Şike Karşılığı Elde Edilen Menfaat ve Değerler Vergiye Tabi Değildir |
16 Temmuz 2011 | |
Son günlerde, memleketimizde, futbolda yapıldığı iddia olunan şike ve/veya şike teşebbüsleri asıl gündemi oluşturuyor. 1) Giriş Bu gündem üzerine, herkes eteğindeki taşları döküyor; uzmanlar olayın kendi alanlarına ilişkin yansımalarını değerlendirip görüş açıklıyor; bu arada, vergi uzmanları da alanlarına ilişkin açıklamalar yapıyorlar. Yapılan açıklamalarda, şike karşılığı elde edilen kazançların "normal kazanç" olarak vergiye tabi olduğu; şike karşılığı para alanlar adına vergi tarhiyatı yapılacağı; vergi ziyaı cezası kesileceği; ayrıca gecikme faizi hesaplanacağına yönelik "ciddi" görüşler serdediliyor. 2) Şike karşılığı alınan para ve değerler vergiye tabi değildir a) Gelir vergisi yönünden Bilindiği üzere, 31/12/1960 tarih ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun (RG:06/01/1961-10700) "Mevzu" kenar başlıklı 1 inci maddesinde; gerçek kişilerin gelirlerinin gelir vergisine tâbi olduğu; gelirin bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olduğu ve aynı Kanunun "Gelirin unsurları" kenar başlıklı 2 nci maddesinde de; gelire giren kazanç ve iratların, ticarî kazançlar, ziraî kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları ve diğer kazanç ve iratlardan oluştuğu; ayrıca, bu Kanunda aksine hüküm olmadıkça, yukarıda yazılı kazanç ve iratların gelirin tespitinde gerçek ve safi miktarları ile nazara alınacağı hükme bağlanmıştır. Gelir Vergisi Kanununun 1 inci maddesi hükmü kendi başına değerlendirildiğinde; genel olarak, gelir doğurucu her işlemden elde edilen kazanç veya iradın vergi konusuna girdiği söylenebilir. Ancak, beyana dayalı gelir vergisinin yürürlüğe girdiği 1950 yılından başlayarak bu güne kadar, gelire giren kazanç ve irat unsurlarının belirlendiği 2 nci madde hükümleri, içtihat ve uygulamaya yön vermiştir. Dolayısıyla, Gelir Vergisi Kanununun 2 nci maddesi hükmü sınırlayıcı ve bağlayıcı bir çerçeve kabul edilmiştir. Bir başka ifadeyle, bir iş veya işlemden elde edilen kazanç veya iradın vergilenebilmesi için, bahse konu kazanç veya iradın sayılan yedi gelir unsurundan biriyle ilişkilendirilmesi gerekir. Aksi halde, elde edilen kazanç vergiye tabi tutulamaz ve tutulmamaktadır. Sonuç olarak, bir kazanç unsurunun vergiye tabi tutulması için, söz konusu kazancın kanunda sayılan yedi gelir unsurundan birine dahil olması gerekir. Bu içhihat ve yorum mer'i hukuka uygundur, zira, verginin yasallığı ilkesi de bunu gerektirir. Görüş beyan eden bir kısım uzmanların, şike karşılığı alınan paralar ve değerler vergiye tabidir yönündeki görüşlerinin asıl dayanağı 04/01/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun (RG:10/01/1961-10703) "Vergi ehliyeti" kenar başlıklı 9 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Vergiyi doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması mükellefiyeti ve vergi sorumluluğunu kaldırmaz" şeklindeki hükümdür. Bu hüküm, genel bir ilkedir. Eğer, Gelir Vergisi Kanununun 2 nci maddesinde sayılan gelir unsurlarından herhangi biri ile ilişkisi kurulabilen bir kazanç, konusu suç teşkil eden bir kaynaktan elde edilse bile, tabii ki vergilenecektir. Nitekim; Gelir Vergisi Kanununun "Arızi kazançlar" kenar başlıklı 82 nci maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendinde ihale, artırım ve eksiltmelere iştirak edilmemesi karşılığında elde edilen hasılat, konusu suç teşkil etmesine rağmen, arızi kazanç olarak vergiye tabidir. Dolayısıyla, Vergi Usul Kanununun 9 uncu maddesinin ikinci fıkrası tek başına, bir kazancı vergilemek için yeterli değildir; elde edilen kazanç eğer, herhangi bir gelir unsuru ile ilişkilendirilemiyorsa vergilendirilemez. Sonuç olarak, şike karşılığı elde edilen haksız kazancın herhangi bir gelir unsuruyla ilintisi kurulamadığından gelir vergisine tabi tutulması, tarhiyat işlemi yapılması ve alan kişi adına vergi ziyaı cezası kesilmesi, gecikme faizi hesaplanması söz konusu değildir (GVK. md. 1, 2, 37-48, 52-59, 61-64, 65-68, 70-74, 75-79 ve 80-82; VUK md.9, 112, 341, 344, 359). Ayrıca, Vergi hukukumuzda, normal kazanç adı altında vergiye tabi bir gelir unsuru bulunmamaktadır. Zira, gerçek kişilerin elde edilebileceği yedi gelir unsuru arasında, normal kazanç diye bir gelir türüne (ticari, zirai ve mesleki kazançlar, ücret, menkul sermaye iradı, gayrimenkul sermaye iradı ile diğer kazanç ve iratlar) yer verilmemiştir. Bu nedenle, normal kazanç adı altında herhangi bir vergileme de yapılamaz. b) Katma değer vergisi yönünden Bilindiği üzere, katma değer vergisinin konusunu teşkil eden işlemler 25/10/1984 tarihli ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun (RG:02/11/1984-18563) 1 inci maddesinde sayılmıştır. Verginin konusunu teşkil eden işlemler, Türkiye'de yapılan ticarî, sınaî, ziraî faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler, her türlü mal ve hizmet ithalatı ve diğer faaliyetlerden doğan teslim ve hizmetlerdir. Müteakip maddelerde ise teslim ve teslim sayılan haller ile hizmet ve hizmet sayılan haller sayılmıştır. Katma değer vergisinin konusunu teşkil eden işlemler ile vergiyi doğuran ve vergi sorumluluğunu düzenleyen hükümler birlikte değerlendirildiğinde, şike karşılığı alınan para ve değerlerin KDV'nin konusuna girmediği ve KDV'ye tabi olmadığı açıktır (KDVK md. 1, 2, 3, 4, 5, 9 ve 10). c) Veraset ve intikal vergisi yönünden Malum olduğu üzere, 08/06/1959 tarihli ve 7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun (RG: 15/06/1959-10231) "Verginin mevzuu" kenar başlığını taşıyan 1 inci maddesinin birinci fıkrasında "Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye'de bulunan malların veraset tarikiyle veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir tarzda bir şahıstan diğer bir şahsa intikali"nin veraset ve intikal vergisine tabi olacağı öngörülmüş, 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde de, "ivazsız intikal" tabirinin; maddi ve manevi bir zarar mukabili verilen tazminatlar dışında hibe yoluyla veya herhangi bir tarzda olan ivazsız iktisapları ifade edeceği hükme bağlanmıştır. Anılan madde hükmünde açıklandığı üzere, ivazsız intikaller veraset ve intikal vergisinin konusuna girmekte, ivazlı intikaller ise, bu vergiye tabi olmamaktadır. "İvaz" sözlük anlamında "karşılık" deyiminine tekabül etmekle beraber, "eda" veya "edim" olarak da ifade edilebilmektedir. İvazlarına göre, hukuki muameleler "ivazlı hukuki muameleler" ve "ivazsız hukuki muameleler" biçiminde bir ayrıma tabi tutulabilirler. Bir kimsenin edindiği istifadeye karşı, bir yükümlülük altına girmediği muameleler, "ivazsız hukuki muameleler" dir. Bu cümleden olmak üzere, şike ve/veya teşvik primini kabul eden kişi kişisel bir yükümlülük altına girmekte ve bir edim karşılığında bir menfaat veya değeri kabul etmektedir. Sonuç olarak, şike ve/veya teşvik primi, bir ivaz (karşılık) veya edim unsurunu oluşturduğundan, ortada ivazlı bir intikalin varlığı söz konusudur. Bu nedenle, yasaklanmış fiiler dolayısıyla alınan ve ivazlı olan şike veya teşvik primi intikal vergisinin konusuna girmez ve vergilendirilemez. 3) Şike karşılığı alınan para veya değerler suç geliridir ve tespiti halinde el konulur Bilindiği üzere, 31/03/2011 tarihli ve 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesina Dair Kanunun (RG:14/04/2011-27905) "Şike ve teşvik primi" kenar başlıklı 11 inci maddesinde; şike ve teşvik primin verilmesi yasaklanmış ve bu yasak fiillerin işlenmesi halinde hükmolunacak cezalar düzenlenmiştir. Anılan madde hükümleri aşağıdaki gibidir: "Şike ve teşvik primi MADDE 11 - (1) Belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden kişi, beş yıldan oniki yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Kendisine menfaat temin edilen kişi de bu suçtan dolayı müşterek fail olarak cezalandırılır. Kazanç veya sair menfaat temini hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur. (2) Şike anlaşmasının varlığını bilerek spor müsabakasının anlaşma doğrultusunda sonuçlanmasına katkıda bulunan kişiler de birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Kazanç veya sair menfaat vaat veya teklifinde bulunulması halinde, anlaşmaya varılamadığı takdirde, suçun teşebbüs aşamasında kalmış olması dolayısıyla cezaya hükmolunur. (4) Suçun; a) Kamu görevinin sağladığı güven veya nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle, b) Spor kulübünün yönetim kurulu başkan veya üyeleri tarafından, c) Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde, ç) Bahis oyunlarının sonuçlarını etkilemek amacıyla, işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır. (5) Suçun bir müsabakada bir takımın başarılı olmasını sağlamak amacıyla teşvik primi verilmesi veya vaat edilmesi suretiyle işlenmesi halinde bu madde hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında indirilir. (6) Bu madde hükümleri; a) Milli takımlara veya milli sporculara başarılı olmalarını sağlamak amacıyla, b) Spor kulüpleri tarafından kendi takım oyuncularına veya teknik heyetine müsabakada başarılı olabilmelerini sağlamak amacıyla, prim verilmesi veya vaadinde bulunulması halinde uygulanmaz. (7) Suçun spor kulüplerinin veya sair bir tüzel kişinin yararına işlenmesi halinde, ayrıca bunlara, şike veya teşvik primi miktarı kadar idari para cezası verilir. Ancak, verilecek idari para cezasının miktarı yüzbin Türk Lirasından az olamaz. (8) Müsabaka yapılmadan önce suçun ortaya çıkmasını sağlayan kişiye ceza verilmez." Anılan hükümler yakından incelendiğinde görüleceği üzere; şike ve teşvik primi olarak alınan paralar yasak fiiler karşılığı alınmış gelir veya kazanç niteliğindedir. Suç geliri yasaların suç saydığı fiillerden elde edilen her türlü ekonomik menfaat ve değerdir. Sözlük anlamıyla "yasa dışı yollardan sağlanan kazanç" olarak tanımlanan suç geliri yerine, literatürde "kirli para", "karapara" veya "suç parası" gibi terimlerle de kullanılmaktadır. Suç geliri ekonomik, sosyal ve hukuki olmak üzere farklı açılardan tanımlanabilmektedir. Suç gelirinin, doğal olarak, hukuki olarak tanımlanması gerekir. Bu da mevzuat tarafından suç olarak belirlenmiş fiillerden elde edilen her türlü değerdir. Ülkemizde 13/11/1996 tarihli ve 4208 sayılı Karaparanın Aklanmasının Önlenmesine Dair Kanunun (RG:19/11/1996-22822) 2/a maddesinde sayılan Kanunlardaki fiillerin işlenmesi suretiyle elde edilen bütün ekonomik değerler karaparay ifade ediyordu. 11/10/2006 tarihli ve 5549 sayılı Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanunun (RG:18/10/2006-26323) 2 nci maddesinin f bendinde, karapara terimi yerine suç geliri terimi kullanılmış ve suç geliri, 26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun (RG:12/10/2004-25611) 282 nci maddesine paralel şekilde, suçtan kaynaklanan malvarlığı değeri şeklinde tanımlanmıştır. Gerekli hukuki sürecin neticesinde, suç gelirine tamamen el konulabilir. Dolayısıyla, şike veya teşvik primi olarak elde edilen ekonomik menfaat veya değerler el konularak ortadan kalkmış olacaktır. Dolayısıyla, bahse konu menfaat veya değerin herhangi bir gelir unsuruyla ilişkilendirilerek vergilendirilmesi, mer'i hukuka göre, mümkün değildir. Altındağ YMM
|