Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
6322 Sayılı Kanunla VUK’un 112. Maddesine Eklenen Hükümler Yine Anayasa’ya Aykırıdır PDF Yazdır e-Posta
18 Ağustos 2012
Image I- GİRİŞ

1998 yılında 4369 sayılı Kanunla Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesine eklenen 4 numaralı bent şöyleydi:

“Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen veya vergi kanunları uyarınca iadesi gereken vergilerin, ilgili mevzuatı gereğince mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iade edilmemesi halinde, bu tutarlara üç aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanun’a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz 120. madde hükümlerine göre red ve iadesi gereken vergi ile birlikte mükellefe ödenir.”

 

Gelir İdaresi “mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi” faiz ödememek için iyi kullanıyor, olmadık şekilde olmadık belgeler isteyerek süreyi uzatıyordu. Hatta vergi denetim elemanlarının yapacakları incelemeler dahi belge tamamlanması kapsamında değerlendiriliyordu.

 

Hüküm bu uygulama şekli ve faiz ödenmeye başlanacağı açısından eleştiri konusu oluyordu. Şimdi konu hakkında verilmiş yargı kararlarının gerekçelerine (çok fazla yer zapt etmemek için kısaca) özetle bakalım. www.ozdogrular.com

 

II- DANIŞTAY KARARLARI

Danıştay’ın muhtelif karalarında hüküm Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle uygulanmamıştır. Örneğin, Danıştay 7 ve 4. Dairesi’nin Kararlarında(1) faiz uygulamasında Anayasaya ve Avrupa İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 1 numaralı eki Protokolün (AİHS Protokolü) 1. maddesine aykırı olan dava konusu hükmün uygulanamayacağına karar verilmiştir. Uygulanacak hüküm ise 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleridir.

 

Örneğin 4. Dairesi karar gerekçesinde 213 sayılı Kanun’un 112. maddesinin 4. fıkrasının Anayasa karşısındaki durumunu açıklanırken önce Anayasa’nın ikinci maddesinde yer alan “Türkiye Cumhuriyetinin, insan haklarına saygılı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti” olduğu; 125. maddesinin 1. fıkrasında, İdare’nin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yoluna başvurulabileceği, 7. fıkrasında ise, İdarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğu hükmüne yer verdikten sonra, “hukuk devleti”ni “insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine açık olan, hukuka aykırı durum ve tutumlardan sakınan, hukuku devletin tüm organlarına hakim kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan devlettir.” şeklinde tanımlamıştır.

 

Gerekçede daha sonra Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrasının, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu kuralına göre AİHS Protokolünün geçerliliğine değinerek, Protokolün 1. maddesi hükmü gereğince, bir kişinin mülkiyet hakkından mahrum bırakılabilmesi, bu durumun, uluslararası hukukun genel ilkelerine aykırı bulunmaması, kamu yararına ve Kanun’un açık hükmüne uygun olması şartlarının birarada gerçekleşmesine bağlı olduğu, dolayısıyla, Anayasal ve kanuni dayanağı bulunmayan bir şekilde kişilerin mülkiyet hakkından mahrum bırakılmasının mümkün olmayıp, aksi durumun, yukarıda sözü edilen ve Anayasa ile kanun hükmünde olduğu belirtilen sözleşmeye de aykırılık teşkil edeceği açıklanmıştır. www.ozdogrular.com

 

III- ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL KARARI

Hüküm Aydın Bölge İdare Mahkemesi tarafından itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesi’nde dava konusu yapıldı ve Anayasa Mahkemesi fıkrayı iptal etti(2).

 

A- AYDIN BÖLGE İDARE MAHKEMESİ’NİN BAŞVURU GEREKÇELERİ

Aydın Bölge İdare Mahkemesi’nin iptal için Anayasa Mahkemesi’ne başvururken kabul ettiği Anayasa’ya aykırılık gerekçeleri özetle şöyledir:

 

1- Anayasa’nın 2. Maddesi Yönünden

Gerekçenin bu bölümünde, idarelerin vergi alacaklarının geciken kısmı için vade tarihinden itibaren gecikme faizi (veya zammı) oranında faiz uygulanırken, vatandaştan haksız tahsil edilen vergilerin vergi kanunları uyarınca iadesinde, mükellefin belge bilgi temininden sonraki 3 ay içinde iade edilmemesi halinde 3 aydan sonraki süre için tecil faizi oranında faiz öngörülmesinin ve devlet alacağında hemen vade tarihiyle faiz başlatılırken devletin borcu söz konusu olunca mükellefin belge bilgi temininden sonraki 3. ay sonrasına faiz işletilmesi, ayrıca devlet alacağında gecikme zammı oranında faiz alınmakta iken devlet borcuna tecil faizi oranında faiz verilmesi hukuk devleti ilkesine aykırı bulunmuştur.

 

112. maddenin bir çıkmazı olarak da mahkeme kararıyla hukuka aykırılığı sabit hale gelen ancak vatandaşın iyi niyetle ödediği verginin iadesi söz konusu olunca bunun için faiz öngörülmemesi gösterilmiştir. Uzun süre sonra iade edilen vergiye özellikle de enflasyonist ortamda faiz uygulanmamasının, mükellef yönünden ekonomik eksilme, idare yönünden sebepsiz zenginleşme sonucunu doğurduğu, yasa koyucunun devlet alacağının her tür geç tahsilinde (yargı kararı sebebiyle geç tahsil edilse bile), vade gününden itibaren faiz işletirken, yargı kararı gereği iade etmek zorunda olduğu vergilere faiz öngörmemesinin, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı belirtilmiştir. www.ozdogrular.com

 

Gerekçede, mahkeme kararıyla hukuka aykırılığı ortaya konulan vergilerin, iadesinin zaten zorunlu olduğu, iade sırasında ekonomik kaybı karşılamak için genel hükümlere göre “hizmet kusurundan dolayı” faiz için ayrıca hüküm kurulabileceği, düşünülse de; faiz taleplerinin yargı yerlerince öncelikle hemen 112. maddenin 4. fıkrasıyla ilişkilendirildiği ve yasada bu yönde düzenleme olmadığı için talebin reddedildiği de vurgulanmıştır. Uygulamanın devlet alacağı ile borcuna farklı muamele olduğu belirtilerek fıkra hükmünün Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

 

2- Anayasa’nın 10. Maddesi Yönünden

Gerekçede, 112. maddenin 4. fıkrasında gerek, yasa gereği yapılan vergi iadelerine, mükelleflerin bilgi belge temininden sonraki 3. aydan sonrası için faiz uygulaması gerekse yargı kararı uyarınca iade edilen vergiler için hiç faiz öngörülmemesinde, aynı durumdaki devlet alacaklarına vade tarihinden geçerli faiz uygulaması öngörüldüğünden Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen, kanun önünde eşitlik ilkesine uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir.

 

3- Anayasa’nın 35. Maddesi Yönünden

Gerekçenin bu bölümünde Anayasa’nın 35. maddesi hükmüne yer verilmiş ve ekonomilerde bir değişim vasıtası olan para, çeşitli ticari, sınaî, zirai vs. faaliyetlerde kullanılmakla, sahibine kazanç, kira, nema vs. adları altında kimi yararlar sağlayan ekonomik bir değer olduğu, paranın, sahibi dışındaki kişi ve kuruluşlarca kullanılması, sahibinin bu ekonomik değerden mahrum bırakılması sonucunu yaratması yanında, enflasyon etkisinde olan ekonomilerde, paranın değerini, yani alım gücünü enflasyon oranına bağlı olarak yitirmesine neden olduğu, hukuk sistemlerinde paranın sahibinden başkası tarafından kullanılmasının neden olduğu bu zarar, “faiz” adı altında yapılan ek ödemelerle karşılandığı belirtilerek, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi 1. Dairesi’nin Kararı’nda(3), vergi olarak haksız tahsil edilen ve beş yıl beş ay sonra geri verilen meblağdan yararlanma hakkından uzunca süre mahrum kalınmasının, ilgilinin mali durumunda önemli ve kesin zararlara neden olduğunu; bu durumun da 1 No.lu Protokolün l. maddesini ihlal ettiğini kabul ettiğinden bahisle anılan anlaşma ve karar gerekçesi hakkında bilgi verilmiştir.

 

Sonuçta da, mükellefe aylar/yıllar sonra iade edilen vergiye faiz işletilmemesi veya vade tarihinden sonraki dönemlerde işletilmesinin kişi aleyhine mülkiyet hakkının ihlali sonucunu doğurduğu, 213 sayılı Yasa’nın 112. maddesinin 4. fıkrasında; yasalar gereği iade edilen vergilere, mükellefin belge bilgi sunmasından sonraki 3. ayın sonrasından itibaren faiz işletilmesi ve de yargı kararı gereği iade edilen vergilere faiz işletilmesinin hiç düzenlenmemesinin Anayasa’nın 35. maddesine aykırı olduğu belirtilmiştir. www.ozdogrular.com

 

B- ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İPTAL GEREKÇELERİ

Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeleri aşağıda özetlenmiştir:

a) “213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 112. maddesinin dördüncü fıkrası ile mükelleflerden fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde, tahsilâtın üzerinden çok zaman geçmiş olsa da istenen bilgi ve belgelerin teslimiyle yapılan iade talebinden sonraki üç ay içinde yapılmayan iadeler için bu üç ayın sonundan başlamak üzere düzeltme fişinin tebliğ edildiği güne kadar işleyen tecil faizinin vergi aslı ile beraber ödenmesi öngörülmektedir. Buna karşın aynı maddenin üçüncü fıkrası ile eksik tahsil edilen veya tahsil edilemeyen vergiler için mükelleflerden verginin ödenmesi gereken tarihten itibaren ödemenin yapıldığı güne kadar işleyen gecikme faizi alınmaktadır.

 

Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık devlettir.”

 

b) “Anayasa’nın 35. maddesinde ise, herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı, herkese başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şey üzerinde dilediği biçimde yararlanma, tasarruf etme, başkalarına devretme, kullanma, biçimini değiştirme, harcama ve tüketme olanağı verir.

 

İtiraz konusu kural, kamu kurumları ile kişiler arasında kamu idarelerinin kamu gücüne dayalı yetkilerini kullanırken hatalı işlemleri nedeni ile oluşan alacaklı-borçlu ilişkilerinin borçlu olan kamu kurumları lehine bozulmasına sebebiyet vermektedir. Bunun yanında kamu kurumlarının borcunu ödemesini geciktirmede teşvik edici olmakta ve vatandaşların devlete olan güvenini sarsmaktadır.

 

Vergi, devletin vatandaşlardan kamu gücüne dayalı ve karşılıksız tahsil ettiği bedel olsa da idarece yapılmış olan vergi tahsilâtının fazla veya yersiz olduğu tespit edildikten sonra bu tahsilât, mükellefler için bir “alacak” haline gelmektedir.

 

Alacak hakkı mülkiyet hakkı kapsamında kişilerin temel haklarındandır. Kişiler yanlış veya yersiz vergi tahsilatı nedeni ile belli bir süre mülkiyetlerinde olması gereken bir meblağdan kullanma, tasarruf etme ve harcama şeklinde yararlanma imkanından mahrum kalmaktadırlar. Bu süre zarfında enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan aşınma ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu mülkiyetin tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır.

 

İtiraz konusu düzenleme ile devlet fazla veya yersiz yapılmış tahsilâtlar ile hazinesinde tuttuğu meblağı kişilere iade ederken üzerinden uzun zaman geçmiş olsa bile talep tarihinden üç ay sonra başlamak üzere işleyecek faizi ödemektedir. Düzenleme ile elde edilen kamu yararı kamu için öncelikli, genel menfaatleri koruyan, kamu hizmetlerinin sürdürülmesi için zorunlu bir durum arz etmemekte, sadece devlete başkasının mülkü üzerinde sebepsiz ve karşılıksız biçimde tasarruf etme hakkını vermektedir.

 

Fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde, tahsilâtın yapıldığı tarih yerine başvuru tarihinden üç ay sonra başlamak üzere işleyecek faizin ödenmesine ilişkin kural, kişinin belli bir dönem için faiz gelirinden mahrum kalması sonucunu doğurarak genel yarar ile kişi yararı arasındaki dengenin bozulmasına yol açmakta, bu durum hukuk devletinde korunması gereken mülkiyet hakkının ihlaline neden olmaktadır.”

 

Anayasa Mahkemesi gerekçenin bundan sonraki bölümünde AİHS Protokolün 1. maddesini alarak, devam etmiş ve emsal karar örneği de vererek, VUK’un 112. maddesinin dava konusu hükmünün hem Sözleşmenin anılan maddesine hem de Anayasa’nın 35. maddesine aykırı olduğu için iptaline karar vermiştir. www.ozdogrular.com

 

IV- İPTAL GEREKÇELERİNİN ÖZÜ

Yukarıya alınan Danıştay kararları ile Anayasa Mahkemesi kararları esas olarak aynı gerekçelere dayanmaktadır. Anayasa Mahkemesi, Danıştay gerekçelerine ek olarak Anayasa’nın 35. maddesine aykırılığı da eklemiştir. Buradan Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’nın 35. maddesini AİHS Protokolünün 1. maddesi ile paralel değerlendirdiğini anlıyoruz (Bu da Mahkemenin hukuk kuralları yorumlanırken insan haklarının da göz önünde bulundurulması gerektiği şeklinde bir yönlendirme içinde olduğunu göstermektedir.).

 

Anayasa’ya aykırılık esas olarak; farklı muamele (Anayasa md. 2) ve faiz hesaplanmasında mülkiyet hakkının ihlali (Anayasa md. 35) konularındadır.

 

Farklı muamele mükellefe iade edilen vergi için;

— Hiç faiz hesaplanmaması,

— Daha kısa süre için faiz hesaplanması,

— Devletin vergi alacağına uyguladığından daha düşük oranda faiz uygulaması, olarak görülmüş ve bu durumlar Anayasa’nın 2. maddesine aykırılık olarak değerlendirilmiştir.

Düşük faiz uygulaması zamanında ödenmeyen vergilere gecikme zammı oranında faiz uygulanırken, iade edilen vergilere tecil faizi oranında faiz uygulanmasıdır.

 

Mülkiyet hakkının ihlali ise paranın kullanım süresi için faiz ödenmesi gerekirken, başvuru tarihinden itibaren üç ay geçtikten sonra faiz ödenmesidir. Bu aykırılık Anayasa Mahkemesi Kararı’nda, “… vergilerin iadesinde, tahsilâtın yapıldığı tarih yerine başvuru tarihinden üç ay sonra başlamak üzere işleyecek faizin ödenmesine ilişkin kural, … korunması gereken mülkiyet hakkının ihlaline neden olmaktadır” cümlesi ile açık olarak belirtilmek suretiyle hem Anayasa’nın 35. maddesine hem AİHS Protokolünün 1. maddesine aykırı bulunmuştur. www.ozdogrular.com

 

V- 6322 SAYILI KANUNLA YAPILAN DÜZENLEME VE ANAYASA, AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİ VE ANAYASA MAHKEMESİ KARARI KARŞISINDAKİ DURUMU

6322 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 4 numaralı fıkra yeniden düzenlenmiş, hemen arkasından bir fıkra 5 numaralı fıkra olarak eklenmiş ve 5 numaralı fıkranın numarası da 6 olarak değiştirilmiştir. Kanun’un 16. maddesiyle de 14. maddenin uygulanmasına ilişkin geçici 29. madde eklenmiştir. Şimdi bu hükümleri yukarıda açıkladığımız iptal gerekçeleri açısından inceleyelim.

6322 sayılı Kanunla VUK’un 112. maddesine eklenen 4 ve 5 numaralı fıkralar şöyledir:

“4. Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergiler, fazla veya yersiz tahsilatın mükelleften kaynaklanması halinde düzeltmeye dair müracaat tarihi, diğer hallerde verginin tahsili tarihinden düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanun’a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte, 120. madde hükümlerine göre mükellefe red ve iade edilir.”

 

“5. Vergi kanunları uyarınca iadesi gereken vergilerin, ilgili mevzuatı gereğince mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iade edilmemesi halinde, bu tutarlara üç aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanun’a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz, 120. madde hükümlerine göre red ve iadesi gereken vergi ile birlikte mükellefe ödenir.”

 

Eski 4 numaralı fıkra “fazla ve yersiz olarak tahsil edilen vergiler” ile “vergi kanunlarına göre iadesi gereken vergiler” açısından ikiye ayrılmış, ilki 4 numaralı, ikincisi de 5 numaralı fıkrada yeniden düzenlenmiştir. www.ozdogrular.com

 

A- 4 NUMARALI FIKRA

a) 4 numaralı fıkrada “fazla veya yersiz olarak tahsilatın”ın mükelleften kaynaklanması ile mükelleften kaynaklanmaması durumlarında ayrım yapılmıştır (Burada bu durumların neyi ifade ettiği sorunu üzerinde durmayacağız.). Eğer fazla veya yersiz ödeme mükelleften kaynaklandı ise iadede faiz uygulaması başvuru tarihinden başlayacaktır. Diğer durumlarda tahsil tarihinden itibaren faiz ödenecektir.

 

Yukarıdaki yargı gerekçelerinde hiçbir yerde, hiçbir şekilde fazla ödemenin kimden kaynaklandığına dair bir ifade geçmemektedir. Sadece paranın sahibinin kullanımı dışında kalan, devlet tarafından kullanılan süreden bahsedilmektedir. Yeni dördüncü fıkra ile devletin mükellefin parasını mükellefin kendi hatasından dolayı kullanıldıysa, sağlanan çıkarın sebepsiz zenginleşme olmadığı şeklinde bir hukuk kuralı getirmiştir.  Örneğin kendi hatanızla 100.000 TL fazla ödeme yaptınız ve hatanızı bir yıl sonra fark etti iseniz o bir yıl içinde bu paradan elde edeceğiniz faiz veya devletin bu parayı ödemeseydiniz kullanacağı krediye ödeyeceği faiz sizin ve devletin malvarlığında gereksiz bir değişikliğe yol açmamış olacak! (Burada hemen mükellefin değil de çalışanlarının bilerek ya da bilmeden yaptıkları hatalardan kaynaklanan fazla ödemelerin ne olacağı sorusu sorulabilir. Böyle bir durumda vergi idaresinden alınacak yanıt bu hatanın mükellefin hatası olduğu şeklinde olacaktır.). Bu düzenleme yargı kararının yerine getirilmesi değil, yerine getirilmemesi için hukukun arkasından dolanılmasıdır. İptal gerekçesinde yer alan “Fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde, tahsilâtın yapıldığı tarih yerine başvuru tarihinden üç ay sonra başlamak üzere işleyecek faizin ödenmesine ilişkin kural, … korunması gereken mülkiyet hakkının ihlaline neden olmaktadır.” tespiti çok açıktır, ayrım gözetmemektedir ama yeni hükümle yok sayılmaktadır.

 

İptal edilen hüküm başvuru tarihinden üç ay sonra faiz hesaplamaya başlanmasını öngörürken yeni hüküm sadece üç ayı kaldırmış, başvuru tarihini esas almıştır. Oysa iptal gerekçesinde “tahsilâtın yapıldığı tarih yerine başvuru tarihinden üç ay sonra başlamak üzere işleyecek faizin ödenmesine ilişkin kural, ….. korunması gereken mülkiyet hakkının ihlali” olarak görülmüştür. Aykırılık başvuru tarihinden sonraki üç ay faiz hesaplanmaması değil, gerekçede açık olarak belirtildiği üzere “tahsilâtın yapıldığı tarih yerine” daha sonraki başka bir tarihin esas alınmış olması, paranın kullanılmaya başlandığı tarihten itibaren faiz hesaplanmamasıdır.

 

Yeni hükümde de eğer iade edilecek vergi mükelleften kaynaklanıyor(?) ise paranın bu süre içindeki ekonomik getirisine devlet el koymaktadır. Uygulamada hemen bütün fazla ve yersiz ödemelerin mükelleften kaynaklandığının ileri sürüleceği gerçeği ise ayrı bir sorun olacaktır.

 

Sonuç itibariyle, fıkrada yapılan düzenleme süre açısından iptal edilen hükümle aynı niteliktedir ve aynı gerekçeler yeni hüküm için de geçerlidir. Hüküm Anayasa’ya aykırıdır.

 

b) İade edilecek vergiler için yine tecil faizi oranında faiz ödeneceği hükme bağlanmıştır ki, bu da yukarıda açıklanmış olan Anayasa’nın ikinci maddesine aykırılığın giderilmemesi anlamına gelmektedir. Alırken gecikme zammı, verirken tecil faizi uygulanmasının eşitlik olmadığı Anayasa Mahkemesi kararında da yer almaktadır. Aynı düzenlemenin yeniden yapılması aykırılı gidermez.

 

B- 5 NUMARALI FIKRA

6322 sayılı Kanunla VUK’un 112. maddesine eklenen 5 numaralı fıkra, iptal edilen 4 numaralı fıkranın vergi kanunlarına göre iadesi gereken vergiler açısından yeniden kanunlaştırılmış halidir.  Vergi kanunlarına göre iadesi gereken vergilere uygulanacak faiz açısından iptal edilen hükmün Anayasa’ya aykırı bulunmadığı varsayımından hareket edilerek hüküm yeniden yürürlüğe konulmuştur.

 

Bize göre, tahsil edilmiş bir verginin iade edilmesi gerekiyorsa o aslında hiç ödenmemesi gereken bir vergidir, devletin kullanımında kaldığı süre içinde sahibi onu kullanmaktan mahrum kalmıştır, devlet de onu kullandığı için yarar sağlamıştır. Fazla veya yersiz ödenen vergiden bu açıdan farkı yoktur, Anayasa Mahkemesi kararında da böyle bir ayrım yapılmamıştır. Anayasa Mahkemesi kararında sadece fazla ve yersiz ödenen vergilerin iadesinden bahsedilmesinin nedeni iptale konu olan itiraz davasının ihtirazi kayıtla ödenen verginin iadesiyle ilgili olarak açılmış olmasından kaynaklanmaktadır.

 

Örneğin düşük oranlı teslimlerden kaynaklanan KDV iadelerinde başvurunun ancak ertesi yılda yapılabilmesi, YMM raporlarının iki yıl boyunca vergi “denetleme” sürecinde tutulması ve iadenin ancak üçüncü yılda yapılması durumunda bu süre için faiz ödenmemesi mükellefin mülkiyet hakkı ihlal olmayacak. Çünkü o süre boyunca idare arada bir ilgili ilgisiz bilgi isteyecek ve bilgiler ancak bu süre içinde tamamlanmış olacak.

 

Böyle bir uygulamanın insan haklarına uygun olduğunu söylemek için belki de yukarıda bahsedilen hükümlerden ve gerekçelerden habersiz olmak gerekir ki, o durumda bile insanın mantığı kabul etmez. www.ozdogrular.com

 

C- GEÇİCİ MADDE 29

6322 sayılı Kanunla VUK’a eklenen geçici 29. madde şöyledir:

“Fazla veya yersiz tahsilatta faiz ödemesi:

Geçici Madde-29: Bu Kanun’un 112. maddesinin (4) numaralı fıkrası, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde uygulanır.”

 

6322 sayılı Kanun yayımlandı(4) ve madde de aynı tarihte yürürlüğe girdi. Maddeye göre, 15.06.2012 tarihinde önce fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilere bu vergiler ne zaman iade edilirlerse edilsinler faiz ödenmeyecek. Oysa iptal edilen hükme göre en azından başvuru tarihinden itibaren üç ay içinde iade edilmezlerse faiz ödeniyor idi. Yeni kanun Anayasa Mahkemesi’ni terse çeviriyor ve Anayasa Mahkemesi iptal kararını mükellef aleyhine vermiş oluyor. Bir başka ifade ile Anayasa Mahkemesi’nin mükellef lehine verdiği kararın sonucu mükellef aleyhine oluyor. Bildiğimiz kadarıyla hukuk sisteminde bir tarafı bir edimi yerine getirmeye mahkum eden bir karar o edimin ortadan kalkması sonucunu doğurmaz.

 

Geçici 29. madde Anayasa Mahkemesi Kararı karşısında yorumlanması çok zor bir maddedir. Anayasa Mahkemesi tahsil edilmiş ve iadesi gereken paralar için kullanıldığı bütün süre için faiz hesaplanması gerekir diye karar verirken yeni hüküm “eskilere hiç ödenmez” şeklinde çıkıyor. Burada sorulacak sorunun cümlesini kurmak çok zor. İptal gerekçelerinden biri de AİHS Protokolüne aykırılık ya,  soruyu şöyle formüle etmeye çalışacağız. Peki 15.06.2012 tarihinde sonra fazla ve yersiz vergi tahsil edilenler insan da bundan önce tahsil edilenler insan değil mi ki onların insan hakları yok, yoksa AİHS o tarihte mi kabul edildi, eğer öyleyse eski hüküm neden iptal edilmişti? İnsan haklarının bu şekilde bir yoruma tabi tutulabileceği en azından bizim aklımıza gelecek bir şey değil.

 

Bu hüküm hem mükellefler arasında farklılık yarattığı için Anayasa’nın 2. maddesine, hem de yürürlük tarihinden önce tahsil edilmiş paralar için faiz ödenmeyeceğini düzenlediği ve mülkiyete el koymak anlamında olduğundan Anayasa’nın 35 ve AİHS Protokolünün birinci maddesine aykırıdır. www.ozdogrular.com

 

VI- SONUÇ

Yukarıda yaptığımız açıklamalardan anlaşılacağı üzere, VUK’un 112. maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 4 numaralı fıkrası yerine aynı maddeye 6322 sayılı Kanunla eklenen 4 ve 5 numaralı fıkralar ile geçici 29. madde Anayasa Mahkemesi’nin 4 numaralı fıkrayı iptal eden kararında yer alan gerekçelerle Anayasa’ya aykırıdır.

Ana muhalefet partisinin başvurması durumunda Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edileceğinde kuşku yoktur.

Bunun dışında vergi dairesinden faiz isteminde bulunan mükelleflerin bu istemleri reddedileceği için ret işlemine karşı vergi mahkemelerinde açılacak davalarda Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunulması durumunda mahkemelerin konuyu (iptal ile sonuçlanan davada olduğu gibi) şikayet yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne götürmeleri sonucu söz konusu hükümlerin iptal edileceği düşünülmektedir.

Kazım YILMAZ*
Yaklaşım

*          VAVEK Yönetim Kurulu Başkanı

(1)         Dn. 7. D.’nin, 27.01.2009 tarih ve E.2005/340, K.2009/498 sayılı; Dn. 4. D.’nin, 06.10.2011 tarih ve E.2011/5499, K.2011/6892 sayılı Kararları.

(2)         Anayasa Mahkemesi’nin, 20.02.2011 tarih ve E. 2008/58, K. 2011/37 sayılı Kararı (14.05.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.).

(3)         İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi 1. D.’nin, 09.03.2006 tarih ve 100162/02 sayılı Eko-Elda Avee/Yunanistan Kararı.

(4)         15.06.2012 tarih ve 28324 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.