Yurt Dışı İktisadi Faaliyetlerden Elde Edilen İştirak Kazancı İstisnası |
03 Mayıs 2011 | |
Ekonomik faaliyetlerde yıllardır gösterilen dışa açılma çabaları, iş dünyasının önde gelenleriyle birlikte, iyi eğitimli, yabancı dil düzeyi yüksek ve cesur tavırlı girişimciler sayesinde nihayetinde olumlu neticeler verdi. I- GİRİŞ Bugün, Anadolu insanının bilgi, beceri ve sermayesine dayalı inşaat işleri ağırlıklı olmak üzere, pek çok sahada ülke dışında üretim yapılmakta, hizmetler sürdürülmekte ve milli gelire önemli getiriler kazandırılmaktadır. Bu gelişmede, ülkenin gözde eğitim kurumlarının temel katkılarına ilaveten, bürokratik karmaşa içinde boğulan ve yetki kullanamayan yönetimlerin yarattığı engellerin aşılmasını sağlayan kimi siyasilerin çok önemli yardımları olmuştur. Ülkemizin istihdam ve üretim gücünü artırmaya dönük yatırımların gerçekleştirilmesi, sürekli ve giderek genişletilen teşvik tedbirleriyle desteklenirken, mali alanda da Devlet vergi gelirinden kısmen vazgeçmek suretiyle katkı sağlamıştır. Artık, Türkiye’de kurulu ve tam mükellefiyet esasında vergilendirilen firmaların yurt içinde ve dışında elde ettikleri kazançların tamamı değil, değişik türde istisna ve indirim uygulamaları ile sadece bir kısmı kurumlar vergisine tabi tutulmaktadır. II- YURT DIŞI İŞTİRAK KAZANÇLARI İSTİSNASI 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılan düzenleme çerçevesinde yurt dışı faaliyetlerden elde edilen menkul sermaye iradı niteliğindeki kazançlar da vergi istisnası kapsamındadır. Söze konu istisna ile ilgili 5. maddenin (b) bendine göre, yurt dışında kurulu işletmelere iştirak etmek suretiyle sağlanan gelir payları, belli şartların varlığı kaydıyla vergi dışında bırakılmaktadır. A- İSTİSNADAN YARARLANMANIN ŞARTLARI 1- Kanuni ve İş Merkezinin Türkiye’de Bulunmaması Öngörülen ilk şart, iştirak edilen şirketin kanuni ve iş merkezinin Türkiye’de bulunmamasıdır. Ancak bu halde belirtilen istisna hükmü geçerlidir. 2- İşletmenin Hukuki Yapısı Yasa hükmü, doğrudan herhangi bir işletmeden elde edilen kazancı değil, hukuki açıdan iki ayrı nitelikte kurulan ve her alanda faaliyet gösteren sermaye şirketlerinden gelen kazançları istisnadan faydalandırmaktadır. Diğer deyişle, yurt dışında bulunan ve iştirak edilen kurumun anonim veya limited şirket statüsünde olmaları gerekmektedir. 3- İştirak Payında Asgari Oran ve Süre Sınırı İstisnadan, iştirak edilen kurumun ödenmiş sermayesinin en az % 10’una sahip olunması ve aynı zamanda, kazancın elde edildiği yıl itibariyle kesintisiz bir yıl süreyle elde tutulması şartıyla yararlanmak mümkündür. Hem iştirak payını ve hem de ödenmiş sermaye içerisindeki oranı etkileyeceği için, sonradan elde edilen sermaye payı itibariyle kabul şartı şudur: Rüçhan hakkı kullanılmak veya yurt dışı iştirakin iç kaynaklarından yapılan sermaye artırımları nedeniyle elde edilen iştirak payları için sahip olunan eski iştirak paylarının elde edilme tarihi esas alınacaktır. 4- Yurt Dışında Taşınan Vergi Yükü Oranı İstisnadan yararlanacak kazancın, kar payı dağıtımına kaynak olan kazançlar üzerinden ödenen vergiler dahil, kurumun faaliyette bulunduğu ülke yasaları uyarınca en az % 15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması gerekmektedir. Bu noktada, bazı faaliyet konularında vergi yükü oranı değişik düzeyde ifade edilmiştir. Eğer, iştirak edilen şirketin esas faaliyet konusu finansal kiralama dahil finansman temini veya sigorta hizmetlerinin sunulması ya da menkul kıymet yatırımı olması durumunda, ilgili ülkede uygulanan vergi yükü, en az Türkiye’de tatbik olunan kurumlar vergisi oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplamında vergi yükü taşımalıdır. 5- Kazancın Transfer Şartı İştirak kazancının, hesaplara ve beyana yansıması temel zorunluluktur. Yurt dışı iştirakten elde edilen kazancın, elde edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar Türkiye’ye transfer edilmesi gereği vardır. Mali idarenin konuya ilişkin 1 numaralı Tebliğ’de belirttiği açıklama şöyledir: “Elde edilen iştirak kazançlarının elde edildiği dönemde kurum kazancına dahil edilmesi zorunlu olup bu kazançların kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresinin sonuna kadar Türkiye’ye transfer edilmeyen kısmı istisnadan yararlanamayacaktır. Türkiye’ye bu süre içinde transfer edilmeyen yurt dışı iştirak kazançları, daha sonraki yıllarda Türkiye’ye transfer edilse dahi anılan istisnadan yararlanamayacaktır. Örneğin, yabancı kurum tarafından 2006 yılı Şubat ayında kâr dağıtımı yapılması halinde, bu iştirak kazancı Türkiye’de 2006 yılı kurum kazancına dahil edilerek, bu hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi beyannamesi ile beyan edilecek olup söz konusu kazancın beyanname verme süresinin sonuna kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olması şartıyla istisnadan yararlanılabilecektir. Geçici vergi dönemleri açısından, iştirak kazançlarının ilgili geçici vergi dönemine ait beyannamenin verileceği tarihe kadar Türkiye’ye transfer edilmesi halinde, bu geçici vergi döneminden itibaren istisnadan yararlanılabilmesi mümkün olacaktır. Türkiye’ye transfer edilen yurt dışı iştirak kazançlarının, Türk Lirasına çevrilme zorunluluğu bulunmamaktadır. İştirak kazancı, dağıtıldığı dönemde elde edilmiş sayılacağından, transfer tarihinde ortaya çıkan olumlu veya olumsuz kur farkları istisna tutarının tespitinde dikkate alınmayacaktır.” B- 5422 SAYILI YASA’DAKİ İSTİSNAYA GÖRE FARKLILIKLAR Bu istisna, eski 5422 sayılı KVK’nın 8. maddesine, 5228 sayılı Yasayla kabul edilen 9 numaralı bent hükmüyle eklenmiş ve düzenleme 01.01.2005 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiş olup, bugün yürürlükte olan 5520 sayılı Kanun hükmünden biraz farklıdır. Yeni Kanun’da; iştiraki elde tutma süresi iki yıldan bir yıla indirilmiş, iştirak oranı %25’ten % 10’a ve taşınan en az vergi yükü oranı da % 20’den % 15’e çekilmiştir. Ayrıca, yurt dışı işletmede sahip olunması lazım gelen iştirak oranı, sadece sermaye kavramıyla değil, “ödenmiş sermaye” miktarıyla ilişkilendirilmiştir. III- SONUÇ Geçmiş dönemlerde mali yasalarda, ekonominin açıkları ve istemleri doğrultusunda belli sektörlerde ve/veya bölgelerimizde yürütülen yurt içi faaliyetlerden elde edilen kazançlar bakımından istisna/indirim hükümlerine yer verilmekteydi. Bugün ise, son on yılda müteşebbislerimizin yurt dışında iştirak ettikleri firmalardan elde ettikleri kazançları kısmen vergi dışı bırakmaya dönük istisna uygulamalarının gündeme gelmesi, yerli sermayenin dışa açılma çabalarında eriştiği düzeyin ve kazanç istisnasında yeni yaklaşımların göstergesidir. Öte taraftan, iş dünyamızın; düşük maliyetle üretim ortamı sağlamak veya ülkemizde yatırım gerçekleştirmeyi zorlaştıran unsurların varlığı gibi farklı gerekçelerle yurt dışına taşındığını gözlerken, içeride de yüksek nüfus artışının yarattığı sosyo-ekonomik sorunlara çözüm bulma yönünde ikilem ve denge arayışını yaşamaktayız. Ancak, yerli sermayenin yurt dışında yatırım olanaklarının ve istisna uygulamasının daha seçici nitelik taşıması gerekmez mi? Her ticari ürüne ve hizmete yapılan yatırımları desteklemek yerine, ileri teknolojiye erişim veya 5. maddenin (h) bendinde sayılan türde olduğu gibi, daha çok Türk işçisini istihdam etme imkanı sunan alanlarda yerli sermayeye katkı vermek daha isabetli değil mi? Örneğin, uzak doğuda veya güney asya ülkelerinde, düşük kaliteli ve hatta insan sağlığı açısından zararlı malları üreten firmalara iştirakten elde edilen kazanca istisnadan yararlanma hakkı verilmesi, döviz getirisi dışında ekonomik açıdan çok fayda sağlamayacaktır.
Yakup TOKAT* Yaklaşım
* Baş Hesap Uzmanı
|