Banka sandıklarına Maliye'den şok vergi (23.01.08) |
23 Ocak 2008 | |
Bankaların ikinci sandıklarında geriye dönük inceleme başlatan Maliye Bakanlığı, Hazine bonoları ve hisse senedine yönelik bazı işlemler nedeniyle yüklü cezalar çıkardı. Aynı zamanda vergi ve bankacılık hukuku uzmanı olan İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kırman'a göre, Maliye'nin yaklaşımı yüzeysel.
Bankaların ikinci emekli sandıkları, 2001 yılından itibaren hazine bonosu ve hisse senedine yaptıkları yatırımlar nedeniyle yüklü vergi cezalarıyla karşı karşıya. Hazine bonoları ve hisse senedine yönelik bazı işlemleri, "süreklilik arzediyor" diye ticari faaliyet sayan Maliye Bakanlığı, bankaların ikinci sandıklarında geriye dönük olarak yaptığı incelemelerde sadece 2001 yılı için yüklü vergi cezaları çıkardı. Maliye Bakanlığı 2001 yılı sonrasını da sırasıyla incelemeye aldı. İkinci sandıkların Maliye Bakanlığı ile uzlaşma çabaları sonuç vermezken, konunun mahkemeye taşınabileceği belirtiliyor. İncelemelerin tüm vakıfları kapsayacak şekilde genişleyeceğini bildiren İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kırman, Maliye Bakanlığı'nın konuya bakışının yüzeysel olduğu inancında. Aynı zamanda bir vergi ve bankacılık hukuku uzmanı olan Kırman'a göre, dava süreci de dahil aradan geçen sürede cezalara işleyen aylık yüzde 3 faiz de eklenince bu yükün altından kalkamayacak vakıflar da olacak. Tüm vakıfları kapsayacak Maliye Bakanlığı incelemelerinin Sosyal Sigortalar Kurumu'na (SSK) devri söz konusu olan ve kanunla kurulmuş ilk sandıkları kapsamadığının altını çizen Kırman, vakıf statüsüne sahip olan ve varlıklarını üye aidatları ile oluşturan ikinci tür sandıklarda başlayan denetimlerin, yardım amaçlı da dahil tüm vakıfları kapsayacak şekilde genişletileceğini söyledi. Bankalar dışında sigorta şirketleri ve bazı grupların da tür sandıklara sahip olduğunu kaydeden Kırman, ek sosyal güvenlik sağlayan bu tür sandıkların varlıklarını korumak amacıyla yaptıkları bir bölüm işlemlerinden vergi istenmesinin yüzeysel bir yaklaşım taşıdığını vurguladı. Kırman, "Bu sıkıntı aslında sadece banka, sigorta ve benzeri kuruluşların ikinci sandıkları için değil tüm vakıflar için geçerlilik gösteriyor" dedi. Aslında Kurumlar Vergisi mükellefi olmayan vakıfların, iktisadi işletme oluşturan bir faaliyette bulunuyorsa vergi ödemesi ile karşılaştığı bilgisini veren Kırman, Maliye Bakanlığı'nın "Siz öyle işler yapıyorsunuz ki bu ticarettir, iktisadi işletme oluşmuştur ve bunun üzerinden Kurumlar Vergisi ödeyeceksiniz" dediğini bildirdi. Nedeni gelir ihtiyacı Bu vergilendirme yaklaşımının temelinde gelir ihtiyacının yattığını belirten Kırman, "Banka sandıkları haricinde Türkiye'de çok fazla sayıda vakıf var ve bunların varlıkları tam olarak bilinemiyor" dedi. Uyuşmazlıkların yargıya intikal etmesi halinde çözümün uzaması ihtimali olduğuna değinen Kırman, "Özellikle sosyal güvenlik amaçlı çalışan vakıflar bakımından çözüm üretilememesi halinde ciddi sorunlara yol açar. Zamanında prim ödeyen ve emekliliklerinde ek bir gelir yaratan emekliler bakımından zorluklar ortaya çıkabilir. Sandıklar da uzun bir yargı sürecinde cezaya işyelecek faizi hesaplayarak çok fazla risk almak istemiyorlar" dedi. Sorun işin tanımında Banka sandıklarıyla Maliye Bakanlığı arasındaki temel sorunun işin tanımlanmasında ortaya çıktığını vurgulayan Kırman, şu bilgileri verdi: "Örneğin bir vakıf var, üyelerinden aidat alıyor, bağış topluyor, kira geliri var ve bunları devlet tahviline, yatırım fonuna, hisse senedine yatırmış, kâr payı ve faiz alıyor. Yani Vergi İdaresi, devlet tahvili, Hazine bonosu alınır, vade sonuna kadar beklenir, faiz tahsil edilirse bunu ticari işletme saymıyor. Yine hisse senedi alınır kâr payları tahsil edilirse, yatırım fonu katılma belgelerinin her gün alınıp, satılsa bile sorun yok. Ancak, devlet tahvili ve Hazine bonosu, hisse senedi süreklilik gösterecek şekilde alıp satarsa ticaret yapmış sayıyor ve sadece bu faaliyetten kaynaklanan kazancın kurumlar vergisine tabi tutulması isteniyor. İktisadi işletmenin sadece hisse senedi alım satımında ve bonoda ortaya çıktığı görüşü benimseniyor." Maliye Bakanlığı'nın "süreklilik" gerekçesinden kasıtın çok net olmadığını da belirten Kırman, "Eğer alım satım işlemi menkul kıymet için üçten fazla ise bu süreklilik göstergesi olarak algılanıyor, yani sayıya bakıyorlar. Diyelim portföydeki hisse senedi satıldı, satım ya da alım tek başına süreklilik anlamına gelmiyor. Ama vakıf, hisse senedi sattı, başka aldı, onu da sattı başka aldıysa bu ticarete giriyor" diye konuştu. İstihdam gerekçesi Maliye Bakanlığı'nın ikinci sandık ve vakıflardan vergi istemesinin bir diğer nedeninin de "istihdam" olduğunu belirten Kırman, "Vakıflar mevzuatına ve vakıf senedine bakıldığında neyin nasıl yapılacağı görülebilir bir husustur. Vakfın muhasebesi dahil diğer gerekli işlemlerin yapılabilmesi için istihdam gereği vardır. Buralarda görevlendirilenleri uzmanlıklarından hareketle bile iktisadi işletmenin varlığını kanıtlayan bir durum olarak algılamak kanımca mümkün değildir" diye konuştu. Kırman bu gerekçeye tepkisini, "Bir vakıf adam istihdam etmeyip bir portföy yönetim şirketiyle anlaşırsa hiç adam istihdam edilmediği için vergiden de kurtulacağı gibi bir sonuç çıkar buradan" sözleriyle dile getirdi. Hisse senedinde olabilir Maliye Bakanlığı'nın bu yaklaşımını hisse senedi işlemleri için çok aykırı bulmadığını ifade eden Kırman, "Devlet tahvili ve hazine bonosu hisse senedinden ayrıdır. Hisse senedinde süreklilik gösteren alım-satım manipülasyon amacıyla para kazanma temeline, borsa iniş çıkışından yararlanmaya esasına dayanır. Ama devlet tahvili ve Hazine bonosunda üzerindeki faiz onun değerini belirleyen ıskontoyla hesaplama yapmaya imkân veren temel göstergedir. Yani kâğıdın değeri kabaca günlük faizin anaparaya eklenmesi ile oluşur" bilgisini verdi. Maaş risk alarak ödenmez "Vergi idaresi yaklaşımı, devlet tahvili ve Hazine bonosu anlamında yüzeysel kalıyor ve yeterli bir gerekçe oluşturamıyor inancındayım" diyen Kırman, iç borçlanma senetlerinin neden vergi dışı kalması gerektiği ile ilgili olarak şunları söyledi: "Vakıflar repo yaptığında ticaret sayılmıyor. Repo devlet tahvilini geri alma ya da satmak vaadiyle satmak ya da almaktır. Vakıf da repo yapmıyor da devlet tahvilini ya da Hazine bonosunu vadesinden önce alıp satıyor. Ayrıca bu tür sandıkların kaynak yaratma imkânları son derece kısıtlı. Varlıklarını risk almadan değerlendirmek durumundalar. Yani hisse senedine yatırım yapıp fazla risk alamazlar. Dolayısıyla tahvil ve bono gibi sabit getirili enstrümanlara yöneliyorlar. Hisse senedinden farklı olan bu kağıtlara dayalı işlem nedeniyle iktisadi işletme oluştu diye vergi ödemeleri yerinde bir yaklaşım değil." Vatandaş da denetlensin Bu denetimlerin vakıflara yapılacaksa, normal vatandaşa da yapılması gerektiğini vurgulayan Kırman, "Bazı vatandaşlar hayatını bu işten kazanıyor. Evinde oturuyor, sabah internetin başına geçiyor ve al-sat emirleri veriyor. Bütün yıl bunu yapıp geçiniyor. Devlet iç borçlanma kâğıtlarına yatırım yapanların bunları alıp satmalarını ticari kazanç esasında ele almak anlamlı değil" dedi. Ahmet Kırman kimdir? Uzmanlık alanı mali hukuk, bankacılık ve finans olan Profesör Dr. Ahmet Kırman, halen Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Vergi Hukuku Anabilim Dalı'nda vergi hukuku, finansal piyasalar, kamu maliyesi, sermaye piyasası hukuku konularında ders veriyor. 2003'ten bu yana Banka ve Ticaret Hukuku Enstitüsü Vakfı Başkanlığı görevini de yürüten Kırman, 1999-2006 yılları arasında da Maliye Bakanlığı Vergi Konseyi Üyeliği yaptı. 1986'dan bu yana Türkiye Bankalar Birliği Mali Hukuk Danışmanlığı görevini yürüten Kırman, aynı zamanda Banka ve Ticaret Hukuku Enstitüsü Vakıf Başkanı. Halen İş Bankası ve Şişe Cam'ın Yönetim Kurulu Başkanı olan Kırman'ın kariyerinde Danıştay Tetkik Hâkimliği de bulunuyor. Kırman, Maliye Bakanlığı * Bankaların kanunla kurulmuş ve Sosyal Sigortalar Kurumu'na devri konusundaki çalışmaları devam eden ilk sandıkları vergilendirmeden muaf. * Çalışana tıpkı bireysel emeklilikte olduğu gibi ek gelir sağlayan ikinci sandıklarda da vakıflar mevzuatının imkan verdiği ölçülerde yaptıkları faaliyetlerde vergi ödeme yükümlülüğü bulunmuyor. Sandıklar üyelerinden topladıkları aidatları devlet tahviline, yatırım fonuna, hisse senedine yatırıp vade sonunu veya temettü ödemesini bekliyorsa vergiden muaf. * İkinci sandıklarda vergi "ticari işletme" statüsünün tespitiyle gündeme geliyor. Vergi mevzuatı uyarınca, iktisadi işletme haline gelinirse vergilendirme esas. * İkinci sandıkların bir bölüm işlemlerini dikkate alıp inceleme yapan, hisse senedi ile hazine bonosu ve tahvil işlemlerinin sürekliliğini tesbit eden Maliye Bakanlığı, "ticari işletme" gerekçesiyle vergi talebinde bulunuyor. * Banka sandıklarının itirazları da işin tanımlanması ve nitelendirilmesine yönelik.
http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=88698&KTG_KOD=278
|