Muzaffer Tuzcu - Basel II'ye nereden geldik (10.01.08) |
10 Ocak 2008 | |
"Mumailey marufumdur" ifadesi eski bir bankacılık ifadesi olup özellikle orta yaş sınırını geçmiş bankacılar tarafından iyi bilinir. Kredi teklifinde bulunan şube müdürü kredi isteyen müşterisini kısaca "ilgili kişi tarafımca iyi tanınmaktadır" anlamına gelen "mumaileyh marufumdur" ifadesi ile tanıtırdı. Kredi isteyen kişi ve veya şirketin mali yapısı, moralitesi, iş hacmindeki gelişme, pazar payı, teknolojik yapısı vb. konularda bilgi verilmez; bu ifade ile şube yöneticisi müşterisinin mali durumunun iyi olduğunu, iş hacminin gelişmekte olduğunu, her hangi bir taahhüt bozukluğuna rastlanmadığı, ilgili şahıs veya şirket ortaklarının konularında bilgili insanlar olduğu ve mazbut bir hayat sürdükleri vb. anlatılırdı. Şube yönetiminin müşterisi hakkında verdiği bu sanal bilgiler ve banka üst düzey yöneticilerinin şube yönetimine duyduğu güven çerçevesinde kredi tesis ediliyordu. Bu yıllarda sağlıklı mali veri bulmak imkansız gibidir. Çek kullanımının olmadığı bu dönemde senet kullanımı da oldukça sınırlıdır. Raporlama sisteminin olmadığı bilanço, gelir tablosu, fon akım tablosu, nakit akım tablosu gibi tablolara ulaşmak mümkün olmadığı gibi sağlıklı bir ciro rakamına bile ulaşılamamaktadır. Tek banka şubesinin bulunduğu küçük yerleşim birimlerinde doğal olarak bölgedeki her türlü gelişme şube yöneticilerine gelir ve müşterilere kredi teklifinde bulunma aşamasında ek bilgiye ihtiyaç duyulmazdı. Zaman içinde aynı yerleşim biriminde birden fazla banka şubesinin olması ticaret ve sanayiin gelişmesine ve artan nüfus sayısına bağlı olarak şube yöneticileri bölge tüccar ve ticaretinin kontrolünü edemez hale gelmişler ve kredi isteyenler hakkında bilgi toplama ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu süreç ile bankacılıkta "istihbarat" birimleri oluşmaya başlamıştır. Büyük şubeler ve/veya bölge müdürlükleri kapsamında faaliyet gösteren istihbarat elemanları öncelikle kredi talep eden veya kredi kullanan müşterilerin yaşam şekilleri ve borç ödeme gücü ve isteklerini takip ederlerdi. Gelişen ve müşterinin faaliyet gösterdiği bölge dışına sarkan ticaret, tüccarlar arasında senet kullanımını kullanımını artırmış ve kredi kullanımı için senetler teminat olarak kullanılmaya başlanmıştır. Doğal olarak bir kıymetli evrakın kıymetli evrak olabilmesi ve verilecek kredinin teminatı olabilmesi için vadesinde ödenmesi gerekmektedir. Tahsil imkanı azalan veya kanuni takibe intikal eden kredi tutarlarının artması kredinin verilme aşamasında araştırma yapılması ihtiyacını gündeme getirmiştir. Bu nedenle istihbarat elemanları teminata alınan veya alınacak senetlerin ödenip ödenmeyeceğini araştırmakta ve şube yönetiminin kredi müşterisini tanımasının yanında alacaklarının kalitesi hakkında bilgi toplanmaya başlanmıştır. Başka bir ifade ile firmaların dikkate alınabilecek mali tabloları bulunmamakla beraber müşterilerin aktif kalitesinin saptanması için en azından alacakların kalitesinin saptanması için birebir araştırma yapılmakta, kredi müşterisi kadar müşteriye senet veren kişiler de araştırılmakta ve sürekli olarak izlenmektedirler. Bankaların kredi işlemlerini düzenleyen ve 1958 yılında kabul edilen 7129 sayılı Bankalar Yasası kredi müşterilerinden bazı istisnai kredi işlemi dışında 'hesap özeti' denilen ve işletmelerin aktif ve pasif kalemlerinin dağılımını ve kalitesini saptamaya yönelik bilgiler içeren istenmeye başlanmıştır. Kanun 1958 yılında kabul edilmesine rağmen-dönemin siyasi yapısının da etkisiyle- müşterilerden istenecek bilgilerin kapsamı ve şekli ile ilgili çalışmalar 1962 yılında tamamlanmış ve 1963 uygulamaya başlanmıştır. İstenen mali bilgiler bugün de olduğu gibi son üç yıllık dönemi kapsamaktadır. Başlayan yeni uygulma ile aktif ve pasifi denk olmayan, sermaye kalemi olmayan, dönem kâr/zararı bulunmayan, amortisman ayrılmayan, işletme kasası ile şirket ortaklarının kasasının aynı olduğu; özetle mali tabloları yakın tarihlerde tanıyan kişilerin hayretler içinde kalacağı mali tablolar düzenlenmeye başlanmıştır. Bu yeni uygulama ile mali tahlil mesleği hayatımıza girmiş ve "istihbarat" müdürlüklerinin adı "Mali Tahlil ve İstihbarat" müdürlüğü haline gelmiştir. Dünya uygulamaları takip edilerek insanlar eğitilmiş Tek düzen hesap planının olmaması nedeniyle kredi müşterilerinden alınan bilanço ve gelir tabloları kalemler arasında aktarma ve düzeltmeler yapılmış; uluslararası standartlara tam olarak uymamakla beraber kendi mantığı içinde anlamlı mali tablolar ile mali analiz yapılmaya başlanmıştır. Ülkemizde 1930'lu yıllardan itibaren tartışılan tek düzen hesap planı çalışmaları ancak 1989 yılında sonuç vermeye başlamış ve bankalar (daha önce başlamışlardır) hariç tüm şirketler için tek düzen hesap planı uygulanmaya başlanmıştır. Bilgisayarın muhasebe uygulamalarında kullanılmaya başlanmasından sonra bilançoların aktif pasif dengesizliği sona ermiştir. Bugün kredi değerleme uzmanlığı, mali tahlil uzmanlığı gibi isimler altında faaliyet gösteren birimleri bankaların önemli birimlerinden biridir. En azından kredi problemli hale geldikten sonra suçluyu aramak yerine, problemin oluşmasına engel olmaya, sorun yaratabilecek kredinin verilmemesine yardımcı olmaya çalışmaktadır. Avrupa Birliği katılım süreci, Basel II ve yıllar boyunca süren Avrupalılaşma sürecine bağlı olarak kredi değerleme sürecinde "oranlama" "derecelendirme" vb. isimler altında yer alan ve ağırlıklı olarak rakamsal değerlere dayanan sistem ile kredi değerlemesi yapılmakta; alınan puana göre kredi ilişkisine girilmekte veya girilmemektedir. Alınan puan/dereceye göre kredi ilişkisine girilebilir ise hangi teminat ve hangi vade ile şube yetkisi veya otorize kredi şeklinde girilebileceği belirtilmektedir. Belirlenen bu not banka genel müdürü dahil hiç kimse tarafından değiştirilememektedir. Ağırlıklı olarak rakamsal değerlere dayanan bu uygulamada raporu hazırlayan uzmanın raporu değerleyecek olan şube yönetiminin ve onay makamının değiştirme farklı yorumlama şansı bulunmamaktadır. Mali değerlere verilecek puanlar bankalar arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bazı bankalar işletmenin iş hacmindeki gelişmeyi ön plana çıkarırken bazı bankalar faaliyet gösterilen işyerinin işletme mülkü olmasını ön plana çıkarmakta, bazı bankalar ise işletmenin yurtdışı ilişkilerini daha olumlu olarak değerlemektedir. Bu farklı uygulamalar nedeniyle bir banka ile kredi ilişkisi kuralabilir iken başka bir banka ile çalışma imkanı olamamaktadır. Mali tahlil uzmanı raporunu yazarken mali verilerin yanında kısmende olsa kendi değer yargılarını da koyarak rapor hazırlamaktadır. Vergi denetiminin % 2 seviyelerinde kaldığı günümüz Türkiye'sinde mali değerler yeterince tatmin edici değildir. Kayıtdışı ekonominin % 50'yi aştığı ülkemizde sadece rakamsal değerler ile açıklamak yanıltıcı olabilmektedir. Bu nedenle Basel II sürekli ertelenmekte ve defalarca daha ertelenecektir. Bu nedenle henüz alt yapısı oluşmayan puanlama ile kredi değerlemesinin büyük-küçük tüm işletme ve şirketlerde uygulamaya başlanmasının erken olduğu; başlangıç olarak borsada işlem gören ve bağımsız denetim sürecinden geçmiş şirketler ile başlanmasının sistemin ülkemiz uygulaması açısından doğru ve yanlışlarının göstermesi açısından daha yararlı olacağını düşünmekteyiz.
http://www.dunyagazetesi.com.tr/news_display.asp?upsale_id=340668&dept_id=80 |