Vergileme işleminin edilgen tarafı durumunda olan mükelleflere, mükellefiyetin doğası gereği başta vergi borcunun ödenmesi olmak üzere bazı ödevler yüklenmiştir.
I- GİRİŞ Esas olan, ilgili mevzuat uyarınca yerine getirilmesi gereken bu ödevlerin bizzat mükellef tarafından yerine getirilmesidir. Ancak, tüzel kişilerde, küçük ve kısıtlılarda bu ödevler “kanuni temsilciler” tarafından yerine getirilmektedir. Kanuni temsilciler ve bunların yetki ve sorumluluklarına ilişkin olarak, Vergi Usul Kanunu ve Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da açık hükümler bulunmasına karşın, iradi temsil konusunda herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Vergi mükelleflerinin iradi olarak temsili ve bazı özellikli durumlar, bu yazının konusunu oluşturmaktadır. II- VERGİ HUKUKUNDA İRADİ TEMSİL A- GENEL OLARAK TEMSİL VE VEKÂLET Kavram olarak temsil, bir kimsenin başka bir kişi nam ve hesabına işlem yapabilmesine olanak veren bir yetkidir. Bu yetkiye dayalı olarak temsilci tarafından yetki çerçevesinde yapılan işlemler hukuken geçerlidir. Temsil yetkisi kaynağını kanundan aldığında, kanuni temsil; sözleşmeden aldığında ise iradi temsil söz konusu olmaktadır. İradi temsilin dayanağını oluşturan vekâlet, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 386. maddesinde; “vekâlet, öyle bir sözleşmedir ki, onunla vekil, sözleşme uyarınca kendisine yüklenen işin yürütülmesini ya da üzerine aldığı işin yerine getirilmesini borçlanır” şeklinde tanımlanmıştır. 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 502. maddesinde de; “vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir” denilerek aynı yönde düzenlemeye yer verilmiştir. B- VEKÂLET YOLUYLA MÜKELLEF TEMSİL EDİLEBİLİR Mİ? Vergi mevzuatımızda iradi temsil konusuyla ilgili olarak özel bir düzenleme yer almamaktadır. Bununla beraber, Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan; “Vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna müteallik özel mukaveleler vergi dairelerini bağlamaz.” hükmünün yorumundan, iradi temsilin mümkün olduğu ancak vergi dairesi bakımından bağlayıcı olmadığı anlaşılmaktadır. Öğreti ve yargı kararları da vergi hukukunda iradi temsilin mümkün olabileceğini ortaya koymaktadır. Bazı kanunlarda yer alan hükümlere dayalı olarak da iradi temsil gerçekleşebilmektedir. Anılan düzenlemelere göre; - 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 35. maddesine göre avukatlar, - 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 226. maddesine göre gümrük müşavirleri, - 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 100 ve 116. maddelerinde yer verilen tellal ve acentalar, - 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 416 ve 449. maddelerinde yer verilen komisyoncu, ticari mümessil ve diğer ticari vekiller, - 3568 sayılı Kanun’a göre kendisine sorumluluk yüklenen serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavir ve yeminli mali müşavirler resmi dairelerdeki işleri, iş sahipleri adına takipte bulunabilme hakkına sahiptirler. Buraya kadar yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, vergi mükelleflerinin iradi temsili açısından herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Burada üzerinde durulması gereken nokta, uygulamada “genel vekâletname” olarak bilinen alelade vekâletname ile mükelleflerin temsilinin yapılıp yapılmayacağına ilişkindir. III- VEKİLİN YETKİLENDİRİLME ŞEKLİ Vekillerin vergi dairelerinde mükellef adına yapılan işlemler sonucu; mükellef borçlanabilir, vergi dairesinden para tahsil edebilir, mahsup yapabilir veya mükellef adına ceza kesilmesini gerektiren durumlar ortaya çıkabilir. Başka bir deyişle, vekilin yapacağı işlemler mükellefin hukukunu doğrudan etkileyebilir. Dolayısıyla böylesine önemli bir konuda verilecek vekâletnamenin “özel” olması gerektiği düşüncesindeyiz. Vergi idaresinin uygulamaları da bu yönde olup, vekâletnamelerde kullanılacak yetkinin kapsam ve sınırlarının açıkça belirtilmesi istenilmektedir. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın vermiş olduğu bir Özelge’de; “… Dilekçenizde belirttiğiniz işlemlere ilişkin olarak tarafınıza verilecek özel vekaletnamede; dosya hazırlama, tecil terkin ve mahsuben iade dilekçeleri vermeye yetkili kılındığınıza dair özel hüküm bulunması ve iadesi talep edilen veya mahsubu istenen verginin nev’i, miktarı ve dönemi gibi hususların da yer alması şartıyla tarafınıza verilecek vekaletname ile söz konusu işlemleri yapabilmeniz mümkün bulunmaktadır. Ancak, düzenlenen vekaletnamede vekil tayin edilen kişinin azledilmesi halinde azil tarihi ile durumun vergi dairesine bildirildiği tarih arasında geçen süre içerisinde vergi dairesince yapılacak işlemlerden vergi dairesinin sorumlu olmadığına ilişkin bir şerhin yer alması gerektiği tabiidir.”(1) görüşü ortaya konulmaktadır. Görüldüğü gibi, Vergi İdaresi vekalet sözleşmesinin kabul edilmesi için; kullanılacak yetkinin kapsamı, şekli ve süresi konusunda ayrıntılı bilgiler içermesi yönünde görüşe sahip. Bu yönüyle, ortaya konulan görüşe katılmaktayız. Ancak, yukarıda yer verilen Özelge’de yer alan; “vekilin azline ilişkin şerhin” ayrıca istenilmesinin gerekmediğini düşünüyoruz. Geçerli bir özel vekâletname ile vekil tayin eden bir kimse, vekili azlettiğini vergi dairesine bildirme sorumluluğunu yerine getirmediği sürece, vekilin yapacağı işlemlerden doğal olarak sorumlu olacaktır. Bu noktada, vekâletnamelerde konuya ilişkin özel bir ibare olması vekâletnamenin geçerliliğine halel getirmez. IV- SONUÇ Vergileme işlemleri bakımından esas olan, mükellef ve vergi sorumlularının kendi işlemlerini kendilerinin yapmalarıdır. Tüzel kişiler, küçük ve kısıtlarda bunlar adına yapılacak işlemler kanuni temsilciler tarafından yerine getirilir. Kanuni temsil olarak adlandırılan bu temsil dışında, vergi mükelleflerinin iradi olarak temsili de mümkün bulunmaktadır. İradi temsil durumunda; temsil yetkisinin vergi türleri itibariyle kapsamı, geçerli olduğu süre ve benzeri önemli noktaların vekâletnamelerde açıkça yer alması gerekmektedir. Bu hususları içermeyen vekâletnameler vergi daireleri tarafından kabul edilmemektedir. İradi temsilin geçerli olması halinde, temsilcilerin mükellefler adına yapacağı işlemler sonucu itibariyle mükellefler açısından bağlayıcıdır. Vekilin vekâletnamelerde yer alan yetkisini kullanmasından veya kullanmamasından kaynaklanan tüm vergi ve ceza sorumluluğu mükellefe aittir. 3568 sayılı Kanun örneğinde olduğu gibi bazı meslek kanunlarında yer alan özel hükümler dışında, vekilin mükellef adına yapmış olduğu işlemler nedeniyle idareye karşı herhangi sorumluluğu bulunmamaktadır. Metin TAŞ* Yaklaşım (*) Prof. Dr., Gazi Üniversitesi, İİBF, Maliye Bölümü (1) Gelir İdaresi Başkanlığı’nın, 18.03.2011 tarih ve B.07.1.GİB.4.06.18.02-3210-7920-146 sayılı Özelgesi. ------------------------------------------------------------------------------------------------------ Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. |