Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Ultra Vıres İlkesi ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Ultra Vıres İlkesine Yer Verilmemesi PDF Yazdır e-Posta
04 Aralık 2012
Image

I- GİRİŞ

Bu makalede, öncelikle 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda artık yer almayan ultra vires ilkesinin, doğduğu yer olan İngiltere’de nasıl ortaya çıktığı anlatılmıştır. Daha sonra söz konusu ilkenin Türk hukukunda algılanış biçimine değinilmiş ve ilkenin çağının gerisinde kalma nedenleri irdelenmiştir. Son olarak ise 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ultra vires ilkesinin yer almamasının sonuçları üzerinde durulmuştur.

Bilindiği üzere 13.01.2011’de kabul edilip yayımlanan(1) ve nihayet 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, ticari hayatı kolaylaştıran, bürokrasiyi azaltan, şirketlerin şeffaflığını artıran, piyasa ekonomisinin gereklerine bağlı ve bu gerekleri gerçekleştirme çerçevesinde şirketlere kolaylık sağlayan, ticari hayatın her geçen gün artmakta olan dinamizmine ayak uyduran birçok yeni düzenlemeye gidilmiştir. Her ne kadar 1956’da kabul edilip 1957’de yürürlüğe giren 6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu hazırlandığı ve kabul edildiği dönemin ihtiyaçlarına cevap verdiyse de özellikle ülkemizde ticaretin ve e-Ticaretin hayli yaygınlık kazanması karşısında 6762 sayılı Kanun’un bazı maddeleri hem çağının gerisinde kalmış hem de ticaret tekniklerinin teknolojiye ayak uydurmasıyla yetersiz kalmıştır. Söz konusu yetersizlik Kanun’un “öz”ünü teşkil eden maddelerde söz konusu değildir. Keza 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan maddelerin birçoğu anılan eski Kanun’un günümüz Türkçesine uyarlanmış şeklidir.

II- ULTRA VIRES İLKESİNİN DOĞUŞU VE 6762 SAYILI KANUN’DA UYGULANIŞ BİÇİMİ

Eski Kanun’da yer almasına karşın 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yer almayan ve yukarıda bahsedildiği şekilde çağının gerisinde kalmış kavramlardan birisi de “ultra vires ilkesi”dir.

Ultra vires ilkesi ile ilgili ilk karar bu ilkenin doğduğu yer olan Birleşik Krallıkta 1875 yılında alınmıştır. Önceleri şirketlerin ehliyetine ilişkin bir özellikle ortaya çıkmış olan ultra vires ilkesi Birleşik Krallıkta sonradan uygulama alanını genişletmiş ve şirketler hukukunun dar kalıplarını aşarak Devlet gücünün ve mahalli otoritelerin yetki aşımını ifade etmek için kullanılmıştır. Diğer bir deyişle ticarete ilişkin bir terim olan ultra vires ilkesi Birleşik Krallıkta idare hukukuna ve idarenin yargısal denetimine doğru zaman içinde evrilme göstermiştir. Zira konulan her kanun yürürlüğe girdiği zaman dilimi için toplumun hukuksal ihtiyaçlarını karşılayacak etkinliktedir. Ancak toplum hayatı sürekli değişken olduğundan bu değişkenliğe ayak uyduramayan kanunlar eskimeye başlar.  Bu durumda da toplum tarafından üretilen gerçek ile yazılı hukuk arasında bir çelişki ortaya çıkar(2). Bu çelişkiyi ortadan kaldırmak ve hukuku toplum için değişebilir kılmak ise kanun yapıcının görevidir. Ultra vires ilkesinin Birleşik Krallıktaki evrilmesi de bu durumu yansıtan iyi bir örnektir.

Türk Hukukunda ultra vires ilkesine ilk değinme Halil ARSLANLI tarafından 1942 yılında yazmış olduğu doktora tezinde yapılmıştır: “İngilizler ultra vires tabiri ile hükmü şahsın istifade ve istimal ehliyeti dışında kalan dolayısı ile mümessil uzuvlarında selahiyetini tecavüz eden bilumum muameleleri kastederler.”. Söz konusu ilke 1957 tarihli Türk Ticaret Kanunu’nun 137. maddesinde; “ticaret şirketlerinin ehliyeti, esas sözleşmelerinde belirtilen işletme mevzuu çevresi ile sınırlanmıştır; bunlar dışında kalan işlemler ise, şirketin hak ehliyeti dışında ve bu nedenle de yok hükmünde sayılmaktadır.” ifadesi ile mevzuatımıza girmiştir. Her ne kadar ultra vires ilkesine kaynaklık eden Birleşik Krallıkta söz konusu ilkeye  ağırlıklı olarak idare hukukunda idarenin yargısal denetimi kapsamında bakılmış olsa da, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, başka ülkelerde olduğu gibi Birleşik Krallıkta da klasik anlamda idare içinde yer aldığı iddia edilemeyecek olan bazı özel hukuk tüzel kişilerinin işlemleri idari işlem olarak kabul edilmiş ve bu işlemlerin hukuka uygunluğu mahkemeler tarafından denetlenmeye başlanmıştır. 1957 tarihli Türk Ticaret Kanunu’nun yukarıda geçen 137. madde gerekçesinde ise izin sisteminin benimsendiği, ultra vires ilkesinin de bu sistemin korunabilmesi için kabul edildiği ifade edilmiştir. İzin sisteminde, bir topluluğun tüzel kişilik kazanması, devletin vereceği izne bağlıdır. Bu sistemde devlet, tüzel kişilerin kuruluşuna izin verip vermeme konusunda mutlak takdir hakkına haiz bulunmakta, verilecek kararlar aleyhine kurucuların yargı yoluna giderek itiraz etmelerine olanak tanınmamaktadır. Ultra vires ilkesini benimsemiş ülkelerin çoğunda uygulanan bu sistemde, şirketlerin kuruluşu denetim altında tutulmakta ve ehliyetleri sınırlanmaktadır. Diğer taraftan izin sistemi piyasa ekonomisini benimsemiş, girişimciliğin artması için düzenlemeler yapan hukuk sistemlerinin aksine totaliter ve planlı ekonomiyi benimsemiş, şirket kuruluşuna sıcak bakmayan, devletin ekonomi içinde giderek büyüdüğü bir nevi şirketleştiği hallerde söz konusu olmaktadır. Özellikle 1960 sonrasında hazırlanan kalkınma planlarının her ne kadar sadece rehberlik, yol göstericilik ve caydırıcılık işlevleri bulunsa da planlı ekonomi anlayışına göz kırpılmış ve yukarıda tanımı yapılan izin sisteminin uygulanmasına önayak olan ortamın kurulması sağlanmıştır. 1990 sonrasında ise liberal sayılabilecek ekonomi politikalarının izlenmesi sonucunda ise, 1995 yılında 559 sayılı KHK ve girişimcilik ile piyasa ekonomisi argümanlarını benimsemiş olan tek parti iktidarında (2003 yılında) çıkarılan 4884 sayılı Kanun kapsamında yapılan değişikliklerle, sermaye şirketlerine ilişkin olarak izin sisteminden vazgeçilmiş ve şirketin tüzel kişiliğinin kurulması söz konusu kanun hükümlerini yerine getirme şartına bağlanmıştır. Böylece şahıs şirketlerinde olduğu gibi sermaye şirketlerinde de tescil sisteminin benimsendiği hususu açıklık kazanmıştır(3).

Ultra vires ilkesinin ülkemizde uygulanmasındaki temel amaç pay sahiplerini korumak olmuştur. Her ne kadar ilkenin amacı bu olsa da uygulamada bu koruma sağlanamamıştır. Zira ticari hayatta genel ve soyut ifadelerin yer aldığı esas sözleşmeler hazırlanmış, söz konusu esas sözleşmelerde şirketin sadece fiilen uğraştığı işletme konularının yanı sıra ileride iştigal etmeyi düşündüğü işletme konuları da sayılmıştır. Böylece şirket pay sahiplerinin öngöremediği işletme mevzuularında da çalışabilmekte, bu yüzden de şirketin sadece belirli bir alanda çalışacağı saikiyle şirkete güvenmiş pay sahibi olan kişiler korunamamaktadır. Zira özellikle sermaye şirketlerinde pay sahipleri için öncelikli önem arz eden husus, işlemin ultra vires olup olmaması değil, söz konusu işlemin şirkete kazanç ve kendilerine de kâr payı sağlayıp sağlayamayacağıdır. Keza şirkete ortak olmayı düşünen muhtemel pay sahipleri de işletme mevzuundan çok, şirketin mali durumuna işaret eden finansal tabloları incelemektedirler.

Ultra vires ilkesinin ülkemizde uygulanmasının bir diğer amacının şirketin alacaklıları olduğu savunulmuştur. Bu görüşe göre; şirketle işlem yapacak, özellikle de kredi verecek olan kişi ya da sermaye grupları, şirketin konusu ya da çalışma alanını incelemekte; şirketin devamlı esas sözleşmesinde belirtilen alanlarda faaliyet göstereceğine güvenerek kredi vermektedirler. Bu sınırlama ile şirketin uzman olmadığı konularda işlem yaparak malvarlığını tehlikeye sokması önlenmekte; şirketle işlem yapan kredi veren kişi ya da sermaye gruplarının alacakları da korunmuş olmaktadır. Günümüzde söz konusu görüşe getirilen eleştirilerden biri söz konusu sınırlamanın, şirketin alacaklılarına da fiilen bir yarar sağlamasının mümkün olmadığı yönündedir. Zira şirketle işlem yapan veya kredi veren kişi ya da sermaye grupları her ne kadar şirketin esas sözleşmesini incelemeden işlem yapmasalar da şirket bağlı olduğu esas sözleşmeyi değiştirme hakkına sahiptir. Böylece şirketin alacaklıları alacaklarına kavuşmadan esas sözleşme değiştirilerek, ultra vires ilkesinin sözde koruması bertaraf edilebilmektedir. Keza sermaye piyasasında işlem yapan her oyuncu için önemli olan asıl konu beraber işlem yaptığı şirket ya da şirketler topluluğunun işletme mevzuunun ne olduğu değildir. Zira her geçen gün büyümekte olan sermaye piyasasında kredi veren bir kuruluş için şirketin mali durumu şirketin iştigal ettiği konulardan çok daha önemli olmuştur(4).

Yukarıda yapılan açıklamalar neticesinde ultra vires ilkesiyle her ne kadar pay sahipleri ve şirketin alacaklıları korunulmaya çalışılmış olsa da uygulamada başarı sağlanamamıştır.

III- 6102 SAYILI KANUN VE ULTRA VIRES İLKESİNE YER VERİLMEMESİ

6762 sayılı TTK’da yer alan ultra vires ilkesinin yukarıda açıklandığı gibi pay sahipleri ile alacaklıları koruma amaçları olsa da bu amaçları gerçekleştirememiştir. 01.07.2012’de yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’da ultra vires ilkesine yer verilmeme nedenleri arasında bu ilkenin Türk ticaret ve medeni hukuk öğretilerinde eleştirilmesi ve merkezi planlama anlayışı ile bağlantılı görülmesi ön planda olmuştur. Buna ek olarak AET 1968 tarihli 68/54 sayılı şirketlere ilişkin birinci yönergesinde de topluluğa üye ülkelerin ultra vires kuralını kanunlarından çıkarmalarını öngörmüştür. Keza AET’nin amacı burada üçüncü kişileri korumaktır. Zira üçüncü kişilerin güvenliğinin sağlanması işlem ve pazar güvenliği için şarttır. Bunların yanısıra ilkenin doğduğu yer olan İngiltere’de de anonim şirketler için ultra vires ilkesi İngiliz hukuk sisteminden çıkarılmıştır(5).

Tüm bunlar birarada değerlendirildiğinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ultra vires ilkesine yer verilmemesi gayet tabii bir sonuçtur. Her ne kadar 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ultra vires ilkesine yer verilmese de Kanun’un 371. maddesinin 2. fıkrasında ultra vires ilkesinin kaldırılması nedeniyle yeni bir koruma öngörülrmektedir: “Temsile yetkili olanların, üçüncü kişilerle, işletme konusu dışında yaptığı işlemler de şirketi bağlar; meğerki, üçüncü kişinin, işlemin işletme konusu dışında bulunduğunu bildiği veya durumun gereğinden, bilebilecek durumda bulunduğu ispat edilsin. Şirket esas sözleşmesinin ilan edilmiş olması, bu hususun ispatı açısından, tek başına yeterli delil değildir.” Söz konusu fıkra işletme konusu dışındaki işlemlerin şirketi bağlaması kuralının istisnasını düzenlemektedir. Şirket, yapılan işlemin, işletme konusu dışında bulunduğunu üçüncü kişinin bildiğini veya halin icabından bilebilecek durumda bulunduğunu ispat ederse işlem şirketi bağlamayacaktır. Ancak şirket esas sözleşmesinin ilan edilmiş olması, bu hususun ispatı için tek başına yeterli görülmemiştir. Buradan 6102 sayılı TTK ile ultra vires teorisi son bulduğuna göre, şirketler üzerindeki hak ehliyetine ilişkin sınırlamanın kalktığını söylemek mümkündür(6).

IV- SONUÇ

Ticari hayatın dinamizmine ayak uyduramayan ultra vires ilkesi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile kaldırılmıştır. Zira söz konusu ilke korumaya çalıştığı amaçları bile tam anlamıyla koruyamamıştır. Böylece hem AET yönergesi ile çelişme durumu ortadan kalkmış hem de ticari hayatın gereklerine uygun bir karar verilmiştir. Daha önce de değinildiği gibi hayat statikliği kabul eden bir düzen değildir. Bu durum günümüzde teknolojik çeşitliliğin artmasıyla daha da aşikar bir biçimde anlaşılmaktadır. İnsan toplulukları günden güne değişmekte ve bu değişim insanlığın kazanımlarından biri olan hukuk sistemlerinin de değişmelerini, yani kendilerini yenilemelerini gerekli kılmaktadır. Toplumsalı düzenleme gayesinde olan hukuk sistemlerinin amacı da değişim ve yenilenme çabasından başka birşey değildir.

 

Ömer Serkan YAĞLI*
Yaklaşım

*  Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müfettiş Yrd.

(1)         14.02.2011 tarih ve 27846 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

(2)         Uğur MUMCU, “İngiliz Hukukunda Ultra Vires Kavramı”, AÜHFD, 1970, 27(1-2), s. 37-66

(3)         Burçak YILDIZ, “TTK Tasarısında Şirketlerin Ehliyeti ve Bu Bağlamda TTK md. 137 Hükmündeki ‘Ultra vires’ Sınırlamasının Yerindeliğinin Değerlendirilmesi”, AÜHFD, C.55, Sayı: 1, 2006, s. 321-353

(4)         YILDIZ, agm.

(5)         http://www.tobb.org.tr/Documents/ttk/ttk_genel_gerekçe.pdf. (Erişim: 12.09.2012)

(6)         http://www.gultekinhukuk.com/tr/Sayfalar/Publications/Docs/5544c080539deb3.pdf. (Erişim: 12.09.2012)

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.