Yeni TTK ile birlikte Ultra Vires ilkesi kalkıyor mu? |
08 Mayıs 2012 | |
01.01.1957 tarihinde yürürlüğe giren 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu(1) yarım asrı geçen bir sürede ülkemiz ticari hayatını düzenleyici temel kanun olmuştur. Zaman içerisinde çeşitli defalar tadile uğrayan, bununla birlikte reform niteliğinde bir değişikliğin yapılmadığı Kanun, 2000'li yıllara gelindiğinde değişen ve gelişen ülkemiz ekonomisinin ihtiyaçlarına tam olarak cevap veremez hale gelmiştir. Bu durumda 1980'den sonra ekonomimizin dışa açılması sonucu ticari hayatın dinamiklerinde meydana gelen değişiklikler kadar ülkemizin AB'ye uyum sürecinin hız kazanması da oldukça etkili olmuştur(2). 2000'li yılların başında başlayan yeni Türk Ticaret Kanunu'nun yazımı çalışmaları, ilk sonuçlarını 2006 yılında kamuoyuyla paylaşılan taslak metinle vermiştir. Taslak üzerine alınan görüş ve öneriler doğrultusunda yazım çalışmaları süren yeni Türk Ticaret Kanunu, TBMM'nin 13.01.2011 tarihli oturumunda kabul edilerek yasalaşmış ve yayımlanmıştır(3). 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun önemli bir bölümü 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olup, belli hükümlerin yürürlüğe girmesi konusunda Kanun'un 1534. maddesinde istisnai olarak belirlemede bulunulmuştur(4). Bir bütün olarak incelendiğinde, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun beraberinde birçok yenilik ve değişikliği getiren bir Kanun olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bu kapsamda bir yandan bazı yeni müessese ve ilkeler ihdas edilirken, bir yandan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun bazı temel müesseseleri ve ilkeleri ortadan kalkmaktadır. Bu çalışmamızda 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun temel ilkelerinden birisi olan "ultra vires" ilkesinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda ne şekilde ele alınacağını mercek altına alacağız.www.ozdogrular.com II- ULTRA VİRES KAVRAMI Ultra vires, özü itibariyle Latince bir kavramdır. Sözcük anlamı itibariyle bakıldığında "ultra" ötesinde, "vires" ise güç ve/veya kuvvet anlamına gelmektedir. Bir arada değerlendirildiğinde, "ultra vires" gücün veya yetkinin ötesinde anlamına gelmektedir. Ultra vires kavramının karşısında "intra vires" kavramı yer almakta olup, yetki veya güç dahilini ifade etmektedir. Ultra vires kavramının farklı kaynaklarda çok değişik tanımları yapılmaktadır. VVEBSTERS DICTIONARY, ultra vires kavramını "Bir gerçek yada tüzel kişinin yada mahkemenin hukuk ve anayasaca tanınan yetkilerini aşması.." şeklinde tanımlarken; LAYV DICTIONARY kavramı "..Özellikle şirket yöneticilerinin, yasa ve tüzüklerle belirtilen yetkilerini aşmalarına ultra vires denilmektedir. Bu kavram aynı zamanda her türlü yetki aşımı için de kullanılır." şeklinde tanımlamaktadır. A CONCISE LAW DICTIONARY'de kavram "...Yasalarca tanınmış yetkinin dışına çıkılması ve bu nedenle hükümsüz sayılan eylem ve işlem. Örneğin bir şirketin yetkileri kuruluş bildirgelerindeki amaçla sınırlıdır. Ortaklar bu amaç dışındaki işleri onaylamazlar ve bu işlemler hükümsüzdür. Buna Ultra Vires denir..." şeklinde tanımlanmaktadır. Son olarak LAW DICTIONARY WITH PRONOUN-CIATION'da kavram ".... Bir tüzel kişinin amaçlan dışında kullanılan yetkisi; Tüzel kişi kanunlar tarafından yaratılan suni bir varlıktır. Her tüzel kişinin belli amaçları vardır. Şirket yöneticilerine bu amaca uygun olarak birtakım yetkiler verilir. Ultra Vires, tüzel kişilerin açık yada açık olmayan yetkilerinin aşılması ile hükümsüz olan eylem ve işlem...." şeklinde ifade edilmektedir. www.ozdogrular.com III- 6762 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU'NDA ULTRA VİRES İLKESİNİN ELE ALINIŞI Ultra vires kavramına 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 137. maddesinde yer verilmiştir. Kanun'un "Hükmi Şahısların Ehliyeti" başlığını taşıyan 137. maddesi hükmü aynen aşağıdaki gibidir. "Ticaret şirketleri hükmi şahsiyeti haiz olup şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun çevresi içinde kalmak şartiyle bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar mahfuzdur." Görüldüğü üzere 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 137. maddesinde ticaret şirketlerinin hak ehliyetine ilişkin olarak getirilmiş açık bir sınır söz konusudur. Bahse konu sınır şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuu ile çevrelenmiş olup, ticaret şirketlerinin şirket mukavelesinde yazılı işletme konusu dışında iktisap ettiği tüm haklar ve iltizam ettiği tüm borçlar ultra vires ilkesinin ihlali anlamına gelmektedir. Ultra vires ilkesi Kanun'un 137. maddesinde oldukça açık bir biçimde ortaya konmakla birlikte; uygulamada söz konusu bu ilkenin farklı şekillerde yorumlandığı çeşitli yargı kararlarına rastlanmaktadır. Örneğin Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin Kararı'nda(5), şirket esas sözleşmesinde açıkça yazılı olmamakla birlikte kredi karşılığı ipotek tesisi işlemini geçerli kabul etmiş ve ultra vires saymamıştır. Benzer şekilde Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin başka bir Kararı'nda(6) aşağıdaki açıklamalara yer verilmektedir. "Bir ticari işletmenin kendi ana sözleşmesinde belirtilen işletme mevzuuna doğrudan doğruya girmemekle beraber, o işletmenin ticari faaliyetlerini kolaylaştıran ticari iş ve ticari sözleşmelerin de, o işletmenin mevzuu içinde bulunduğunun kabulü zorunludur. Ticari amaç güden işletmelerin kredi temini konusunda bankalara karşı müştereken sorumluluk yüklenmek suretiyle birbirlerine destek olmaları ve ticari faaliyetlerini bu suretle sürdürebilmeleri halini, ticari hayatın normal ve mutad işlemleri arasında kabul etmek gerektiğinden, bu davada söz konusu olan kefalet aktinin de davacı şirket yönünden kendi işletme çerçevesi içinde kalan bir muameleden ibaret olduğunun göz önünde tutulması zorunlu bulunmaktadır. Açıklanan bu hususlarda Dairemizin kökleşmiş içtihadı bulunmaktadır." Esas itibariyle bakıldığında söz konusu farklı yorumların temelinde şirket adına yapılan işlemlerin şirketi bağlayacağına yönelik iyi niyetli üçüncü kişilerin işlem güvenliğini korumak gayesinin yattığı oldukça açıktır. Öte yandan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 137. maddesi hükmünü yukarıda değindiğimiz şekilde değerlendirmeyen, diğer bir ifadeyle ultra vires ilkesinin her durumda geçerliliğini koruyacağını öne süren yüksek yargı kararlarının da mevcut olduğunu ayrıca belirtmekte yarar görmekteyiz. www.ozdogrular.com IV- 6102 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU'NDA ULTRA VİRES İLKESİNİN ELE ALINIŞI 01.07.2012 tarihi itibariyle yürürlüğe girecek olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile ticaret hukukumuzda önemli bir yeri olan "ultra vires ilkesi" ortadan kalkmış olacaktır. Kanun'un "Tüzel Kişilik ve Ehliyet" başlıklı 125. maddesinin ikinci fıkrasında "Ticaret şirketleri, Türk Medeni Kanunu'nun 48. maddesi çerçevesinde bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar saklıdır." hükümlerine yer verilmiştir. Buna göre Kanun, ticaret şirketlerinin hak ehliyeti konusunda Türk Medeni Kanunu'na gönderme yapmakta ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda olduğu gibi hak ehliyetinin şirket konusu ile sınırlanması ilkesi terk olunmaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ticaret şirketlerinin hak ehliyetine ilişkin göndermede bulunduğu Türk Medeni Kanunu'nun 48. maddesinde ise "Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık yaratılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler." hükmüne yer verilmekte ve dolayısıyla tüzel kişilerin hal ehliyeti bakımından herhangi bir tahditte bulunulmamaktadır. Görüldüğü üzere 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 125. maddesi ile ultra vires ilkesi tarihe karışmaktadır. Ultra vires ilkesinin tarihe karışmasında AET'nin 68/151 sayılı şirketlere ilişkin Birinci Yönergesinin ilgili hükmü oldukça etkindir. Nitekim Kanun gerekçesinde 125. maddeye ilişkin olarak aşağıdaki açıklamalara yer verilmektedir. "Bu madde, 6762 sayılı Kanun'un 137. maddesinde öngörülmüş bulunan ve tüm ticaret şirketleri için geçerli olan ultra vires ilkesini, AET'nin 68/151 sayılı şirketlere ilişkin birinci Yönergesi'nin ilgili hükmünü dikkate alarak kaldırmıştır (Genel Gerekçenin 100 numaralı paragrafına bakılmalıdır.). Ticaret şirketleri Türk Medenî Kanunu'nun 48. maddesi çerçevesinde haklardan yararlanabilecek, borçlar üstlenebileceklerdir. 371. maddenin ikinci fıkrasında olduğu gibi Kanun'un bazı hükümlerinde, işletme konusu dışında yapılan işlemlerin hukukî sonuçları özel olarak düzenlenmiştir." 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ultra vires ilkesini ortadan kaldırmakla birlikte; Kanun gerekçesinde de açık bir biçimde ifade edildiği üzere Kanun'un belirli hükümlerinde işletmelerin konusu dışında yaptığı işlemlerin sonuçları hakkında özel düzenlemelere yer verilmektedir. Örnek vermek gerekirse Kanun'un 371. maddesinin ikinci fıkrasında şirketi temsile yetkili olanların üçüncü kişilerle işletme konusu dışında yaptığı işlemlerin de şirketi bağlayacağı belirtilmiştir. Bahse konu bağlayıcılık açısından üçüncü kişinin işlemin işletme konusu dışında bulunduğunu bilmesi veya durumun gereğinden bilebilecek durumda bulunduğunun ispat edilmesi gerekmektedir. Fıkranın devamında şirket esas sözleşmesinin ilân edilmiş olmasının bu hususun ispatı açısında, tek başına yeterli delil olamayacağı açık bir biçimde hüküm altına alınmıştır(7). Benzer şekilde Kanun'un 210. maddesinin üçüncü fıkrasında kamu düzenine veya işletme konusuna aykırı işlemlerde veya bu yönde hazırlıklarda ya da muvazaalı iş ve faaliyetlerde bulunduğu belirlenen ticaret şirketleri hakkında, özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nca, bu tür işlem, hazırlık veya faaliyetlerin öğrenilmesinden itibaren bir yıl içerisinde fesih davası açılabileceği hüküm altına alınmıştır(8). V- SONUÇ 01.07.2012 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(9) ülkemiz ticari hayatını düzenleyici birçok yeniliği beraberinde getirmektedir. Bu yeniliklerin başında ticaret şirketlerinin hak ehliyetlerinin işletme konusu ile sınırlanması anlamına gelen ultra vires ilkesinin tarihe karışacak olması gelmektedir. 6102 sayılı Kanun ticaret şirketlerinin hak ehliyeti hususunda Türk Medeni Kanunu'nun 48. maddesine atıf yapmak suretiyle hak ehliyeti üzerindeki sınırlamayı kaldırmaktadır.
Okan NETEK* Yaklaşım (*) Vergi Müfettişi (E. Hesap Uzmanı) (1) 09.07.1956 tarih ve 9353 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. (2) Bilindiği üzere ülkemiz 11 Aralık 1999 tarihinde Helsinki Zirvesi'nde AB'ye tam üye adayı olma konumunu kazanmıştır. Bu statü AB maddi hukuk kurallarının belli bir süreç ve plan dahilinde ülkemiz hukukuna aktarımını gerekli kılmıştır. Bu gereklilik, AB Konseyi'nin 3 Ekim 2005 tarihinde Türkiye ile müzakerelere başlanması kararının ardından bir zorunluluk halini almıştır. (3) 14.02.2011 tarih ve 27846 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. (4) Türk Ticaret Kanunu'nun 1534. maddesine göre Kanun'un geçici 2 ve geçici 3. maddeleri Kanun'un yayımı ile birlikte yürürlüğe girmiştir. Maddenin devamında Kanun'un 1524. maddesinin Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl sonra yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. Kanunun Türkiye Muhasebe Standartlarının uygulanmasına ilişkin hükümleri ile anonim şirketlerin denetlenmesine ilişkin hükümlerin de 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmesi hüküm altına alınmıştır. (5) Yrg. 11. HD.'nin, 24.09.1990 tarih ve 5383/5771 sayılı Kararı. (6) Yrg. 11. HD.'nin, 23.03.1982 tarih ve 851/122 sayılı Kararı. (7) Kanun gerekçesinde Kanun'un 371. maddesindeki özel belirlemeye ilişkin aşağıdaki açıklamalara yer verilmektedir. "371. madde 6762 sayılı Kanun'un 321. maddesinden alınmış, ancak 6762 sayılı Kanun'un 137. maddesinde öngörülen ultra vires kuralının sistemden çıkması dolayısıyla varlığı gerekli yeni hükümlere de yer vermiştir. Birinci fıkra temsile yetkili olan kişilerin yapabilecekleri iş ve işlemlerin şirketin rücu edebilmesi ve edememesi yönünden sınırını göstermektedir. Ultra vires kuralı kalktığı için, artık şirketin hak ehliyetinin sınırını işletme konusu çizmemektedir. Şirketin hak ehliyetinin değil, imza yetkilisine rücu edeceği veya edemeyeceği sınırı, şirketin amacı ve işletme konusu belirler. Esas sözleşmenin konu hükmüne aykırı işlemlerle bu sınırın aşılması halinde şirketin rücu hakkı vardır. Başka bir deyişle, şirketin amacı ve işletme konusu dışında yapılan işlemler de, ikinci fıkrada açıkça belirtildiği üzere, şirketi bağlar, üçüncü kişiye karşı şirket sorumludur; ancak, sınırı aşan temsil yetkisini haiz kişiye karşı şirket rücu talebinde bulunabilir." (8) Kanun gerekçesinde de ifade edildiği üzere, fıkra düzenlemesi 6762 sayılı Kanun'un 274. maddesinin ikinci fıkrasından esinlenerek kaleme alınmıştır. Bununla birlikte kanun düzenlemesinde, 6762 sayılı Kanun'daki düzenlemede ayrı olarak fesih davası sadece sermaye şirketlerine özgülenmiştir. Bu durum şahıs şirketlerinde kamu düzenine aykırılık olasılığının çok dar varsayımlarda gerçekleşebileceğinin düşünülmüş olmasından kaynaklıdır. Ayrıca ultra viresin kaldırılmış olması nedeniyle işletme konusuna aykırılığın söz konusu şirketlerde fesih davasına yol açmaması gerekmektedir. İşletme konusuna aykırı işlemlerde fesih davasının sermaye şirketlerinde korunmuş olması önemli ve etkili aykırılıklarda boşluk yaratmamak görüşünden kaynaklanmaktadır. (9) 14.02.2011 tarih ve 27846 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.
|