inceleme raporunun ihbarnameye eklenmesinin gerekli olduğu ve bu eksikliğin anılan Kanun’un 108. maddesinde belirtilen basit şekil noksanlığı şeklinde mütalaa edilemeyeceği, bu durumda ihbarnamenin hükümsüz sayılacağı”(7) gerekçesiyle tarhiyatın kaldırılması yönündeki vergi mahkemesi kararını onamıştır.

Vergi inceleme raporunun vergi ceza ihbarnamesinin ekinde tebliğ edilmeyişinin Anayasal bir hak olan savunma hakkının ihlali olduğu yönündeki Danıştay 3. Dairesi’nin Kararı’nda da; Yüksek Mahkeme “ilk derece mahkemesinin VUK’un 35. maddesinin son fıkrasında, takdir komisyonunun kararı üzerine tarh edilen vergilerde kararın ve re’sen takdiri gerektiren inceleme raporunun birer suretinin ihbarnameye ekleneceği kuralına yer verildiği ve dava hakkının kullanılması için gerekli olan vergi inceleme rapor veya raporlarının ihbarnameye eklenmemesinin esasa etkili bir eksiklik olduğu ve tarhiyatın dayanağı olan vergi inceleme raporu eklenmeksizin, vergi ve ceza ihbarnamelerinin tebliğ edilmesinin Anayasa’nın 36. maddesiyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ile de bağdaşmadığı gerekçesiyle kaldırılan vergi ve cezaya ilişkin vergi mahkemesi kararı”(8) onamıştır.

Ayrıca, Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun, “İhbarname ekinde vergi inceleme raporunun da tebliğinin zorunlu olduğu, bu husus incelenmeden verilen kararda yasaya uygunluk bulunmadığı”(9) yönündeki Kararı ile ve Danıştay 9. Dairesi’nin, “Vergi inceleme raporu eklenmeden yapılan tebligatın usulüne uygun olmadığı”(10) yönündeki Kararı gibi pek çok içtihat ile ihbarnameye rapor eklenmesi zorunluluğunun aranması yerleşik yargı görüşüdür.

Konu hakkında verilmiş bazı kararlar aşağıda yer almaktadır:

“Tarhiyatın dayanağı olan inceleme raporunun ihbarnameye eklenmemesi, ihbarnameyi hükümsüz kılacak nitelikte bir usul hatasıdır.”(11)

“Dava hakkının kullanılması için gerekli olan vergi inceleme raporu veya raporlarının, ihbarnameye eklenmesi esasa ilişkin bir eksikliktir. Tarhiyatın dayanağı olan vergi inceleme raporu tebliğ edilmeksizin ihbarnamelerin tebliği, Anayasa’nın 36. maddesiyle güvence altına alınan hak ara ma özgürlüğüyle bağdaşmaz.”(12)

“İhbarname ekinde vergi inceleme raporunun tebliği zorunludur.”(13)

III- TEBLİGATA “MAHREMİYET” MAZERETİ

Uygulamada, özellikle sahte veya kapsamı itibariyle yanıltıcı belge kullanıldığının tespiti iddiasıyla düzenlenen vergi inceleme raporu veya vergi tekniği raporlarında, söz konusu belgeyi düzenlediği tespit edilen mükellef adına düzenlenen rapora atıf yapılarak, sadece sahte belgenin defter ve kayıtlara işlendiğini tespit eden bir tutanağa istinaden rapor düzenlenmektedir. Sahte veya kapsamı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyen mükelleften belge alanlara ise yalnızca belge düzenleyen mükellefle ilgili yazılan rapor tebliğ edilmeyerek yalnızca bu rapora atfen yazılan raporlar tebliğ edilmektedir. Benzer bir durum iştirak fiili(14) için de söz konusudur. Kaçakçılık suçuna iştirak fiili işlediği iddiasıyla vergi ceza ihbarnamesi tebliğ edilen kişiye, kaçakçılık suçu ile ilgili olarak düzenlenen vergi inceleme raporu veya vergi tekniği raporu tebliğ edilmediği takdirde kişinin Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan savunma hakkı da kısıtlanmış olacaktır.

Bu noktada kaçakçılık suçu için düzenlenen vergi inceleme raporunun ya da vergi tekniği raporunun bu fiile iştirak ettiği iddia edilen kişiye tebliğ edilmemesi, kişinin ceza unsurunu gerektiren olayı ve buna yol açan unsurları bilememesine neden olacaktır.

Bu noktada atıf yapılan raporun tebliğinin yapılmayışı idare tarafından vergi mahremiyeti gerekçesine bağlanmaktadır. Oysa vergi ceza ihbarnamesine vergi inceleme raporunun eklenmemesi Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelmektedir.

A- SAVUNMA HAKKI VE ADİL YARGILANMA İLKESİ

Hukuk terminolojisinde yer alan “adil yargılanma” kavramı birer alt ilke olarak “yargılamada silahların eşitliği” ve “savunma hakkı” kavramlarını da kapsamaktadır.

Adil yargılanma hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile hukuk düzenine getirilmiş olup, adil yargılama ilkesini içeren 6. maddesi aşağıdaki gibidir:

“Adil Yargılanma Hakkı

1. Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.

2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.

3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:

a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;

b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;

c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;

e) Duruşmada kullanılan dili anlama dışı veya konuşma dışı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak.”

Yargılama sürecinde taraflara eşit bir şekilde davranma, iddialarını kanıtlama, savunmalarını yapma noktasında fırsat eşitliği sağlama ve karşı taraf iddiaları hakkında bilgi sahibi olunması adil yargılamanın temel unsurlarıdır. İdaredeki bazı belge ve bilgilerin gizli tutulması ve inceleme yasağı gibi sınırlamalar hakkaniyete uygun bir yargılama süreci ile bağdaşmamaktadır(15). Dava taraflarından birisi, karara etkisi olan ve dava dosyasında bulunan belge ve bilgilerden bir kısmına ulaşamıyorsa, bu tarafın savunma hakkı sınırlandırılmış ve dolayısıyla yargılama sürecinde hakkaniyete uygun bir süreç izlenmediğinden adil yargılama yapılmamış olacaktır(16). Adil yargılama sürecinde önem taşıyan “silahların eşitliği” kavramı ise; taraflara iddialarını delillerle kanıtlama fırsatı yanında olayı aydınlatma bakımından bunları yorumlayabilme ve karşı taraf iddialarını çürütebilme olanağının verilmesidir.

Dolayısıyla mükellef hakkında bir suçlama varsa, bu suçlamaya neden olan tüm delillerin mükellefe sunulması ve mükellefin savunma hakkının kısıtlanmadan kullandırılması gerekmektedir. Bu husus evrensel hukuk normunun önemli kurallarından birisidir.

Nitekim Anayasa’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte yine Anayasa’nın 125. maddesinde de; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu hükmüne yer verilmiştir.

Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen sav ve savunma hakkı, birbirini tamamlamakta olup, hak arama özgürlüğünün temelini oluşturmaktadır. Anayasanın yukarıda değinilen hükümleri hukuk devletinin vazgeçilmez ilkelerinden olan ve uluslar arası hukuk kuralları ile ülkemizin taraf olduğu uluslar arası sözleşmelerde güvence altına alınan “hak arama özgürlüğü”, “adil yargılanma hakkı” ve “mahkemeye başvuru hakkı” ilkeleri ile doğrudan ilgili olup; Anayasa’da bu hükümlere yer verilerek anılan temel haklara Anayasal bir değer yüklenmiştir(17).

Bu noktada kaçakçılık suçu işlediği vergi inceleme raporunda belirtilen mükellef hakkındaki tespitin doğrudan iştirak suçu ile itham edilen mükellefi ilgilendirmesi ve mükellefin hukukunu etkilemesi yönüyle mükellef açısından vergi mahremiyetinden değil ancak ispat vasıtalarına ulaşmasının engellenmesinden söz edilebilir.

Vergi inceleme raporu, yapılan tespitleri değerlendiren, tespitlerden hareketle idarece yapılması gereken işlemlerin dayanağını belirten bir noktada olduğuna göre, söz konusu rapor diğer mükellefler aleyhine de delil niteliği kazandığında tespite dayanak tüm belgeleri ile birlikte mükellefe tebliği gereklidir.

B- VERGİ MAHREMİYETİ

Vergi Usul Kanunu’nun 5. maddesinde vergi mahremiyeti kavramı açıklanarak, bu kapsamda vergi mahremiyetini korumakla yükümlü kimseler sıralanmış ayrıca vergi mahremiyetini ihlal kapsamına girmeyen hususlara da yer verilmiştir(18).

Bu noktada sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenledikleri veya kullandıkları vergi inceleme raporuyla tespit olunanların, kanunla kurulmuş mesleki kuruluşlarına ve 3568 sayılı Kanunla kurulan birlik ve meslek odalarına bildirilmesi vergi mahremiyetini ihlal sayılmayacağı kanunda hüküm altına alınmışken; hakkında böyle bir rapor düzenlenen ve bu rapora istinaden başka mükelleflere iştirak kapsamında vergi ceza ihbarnamesi tebliğ edilmesi halinde söz konusu raporun iştirakle itham edilen mükellefe tebliğ edilmemesi çelişkili bir durum oluşturmaktadır.

Kaldı ki, idarece bu tip durumlarda vergi mahremiyetini ihlal olacağı gerekçesiyle tebliğ edilmeyen bu raporlara istinaden mükellefler kod listesi olarak bilinen listelere alınarak ticari hayatları da olumsuz yönde etkilenmektedir.

Mükelleflerin sahte belge düzenlediği yönünde hakkında rapor bulunan bir mükelleften belge alması ya da sahte belge kullanımı yönünde hakkında rapor bulunan bir mükellefin suçuna iştirakle itham edilmesi durumunda kaçakçılık suçunun tespit edildiği asıl raporun vergi mahremiyeti gerekçesiyle tebliğ edilmemesi hem vergi mahremiyeti ile ilgili VUK’un 5. madde hükmüyle ters düşmekte hem de mükelleflerin yargı aşamasında savunma haklarını daraltmaktadır. Mükelleflere asıl rapora atıf yapılmak suretiyle oluşturulan dar kapsamlı raporlar tebliğ edilmekte ve bu durum vergi mahremiyetiyle gerekçelendirilmektedir. Bu durum ise yukarıda belirttiğimiz nedenlerle mükelleflerin anayasal haklarını sınırladığından çağdaş hukuk normlarına aykırılık teşkil etmektedir.

IV- SONUÇ

Vergi incelemesi sonucu düzenlenen raporların ihbarnameye eklenmemesi, savunma hakkının kullanılmasını engellediğinden açık bir hukuka aykırılık ortaya çıkmaktadır. Bu durum, çalışmamızda yer verilen yargı kararlarıyla da ortaya konulmuştur. İdarenin, son zamanlarda bu konuda epey mesafe aldığı ve raporları da ihbarnameye eklediği görülmektedir.

Ancak, idare ihbarnameye eklenmesi gereken raporu, sadece hakkında inceleme yapılan mükellefe tebliğ etmektedir. Oysa eğer sahte belge düzenleme tespitinin yapıldığı rapora bağlı olarak sahte belge kullanma raporu düzenleniyorsa ya da sahte belge ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanma tespitinin yapıldığı rapora istinaden iştirak fiili dolayısıyla ihbarname tebliğ ediliyorsa, kaçakçılık fiilinin gerçekleştiği tespitinin yapıldığı rapor; sahte belge kullandığı iddia edilen ya da suça yardım veya iştirakle itham edilen mükellefi de ilgilendirmektedir. Aksi durumda söz konusu rapor iştirak zanlısının veya sahte belge kullanmakla suçlanan mükellefin tarhiyatına dayanak teşkil edemez. Dolayısıyla kaçakçılık suçunun işlendiği tespitinin yapıldığı raporun iştirak fiili ile itham edilen mükellefe tebliğ edilmemesi vergi mahremiyeti olarak değil ancak ispat vasıtalarının engellenmesi olarak açıklanabilir.

Söz konusu raporların bu durumdakilere mükelleflere tebliğ edilmemesi hem yargının karar verme sürecini uzatmakta, hem de mükelleflerin savunma haklarını kısıtlamaktadır. VUK’un ilgili maddelerinden ve yerleşik hal almış yargı kararlarından da anlaşılacağı üzere iddialarla ilgili raporların kanıtlayıcı belgeler ve eklerini taşıması zorunlu olup, bu çerçevede idare ile vergi mükelleflerinin yargılama sürecini adil yargılanma ilkesi doğrultusunda devam ettirmeleri çağdaş hukuk normlarına uygun olacaktır.

Burçin BOZDOĞANOĞLU*
Yaklaşım

* Dr.

(1) Bu tür fiiller ile ceza kesme yetkisi hakkında Bkz. Azmi DEMİRCİ, “Vergi Kaçakçılığı Suçuna Katılma (İştirak) Fiilleri ve Bu Fiillerde Ceza Kesme Yetkisi”, Vergi Dünyası, Mayıs 2008, s. 33-36
(2) Konuyla ilgili yargı kararları için Bkz. Şükrü KIZILOT-Zuhal KIZILOT, Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları, 18. Baskı, Yaklaşım Yayınları, Ankara 2010, s. 788-791
(3) Nedim Tolga SÜER, “İhbarname Esası”, Vergi Dünyası, Sayı: 354, Şubat 2011
(4) Yılmaz ÖZBALCI, Vergi Usul Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Oluş Yayıncılık, Nisan 2006, Ankara, s. 274
(5) Dn. 3. D.’nin, 05.07.2001 tarih ve E. 2000/1150, K. 2001/2696 sayılı Kararı.
(6) Dn. 3. D.’nin, 27.04.2000 tarih ve E. 1999/2862, K. 2000/1628 sayılı Kararı.
(7) Dn. 4. D.’nin, 02.03.1998 tarih ve E. 1997/1536, K. 1998/688 sayılı Kararı
(8) Dn. 3. D.’nin, 03.03.2008 tarih ve E. 2006/4527, K. 2008/649 sayılı Kararı.
(9) Dn. VDDK’nın, 09.02.2001 tarih ve E. 2000/304, K. 2001/56 sayılı Kararı.
(10) Dn. 9. D.’nin, 22.05.2006 tarih ve E. 2004/3686, K. 2006/1837 sayılı Kararı.
(11) Dn. 9. D.’nin, 05.11.2009 tarih ve E. 2008/3530, K. 2009/3998 sayılı Kararı.
(12) Dn. 3. D.’nin, 03.03.2008 tarih ve E. 2006/4527, K. 2008/649. sayılı Kararı.
(13) Dn. VDDK’nın, 26.10.2001 tarih ve E. 2001/220, K. 2001/390 sayılı Kararı.
(14) Ayrıntılı Bilgi İçin Bkz. Şükrü KIZILOT – Zuhal KIZILOT, Kaçakçılık Suçları ve Naylon Fatura İhtilafları, 4. Baskı, Yaklaşım Yayınları, Ankara 2011, s. 265-266
(15) Erhan ÇİFTÇİ, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığı Altında Adil Yargılama İlkesi ve İdari Yargı”, http://www.danistay.gov.tr/3-AIHM_kararlari.htm
(16) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kerojarvi Davası, 19.07.1995 tarih ve 17506/90 sayılı Karar.
(17) Akın Gencer ŞENTÜRK, “Vergi Hukuku da Hukuka Dahildir: Evrensel İnsan Haklarından Olan Adil Yargılanma Hakkı Vergi ve Yargılanması Hukukunda da Uygulanmalıdır”, Mali Pusula, Ekim 2008.
(18) Vergi mahremiyeti hakkında geniş bilgi için Bkz. Fatma TAŞ, Vergi Hukukunda Vergi Mahremiyetinin İhlali Suçu, Yaklaşım Yayınları, Ankara 2008.