Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Türk Ticaret Kanunu’nda Haksız Rekabet Suçları Özelinde Karıştırılma Suçu PDF Yazdır e-Posta
12 Mayıs 2011

Image

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 55. maddesinin (a) fıkrasının 4. alt bendinde düzenlenen “İltibas Suçu” hem terminolojik bakımdan hem de içerik bakımından 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na nazaran önemli değişikliklere uğramıştır.

I- GİRİŞ

İçerik açısından oldukça daraltılan hükümde terminolojik açıdan iltibas kavramı yerine “karıştırılma” kavramı tercih edilmiş bunun sebebi olarak da madde gerekçesinde 556 sayılı Mark KHK’da karıştırılma teriminin kullanılması ve bu terimin öğreti ve içtihatlarda yerleşmeye başlaması gösterilmiştir. Karıştırılma terimi, iltibasın yanı sıra yanıltmayı, kandırmayı ve yanlış algılattırmayı da kapsayan bir kavram olduğu için tercih edilmiştir.  Söz konusu maddede başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak fiili suç olarak tanımlanmıştır.

Oysa 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda bu maddenin karşılığı olan 57. maddenin 5. bendinde, “başkasının emtiası, iş mahsulleri, faaliyeti veya ticaret işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak…”  şeklinde düzenlenmekte idi.

Kanun metinlerinin günümüz Türkçesine uyarlanması yeni nesiller tarafından daha iyi anlaşılması açısından gerekli olmakla birlikte kanımızca yeni düzenlemedeki “karıştırılmaya yol açan önlemler almak” terimi, net bir ifade olmaması sebebi ile anlaşılmayı güçleştirmiştir. Bu yönü ile eski düzenlemenin daha iyi anlaşılır olduğu kanaatindeyiz.

II- HAKSIZ REKABET KAVRAMI, TANIMI VE DÜZENLENİŞİ

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 56. maddesinde Haksız Rekabet kavramı tanımlanmıştır. Bu madde uyarınca; “aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suiistimalidir.”

Bu tanımın anlaşılması açısından öncelikle rekabet ve iktisadi rekabet kavramlarının açıklanması gerekmektedir.

Rekabet kavramına hukukçular, işletmeciler ve ekonomistler farklı anlamlar vermektedir. Hukukçular, diğerlerine nazaran rekabeti daha yalın ve basit bir şekilde tanımlamaktadırlar. Buna göre rekabet, belirli bir piyasada çalışan girişimcilerin kendi girişimleri ile ilgili ekonomik konularda serbestçe karar verebilme hakkıdır(1).

İktisadi rekabetin söz konusu olabilmesi için ise öncelikle iktisadi bir faaliyetin bulunması gerekmektedir. İktisadi faaliyette bulunan şahıslar, daha fazla kazanç ve servet elde etmek ve daha fazla müşteri celp etmek için her türlü yönteme başvurma eğilimindedirler. Bu nedenle iktisadi rekabet serbestisinin hukuk tarafından düzenlenmesi ve hukuk içinde cereyan etmesi büyük önem arz etmektedir. Bir ekonomide, iktisadi rekabet, hukuk tarafından korunmaz, hukuk tarafından belli sınırları çizilmek sureti ile düzenlenmez ise ondan beklenen yarar ve sonuçlar ortaya çıkmaz, aksine zamanla kendini yok edecek bir süreçte ilerleyerek, rekabet ortamını ortadan kaldırabilir(2).

Bu sebeple, hukuk düzenlerinde haksız rekabet hükümleri ile iktisadi rekabet özgürlüğünün her türlü kötüye kullanımı ve başkalarına zarar vermesi engellenmeye çalışılmaktadır.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 56. maddesinde yapılan tanımdan da anlaşılacağı üzere, haksız rekabet kavramı, iktisadi rekabetin kötüye kullanılması ve iyiniyet kurallarına aykırılık temeline oturtulmuştur.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ise 6762 sayılı Kanun’un aksine, haksız rekabetin genel olarak düzenlendiği 54. maddede haksız rekabet kavramının tanımı yapılmamış, haksız rekabete ilişkin amaç ve ilkenin belirlenmesi ile yetinilmiştir. Söz konusu maddeye göre, “Haksız rekabete ilişkin bu kısım hükümlerin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kurallarına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.”

54. maddenin, madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, bu hüküm, tüm haksız rekabete ilişkin kuralların üzerine yapılandırıldığı iki taşıyıcı kolon içermektedir. Birinci kolon, bütün katılanların menfaatine dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanması gerekliliğini ifade etmektedir.  Bütün katılanlarla, rekabet hukukunun üçlüsü olarak bilinen ekonomi, tüketici ve kamu kastedilmiştir. “Katılanlar” gibi çok geniş bir sözcüğün kullanılması ile rekabet kurallarının rakipler arası ilişkilere indirgenmesi önlenmeye çalışılmıştır. İkinci kolon ise, dürüst davranış kuralını tek başına temsil etmektedir. Böylelikle 6762 sayılı Kanun’da “suiistimal”de bulunan anlam ağırlığının, 6102 sayılı Kanun’da “dürüstlük kuralı”na geçtiği de madde gerekçesinde belirtilmiştir.

Bu değişiklikle haksız rekabet teşkil eden fiillerin sayısı artmıştır. Zira “suiistimal” kavramı, başka bir deyişle hakkın kötüye kullanılması istisnai bir hukuk kuralı olup dar bir uygulama alanına müsaittir. Gerekçede bu şekilde açıklanan, kavram değişikliği sebebi ile 6762 sayılı Kanun’da örnekleme yolu ile 10 tane olarak sayılan haksız rekabet fiilleri, 6102 sayılı Kanun’un 55. maddesinde 12 bent halinde 26 adet sayılarak arttırılmıştır ve bu yönü ile yeni kanun eskisine nazaran daha kazuistik bir yol izlemiştir.

III- TÜRK HUKUKUNDA HAKSIZ REKABET SUÇLARI

Türk hukukunda haksız rekabet suçlarının varlığı, daha etkin bir mücadele için ticari hayatın yalnızca özel hukuk hükümleri ile düzenlenemeyeceği, cezai hükümlere ihtiyaç duyulması gerekliliğinin bir ifadesidir.

Kanun koyucu, bu düşünceden hareketle, haksız rekabet fiilleri için tazminat sorumluluğunu düzenledikten sonra TTK’nın 62 vd. maddelerinde cezai sorumluluğa yer vermiştir. 6102 sayılı TTK’da 6762 sayılı TTK’dan farklı olarak, haksız rekabet teşkil eden tüm fiiller, suç olarak düzenlenmiştir.

Yukarıda da belirtildiği üzere, haksız rekabet fiilleri örnekleme yolu ile sayılmış olup sınırlı sayıda değildir. Cezai sorumluluğu düzenleyen 62. maddenin 1-a bendinde, “55. maddede yazılı haksız rekabet fiillerinden birini kasten işleyenler,” denilmek sureti ile ceza hukukunun genel prensiplerinden olan suçların ve cezaların kanuniliği ilkesine uyulmuş ve ceza gerektiren haller sınırlı sayıda düzenlenmiştir. Bir başka anlatımla, 55. maddede sayılan fiiller cezai sorumluluk açısından kıyas yasağına tabi olup, hukuki sorumluluk açısından kıyasa tabidir.

6102 sayılı Kanun’da, müşteriyi ek edimlerle sunumun gerçek değeri hakkında yanıltmak, müşterinin karar verme özgürlüğünü özellikle saldırgan satış yöntemleri ile sınırlamak, taksitle satım sözleşmelerine veya buna benzer hukuki işlemlere ilişkin kamuya yapılan ilanlarda unvanını açıkça belirtmemek, tüketici kredilerine ilişkin kamuya yapılan ilanlarda unvanını açıkça belirtmemek veya kredilerin net tutarlarına, toplam giderlerine, efektif yıllık faizlerine ilişkin açık beyanlarda bulunmamak, işletmecisine ilişkin faaliyetleri çerçevesinde, taksitli satım veya tüketici kredisi sözleşmesi sunan veya akdeden ve bu bağlamda sözleşmenin konusu, fiyatı, ödeme şartları, sözleşme süresi, müşterinin cayma veya fesih veya kalan borcu vadeden önce ödeme hakkına ilişkin eksik veya yanlış bilgiler sözleşme formülleri kullanmak gibi yeni suç tiplerine yer verilmiştir. Bu yeni suç tiplerinin özellikle müşterinin korunmasına ilişkin olması dikkat çekmektedir. Bu husus, 6102 sayılı Kanun’daki haksız rekabet suçlarının sosyal yönüne işaret etmektedir. Bu yönün, 6762 sayılı TTK’da var olduğunu söylemek güçtür(3).

IV- 6102 SAYILI TTK’DA KARIŞTIRILMA SUÇU

6762 sayılı TTK’nın 57. maddesinin 5. bendinde, iltibas suçu;

“Başkasının emtiası, iş mahsulleri, faaliyeti veya ticaret işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak, hususiyle başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa meydan verebilecek surette ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmeyerek satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebepten olursa olsun elinde bulundurmak” şeklinde düzenlenmekte idi.

6102 sayılı TTK’da, iltibas suçu önemli değişikliklere uğramıştır. Terminolojide yapılan değişikliğe “Giriş Bölümü”nde yer verilmiştir. Ancak esas yenilik, karıştırılmaya konu unsurlar yönünden yapılmıştır. 55. maddenin (a) fıkrasının 4. alt bendine göre yalnızca, başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak suç teşkil etmektedir. Eski düzenlemede yer alan ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları ile iltibasa yol açmak hükümden çıkarılmıştır. Madde gerekçesinde bu değişikliğe sebep olarak, anılan ayırt edici işaretlere ilişkin karşılaştırma koşul, hüküm ve sonuçları ile birlikte kendi özel kanun hükmünde kararnamelerinde ayrıntılı bir şekilde düzenleniyor olmaları gösterilmiştir.

Oysa, gerekçede bahsi geçen düzenlemelerden örneğin 556 sayılı Mark KHK’nın, “Marka Hakkının Elde Edilmesi” başlığını taşıyan 6. maddesinde, “Bu Kanun Hükmünde Kararname ile sağlanan marka koruması tescil ile elde edilir” denmek sureti ile bu düzenlemelerin koruma kapsamına yalnızca tescilli işaretlerin girdiği belirtilmiştir(4).

“Markanın izinsiz kullanımı, tescilsiz marka yönünden Türk Ticaret Kanunu anlamında haksız rekabet teşkil ederken tescilli marka yönünden de 556 sayılı KHK’nın 61. maddesi gereğince marka haklarına tecavüz oluşturur(5).

Netice itibariyle, Yeni Türk Ticaret Kanunu tescilsiz markaları cezai korumadan yoksun bırakmıştır.”

V- SONUÇ

Kanımızca,   6102 sayılı TTK’nın 55. maddesinin (a) fıkrasının 4. alt bendinde düzenlenen suçta, terminolojik açıdan “karıştırılma” teriminin kullanılması 556 sayılı KHK’da da bu şekilde düzenlendiği için içtihatlardaki terim birliği açısından isabetlidir ancak karıştırılmaya yol açan önlemler almak deyimi net bir ifade olmaması sebebi ile anlaşılmayı zorlaştırdığı için 6762 sayılı TTK’daki terminoloji daha isabetlidir.

Karıştırılmaya konu unsurlar yönünden yapılan değişiklik sonucunda ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları ile iltibasa yol açmanın hükümden çıkarılması sonucu karıştırılmaya yol açan önlemler almak sureti ile haksız rekabet suçu, büyük ölçüde işlevsiz hale gelmiştir. Çünkü gerekçede anılan mevzuat hükümleri, marka, endüstriyel tasarım ve coğrafi işaretleri yalnızca tescilli olmaları halinde korumaktadır. Söz konusu tanıtma vasıtalarının tescilsiz olması durumunda özel mevzuatlarla korunması cezaların kanuniliği ilkesi karşısında mümkün değildir.

Tescilsiz tanıtma vasıtalarının yalnızca TTK’da düzenlenen haksız rekabet hükümleri ile korunabildiği gözetildiğinde, bu tanıtma vasıtalarının korumasız kaldığı açıktır. Özellikle uygulamada tescil işleminin zaman alması ve maddi külfetinin olması sebebi ile bu tür uyuşmazlıkların büyük bir kısmının tescilsiz işaretlerden kaynaklandığı gerçeği göz önüne alındığında haksız rekabet hükümlerinin bu yönü ile büyük ölçüde işlevsiz kalacağını söylemek mümkündür.

 

Özlem GÜNEL*

Yaklaşım

 

*        Avukat

(1)         Hüseyin AYDIN, Türk Ticaret Kanunu’nda Haksız Rekabet Suçları, Ankara 2008, s. 22

(2)         ÖRS, s. 4-5; O. İMREGÜN, Ticaret Hukuku’nun Genel Esasları, İstanbul 1986, s.107

(3)         AYDIN, age, s. 59

(4)         Bkz. 554 sayılı EndTasKHK m.1/2, 555 sayılı CoğİşKHK md.1/2

(5)         Yrg. HGK’nın, 12.12.2007 tarih ve E. 2007/11-965, K. 2007/961 sayılı Kararı.