Ceza almamak için, vergi ödeme tebligatını yakından takip edin |
12 Eylül 2011 | |
Vergi daireleri, mükelleflerin vergi borçlarını zamanında ödemediğini tespit ettiğinde, borçlu kişi veya şirketlere bunu hatırlatan ve bir an önce ödeme yapmalarını belirten bir yazı gönderiyor. 'Ödeme emri' denilen bu yazıda mükellefe borçlarının mahiyeti, tutarı, ne zaman ve nereye ödenmesi gerektiği, aksi takdirde cebri tahsil (haciz) yoluna gidileceği bildiriliyor. Belirtilen sürede ödeme yapılmaması halinde ise mal bildiriminde bulunulması gerektiği hatırlatılıyor. Mükelleflerin dikkat etmesi gereken önemli bir husus da herhangi bir mal varlığına sahip olunmaması halinde de bu durumun alacaklı idareye bildirilmesi gerektiği. Mal varlığı fazla olanların borcu karşılayacak seviyede bildirimde bulunmaları yeterli. Tüm mal varlıklarını bildirmeleri şart değil. Bütün bu işlemlerin de zamanında, yani 7 gün içerisinde yapılması gerekiyor. Aksi takdirde borçlunun üç aya kadar hapis cezası alması için cumhuriyet savcılığına başvuruluyor. Bu görevlerin yerine getirilmesi veya hakların kullanılması için öngörülen süre tebliğle başlıyor. Tebliğ ev adresine yapılacaksa esas olarak borçlunun kendisine tebligat yapılıyor. Kişi ev adresinde bulunmuyorsa, tebliğ kendisiyle aynı konutta oturan kişilere de yapılabiliyor. Evde bulunan kişilere (eş, çocuk, kardeş, hizmetçi vb.) tebligat yapılması halinde, bu kişilerin tebligatı asıl muhataba ulaştırıp ulaştırmamaları sonuç bakımından önem arz etmiyor. Bu bakımdan evde yaşayanların almış oldukları tebligatı anında muhatabına bildirmeleri çok önemli. Tüzel kişilerde ise tebliğ bunların yetkili temsilcilerine, yetkili temsilcilerin birden fazla olması halinde bunlardan herhangi birine yapılabiliyor. Bu açıdan, özellikle şirket temsilcilerinin dikkatli olmasında fayda var. Yine bu yetkili kişilerin işyerinde bulunmadıkları sırada gelen evrak orada hazır bulunan memur veya çalışanlardan birine tebliğ ediliyor. Bu durumda evrakı alan şirket çalışanı muhatabına ulaştırmayı unutsa veya tebliğ evrakını kaybetse bile tebligat yapılmış sayılıyor. Bu açıdan, şirket çalışanlarının bu konuda uyarılması son derece önemli. Yine tebligat yapılacak adresin de değişmiş olması halinde güncellenmesi önemli. Çünkü bu tür tebliğler adreste bulunamama halinde de muhtarlığa bırakılarak veya ilan yoluyla bir şekilde tebliğ ediliyor. Vergi daireleri bazen asıl borçluların kendilerinden başka üçüncü kişilere de (bankalar, borçluya mal satanlar, borçlunun müşterileri vs.) yazı ile bu kişilere ait borçları bildiriyor. Böylece borcunu vadesinde ödemeyenlere ait malları ellerinde bulunduran üçüncü şahısların bu malları vergi dairesi yazısının kendilerine tebliğinden itibaren 7 gün içinde vergi dairesine bildirmeleri isteniyor. Talebe rağmen bildirimde bulunmayan üçüncü şahısların cezalandırılması söz konusu. Bu yüzden mükelleflerin kendileriyle ilgili olmasa da bu tür tebliğlerde dikkatli olması ve alacaklı daireye her halükârda bilgi vermesi gerekiyor. Ödeme emri tebliğ edilen kişiler borcun gerçekliğinden şüphe duymuyorsa, borcu ve gecikme zammını öder. Bu durumda mal varlığı bildiriminde bulunmaya gerek kalmaz. Borçlar doğrudan vergi dairesine yatırılabileceği gibi, bankalarda hesaba doğrudan veya havale/EFT aracılığıyla, kredi kartı kullanmak suretiyle, postaneler vasıtasıyla veya çizgili çek kullanılarak ödenebiliyor. Borcun tamamı bir kerede ödenemeyecek gibiyse vergi dairesine tecil ve taksitlendirme talebinde bulunmak mümkün. Vergi daireleri bu talebi uygun görürse borç tecil faizi ödenmek şartıyla taksitlere bölünür. Böylece haciz işleminin uygulanmasının da önüne geçilmiş olur. Kendisine ödeme emri tebliğ edilen mükellef, borcun varlığından, tutarından şüpheleniyor veya zamanaşımına uğradığını düşünüyorsa yetkili mahkemelere müracaat edebilir. Ödeme emrine dava açma gerekçeleri sınırlıdır. Borçlular böyle bir borcun olmadığı, kısmen ödendiği veya zamanaşımına uğradığını iddia ederek itiraz başvurusu yapabilir. Vergi için dava açarken dikkat! Ödeme emrine itiraz edip dava açacak mükelleflerin dikkat etmesi gereken birkaç nokta var. Öncelikle dava açma süresi diğer dava açma sürelerinden farklı olarak yedi gün olarak belirlenmiş. Bu süreyi kaçıranlar hakkı kullanamıyor. Aslında bu sürenin diğer dava açma sürelerine göre kısa olduğu ve istikrar unsurunu bozduğu, aynı şekilde bu kısa sürenin adil yargılama hakkını da ihlal ettiği iddia edilerek Anayasa Mahkemesi'ne iptal süresini yedi günle sınırlayan hükmün iptali talebiyle dava açılmıştı. Ancak mahkeme, ödeme emrinin özellik ve nitelik itibarıyla diğer idari işlemlerden farklı olduğunu, kamu hizmetlerinin aksatılmadan yürütülebilmesi için kamu alacaklarının sürüncemede bırakılmaması gerektiğini, kamu yararının bunu gerektirdiğini belirterek talebi reddetmiş. Aynı zamanda mahkeme yolunu tercih edecek olanların, açılan davanın tahsil işlemlerini durdurmayacağını bilmeleri gerekiyor. Yani dava açılmış olsa bile idare tahsil işlemlerini yürütmeye devam eder ve icabı halinde haciz işlemini başlatabilir. Bu yüzden dava dilekçesinde muhakkak yürütmenin durdurulması talep edilmeli. Davada haksız çıkılması yani borçlunun davayı kaybetmesi halinde haksız çıkma tazminatı ödeneceği de unutulmamalı. Amme Alacakları Kanunu'na göre itirazında tamamen veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki itirazın reddolunduğu miktardaki amme alacağı yüzde 10 zamlı tahsil edilir. Bu tazminatın da vatandaşların haklarını aramalarını kısıtladığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'nde müracaat edilmiş ve tazminatı düzenleyen maddenin iptal edilmesi istenmişti. Mahkeme tazminatın bu hakkı engellemediğini, açılan davaların mahkemelerde görülmesine engel olmadığını gerekçe göstererek bu talebi de reddetti ve haksız çıkma tazminatını Anayasa'ya uygun buldu. Bu arada borçlunun davayı kaybetmesi halinde yeni bir tebligata gerek kalmadan yedi gün içerisinde mal bildiriminde bulunulması şart. Ahmet Yavuz |