Ücretler yüksek SSK prim indirimi bekleneni vermez (30.01.08) |
30 Ocak 2008 | |
Dünya Bankası'nın (DB) yakın zamanda kamuoyuna açıklamayı planladığı Türkiye'yle ilgili Ülke Ekonomik Memorandumu'nda (Country Economic Memorandum) çarpıcı saptama ve önerilere yer verildi. Daha önce öğretmen maaşlarının yüksek olduğu saptamasını yapan DB, bu raporunda ise Türkiye'de imalat sanayinde ücretlerin de yüksek olduğunu vurguladı. Raporda, yüksek ücretlerin istihdam yüklerindeki indirimin yaratacağı etkiyi sınırlayacağı belirtildi. Raporda, sosyal güvenlik primlerinde 30 yaşın altında işe yeni gireceklere 7 puanlık bir indirim yapılmasının, genel bir indirimden daha faydalı olacağı vurgulandı. Ancak her iki durumda da istihdamda çarpıcı bir artış olmayacağı belirtilen raporda kur düzeyinin etkileri de ele alındı. Döviz kurunda yaşanacak aşırı bir artışın Türkiye'nin bazı doğrudan yabancı yatırımlarını ters etkileyeceği belirtilen raporda, büyük sermaye akımlarının ise bazı dengesizlikleri artırdığı ifade edildi. Raporda sermaye akımlarına karşı, sıkı finansal politikaların izlenmesi gerektiği kaydedildi. Dolar bazında ücretler arttı Türkiye'nin yükselen ücretlere bağlı olarak rekabet gücünü biraz yitirdiği belirtilen raporda, imalat sanayiindeki ücretlerin 2001 krizinden sonra dolar bazında ikiye katlandığına dikkat çekildi. TL'nin değer kazanmasına bağlı olarak, Türk işgücünün daha az rekabetçi olduğu saptaması yapılan raporda, sosyal güvenlik primleri ve işgücü yüklerinin indirilmesiyle ilgili çalışmalar hakkında da görüş belirtildi. Ücretler üzerindeki yüklerin düşürülmesinin önemli olduğu, ama aynı zamanda ücret düzeylerinin de önemli olduğu ifade edilen rapora göre, "İstihdam vergilerindeki yüzde 1 puanlık düşüş, işgücü maliyetlerini yüzde 0,3 düzeyinde düşürüyor. Buna karşın, işgücü maliyetlerinin yüzde 0,70 düzeyi ücretten etkileniyor" denildi. Ücretlerin yüksek olduğu bir ortamda, istihdam yüklerindeki düşüşün ücretleri artırdığı; bu nedenle de istihdama etkisinin sınırlı olduğu vurgulanan rapora göre, "Fakat düşük ücretlerde, vergi indirimlerinin istihdama etkisi çok daha dikkat çekici oluyor" denildi. Teşvik sistemine eleştiri Prim indirimlerinin işe yeni giren 30 yaş altındakilere uygulanması durumunda çok daha fazla istihdam yaratacağı belirtilen rapora göre, "Fakat tüm kesimlere de 7 puanlık indirim uygulansa, sadece 30 yaş altındakilere de uygulansa işsizlik oranlarında ciddi bir düşüş söz konusu olmayacak" denildi. Sosyal güvenlik yükünde yapılacak her türlü indirim için başka kalemlerde artış yapılmasının gerekli olduğuna dikkat çekilen raporda, uygulanan teşvik sistemi de eleştirildi. Raporda, "Teşvikin maliyet etkinliği, net istihdam etkisi değerlendirildiğinde olumsuz olarak karşımıza çıkar. Teşvikli olarak oluşturulan istihdamın yüzde 70'le, 90'lık kısmı herhangi bir bölgesel teşvik olmasa dahi oluşacak nitelikteydi" denildi. Rapora göre, Türkiye'nin orta dönem ajandasında birinci önceliğini "ikinci nesil reformlar" oluşturuyor. Rapora göre, yüksek büyüme oranlarının sürdürülmesi için "daha çok ve etkili yatırım yapılması konusu" önemini koruyor. Bu nedenle toplam faktör verimliliğindeki artışta ciddi bir değişim olmayacağı varsayılırsa, yatırımların gayri safi yurtiçi hasıla içindeki payının yüzde 30'un üzerine çıkarılması gerekiyor. Yapılacak yatırımların kompozisyonu da, büyümenin sürekliliği için önem arz ediyor. Çünkü, kimi yatırımlar belli bir dönem istihdamı artırsa da, esas olarak iç talebi artıran ve dış borç stokunu artıran etkilerde bulunuyor. Kurdaki düşüşün etkisi Türkiye'nin en zorlu ödevinin yüksek büyümeyle birlikte cari açığı idare etmek olduğu kaydedilen raporda, bu tür hızlı büyümelerin ithalatta da ciddi bir artışı beraberinde getirdiği kaydedildi. Petrol fiyatlarının da cari açıkta önemli bir unsur olduğu belirtilen raporda, "Türkiye, diğer orta gelirli ülkelere göre petrol fiyatlarına daha bağımlı; bu nedenle de fiyat hareketlerinden daha fazla etkileniyor" değerlendirilmesinde bulunuldu. Raporda ihrcatçıların sık sık gündeme getirdiği döviz kuruyla ilgili gelişmeler de değerlendirildi. Döviz kurundaki düşüşün dış borçlar konusunda sınırlı bir etki yaratacağı vurgulanan raporda, reel efektif döviz kurundaki 10 puanlık düşüşün cari işlemler dengesinde gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 0,5'i oranında bir düşüşe neden olduğu belirtildi. Buna ilave olarak, döviz kurundaki düşüşün borç sürdürülebilirliği için gerekli olan faiz dışı fazlanın gayri safi yurtiçi hasılaya olan oranını artırarak, dış borç stokunda olumlu etki yaptığı kaydedildi. Ancak raporda döviz kurunun aşırı değerlenmesi durumunda kimi doğrudan yatırımların olumsuz etkileneceği de belirtildi. Enflasyonu 2007-2008 döneminde yüzde 4'e düşürmenin finansal disiplinin yanı sıra, yapısal reformu da gerektirdiği kaydedilen raporda; yüzde 4'lük hedefe 2008 sonrasında ulaşılabileceği belirtildi. Sermaye akımlarının kontrolü Büyük sermaye akımlarının dengesizliklere yol açtığı kaydedilen raporda, bu dengesizliklerin giderilmesi için birkaç yolun söz konusu olabileceği belirtildi. Bu kapsamda, vergilendirmelerin yapılabileceği ancak bunun kaynak maliyetlerini artıracağı belirtildi. Raporda, en iyi yolun sıkı finansal politikaları sürdürmek olduğu ifade edildi. Finansal sıkılaştırmanın iç talebi daraltarak, sermaye akımlarının etkilerini azalttığı ifade edilen raporda, "Tercih edilir yol, yapısal faiz dışı fazlayı değiştirmeden sürdürmektir. Bu politika da, faiz dışı fazlanın gayri safi yurtiçi hasılaya oranını artırmaya neden olacaktır" denildi.
|