Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
İhtirazi Kayıtla Verilen Beyannamelerde Dava Açma Süresi PDF Yazdır e-Posta
06 Ağustos 2012
Image

Danıştay 4. Dairesi

Tarih        : 24.05.2011

Esas No   : 2011/2014

Karar No  : 2011/4464

İYUK Md. 7

İHTİRAZİ KAYITLA VERİLEN BEYANNAMELERDE DAVA AÇMA SÜRESİ

İhtirazi kayıtla verilen beyanname üzerine düzenlenen tahakkuk fişinin iptali istemiyle açılacak davada dava açma süresinin tahakkuk fişinin düzenlenme tarihinden itibaren başlayacağı hk.

 

İstemin Özeti: Davacı şirket tarafından ihtirazi kayıtla verilen 2009/11. dönemine ilişkin muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden gelir stopaj) vergisinin fazla ödenen kısmının kaldırılması ve faiziyle birlikte iadesi istemiyle dava açılmıştır. Vergi Mahkemesi kararıyla; Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi Tüzüğü ya da bunların hükümlerinin iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkacağı, gereken hallerde Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabileceği, bu tarihin kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemeyeceğinin hükme bağlandığı, anılan maddenin son fıkrasında ise, Anayasa Mahkemesi kararlarının Resmi Gazete’de hemen yayımlanacağı ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağının belirtildiği, Anayasa Mahkemesinin 8.1.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 15.10.2009 günlü E: 2006/95, K: 2009/144 sayılı kararıyla, Gelir Vergisi Kanununun 103. maddesinde yer alan “fazlası %35 oranında” ibaresinin ücret gelirleri yönünden iptaline, iptal hükmünün altı ay sonra yürürlüğe gireceğine karar verildiği. Anayasaya aykırı olduğuna karar verilerek iptal edilen ve bunun sonucunda hukuk âlemindeki varlığı ortadan kalkan yasa hükmüne göre karar verilmesinin “Anayasanın üstünlüğü” ve “hukuk devleti” ilkelerine aykırı olduğu, iptal hükmünün altı ay sonra yürürlüğe gireceğine karar verilmiş olmasının, yasama organına iptal kararının gerekçesine uygun olarak yeni bir düzenleme yapması için olanak tanımak ve ortada bir boşluk yaratmamak amacına yönelik olduğu, bu nedenle gelir vergisi tarifesinin ücret gelirlerine de uygulanacağına ilişkin yasa hükmünün Anayasa Mahkemesi kararıyla hukuken ortadan kalmış olması neticesinde, ücret gelirlerinin belli bir miktarı aşanlarının %35 oranında vergilendirilmesinin mümkün olmadığı, davacı adına ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerine yapılan tahakkukun %35 vergilendirme oranı üzerinden vergilendirilen kısmının iptali ile bu kısma isabet eden meblağın ücretlerinden fazla kesinti yapılan asıl mükellef çalışanlara iade edilmek üzere davacı şirkete iadesinin gerektiği gerekçesiyle tahakkukun iptaline ve fazla kesilen kısmın iadesine, faiz isteminin reddine karar verilmiştir. Davacı, faiz verilmesi gerektiğini, davalı İdare, davacı şirketin dava açma ehliyeti olmadığını, ayrıca Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği ilkesi uyarınca iptal kararlarının Resmi Gazete’de yürürlüğe girdiği tarihten itibaren ve geleceğe ilişkin olarak hüküm ve sonuçlarını doğuracağı ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararının altı ay sonra yürürlüğe gireceğini hükme bağlaması nedeniyle de, yürürlükteki mevzuat hükümleri uyarınca karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek, kararın bozulmasını istemektedirler.

 

Karar: Davacı şirket tarafından ihtirazi kayıtla verilen 2009/11. dönemine ilişkin muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden gelir (stopaj) vergisinin fazla ödenen kısmının kaldırılması ve faiziyle birlikte iadesi istemiyle açılan davayı kısmen reddeden Vergi Mahkemesi kararı taraflarca temyiz edilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 7. maddesinin 1. fıkrasında, dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu, aynı maddenin 2. fıkrasının (b) bendinde, dava açma süresinin vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda: tahakkuku tahsile bağlı olan vergilerde tahsilatın; tebliğ yapılan hallerde veya tebliğ yerine geçen işlemlerde tebliğin; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin; tescile bağlı vergilerde tescilin yapıldığı ve idarenin dava açması gereken konularda ise ilgili merci veya komisyon kararının idareye geldiği tarihi izleyen günden başlayacağı hüküm altına alınmıştır.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun “Muhtasar Beyanname” başlıklı 98. maddesinde, 94. madde gereğince vergi tevkifatı yapmaya mecbur olanların bir ay içinde yaptıkları ödemeler veya tahakkuk ettirdikleri karlar ve iratlar ile bunlardan tevkif ettikleri vergileri ertesi ayın yirmiüçüncü günü akşamına kadar bildirmeye mecbur oldukları belirtilmiştir.

Olayda, davacı tarafından 2009/Kasım dönemi muhtasar beyannamesi ve ihtirazi kayıt dilekçesi süresi içerisinde 17.12.2009 gününde davalı İdareye verilmiştir. Davacının muhtasar beyanname verme süresi içinde ihtirazi kayıt içeren dilekçesini İdareye verdiği ve aynı gün düzenlenen tahakkuk fişi ile ihtirazi kaydın kabul edilmediği hususu tartışmasız olduğundan, tahakkuk fişinin düzenlendiği tarihten itibaren 30 günlük dava açma süresi içinde dava açılması gerekmektedir.

Bu durumda, 17.12.2009 tarihine göre en son 18.01.2010 gününde dava açılması gerekirken 20.01.2010 tarihinde açılan davada süreaşımı bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, dava açma süresi geçirildikten sonra açılan davanın süre aşımı nedeniyle incelenmesi mümkün bulunmadığından işin esasını inceleyen Vergi Mahkemesi kararında yasaya uygunluk görülmemiştir.

Bu nedenle, Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, esasta oybirliğiyle, usulde oyçokluğuyla karar verildi(*).

-------------------------------------------------------------------------------------

(*)         KARŞI OY: Davacı şirket tarafından ihtirazi kayıtla verilen 2009/11. dönemine ilişkin muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden gelir (stopaj) vergisinin fazla ödenen kısmının kaldırılması ve faiziyle birlikte iadesi istemiyle açılan davayı kısmen reddeden Vergi Mahkemesi kararı taraflarca temyiz edilmiştir.

             213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesinde, mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettübeden gerçek ve tüzel kişi, vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından, alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişi olarak tanımlanmış, 4. fıkrasında ise. Vergi Usul Kanunu’nun müteakip maddelerinde geçen “mükellef tabirinin vergi sorumlularına da şamil olduğu açıklanmıştır. Aynı Kanunun “Vergi Mahkemesinde dava açmaya yetkili olanlar” başlıklı 377. maddesinde ise, mükelleflerin ve kendilerine vergi cezası kesilenlerin, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı dava açabilecekleri, 378. maddesinde de, Vergi Mahkemesinde dava açabilmek için verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonu kararlarının tebliğ edilmiş olması, tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması gerekliliği hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun “Vergi kesenlerin sorumluluğu” başlıklı 11. maddesinin, 1. fıkrasında ise, yaptıkları ve yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanların, verginin tam olarak kesilip ödenmesinden ve bununla ilgili diğer ödevleri yerine getirmekten sorumlu oldukları, 2. fıkrasında da, bu sorumluluğun bunların ödedikleri vergiden dolayı asıl mükellefe rücu etme hakkını kaldırmayacağı hüküm altına alınmıştır.

                Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesinde tanımlanan şekliyle vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan gerçek ve tüzel kişileri ifade etmektedir. Türk Vergi Sisteminde vergi mükellefi ile hukuki veya iktisadi bir ilişki içine giren gerçek veya tüzel kişinin yani vergi sorumlusunun, mükellefe ödeme yaparken ödenecek tutardan bir kısmını vergi olarak kesip vergi dairesine yatırma sorumluluğu bulunmaktadır. Yaptıkları veya yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanlar, vergilendirmeye ilişkin işlemin belgeye bağlanması, kesintilerin muhtasar beyanname ile beyanı ve verginin vergi dairesine ödenmesi gibi ödevleri yerine getirirler. Dolayısıyla vergi kesenlerin sorumluluğu, asıl mükelleften keserek vergi dairelerine yatırmaları gereken vergileri kesip yatırmamaları veya kesmemeleri halinde yatırılmayan veya kesilmeyen vergiyle ilgili bir sorumluluk olup, yerine getirilmeyen ödevler nedeniyle tarhiyat vergi sorumlusu adına yapılmakta ve bu halde dava açma hakları bulunmaktadır.
Ancak, vergi sorumlusu tarafından asıl mükellefe yapılan ödeme sırasında, fazla vergi kesilmesi halinde, sorumlunun kendi mal varlığında değil asıl mükellefin mal varlığında bir azalma söz konusu olduğundan menfaatinin ihlal edildiğinden söz edilerek dava açma ehliyetinin bulunduğunu söylemek mümkün değildir.
Bu durumda, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 94. maddesi uyarınca çalışanlarının ücretlerinden yasada öngörülen oranda vergiyi keserek, muhtasar beyanname ile beyan edip, ödeyen davacı şirketin, fazla ödenen bu vergi nedeniyle mal varlığında bir azalma oluşmadığından ihtirazi kayıtla verilen ilgili dönem muhtasar beyannamesi üzerinden fazla tahakkuk ettiren verginin iadesi istemiyle açılan davada dava açma ehliyeti bulunmamaktadır.
Bu nedenle, Vergi Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen gerekçeyle bozulması gerektiği görüşüyle karara karşıyım.
Yaklaşım

 

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.