Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
6009 Sayılı Yasa Sonrası Genel Tebliğ ve Sirkülere Aykırı Rapor Düzenlenemeyecek Olması Mükellefler İçin Ne Anlama Gelmektedir? PDF Yazdır e-Posta
09 Kasım 2011

Image

23.07.2010 tarihinde kabul edilip yürürlüğe giren(1) 6009 sayılı “Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”(2) ile vergi incelemesi sürecinin tüm evrelerinde önemli değişiklik ve yeniliklere imza atılmıştır.

I- 6009 SAYILI YASA’NIN VERGİ İNCELEMESİ SÜRECİNE KATTIKLARI

Şüphesiz söz konusu değişikliklerin her biri müstakilen önemlidir ve bu anlamda kendi başına bir yazıya konu olmayı hak etmektedir. Biz ise yazımızda şu ana kadar 6009 sayılı Yasa’nın vergi yazınında üzerinde pek de durulmayan bir düzenlemesini irdelemeyi dahası tartışmaya açmayı arzu ediyoruz.

Esasen 6009 sayılı Kanun birbirinden bağımsız beş ayrı kanun tasarı ve teklifinin(3) harmanlanması(4) sonucu yasalaşmıştır. Söz konusu Yasa’nın omurgasını teşkil eden ve ağırlıklı olarak vergisel düzenlemeleri içeren kanun tasarısı(5) ise 25.05.2010 tarihinde Başbakanlık tarafından TBMM Başkanlığı’na sevkedilmiş, aynı gün Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından 1/886 esas numarası ile kayda alınmıştır. Söz konusu kanun tasarısının genel gerekçesinde söz konusu tasarının;

- Gelir idaresinin etkinliğinin ve mükelleflerin vergiye uyumunun artırılması ile incelenecek mükelleflerin nesnel risk analizlerine dayalı olarak seçilmesine yönelik düzenlemeler yapmayı,

- Vergi incelemesine tabi olanların belirli süreler dâhilinde her hal ve takdirde incelemeye alınmasını sağlamayı(6),

- Mükellef haklarının korunması bakımından, vergi incelemelerinin vergi mevzuatına uygun şekilde yürütülmesi, öngörülebilir bir süre içerisinde tamamlanması ve incelemelerde yöntem ve uygulama birliği sağlanmasına yönelik düzenlemeler yapmayı,

- Maliye Bakanlığı’nın vergi inceleme ve denetim amaçlarına ulaşmasını sağlamak, vergi inceleme ve denetimleri ile raporlamaya ilişkin standart, ilke, yöntem ve teknikleri geliştirmek, inceleme ve denetim rehberleri hazırlamak, vergi inceleme birimleri arasında koordinasyonu, bilgi akışını ve uygulama birliğini temin etmek ve yıllık vergi inceleme ve denetim planı hazırlamak ve uygulamayı izlemek üzere Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulu’nun oluşturulmasını

amaçladığı ifade edilmiştir.

Söz konusu genel gerekçede belirlenen amaçlar doğrultusunda 6009 sayılı Yasa ile 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda ve 178 sayılı Maliye Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’de önemli değişiklilere gidilmiştir(7).

Kanımızca söz konusu değişikliklerinden mükellefler açısından en önemli(8) olanları 6009 sayılı Yasa’nın 9. maddesi ile 213 sayılı Yasa’nın 140. maddesinde yapılan değişiklikler bütünüdür. Söz konusu yasal değişiklikler ile

- Vergi incelemesine başlanıldığı hususunun bir tutanağa(9) bağlanacağı, söz konusu tutanağın(10) bir örneğinin nezdinde vergi incelemesi yapılana verileceği, ayrıca tutanağın bir örneğinin bağlı olunan birime(11), diğer örneğinin de ilgili vergi dairesine gönderileceği,

- Vergi kanunlarıyla ilgili kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ ve sirkülere aykırı vergi inceleme raporu düzenlenemeyeceği; ancak, bu düzenlemelerin vergi kanunlarına aykırı olduğu kanaatine varırlarsa bu hususun inceleme elemanın bağlı olduğu birim aracılığıyla Gelir İdaresi Başkanlığı’na bir rapor ile bildirileceği(12),

- İncelemeye başlanıldığı tarihten itibaren, tam inceleme yapılması halinde en fazla bir yıl, sınırlı inceleme yapılması halinde ise en fazla altı ay içinde incelemelerin bitirilmesinin esas olduğu(13), bu süreler içinde incelemenin bitirilememesi halinde ek süre talep edilebileceği, bu talebin vergi incelemesine yetkili olanların bağlı olduğu birim tarafından değerlendirileceği ve altı ayı geçmemek üzere ek süre verilebileceği, bu durumda, vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların bağlı olduğu birim tarafından incelemenin bitirilememe nedenlerinin yazılı olarak nezdinde inceleme yapılana bildirileceği, vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların bağlı olduğu birimlerin vergi incelemesinin öngörülen süreler içinde bitirilmesi için gerekli tedbirleri alacağı,

- İnceleme elemanları(14) tarafından düzenlenen vergi inceleme raporlarının, işleme konulmak üzere ilgili vergi dairesine tevdi edilmeden önce rapor değerlendirme komisyonları(15) tarafından vergi kanunları ile bunlara ilişkin kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ, sirküler ve özelgelere uygunluğu yönünden değerlendirileceği

hüküm altına alınmıştır.

II- 6009 SAYILI YASA SONRASI VERGİ KANUNLARIYLA İLGİLİ KARARNAME, TÜZÜK, YÖNETMELİK, GENEL TEBLİĞ VE SİRKÜLERE AYKIRI VERGİ İNCELEME RAPORU DÜZENLENEMEYECEK OLMASI NE ANLAM İFADE ETMEKTEDİR?

6009 sayılı Yasa’nın 9. maddesinin 3. fıkrasıyla 213 sayılı Kanun’un 140. maddesine eklenen (5) numaralı bent ile vergi incelemesi yapanların vergi kanunlarıyla ilgili kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ ve sirkülere aykırı vergi inceleme raporu düzenleyemeyecekleri hüküm altına alınmıştır(16). İlk bakışta, konuya biraz yabancı biri böyle bir hükmün niçin yasal zemine kavuşturulması gerektiğini anlamakta zorluk çekecektir.  Zira zaten normal şartlar altında olması gereken durum inceleme elemanlarının genel tebliğe uygun rapor tanzim etmesidir(17). Ancak, uygulamada üç farklı nedenle inceleme elemanları genel tebliğe (ya da sirkülere) aykırı rapor düzenlemek zorunda(18) kalabilmektedirler:

1- Kanun’un lafzının yeterince açık olmadığı bir durumda genel tebliğ (ya da sirküler) bazında yapılan  yorum ile verginin konusu, matrahı ya da oranını daraltıcı/azaltıcı yorum yapılıyor ancak inceleme elemanının ve yargının görüşü farklı yönde ise uygulamada sık olmasa da genel tebliğ veya sirkülere uyarlık göstermeyen rapor tanzim edilebilmektedir(19). Örneğin, 217 Sıra No.lu GVK Tebliği ve 25 Sıra No.lu GVK Sirküleri’nde “geçici verginin %10’u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespit edilmesi halinde, %10’u aşan kısmın re’sen veya ikmalen tarhiyata konu olacağı” yönünde açıklamada bulunulmuştur. Oysa Yüksek Yargı farklı görüştedir. Danıştay 3. Dairesi konuya ilişkin vermiş olduğu yakın tarihli bir Karar’da(20):

“… Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 120. maddesinin dördüncü fıkrasında, yapılan incelemeler sonucu, geçmiş dönemlere ait geçici verginin %10’u aşan tutarda eksik beyan edildiğinin tespiti halinde, eksik beyan edilen bu kısım için re’sen veya ikmalen geçici vergi salınacağı, mahsup süresi geçtikten sonra, kesinleşen geçici vergilerin terkin edileceği ancak gecikme faizi ve ceza tahsil edileceği kurala bağlanmıştır. Sözü geçen fıkrada beyandaki noksanlığın bağlandığı %10 oranı, bu nedenle yapılması gereken vergilendirmenin ön koşuludur. Belirtilen oranı aşmayan noksan bildirimlerin, vergilendirme konusu yapılmaması amacıyla öngörülmüştür. Noksan bildirimin %10’u aşması halinde, beyan dışı bırakılan tutarın tümünün re’sen veya ikmalen vergilendirmeye esas alınması Vergi Usul Kanunu’nun 29 ve 30. maddelerinin gereğidir. Verginin yasallığı ilkesi, vergilendirmeye ilişkin temel öğelerin yasada öngörülmesini gerektirdiğinden ve bu alanda vergi idaresine düzenleme yapma yetkisi tanınmadığından, mükerrer 120. maddenin 4369 sayılı Yasa ile değişik kuralının uygulanmasına ilişkin Maliye Bakanlığı görüşünü duyuran Tebliğlerde, geçici vergi matrahının %10’u aşan tutarda noksan beyan edilmesi halinde bu oranı aşan kısmın vergilendirilmeye konu yapılacağı yönündeki açıklamanın, yasadaki düzenleme karşısında etkili olmayacağı açıktır.” demek suretiyle genel tebliğden farklı doğrultuda hüküm tesis etmiştir.

Şüphesiz bu konudaki örnekleri çoğaltmak mümkündür(21).   

2- Bazen ise vergilendirme ile ilgili bir kavramın anlaşılmasında yargı ile idare arasında ihtilaf ortaya çıkabilmekte, inceleme elemanları, tanzim ettikleri raporların yargıda düşmesini engellemek için söz konusu kavramı yargının kullandığı şekilde raporlarında işleyebilmektedirler(22). Bu duruma en tipik örnek olarak damga vergisinde üst sınır sorunu gösterilebilir. Bilindiği gibi Maliye Bakanlığı 35 Sıra No.lu Damga Vergisi Genel Tebliği’nde üst sınırın nüsha bazında dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Ancak Yüksek Yargı tevali eden kararlarında üst sınırın kağıt(23) bazında aranması gerektiğine hükmetmektedir.

3- Son olarak da vergi idaresi tebliğ bazında yaptığı açıklamalar ile vergisinin konusu, kapsamı ve/veya matrahını genişletici/artırıcı yönde yorum yapmakta (1. durumun tam tersi) ancak bu tebliğ açıklamalarına dayanılarak yapılan tarhiyatların tamamı yargı organlarınca terkin edilmektedir. Bu duruma en tipik örnek olarak kur farklarının ve ciro primlerinin idare tarafından katma değer vergisine tabi tutulmak istenmesi(24) ancak bu yönde yapılan tüm tarhiyatların yargı organlarınca kaldırılması gösterilebilir. Mükellef nezdinde yürütülen incelemede eğer birden çok eleştiri hususu tespit edilmiş ve bunlardan biri yukarıda bahsettiğimiz gibi bir konuya ilişkin ise ilgili husus, mükellefi gereksiz yere yargı sürecine sürüklememek için rapora taşınmayabilmektedir(25). www.ozdogrular.com

Görüleceği üzere inceleme elemanlarınca genel tebliğ veya sirkülere aykırı rapor düzenlenmesi ikisi (2 ve 3. durum) mükellef lehine olmakla birlikte üç durumda söz konusu olabilmektedir. 6009 sayılı Yasa’nın 9. maddesinin 3. fıkrasıyla 213 sayılı Kanun’un 140. maddesine eklenen (5) numaralı bent ile vergi incelemesi yapanların vergi kanunlarıyla ilgili kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ ve sirkülere aykırı vergi inceleme raporu düzenleyemeyecekleri hüküm altına alındığından bundan sonraki süreçte 1 ve 2 no.lu durumlarda inceleme elemanlarının genel tebliğ veya sirküler ile yapılan açıklamalar ile bağlı kalacağı variddir. Zira ortada bir rapor vardır ve bu raporun genel tebliğ ve sirkülere aykırı olamayacağı Kanun’un açık hükmüdür. 3 no.lu durum ise farklıdır, söz konusu durumda ortada genel tebliğ ya da sirkülere aykırı şekilde tanzim edilmiş bir rapor bulunmamaktadır. Ancak inceleme elemanı genel tebliğe aykırı rapor tanzim etmemekle birlikte Genel Tebliğ’de yapılan açıklamalara da uymamaktadır(26).

6009 sayılı Yasa’nın 9. maddesinin 3. fıkrasıyla getirilen düzenlenmenin gerekçesinde; “vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların vergi kanunlarıyla ilgili kararname, tüzük, yönetmelik, genel tebliğ ve sirkülere uygun olarak vergi inceleme raporu düzenlemeleri hükmü, söz konusu mevzuatın Maliye Bakanlığı’nda görevli tüm memurlar açısından bağlayıcı olmasının doğal bir sonucudur.” denilmektedir. Bu açıklamadan da anlaşıldığı üzere, söz konusu değişiklik ile amaçlanan; inceleme elemanlarının yalnızca raporların düzenlenmesi aşamasında değil tüm inceleme sürecinde genel tebliğ ve/veya sirkülerler ile yapılan açıklamalara uygun davranmasını sağlamaktır. Bir diğer deyişle yalnızca bir hususun rapora konu edilmesinin değil konu edilmemesinin gerekçesinin de genel tebliğ ve sirkülere uygun olması gerekecektir. İnceleme elemanı, idarenin veya mükellefin lehine ya da aleyhine olup olmadığına bakmaksızın ikincil düzenlemeye uymak zorunda kalacaktır. Bu durumda yukarıda ayrıntılarına yer verdiğimiz her üç durumda da inceleme elemanı genel tebliğ ve/veya sirkülerde yapılan açıklamalara uygun işlem tesis edecek, rapora taşıyacağı eleştiri konularının tespitinde de söz konusu düzenlemeleri dikkate alarak karar verecektir. İşin ilginç yanı kanımızca bu durum, beklenenin aksine çoğu zaman mükelleflerin lehine değil aleyhine bir sonuç ortaya çıkaracak, yargıya intikal edecek tarhiyat sayısında da artış yaşanacaktır. www.ozdogrular.com

 

Ender İNELLİ*

Yaklaşım

 

(*)          Vergi Müfettişi (E. Hesap Uzmanı)

(1)         01.08.2010 tarih ve 27659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Söz konusu Kanun’un 2 ve 56. maddeleri yayım tarihin izleyen aybaşında, 3, 6 ve 60. maddeleri 01.01.2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, 4. maddesi 01.10.2010 tarihinde, 5. maddesi 2010 takvim yılı kazançlarına uygulanmak üzere yayımı tarihinde, 8, 16. ve geçici 5. maddeleri 01.07.2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, 9 ve 13. maddeleri 01.01.2011 tarihinde, 45. maddesi 30.06.2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, 57. maddesi 15.01.2010 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı tarihinde, diğer hükümleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.

(2)         6009 sayılı Yasa’nın ismi uzunluğu nedeniyle bir yazı içinde birden çok kez zikredildiğinde okuyucuyu yorabileceğinden, ilerleyen kısımlarda sadece Kanun numarası kullanılacaktır.

(3)         Söz konusu Kanun tasarı ve tekliflerinin esas numaraları 1/886, 2/599, 1/838, 2/712 ve 2/727 olup metinlerine http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss536.pdf adresinden ulaşılabilir.

(4)         TBMM İçtüzüğünün 35. maddesi uyarınca

(5)         Bakanlar Kurulu tarafından TBMM’ye sevk edilen kanun tekliflerine kanun tasarısı adı verilmektedir.

(6)         Bu amaca yönelik olan ve tasarıda yer alan hükümler yasalaşma sürecinde metinden çıkarılmıştır.

(7)         6009 sayılı Yasa’nın 26. maddesi ile 13.12.1983 tarih ve 178 sayılı Maliye Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye 33/A maddesinden sonra gelmek üzere 33/B maddesi eklenmiş, Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulu başlıklı söz konusu madde ile vergi inceleme birimleri arasında koordinasyonu, bilgi akışını ve uygulama birliğini temin etmek üzere Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulu oluşturulmuş, Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulunun; Bakanın veya tevkil etmesi halinde Müsteşarın başkanlığında, Gelir İdaresi Başkanı, Maliye Teftiş Kurulu Başkanı, Hesap Uzmanları Kurulu Başkanı, Gelir İdaresi Başkanlığı Denetim ve Uyum Yönetimi Daire Başkanlığı’nın bağlı olduğu Gelir İdaresi Başkan Yardımcısı ve Gelirler Kontrolörleri Başkanından oluşacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak söz konusu yapı daha tam anlamıyla faaliyete geçmeden, uygulamanın ilk sonuçları bile alınmadan tabiri caizse söz konusu yasal düzenlemenin mürekkebi bile kurumadan 646 sayılı KHK’ nın 1. maddesi ile söz konusu madde ve dolayısıyla da yapı mülga hale gelmiştir. Bu anlamda söz konusu yasal düzenleme ve yapı “en kısa süre yürürlükte kalan” sıfatını hak kazanmaya namzettir.

(8)         6009 sayılı Yasa ile mükelleflerin izahat taleplerine yönelik olarak 213 sayılı Yasanın 369 ve 413. maddelerinde de kapsamlı değişikliklere gidilmiş, söz konusu maddelerin verdiği yetkiye dayanılarak ayrıca bir de yönetmelik çıkarılmıştır. Konu bütünlüğünü korumak adına yazımızda söz konusu değişikliklere değinilmemiştir.

(9)         Söz konusu düzenlenmenin gerekçesinde şu açıklamalara yer verilmiştir: “..Çağdaş vergi uygulamalarında mükellef hakları, vergi idarelerinin önem verdiği konuların başında gelmektedir. Vergi incelemelerinin yapılmasında incelemenin başladığı tarihin açık olarak belirlenmesi, incelemenin vergi mevzuatına uygun şekilde yürütülmesi ve öngörülebilir bir süre içerisinde tamamlanması mükellef haklarının vazgeçilmez unsurlarındandır.”

(10)       Vergi inceleme tutanakları ile ilgili ikincil mevzuat düzenlemelerine 31.12.2010 tarih ve 27082 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.01.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren “Vergi İncelemelerinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelikte” yer verilmiştir. Mezkur Yönetmeliğin 16. maddesinde; vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların, inceleme esnasında gerekli görülen hallerde, vergilendirme ile ilgili olayları ve hesap durumlarını ayrıca tutanaklar ile tespit ve tevsik edebileceği belirtilmiş, mezkur Yönetmeliğin 17. maddesinde ise inceleme tutanaklarında yer alacak unsurlara yer verilmiştir. 6009 sayılı Kanunun verdiği yetkiyle düzenlenen Yönetmelikte, vergi tutanakları konusunda önemli ve ayrıntılı düzenlemeler yapılması beklenirken, bu Yönetmelikte sadece incelemeye başlama tutanağı ile defter belgelerin alınmasına yönelik tutanaklar ihdas edilmiş, inceleme tutanakları konusunda ise VUK’un 141. maddesi hükmünün tekrarından başka kayda değer bir açıklama yapılmamıştır.

(11)       6009 sayılı Yasa’nın hazırlandığı ve yürürlüğe girdiği tarihte maliye müfettişleri, hesap uzmanları, gelirler kontrolörleri ve vergi denetmenleri birbirinden farklı birimlere bağlı olduklarından söz konusu Yasanın 9. maddesinin birçok yerinde “bağlı olduğu birim” gibi bir ifadeye yer verilmişken, 646 sayılı KHK sonrası tüm inceleme elemanları (ilin en büyük mal memuru, vergi dairesi müdürleri ile GİB merkez ve taşra teşkilatında müdür kadrolarında görev yapanlar hariç) Vergi Denetim Kurulu çatısı altına alındığından ilgili ifade amacına hizmet etmekten uzakta kalmıştır.

(12)       31.12.2010 tarih ve 27082 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.01.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren Vergi İncelemelerinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 18. maddesinin 3. fıkrasına göre Gelir İdaresi Başkanlığı en geç yirmi iş günü içerisinde görüşünü ilgili inceleme ve denetim birimine yazılı olarak bildirecektir.

(13)       Söz konusu düzenlemenin gerekçesinde; yapılması öngörülen düzenlemeyle vergi incelemelerinin tam veya sınırlı inceleme olarak iki gruba ayrılmasının ve bu yolla incelemelerin kapsamının tanımlanmasının amaçlandığı ifade edilmiştir.

(14)       Maddenin ilk halinde “maliye müfettişleri, hesap uzmanları ile bunların yardımcıları ve gelirler kontrolörleri ile stajyer gelirler kontrolörleri” ifadeleri geçmekte iken 646 sayılı KHK’nın 4. maddesi ile söz konusu ifadeler vergi müfettişleri ve yardımcıları olarak değiştirilmiştir.

(15)       Ayrıntılı ikincil düzenlemelere 31.12.2010 tarih ve 27802 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak 01.01.2011 tarihinden itibaren yürürlüğe giren “Rapor Değerlendirme Komisyonlarının Teşekkülü İle Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte” yer verilmiştir. Diğer yandan 646 sayılı KHK ile 213 sayılı VUK’un 140. maddesinde yapılan değişiklikler sonrası söz konusu Yönetmelikte gerekli değişikliklerin yapılması gerekliliği izahtan varestedir. 

(16)       Uygulamada vergi ile ilgili kararname, tüzük ve yönetmeliğe az rastlanıldığından, makalemizin başlığında sadece genel tebliğ ve sirküler ifadelerine yer verilmiştir.

(17)       Esasen ilgili düzenlemede sirkülerlere de yer verilmiş olması hukuki anlamda bir sorunsal yaratmaktadır. Zira Yaklaşım Dergisi’nin 218 ve 219. sayılarında yer alan “Sirkülerler İptal Davasına Konu Edilebilir mi?” başlıklı makalemizde ayrıntılı olarak yer verdiğimiz üzere Yüksek Yargı, sirkülerleri kesin ve yürütülmesi gereken genel bir düzenleyici işlem olarak görmemektedir. Bu açıklamalar çerçevesinde sirkülerler yargının gözünde toplu muktezadan öte bir anlam taşımamaktadır. Özelgeye uygun rapor düzenleme zorunluluğu bulunmuyor iken sirkülere uygun davranılmasının zorunlu tutulması bu anlamda yargı kararları çerçevesinde izahı zor bir çelişkidir.

(18)       “Canı öyle istediği için” Genel Tebliğ’e uymayan hiçbir inceleme elemanına rastlamadığımızdan bu kelimeyi özellikle kullanmak istedik.

(19)       İdarenin açıklamalarına güvenerek işlem tesis etmiş mükelleflerin aleyhine rapor düzenlenmesini uygun bulmadığımızı ifade etmek isteriz.

(20)       Dn. 3. D.’nin, E. 2007/1379 K. 2008/461 sayılı Kararı.

(21)       Bir diğer örnek olarak yurt dışındaki firmalara ödenen ihracat komisyonları konusundaki görüş ayrılığı gösterilebilir. Genel Tebliğ bazında yapılan açıklamalarda bu tür işlemlerde hizmetten yurt içinde değil yurt dışında faydalanıldığının kabul edileceği ifade edilmişken, aksi anlayış ile raporlar tanzim edilmiş, söz konusu tarhiyatlar Yüksek Yargı tarafından da tasdik edilmiştir (Örnek olarak Dn. 3. D.’nin, K. 2010/2796 sayılı Kararı gösterilebilir, söz konusu kararın tam metni Danıştay Dergisi’nin 126. sayısında yer almaktadır.).

(22)       Uygulamada en sık bu duruma rastlanmaktadır.

(23)       Yüksek Yargının aynı yöndeki çok sayıdaki kararının ortak gerekçesi şu şekildedir: “Damga Vergisi Kanunu’nun “Kağıt Nüshalarının Birden Fazla Olması” başlıklı 5. maddesinin, “Bir nüshadan fazla olarak düzenlenen kağıtların her nüshası ayrı ayrı miktar veya nispette Damga Vergisine tabidir.” cümlesinde geçen “... kağıtların her nüshası...” ibaresi, Kanun’da geçen “Kağıt” teriminin, “nüsha” teriminden farklı olduğu; aynı hususu ispat veya belli etmek üzere düzenlenip imzalanan nüshaların tümünün birlikte, kağıdı ifade ettiğini göstermektedir. Söz konusu 5. madde hükmü ile 14. maddenin açıklanan düzenlemesi birlikte değerlendirildiğinde; damga vergisine tabi kağıtların her nüshasının diğerinden ayrı olarak vergilendirileceği; ancak, tüm nüshalar için hesaplanan toplam verginin, 14. maddede yazılı azami haddi aşamayacağı sonucuna varılmaktadır.”

(24)       26 ve 105 Sıra No.lu KDV Tebliğleri ile.

(25)       Uygulamada en seyrek bu duruma rastlanmaktadır.

(26)       İlgili hususu eleştiri konusu yapmayarak.

 

 

 

------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.