Borçlusu Yurt Dışında Bulunan Alacakların Şüpheli Hale Gelmesi |
10 Temmuz 2011 | |
Günümüzde küreselleşme artık ülkelerin ortak amacı haline gelmiştir. Küreselleşme, dünya da ülkeler arasında, sermaye, mal ve hizmet serbest dolaşımı yanında emeğinde her yerde serbestçe dolaşımına olanak sağlamıştır. I- GİRİŞ Kredili mal satış yöntemi, rekabet ortamına ayak uydurabilme açısından yurt dışı işletmeler de kaçınılmaz olarak uygulanmaktadır. Kredili satış, ülke içi ya da ülke dışı işletmeye malın ya da hizmetin tesliminden belirli bir süre sonra, mal ya da hizmet bedelinin tahsili işlemidir. Her kredi bünyesinde tahsil edilememe gibi önemli bir risk taşımaktadır. Özellikle son on yılda dünyayı etkileyen ekonomik krizler işletmeleri finansman açısından dar boğazlara soktuğu gibi, kaçınılmaz olarak krizler nedeniyle bir kısım büyük ve seçkin işletmelerin iflasına da tanık olmaktayız. Bu gibi durumlarda yurt dışı müşterilerini darıltmamak veya müşterileri kaçırarak dış satımları engellememek amacıyla, borcunu vadesinde ödeyemeyen işletmelere ödeme seçenekleri sunmak, gecikmelere anlayış göstererek, gecikmelerin finansal ek maliyetlerine katlanmak gibi çarelere rağmen asıl temel amaç alacağın tahsilidir. Vadesinde tahsil edilemeyen bir alacak vergi ve muhasebe dilinde şüpheli alacaktır. Şüpheli alacak kavramı, çeşitli nedenlerle artık tahsilinden kuşku duyulan alacaktır. Vergi yasalarında şüpheli alacak kavramı, kuşku duyma halini artık aşmış yargı ya da icra aşamasına gelmiş bir alacak olarak nitelendirilmiştir. Ekonomik açıdan şüpheli alacak, işletmelerin “minimize etmesi” gereken ekonomik bir değerdir. İşletmelerin alacak yönetim kararlarında özellikle yurt dışı kredi değerleme kuruluşlarından olası riskler konusunda bilgi alarak karar vermeleri, ticari kredilerle ilgili olarak kredili mal ya da hizmet satacakları işletmelerle, hak sağlayan sözleşmeler yapmaları, finansman kayıplarını önleme önlemleri olarak çağdaş araçlardır. Önlem almayan işletmeler vergi yasalarına göre, şüpheli alacak niteliği taşımayan kredi risklerine katlanmak zorunda kalabilirler. Konu ülkemizin dış satımının giderek artmakta olduğu bir dönemde dünyanın karşı karşıya kaldığı ve henüz tamamen atlatamadığı ekonomik krizin yaşanmakta olduğu bir sırada büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle çalışma konusu yapılmış ve konuya dikkat çekmek istenmiştir. II- BORÇLUSU YURT DIŞINDA BULUNAN ALACAKLARIN ŞÜPHELİ HALE GELMESİ İster yurt içi, ister yurt dışı ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olma koşuluyla her tür alacak şüpheli hale gelebilir. Bir alacak vergi yasalarımıza göre (VUK md. 323), a- Dava ya da icra aşamasında ise, b- Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılır. Görüldüğü gibi ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olsalar bile yukarıda ileri sürülen yasal koşulları taşımayan alacaklar “şüpheli alacak” niteliğine sahip olamaz, bu nedenle şüpheli alacak olarak kabul edilebilecek alacaklarda bu yasal ölçekler aranacaktır. Bu çalışmamızda ele aldığımız alacaklar hem yurt dışından olan alacaklar hem de büyük alacaklardır. Büyük alacakların şüpheli alacak niteliği kazanabilmesi ise yasal olarak “dava ya da icra aşamasında” olmaları koşuluna bağlanmıştır. Ancak, yurt dışından olan alacakların dava yoluyla alınması ülkemiz uygulamalarından farklı bir takım özellikler taşımaktadır. Bu farklılıkta davanın yurt dışında açılması nedeniyle doğmaktadır. Bu tür davaların açılmasında biri uluslararası hukuk açısından diğeri de vergi yönetimi açısından iki kısıtlama söz konusudur. Bunlar sırasıyla, A- ULUSLARARASI ÖZEL HUKUK VE USUL HUKUKU (5718 SK. MD. 24). ● Sözleşmelerden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tabidir. Sözleşme hükümlerinden veya halin şartlarından tereddüde yer vermeyecek biçimde anlaşılabilen hukuk seçimi geçerlidir. ● Taraflar, seçilen hukukun sözleşmenin tamamına veya bir kısmına uygulanacağını kararlaştırabilirler ● Hukuk seçimi taraflarca her zaman yapılabilir veya değiştirilebilir. Sözleşmenin kurulmasından sonraki hukuk seçimi, üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak koşuluyla geriye etkili olarak geçerlidir. ● Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları halinde, sözleşmeden doğan ilişkiye, o sözleşme ile en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Bu hukuk karakteristik edim (Edim borç ilişkisinin konusudur. Edim ya verme borcu, ya yapma borcu ya da yapmama borcudur) borçlunun sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukuku, ticari veya mesleki faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim yeri hukuku, karakteristik edim borçlusunun birden çok iş yeri varsa söz konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde bulunan iş yeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak halin bütün şartlarına göre sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması halinde sözleşme bu hukuka tabi olur. Bu yasal düzenlemenin kısaca özü ve amacı, yabancılık unsuru taşıyan özel hukuk işlemlerine uygulanacak hukuk, tarafların kendi iradeleriyle belirlenecek sözleşmeyle saptanabilir. Ancak taraflar sözleşme kurgularken izlenecek hukuk yolunu saptamamış ise, o takdirde kurgulanan sözleşme ile hangi hukuk sıkı ilişki içinde ise o hukuk uygulanacaktır. Bir diğer anlatımla sözleşme ile sıkı ilişki içinde olan “işyeri hukuku” uygulanacaktır. Yurt dışı kredili mal ya da hizmet satışlarında vadesinde ödenmeyen kredinin şüpheli hale gelebilmesi için yasal ölçü “dava aşamasında olma” koşuludur, yukarıda açıklanan yasal hükümlere göre dava hangi ülkede açılacaktır ya da sözleşmeyle davanın açılabileceği ülke önceden saptanmışsa yine dava açılabilecektir ama dava açılabilmesi için sözleşmenin içeriği hangi işyeri ile sıkı ilişki içindi ise dava o işyerine ait ülkede açılabilecektir. Bir örnekle açıklayacak olur isek, Türkiye’de yerleşik bir işletme yurt dışına başka bir ülkede yerleşik işletmeye kredili mal satmıştır. Kredili mal satışı ile ilgili bir sözleşme yapma gereksinimi duymamıştır. Yurt dışı alıcı firma kredi borcunu vadesinde ödeyememiştir, alacağın şüpheli alacak niteliği kazanabilmesi için, dava açılması gerekmektedir, böyle bir durumda, Türk işletme borç ilişkisinin ağırlığını oluşturan EDİM Türkiye’de oluştuğu için davanın Türk yargı yerlerinde açılması gerekmektedir. Ancak, ülkemiz yargı yerlerinde alınacak kararı karşı taraf ülke hukukunun geçerli sayması gerekmektedir, aksi halde tek taraflı kararla alacak, şüpheli alacak nitelemesi kazanamayacaktır. Eğer kredili dış satım sırasında bir sözleşme yapılır ve alacağın tahsilinde gecikme nedeniyle doğabilecek uyuşmazlıkların çözümü için tarafların serbest iradeleriyle belirlenecek yargı yerlerinin bu konudaki kararı iki tarafı da bağlayacak ve alacak şüpheli alacak niteliği kazanabilecektir. B- VERGİ YÖNETİMİNİN BU KONUDAKİ GÖRÜŞÜ Yurt dışındaki alacakların şüpheli hale geldiğinin kabulü için, ülkesinde dava veya icra safhasında olduğunun kanıtlanması zorunludur(1). Vergi yönetiminin bu görüşü yurt dışından olan alacağın ülkesinin borçlarını ödeme yeteneğine göre değişmektedir, özelge her ülkeye göre farklı uygulanabilmektedir, bu nedenle kredili dış satış öncesi vergi yönetiminin bu konuda görüşünün alınmasında fayda görmekteyiz. III- SONUÇ VE ÖNERİLER Ticari yaşamda bir pazarlama tekniği olarak kredili mal ve hizmet satışı hem ülke içi hem de ülke kışı satışlarda bir ticari gelenek haline gelmiştir ve bu durum dünya ülkeleri tarafından da benimsenmiştir. Her alacak çeşitli nedenlerle geç tahsil etme ya da tahsil edememe gibi riskler taşır. Bu gerçek vergi yönetimleri tarafından da kabul edilerek, yasal düzenlemelerle bir şüpheli alacak kavramı yaratılmıştır. Vergi yasalarımıza göre, bir alacak şüpheli hale gelirse, o takdirde karşılık ayrılarak dönem gideri kaydedilebilmektedir Şüpheli alacak niteliği kazanabilmesi için ise ya “dava” ya da “icra” aşamasında olması gerekmektedir. Ülke içi “dava” ve “icra” işlemleri ülke için yargı ve icra yerlerinde görülecek, ancak ülke dışı alacaklarda izlenecek hukuki yol özellik göstermektedir ve uluslararası bir işlem olduğu için ana metinlerde açıklamaya çalıştığımız gibi oldukça karmaşıktır. Ülkemizde sözleşme yapma serbestisi vardır, işletmelerin yurt dışı kredili mal ya da hizmet satışlarını müşteri darıltmamak, satışları engellememek gibi gerekçelere sığınarak, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde sözleşme yapmaktan kaçınmamaları alacaklıya “hak sağlayan” içerikte mutlaka sözleşme yapmaları ve sözleşmede kredi borcunun tahsilinde bir sorun çıkarsa bu sorunun Türk yargı yerlerinde çözüme kavuşturulacağı hususu mutlaka yer almalıdır.
Salih ÖZEL* Yaklaşım * Prof. Dr. (1) 23.02.1999 tarih ve 29/2979-323/153/0063595 sayılı Özelge.
|