Her ülkenin eğitim, güvenlik, sağlık, vergi gibi temel politikalarından biri olan sosyal güvenlik politikaları, ülkede yaşayan herkesi çok yakından ilgilendirir. Çünkü ancak bu politikalarla insanlar kendilerini sosyal ve/veya ekonomik nedenlerle ya da yaşlanma, hastalık, sakatlanma gibi fiziksel nedenlerle geçici veya sürekli bir şekilde gelirlerini kaybettikleri dönemlerde daha güvende hissederler. Tüm Dünyada, sosyal güvenlik sistemlerinin temel işlevi de böyle zor dönemlerde insanları yoksulluk riskine karşı korumaktır. Başka bir ifadeyle, sosyal güvenlik sistemleri, toplumun zor durumda olan bireylerine yardım etmeyi daha iyi durumda olan kişilerin vicdanına bırakmayarak toplumsal dayanışmayı kurumsal hale getirir ve vatandaşlara sosyal güvenliği bir hak olarak sunar.
Bizim Anayasamızda da Devletimizin bir ‘’ sosyal devlet ‘’ olduğu vurgulanmış ve ülke insanlarının sosyal güvenliklerinin sağlanması ve bu amaçla gerekli düzenlemelerin yapılması, Devlete bir görev olarak verilmiştir.
Bu görev, halen üç sosyal güvenlik kurumu vasıtasıyla yerine getirilmeye çalışılmıştır.
Ancak, sosyal güvenlik sistemimiz, biraz ülkemizin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik sorunlar ama daha çok kötü yönetimler ve sisteme dışarıdan müdahaleler sonucu ağır finansman sorunları ile karşı karşıya kalmış ve yıllardır bütçe kaynaklarından yapılan aktarmalarla ayakta kalabilir hale gelmiştir. Örneğin, sisteme dışarıdan yapılan müdahaleler, bu müdahaleleri etkileyebilme gücüne sahip kamu görevlilerinin sisteme ödediklerinin neredeyse dört katını sistemden alabilmelerine imkan sağlarken, sistemin diğer kurumlarına bağlı sigortalılar, sisteme ödediklerinin ancak yarısını alabilir hale gelmişlerdir. Bu da doğal olarak, sistemin diğer kurumlarına bağlı sigortalılardan ve vergi ödeyicilerden sistemin bir kurumuna bağlı olan sigortalılara önemli ölçüde kaynak aktarımına sebep olmuştur.
Mevcut sorunların bir diğer önemli sebebi erken yaşta emekliliktir. Günümüzde SSK’dan emekli olanların % 62’si asgari emeklilik yaşı olan 58-60 yaşın altında bulunmaktadır. Esasen bu durum, emeklilik sigortalarının, yaşlanma sonucu çalışamayacak durumda olan kişilerin ekonomik kaybını bir dereceye kadar telafi etmek amacıyla da çelişmektedir. Yine bu durum, bir taraftan sosyal güvenlik kurumlarının prim gelirini düşürürken diğer taraftan da prim aldıkları süreden daha uzun süre yaşlılık aylığı ödemek zorunda kalmalarına sebep olmaktadır. Bu nedenledir ki, ülkemiz OECD ülkeleri arasında en uzun süre emekli aylığı ödeyen ülke durumundadır. Erken yaşta emeklilik uygulamaları sistemin aktif/pasif sigortalı dengesini de bozmuş bulunmaktadır.
Sosyal güvenlik sistemimizde yaşanan sorunların bir diğer önemli sebebi de nüfus yapısındaki gelişmelerdir. Daha açık ifadesi ile, ülkemiz nüfusu diğer bir çok gelişmiş ülkeye oranla çok daha hızla yaşlanmaktadır. (65) yaş ve üstü kişilerin toplam nüfus içindeki payının %7’den %14’e ulaşması Fransa’da 115 yılda, Batı Almanya’da ve İngiltere’de 45 yılda, ABD’de 75 yılda gerçekleşmiş iken bu artış ülkemizde ancak 25 yılda gerçekleşecektir. Bunun anlamı da emekli aylığı almaya hak kazanacak kişilerin sayısının hızla artacak olmasıdır.
Şüphesiz ki, sisteminin yaşadığı finansman sorununun yansımaları yukarıda belirttiklerimizle de sınırlı değildir. Her yıl bütçe kaynaklarından yapılan aktarmaların kamu finansmanı üzerinde yarattığı baskı dolayısıyla, başta enflasyon olmak üzere, diğer temel ekonomik göstergeleri de olumsuz etkilenmektedir. Bu sebepledir ki 1995 yılından bu yana sosyal güvenlik sistemi, ülke ekonomisinde istikrarsızlık yaratan temel sebeplerden biri haline gelmiş bulunmaktadır.
Ülkeyi yönetenler, sistemin bir çıkmazda olduğunu uzunca bir süredir kabul ediyor olsalar da gerçekçi bir çözümün yaratacağı sosyal ve siyasal sonuçları göze alamadıkları için çözüm sürekli ertelenmiş ; sorunun, gerçekçi çözümlerin maliyetinin artması pahasına, bütçeden aktarılan ve vergi gelirlerinin neredeyse beşte birine ulaşan kaynaklarla sözde çözümüne bu güne kadar devam edilegelmiştir.
Ancak, Hükümet bu tür bir yöntemin doğru bir çözüm şekli olmadığı gerçeğinden hareketle, sosyal güvenlik sistemine adeta neşter vurmuş, önceki yıl adına ‘’ sosyal güvenlik reformu ‘’ adı da verilen kapsamlı ve radikal bir düzenlemenin hazırlıklarına girişmiş, ancak düzenlemeyle ilgili yoğun tartışmalar, düzenlemenin TBMM’nde kabul edilmesini geçtiğimiz yılın Mayıs ayına kadar geciktirmiştir. Bir yıldan fazla süren tartışmaların ardından Mayıs 2006 ayında TBMM’de kabul edilen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile, tüm sigortalılar aynı çatı altında toplanmış, emeklilikte norm ve standart birliği sağlanmış, sistem adil ve eşitlikçi bir yapıya kavuşturularak karşılıksız ödemelere son verilmiş ve emeklilik ve sağlık sistemleri birbirinden tamamen ayrılmıştır.
Anılan Kanun, TBMM’de kabul edilmesinin hemen ardından Anayasa Mahkemesi’nde dava konusu yapılmış ; Yüksek Mahkeme, kamu görevlilerinin ayrıcalıklarına son veren hükümlerin yer aldığı bazı maddelerin iptaline karar vermiş ve yürürlüğü durdurmuştur.
Hükümet de, iptal kararını ve yasanın geri kalan maddelerinin uygulamasına olumsuz etkilerini dikkate alarak , Kanunun Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmeyen hükümlerinin 01.Ocak.2007 olan yürürlüğünün altı ay süreyle ertelenmesine karar vermiş, bu amaçla da TBMM’de 2007 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’na bir hüküm eklenmesini sağlayarak Kanun’un iptal edilmeyen maddelerinin yürürlüğünü 01.Temmuz.2007 tarihine ertelemiştir.
Aradan geçen altı aylık sürede meydana gelen gelişmeler, Kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilen maddelerinin yeniden ele alınmasını engellemiş ve Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun yürürlüğü, 20.05.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5655 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümleri ile bu kez 01.01.2008 tarihine ertelenmiştir.
Kanunun ikinci kez ertelenmiş olması sebebiyle, halen Sosyal Sigortalar Kanunu ve ilgili diğer mevzuat hükümlerine göre yapılmakta olan uygulamalara 2007 yılının ikinci yarısında da devam edilecektir.