Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Şüpheli Alacakların Değerlemesi ve Muhasebeleştirilmesi PDF Yazdır e-Posta
27 Ağustos 2012
Image I- GİRİŞ

İşletmeler faaliyetleri sırasında, zarar doğurması olası risklerle karşılaşabilmekte ya da çeşitli nedenlerle iktisadi kıymetlerinde, miktarı kesin olarak saptanamayan değer azalışları meydana gelebilmektedir. Ekonomik hayatın gerçeklerinden olan bu gibi durumlar karşısında, işletmelerde iktisadi ve mali bünyeyi sarsabilecek söz konusu riskleri karşılamak amacıyla bir takım fonlar oluşturma gereksinimi doğmaktadır. Bu fonlardan karşılıklar, “İşletmenin sahip olduğu iktisadi kıymetlerde meydana geldiği halde miktarı kesin olarak saptanamayan değer azalışları ile zarar meydana getirmesi olasılığı bulunan riskleri karşılamak üzere, ayrılan fonlar” olarak tanımlanmaktadır.

Bu karşılıklardan biri de şüpheli alacaklar için ayrılır. Vadesinde tahsil edilemeyen ve ileride tahsil edilip edilemeyeceği kesin olarak belli olmayan senetli veya senetsiz alacaklar “şüpheli alacak” durumundadır. Senetli veya senetsiz alacakların şüpheli hale gelmeleri ve bu konu ile ilgili işlemler Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu durumda olan alacakların normal alacaklar arasından çıkarılması gerekir.

II- ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYIRMANIN ŞARTLARI

A- ALACAK TİCARİ VE ZİRAİ KAZANCIN ELDE EDİLMESİ VE İDAME ETTİRİLMESİ İLE İLGİLİ OLMALIDIR

Bir alacağın şüpheli alacak olarak değerlendirilmesinde ilk şart alacağın, ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olarak gerçek bir mal teslimi veya hizmet ifası karşılığında doğmuş olması gerekmektedir.

Şüpheli alacak karşılığının sadece ticari ve zirai kazançlardan ayrılabilmesi bu kazançlarda elde etme bakımından “tahakkuk esası”nın geçerli olması ile ilgilidir. Bilindiği gibi tahakkuk esasında, satılan mal veya hizmetin karşılığı tahsil edilmese bile, hasılata intikal ettirilmekte, mal ve hizmet satışından elde edilen meblağ henüz alacak aşamasında iken kârın tespitinde dikkate alınmaktadır.

İşletme bilançosuna dahil edilmiş olmakla birlikte ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmayan alacaklar için, diğer bütün şartları taşısalar bile şüpheli alacak karşılık ayrılamaz.

Tahsili şüpheli hale gelen alacağın kanun maddesindeki şartları taşıması için:

● Dava veya icra safhasında bulunması veya

● Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede düşük alacaklardan olması gerekmektedir. Küçük alacak tutarının işletmenin içinde bulunduğu sektöre ve faaliyet hacmine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.

Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde 2365 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin gerekçesinde şöyle denilmektedir.

“Karşılık ayrılmak suretiyle, zarara intikal ettirilecek alacağın ticari ve zirai faaliyetin elde edilmesi veya idamesi ile ilgili olması, diğer ifade ile alacağın daha önce hasılat hesaplarına intikal ettirilmiş bulunması gerekmektedir. Buna rağmen, özel alacaklarını tahsil edemeyen bazı tacirlerin bunları ticari defterlerine ithal edip, sonradan karşılık ayırmak suretiyle matrahlarını düşürdükleri görülmektedir.

Bu konudaki vergi kaybım ve ihtilafları önlemek için, karşılık ayrılacak alacağın ticari veya zirai kazancın elde edilmesi veya idamesi ile ilgili olması şartının madde metninde sarih şekilde belirtilmesi uygun görülmüştür.”

Ancak, alacağın mal veya hizmet satılmasından kaynaklanmasının ve daha önce hasılat olarak kayıtlara intikal ettirilmiş olmasının zorunlu olmadığı ayrıca, faaliyeti durdurulan ve iflas davası açılan bankadan olan ve repo işleminden kaynaklanan alacak için, Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde yazılı koşulların varlığı halinde şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceğine ilişkin Danıştay kararları mevcut bulunmaktadır.

Maliye Bakanlığı da, faaliyeti durdurulan bankadaki ticari mevduatın tahsilinin imkansız hale gelmesi durumunda şüpheli alacak karşılığı ayrılmasının mümkün olduğu yönünde görüş bildirmiştir.

Yukarıda açıklanan hususları taşıyan ve vadesinde tahsil edilemeyen alacak şüpheli hale gelir ve alacaklar arasından çıkartılarak şüpheli alacak olarak muhasebeleştirilir. Vergileme açısından mali kârı etkilemesi ancak karşılık ayrılması ile olur.

Karşılık ayrılabilmesi için aranan diğer şartlar şöyledir.

B- ALACAĞIN TEMİNATSIZ OLMASI GEREKİR

Şüpheli alacak karşılığı ayırabilmek için alacağın teminatsız olması gerekir. Teminata bağlanmış alacakların tahsilinin şüpheli hale geldiğini ileri sürmek mümkün değildir. Bu nedenle teminatlı alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılamaz.

Alacağın bir kısmı teminatlı ise, teminatsız kalan kısım için karşılık ayrılması mümkündür. Alacağın ne kadarlık kısmının teminatsız kaldığı belli olmadıkça karşılık ayrılamaz. Bu nedenle eğer teminat alacağın tamamını kapsamıyorsa bu takdirde alacağın teminatsız kalan kısmının kesin olarak belirlenmesi zorunludur. Aksi takdirde mevcut teminatın alacağın tümünü kapsadığı kabul edilir.

Alacağın şüpheli olup olmadığı değerleme günü itibariyle belirlenir. Buna göre haciz suretiyle teminata bağlanan alacaklarda, değerleme günü itibariyle teminat tutan belirlenir ve teminatın karşılayamadığı kısım belli olursa bu kısım için karşılık ayrılır. Eğer değerleme günü itibariyle teminatın tutarı belirlenmezse, alacağın ne kadarının teminatsız kaldığı bilinemeyeceğinden kısmen de olsa karşılık ayrılamaz.

Vadesinde ödenmeyen alacaklar için asıl borçlunun takip edilmesi, teminat olarak gösterilen kefillerin de ödeme yapmaması veya teminat olarak alınan çek ve senetlerin de karşılıksız çıkması durumunda bu alacaklar dava ve icra safhasına intikal ettirilmiş olduğundan şüpheli alacak sayılmak suretiyle karşılık ayrılması mümkün bulunmaktadır.

Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu’nun 1955 tarih ve 67 Sıra No.lu Kararı’nda;

“Vergi Usul Kanunu’nun şüpheli alacaklar için karşılık ayrılmasını öngören hükmünde yer alan ‘teminat’ kavramının geniş anlamıyla ifade edildiği gibi hukuk dilinde aynı ve şahsi olarak sınıflandırılan teminatın her şeklini kapsar. Bu nedenle herhangi bir bankanın bir tacire vermiş olduğu teminat mektubundan doğan alacağın tahsil edilememesi halinde borcu kefalet yani temin eden şirkete başvurmaksızın bu alacak için karşılık ayrılması VUK’un ‘teminatlı alacaklarda, şüpheli alacak karşılığı, teminattan geri kalan miktara inhisar eder’ hükmüne aykırıdır.”

sonucuna varılmıştır.

C- BİLANÇO ESASINA GÖRE DEFTER TUTULMALIDIR

Şüpheli alacaklar doğrudan doğruya zarar yazılamazlar. Bir alacağın şüpheli sayılarak zarar hesabına nakli, ancak karşılık ayrılması ile mümkündür. Karşılık ayrılarak gider kaydı ise, sadece bilanço esasına göre defter tutulması halinde söz konusu olacaktır. Bu nedenle işletme hesabı esasına göre defter tutan tüccar ve çiftçilerin şüpheli alacakları için karşılık ayırmaları fiilen mümkün değildir.

Şüpheli alacak karşılığının bilanço esasına göre defter tutan ticari ve zirai kazanç sahipleri için söz konusu olduğu Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesindeki “...değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.” hükmünden anlaşılmaktadır. Ayrıca pasifte karşılık ayrılmadan şüpheli alacağın doğrudan gider yazılamayacağı konusunda Danıştay 3. Dairesi’nin Kararı(1) bulunmaktadır. Bu hususlar şüpheli alacak karşılığını sadece bilanço esasında defter tutan ticari ve zirai kazanç sahipleri tarafından ayrılabileceğini göstermektedir.

D- AYRILAN KARŞILIKLARIN HANGİ ALACAKLARA AİT OLDUĞU KAYITLARDA GÖSTERİLMELİDİR

Ayrılan karşılığın hangi alacaklara ait olduğunun kayıtlarda ayrıntılı olarak gösterilmesi Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinin 3. fıkrası hükmü gereğidir.

Dolayısıyla ayrıntısı gösterilmeden toplu olarak ayrılan karşılıklar gider olarak dikkate alınamaz. Bu husus ayrılan karşılığın takip edilebilmesi açısından önemlidir.

E- KARŞILIK, ALACAĞIN ŞÜPHELİ HALE GELDİĞİ DÖNEMDE AYRILMALIDIR

Şüpheli alacak karşılığı alacağın şüpheli hale geldiği dönemde ayrılabilir. Bu durum dönemsellik ilkesinin bir gereğidir. Alacağın şüpheli hale gelmesi için borçlu hakkında ya dava açılması veya icra yolu ile alacağın tahsili cihetine gidilmesi gerekmektedir. Eğer alacak dava ve icra takibine değmeyecek kadar küçükse karşılık ayrılabilmesi için ya borçlu protesto edilmeli veya borç yazı ile birden fazla defa istenilmelidir. Söz konusu kanuni yollara başvurulmadan karşılık ayrılması mümkün değildir.

Bu durumda, vadesinde ödenmeyen alacak için yukarıdaki kanuni yollara hangi dönemde başvurulmuşsa, alacak o dönemde şüpheli hale geleceğinden, karşılık da söz konusu dönemde ayrılacaktır. Alacağın vadesi ile yukarıdaki kanuni yollara başvurulması farklı dönemlere rastlarsa, karşılık vadenin dolduğu yılda değil, gerekli kanuni şartın sağlandığı yılda ayrılacaktır. Bir başka ifadeyle alacağın vadesi geldiği halde tahsil edilememiş olması, karşılık ayırmak için yeterli değildir.

Şüpheli alacak karşılığı ayrılması ihtiyaridir. Mükelleflerin şüpheli hale gelmiş bulunan alacakları için karşılık ayırmamaları mümkündür. Bu nedenle zamanında ayrılmayan bir karşılığın daha sonraki bir dönemde ayrılması söz konusu olamaz.

Danıştay’ın görüşü de esas itibariyle bu yöndedir. Buna göre, karşılık ayrılacak dönemin mükelleflerin ihtiyarına bırakılması halinde mükellefler en çok kâr sağladıkları yılda karşılık ayırmayı tercih edebilirler ki böyle bir durum Kanun’un amacına ters düşer(2).

Ancak Danıştay’ın farklı kararları da bulunmaktadır. Örneğin, Danıştay Dördüncü Dairesi, Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde şüpheli hale gelen alacaklarla ilgili olarak, alacağın şüpheli hale geldiği yılda karşılık ayrılmasını zorunlu kılan bir ifadenin yer almadığını, önemli olan, maddede öngörülen koşulların var olup olmadığından bahisle, dönemin değişmesiyle alacağın şüpheli olma niteliğini kaybettiğinin kabul edilemeyeceğini belirterek, 1983 yılında şüpheli hale geldiği ihtilafsız olan alacaklar için, 1985 yılında değerleme günü değeri üzerinden karşılık ayrılmasında Yasa’ya aykırılık bulunmadığına karar vermiştir(3).

Yine aynı Daire, alacağın şüpheli hale geldiği dönemin geçirilmesi halinde, yeni değerleme günlerinde de tasarruf değerini muhafaza edecek olan alacak için karşılık ayırma imkanının ortadan kalkacağının kabul edilmesinin, Kanun’da öngörülmeyen bir nedenle kanunla tanınan bir hakkı bertaraf edilmesi anlamına geleceğine hükmetmiştir(4).

III- ÖZELLİKLİ DURUMLAR

A- VERİLEN AVANSLAR

Verilen avanslar için şüpheli alacak karşılığı ayrılıp ayrılmayacağı hususu tartışmalıdır.

Bir görüşe göre, bir alacağın şüpheli hale geldiğini kabul ederek karşılık ayırmak suretiyle zarar yazılabilmesi için, söz konusu alacağın mutlak suretle ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması ve o alacağın, ticari veya zirai bir işletmeye dahil bir malın satışından veya hizmetin yapılmasından doğması, diğer bir ifade ile alacağın, daha önce hasılat olarak kayıtlara intikal ettirilmiş bulunması gerekmektedir.

Bu nedenle, mal alımı için verilen avanslardan doğan alacaklara, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesiyle ilgili bulunmaması nedeniyle, şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmamaktadır. Çünkü mal teminine yönelik olarak verilen avanslar daha önce hasılat hesaplarına (ticari ve zirai işletmeye dahil bir mal satışından veya hizmet ifasından kaynaklanmadığı için) intikal ettirilmemiştir.

Bu çerçevede, mal teminine yönelik olarak verilen avanslar, ticari faaliyetle ilişkili bulunmakla birlikte, daha önce hasılat hesaplarına intikal ettirilmediği için karşılık ayrılmak suretiyle zarar yazılamayacaktır. Avansın ticari iş kapsamında verilmiş olması zarar yazılması için yeterli olmamaktadır.

Diğer görüş ise, alacağın katma değer vergisine isabet eden kısmı için karşılık ayrılabileceği yönündeki değerlendirmeler sırasında ifade edildiği üzere, bir alacağa karşılık ayrılabilmesi için. daha önce hasılat yazılmasının şart olmadığı, alacağın ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmasının yeterli olduğu yönündedir.

Maliye Bakanlığı’nca verilen yakın tarihli bir muktezada da verilen avanslar için şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceği ifade edilmiştir.

İleride teslim alınmak üzere taahhüt edilen mal mukabilinde sipariş avansı niteliğindeki ödemeler ticari faaliyetin devamı için yapılan ödemelerdir. Bu nedenle ticari bir alacak niteliği kazanan bu tür ödemeler için Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde belirtilen diğer şartların da yerine getirilmesi halinde karşılık ayrılması mümkündür.

B- KAMU İDARE VE KURULUŞLARINDAN OLAN ALACAKLAR

Karşılık ayırmada temel unsur, alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmesi nedeniyle bir zararın oluşma ihtimalidir. Kamu idare ve müesseselerinden olan alacağın tahsil edilememesi ve bu yüzden bir zararın oluşması ise ihtimal dışıdır.

Alacağın çok ileri tarihlerde tahsil edilecek olması da karşılık nedeni olarak düşünülemez. Ancak kamu idare ve müesseselerinden olan alacak için mevcudiyeti veya miktarı konusunda bir ihtilaf varsa, karşılık ayrılmaması için herhangi bir neden bulunmamaktadır.

Nitekim vergi idaresince verilen bir muktezada, alacağın kamu idaresi tarafından gecikmeyle ödenecek olmasının, alacağın tahsilinin şüpheli hale gelmesini gerektirmeyeceği, Karayolları Genel Müdürlüğü’nden olan alacağın Başbakanlık Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı’ndan nakitlerin karşılanması durumuna göre gecikmeli olarak tahsil edilebilmesi halinde, alacağın şüpheli hale geldiği kabul edilerek karşılık ayrılmasına kanunen imkan bulunmadığı belirtilmiştir.

Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu’nun 1962 tarih ve 116 Sıra No.lu Kararı’nda;

“Kamu idarelerine karşı yapılan inşaat taahhüt işlerinden doğan istihkaklara ait alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceği; ancak ayrılan karşılığın taahhüt hesapları ile ilişkilendirilmeyip ayrıldığı yılın genel ticari kâr-zarar hesabına mal edilmesi gerektiği”

belirtilmiştir.

Anılan Karar’ın gerekçesinde, kamudan olan alacakların teminatlı alacak olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, özel hukuk hükümlerine göre doğan ve şüpheli alacak karşılığına konu olabilecek olan bir alacağın, kamu idareleriyle veya diğer mükelleflerle ilgili olup olmadığını araştırmaya gerek olmadığı, borçlunun ödeme bakımından iyi niyet sahibi olup olmamasının, mali imkan ve itibarının bulunup bulunmamasının önemli olmadığı hususlarına yer verilmiştir.

C- ACİZ VESİKASINA BAĞLANAN ALACAKLAR

Aciz vesikası, haczedilen malların paraya çevrilmesi sonucunda, alacağının tamamını alamayan alacaklıya, icra memuru tarafından verilen ve ka­lan alacağı gösteren belgedir. Ancak aciz vesikası, alacağın tahsilinin imkansız hale geldiğini göstermez. Borçlunun durumu düzeldiğinde, alacak ödenecektir. Bu nedenle borçlu hakkında yapılan takibatın aciz vesikasına bağlanmış olması, alacağın değersiz alacak olduğunu göstermez ancak, karşılık ayırmak suretiyle gider yazma imkanı verir.

D- HESAPLANAN KATMA DEĞER VERGİSİ

Katma değer vergisinden doğan alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılıp ayrılamayacağı konusunda Vergi Usul Kanunu’nda açık bir hüküm bulunmamakta olup, bu konuda verilmiş bir özelge veya yargı kararına da rastlanmamıştır. Bu nedenlerle, katma değer vergisinin şüpheli alacak olarak gider kaydı durumu tartışmalıdır.

Katma değer vergisinden doğan alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılıp ayrılamayacağı sorunu, karşılık ayrılabilecek alacakların bir mal veya hizmet satışı nedeniyle daha önce hasılat yazılmış olması zorunluluğunun bulunup bulunmaması ile ilgilidir. Bu zorunluluğun bulunduğunun kabul edilmesi halinde, mal veya hizmet satışı ile ilgili olsa da hasılat yazılmayan katma değer vergisi alacağı için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün değildir.

Şüpheli alacak karşılığı ayrılması için alacağın daha önce hasılat yazılmasının zorunlu olmadığı, alacağın ticari veya zirai kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olmasının yeterli olduğu görüşünün kabul edilmesi halinde, katma değer vergisinden doğan alacak için karşılık ayrılmaması için bir neden yoktur. Bu görüşe göre alacağın ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması karşılık ayrılması için yeterlidir.

Ancak bizim kanaatimiz katma değer vergisinden doğan alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılamayacağı yönündedir.

E- HATIR SENETLERİ VE VERİLEN KEFALETLER İÇİN KARŞILIK AYRILIP AYRILAMAYACAĞI

Şüpheli alacak karşılığı ayırabilmesi için alacağın ticari veya zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması, gerçek bir alacağın bulunması ve bu alacağın tahsilinin kuşkulu duruma düşmesi gerekir. Karşılığında bir gelir ve menfaat sağlanmayan, kefalet nedeniyle doğup şüpheli hale gelen alacaklar, gerçek bir alış verişe dayanmayan ve finansman amacıyla alınan hatır senedi niteliğindeki bonolardan kaynaklanan alacaklar için karşılık ayrılamaz.

Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu Danışma Komisyonu’nun bir kararında da, bir işletmenin, kendi ticari ihtiyaçları ve işlemleriyle ilgili ve irtibatlı olmayan, hatıra dayalı olarak alınıp verilen ve gerçekte bir işlemi içermeyen bonolardan kaynaklanan alacaklarının tahsil edilememesi halinde, bunlar için karşılık ayrılmasına imkan olmadığı belirtilmiştir.

F- YURT DIŞINDAKİ KİŞİ VE KURUMLARDAN OLAN ALACAKLAR

Yurt dışındaki kişi ve kurumlardan olan alacakların şüpheli hale gelmesi ve bunlar için karşılık ayrılmasında Türkiye’deki kişi ve kurumlardan olan alacaklardan herhangi bir farkı bulunmamaktadır. Bu nedenle, bedeli tahsil edilemeyen döviz cinsinden yurt dışından olan alacaklar için de Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde belirtilen şartların yerine getirilmesi halinde karşılık ayrılması mümkündür. Ancak, yurt dışındaki kişi ve kurumlardan olan alacaklar için, ilgili ülkede dava veya icrai takibat konusu edilmeden Türkiye’de icraya başvurarak karşılık ayrılması mümkün değildir.

Yabancı devletlerden olan alacaklarla da durum aynıdır. Yani yurt dışındaki kişi ve kurumlardan olan alacaklarla ilgili olarak yapılan açıklamalar burada da geçerlidir. Nitekim, Maliye Bakanlığı’nca verilen bir Özelge’de, “Vadesi gelmiş olan alacaklarınız için kanuni takip yollarına başvurulmaması şirketinizin takdir yetkisinin üzerinde olduğu ve böyle bir işleme başlanılmasının dost ve kardeş bir ülkede faaliyetlerinize son verilebileceği ve tüm dostane ilişkileri olumsuz yönde etkileyeceğinden bahisle, bu konuda hiç bir kanuni takibe başlanılmadığı öne sürülmüşse de; vergi mevzuatında bahse konu gerekçeyle söz konusu alacaklarınız için şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına kanunen imkan bulunmamaktadır.” açıklaması yapılmıştır.

G- KONKORDATO HALİNDE ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI UYGULAMASI

Konkordato, alacaklıların üçte iki çoğunluğunun borçludan olan alacaklarının belli bir yüzdesinden vazgeçtiklerini belirleyen ve konkordatoyu kabul etmeyen diğer alacaklıları da bağlayan bir anlaşmadır.

Alacaklının kendi isteği ile tahsilinden vazgeçtiği alacaklar için şüpheli alacak karşılığı ayrılamaz. Bu durumda tahsili şüpheli olan bir alacak değil, tahsilinden vazgeçilen bir alacak söz konusudur.

Kanun koyucu şüpheli alacak müessesesi ile konkordato müessesesini ayrı ayrı düzenlemiştir. Vergi Usul Kanunu’nun 324. maddesinde, “Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kâr hesabına naklolur.” hükmü yer almaktadır.

Konkordatonun kabul edilmesi durumunda, konkordato yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, alacaklı yönünden değersiz alacak sayılır ve Vergi Usul Kanunu’nun 322. maddesi doğrultusunda işleme tabi tutulması gerekir. Değersiz alacaklar bu mahiyete girdikleri tarihte tasarruf değerlerini kaybederler ve mukayyet kıymetleriyle zarara geçirilerek yok edilirler.

H- İFLAS HALİNDE ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI UYGULAMASI

Borçlunun iflas etmesi halinde, alacaklarını iflas masasına kaydettirenler diğer şartlan da taşımaları halinde şüpheli alacak karşılığı ayırabilirler.

İ- KURUMLARIN DEVRİ VE VERASET YOLU İLE İNTİKALLERDE ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI UYGULAMASI

Kurumların devrinde, devir alınan kurum bünyesinde teşekkül etmiş alacağın, şartlar mevcut olduğunda, devralan kurumda değersiz veya şüpheli alacak olarak zarar kaydı kabul edilmektedir.

Veraset suretiyle intikallerde de, ölen şahıs zamanında teşekkül eden alacak, varisler tarafından, şartların mevcudiyetinde değersiz veya şüpheli alacak olarak zarara intikal ettirilebilmektedir.

J- SONRADAN TAHSİL EDİLEN ŞÜPHELİ ALACAKLAR İÇİN AYRILAN KARŞILIKLARIN DURUMU

Sonradan tahsil edilen şüpheli alacaklar için ayrılan karşılıklar, tahsil edildikleri dönemde gelir yazılarak matraha ilave edilirler.

IV- ŞÜPHELİ ALACAKLARIN MUHASEBELEŞTİRİLMESİ

Alacağın şüpheli hale gelmesi ve karşılık ayrılmasına ilişkin kayıtlar aşağıda bir örnekle gösterilmiştir.

Örnek: (A) Anonim Şirketi’nin 10 bin liralık alacağı vadesinde ödenmemiştir. Şirket tarafından 20.10.2009 tarihinde icra takibinde başvurulmuş söz konusu alacak için 31.12.2009’da şüpheli alacak karşılığı ayrılmış ve karşılık gideri olarak sonuç hesaplarına intikal ettirmiştir. Borçlu (B) Anonim Şirketi 10.02.2010 tarihinde konkordato talebinde bulunmuş, 25.03.2010 tarihinde konkordato kararı kesinleşmiştir. Konkordato anlaşmasında (B) Anonim Şirketi’nin borcun % 50’sini ödeyeceği hususu yer almaktadır.

Buna göre, (A) Anonim Şirketi’nin yapması gereken işlemler aşağıdaki gibidir.

–––––––––––––31.12.2009––––––––––

128 ŞÜPHELİ TİC. ALACAKLAR

10.000

 

      120 ALICILAR

10.000

–––––––––––––31.12.2009––––––––––

654 KARŞILIK GİDERİ

10.000

 

      129 ŞÜPHELİ TİC. ALACAK. KARŞ.

10.000

–––––––––––––31.12.2009––––––––––

690 DÖNEM KÂR VE ZARARI

10.000

 

      654 KARŞILIK GİDERİ

10.000

–––––––––––––––/–––––––––––––––

 

––––––––––––25.03.2010–––––––––––

120 ALICILAR

5.000

 

129 ŞÜPH. TİC. ALAC. KARŞ.

10.000

 

      128 ŞÜPHELİ TİCARİ ALACAKLAR

10.000

      644 KONUSU KALMAYAN
            KARŞILIKLAR

5.000

––––––––––––25.03.2010–––––––––––

644 KONUSU KALMAYAN
      KARŞILIKLAR

5.000

 

      690 DÖNEM KÂR VE ZARARI

5.000

–––––––––––––––/–––––––––––––––

 

Mehmet Tahir UFUK*
Yaklaşım

*            Vergi Başmüfettişi (E. Baş Hesap Uzmanı)

(1)         Dn. 3. D.’nin, 04.11.1991 tarih ve E. 1991/1853, K. 1991/2746 sayılı Kararı.

(2)         Dn. 4. D.’nin, 06.02.1975 tarih ve E. 1974/155, K. 1975/430 sayılı Kararı.

(3)         Dn. 4. D.’nin, 10.11.1992 tarih ve E. 1992/719, K. 1992/4809 sayılı Kararı.

(4)         Dn. 4. D.’nin, 02.05.1991 tarih ve E. 1988/4658, K.1991/1627 sayılı Kararı.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.