Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Yeni TTK ışığında iflas ertelemesi ve uygulamadaki sorunlar PDF Yazdır e-Posta
16 Nisan 2011
Image

İflas Erteleme Müessesesi, mevcut TTK’nın 324. ve İcra İflas Kanunu’nun (İİK) 179. maddelerinde düzenlenmiştir.

1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan yeni TTK’nın 376. ve 377. maddeleri konuyu yeniden düzenlemiş ve İİK ile paralellik sağlanmıştır. Önemli bir değişiklik olarak, mevcut yasada azami 5 yıl olan erteleme süresi, 3 yıl ile sınırlı tutulmuştur.


Öteden beri mevzuatta yer almasına rağmen, 2001 krizinden sonra reel sektörün banka ve finans kurumlarına olan borçlarının yeniden yapılanmasına olanak sağlayan 4743 sayılı kanun, bilinen adıyla “İstanbul Yaklaşımı” kapsamında yapılan çalışmalardan esinlenerek, 2003 yılından itibaren yapılan değişikliklerle konuya işlerlik kazandırılmış ve günümüze kadar oldukça başvurulmuş bir kurumdur. Bugüne kadarki uygulamalara baktığımızda, esin kaynağı olan İstanbul Yaklaşımı gibi başarılı sonuçlar alınamadığı görülmektedir.

Esas amacı, iyi niyetli ve zaman verilmesi halinde mali durumunu düzeltip tüm edimlerini karşılayabileceği kanaatine varılan borçlu firmaları korumak ve alacaklılara güvence sağlamak olan sistem, yasal düzenleme eksikliklerinden de faydalanarak borçlular lehine tek taraflı bir koruma sağlama aracına dönüşmüştür. Alacaklıların mağduriyetine sebep olan söz konusu hakkın kullanım biçimi, son zamanlarda artan oranda haklı şikayetlere sebep olmuş ve ticari hayatımızda güven azalmasına yol açmıştır. Modern bir hukuk uygulaması olmasına rağmen olumsuz sonuçlarını analiz ettiğimizde aşağıdaki görüşlere ulaşılmıştır.

Anonim ve limited gibi sermaye şirketleri yanında kooperatif tüzel kişilikleri için yapılabilen başvurulara Ticaret Mahkemeleri karar vermektedir. Hem borçlu kurum hem de alacaklı kişi ve kuruluşlarca talep yapılabilmesine rağmen uygulamada talebin borçlulardan geldiği görülmektedir. Karar öncesi alacaklıların görüşüne ihtiyaç duyulmaması sorunun kaynağını teşkil etmektedir. İstanbul Yaklaşımı’nda, borçlunun müracaatı ve alacaklıların ekseriyetinin kabulü ile işlerlik kazanan uygulama, bu nedenle daha başarılı sonuçlar vermiştir. Öte yandan borçluların, koruma talep ederken işletme dışı varlıklarının tamamını güvence olarak masaya dahil etmemesi ayrı bir sorun kaynağı olarak görülmektedir. Belirtilen olumsuzlukları önleme yanında güven sağlayıcı ilave tedbirlere aşağıda yer verilmiştir.

1- Erteleme kararına dayanak olarak mahkemeye sunulan rehabilitasyon projesinin bilirkişi tarafından incelenmesine ek olarak, TURMOB veya Ticaret Odası’ndan hesaplamaların doğruluğuna ilişkin görüş alınması daha gerçekçi sonuç verecektir.

2- İflas erteleme kararından önce bir ara karar alınarak, tüm alacaklılara ulaşılıp görüş istenmelidir. Bu amaçla borçlu yasal defterleri esas alınarak alacaklılara mahkemece çağrı yapılması, kefalet borçları ve adres yetersizliğine karşı da ulusal düzeyde yayın yapan gazetelerde ilan verilmesi, ayrıca yeni TTK’da sermaye şirketlerine web sitesi düzenleme zorunluluğu da dikkate alınarak, ilgili sitede duyuru yapılması sağlanmalıdır. Başvuran alacaklıların çoğunluğunun kabul etmemesi halinde başvuru mahkemece reddedilmelidir.

3- Kayyım olarak atanacak kişilerin mesleki formasyonu, o iş koluna uygun olmalı, basiretli hareket etmemelerinden kaynaklanan cezalar ağırlaştırılmalıdır. Ayrıca tıpkı İstanbul Yaklaşımı’nda olduğu gibi alacaklıların çoğunluğu tarafından seçilecek bir temsilci de kayyım yardımcısı olarak atanmalıdır.

4- Erteleme süresinde asgari 6 aylık periyodlarda ödeme planı öngörülmesi ve kayyım tarafından düzenlenen 3’er aylık raporlarda belirtilen diğer görüşlere ilaveten iki taksit aksaması halinde mahkemenin erteleme süresini bozmasına ilişkin düzenleme yapılmalıdır.

5- Borçlu şirket ve ortaklarının tüm malvarlıklarının mahkemeye sunularak alacaklılara hisseleri oranında garame ipoteği (aynı dereceden birden fazla kişi lehine tesis edilen ipotek) ve rehni verilmesi sağlanmalıdır.

6- Rehinli alacaklılar dahil tüm alacaklılar için eşit gecikme faizi uygulanarak masaya dahil borçların tasfiye edilmesini müteakip, varsa her bir alacaklı için ayrıca akdi faiz (taraflar arasında yapılan sözleşme ile kararlaştırılan faiz) uygulanmalıdır.

7- Borçlu tarafından mahkemeye yapılan başvurularda, bilirkişi raporu beklenmeden aynen ihtiyati tedbir kararlarında olduğu gibi koruma amaçlı ‘geçici erteleme kararı’ verilebilmelidir. Aksi halde geçen süre zarfında hızlı hareket eden bazı alacaklıların haciz ve hapis uyguladığı menkul kıymetlerin bloke olması nedeniyle iyileştirme sürecinde, tasfiyeye fayda sağlamayacaktır. Tabiidir ki, tersi bir durumla karşılaşmamak için geçici kararla birlikte kayyım ataması ve borçlu malvarlığının korunması yasa hükmünce sağlanmalıdır.

Sonuç olarak; gerekli tedbirlerin önceden alınmaması ve taraflar arasında güven sağlayacak mekanizmaların kurulamaması halinde, mevcut uygulamada olduğu gibi tek taraflı ve yanıltıcı bilgilerle alınan kararlar, ticari barışı bozacaktır. Tarafların tamamının menfaatini koruyacak yasal düzenlemelerle güçlendirilmiş erteleme kararları çağdaş hukukumuzun vazgeçilmez bir kurumu olacaktır.

Ayfer Gülsoy

http://www.ito.org.tr/wps/portal/gazete-detay?WCM_GLOBAL_CONTEXT=ito_portal_tr/ito-portal/gazete/gzt-2011/gzt-2011-4/gzt-2011-4-15/c0a04600468123df9d93fda4d4737515