Ahmet Yavuz - 49 ildeki teşvikli şirket çalışanı asgari geçim indirimi alamıyor (11.02.08) |
11 Şubat 2008 | |
Ücretlilerde vergi iadesinin yerine getirilen Asgari Geçim İndirimi'ni bir seneden fazla zamandır tartışıyoruz. Maliye, çok önceden ilan etmesine rağmen maalesef bu uygulamanın yapısını dört başı mamur inşa edemedi. Uygulama ile ilgili tebliği, Aralık 2007'de ancak yayınlanabildi. 2008'in ikinci ayını tamamlıyoruz, ama konu ile ilgili boşluklar da henüz doldurulabilmiş değil. İlk olarak aralık ayında değindiğim ve yetkililerin yılbaşından önce çözeceklerini söylediği teşvikli illerdeki ücretlilere ilişkin sorun da halen devam ediyor. Bir taraftan teşviki budayan, diğer taraftan teşvikli yörelerdeki çalışanları eski deyişle 'vergi iadesi geliri'nden mahrum eden sıkıntının bir an önce çözülmesi gerekiyor. Sıkıntının temelinde, 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun yatıyor. Bu kanun uyarınca ülkemizde istihdam üzerinden alınan Gelir Vergisi'nde işverenler lehine teşvik uygulanıyor. Teşvik kapsamındaki 49 ilde en az on işçi çalıştıran mükellefler, bu teşvik uygulamasından faydalanabiliyor. Bu kanundan faydalanan mükellefler, çalıştırdıkları işçilerin ücretleri üzerinden gerekli vergi kesintisini yapıyor ve muhtasar beyanname ile beyan ediyorlar. Fakat, bu ücretler üzerinden hesaplanan Gelir Vergisi'nin; organize sanayi veya endüstri bölgelerinde kurulu işyerleri için tamamı, diğer yerlerdeki işyerleri için yüzde sekseni, verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden terkin ediliyor. Böylece yatırım ve istihdamdaki işçi ücretleri üzerindeki vergisel yükler azaltılarak teşvik sağlanıyor. Ancak Asgari Geçim İndirimi getirildikten sonra 5084 sayılı kanundan faydalanan işyerlerinde çalışan ücretlilerin bu uygulamadan ne ölçüde faydalanacağı hususunda tereddütler hasıl oldu. Çünkü söz konusu indirimin ücretlilere ödenmeden vergiden düşülmesi mümkün değil. Bu durumda teşvikli bölgelerde faaliyet gösteren ve ilgili kanundan faydalanan mükelleflerin normalde teşvik sayesinde devlete ödemeyecekleri vergiyi Asgari Geçim İndirimi kapsamında ücretlilere ödemeleri ve sonra bunu hesaplanan vergiden düşerek muhtasar beyanname ile vergi dairesine bildirmeleri gerekiyor. Söz konusu uygulama, bu yüzden teşvik kapsamında bulunmayan işyerlerine fazladan bir yük getirmezken, teşvik uygulamasından faydalanan mükelleflere 'indirim' tutarı kadar ek bir yük getiriyor. Bütün bunlar 5084 sayılı kanunla tanınan avantajların budanması; hatta bazen tamamen ortadan kaldırılması manasına geliyor. Tabii işverenler bu yükü üstlenmek istemediklerinden ücretlilere Asgari Geçim İndirimi ödemesi yapmıyor. Çalışanları da 50 ile 70 yeni lira arasındaki ek gelirden mahrum kalıyor. Maliye, vergi affı kanununa ilave maddeler koyarak sorunu çözmeyi düşünüyor. Düzenleme hakkında henüz ayrıntılı bilgi verilmiyor. Ancak Maliye konu ile ilgili görüşünü önceden açıklamıştı. Buna göre uygulamanın muhtasar beyannamedeki sıra dikkate alınarak yapılması, yani önce 5084 sayılı kanun hükümlerinin uygulanması, bu uygulama sonucunda ödenmesi gereken bir tutar kalması halinde de bu tutardan çalışanın medeni durumuna göre hesaplanacak Asgari Geçim İndirimi tutarının düşülmesi gerekiyor. Bu şekildeki bir uygulamada ücretliler Asgari Geçim İndirimi'nden ya hiç faydalanamıyor veya sınırlı olarak faydalanıyor. Özel usulsüzlük cezalarında fiilî tespit şartı aranıyorVergi inceleme elemanları mükellefler nezdinde yaptıkları vergi incelemelerinde, belgesiz mal veya hizmet alımı veya satımı sonucuna ulaşıp raporlarında özel usulsüzlük cezası kesilmesini isteyebiliyor. Ancak bu şekilde kesilen cezalar çeşitli sebeplerle mahkemelerce iptal ediliyor. Uygulamadaki farklılık ilgili kanunun farklı yorumlanmasından kaynaklanıyor. Vergi Usul Kanunu (VUK) 353/1. maddesine göre verilmesi ve alınması gereken fatura, gider pusulası, müstahsil makbuzu ile serbest meslek makbuzlarının verilmemesi, alınmaması veya düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmesi halinde; bu belgeleri düzenlemek ve almak zorunda olanların her birine, her bir belge için 149 Yeni Türk Lirası'ndan aşağı olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının yüzde 10'u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir. Maliye; kanunda belge vermeme ve almamanın unsurları ve failleri bakımından birbirinden farklı ve bağımsız iki eylem olduğunu, belge vermeme fiilinin cezalandırılması için belge alanın da tespit edilmesi şartının kanunda aranmadığını ileri sürüyor. Kanunda her iki taraftan söz edilmesindeki amacın, bu işleme taraf olanların her ikisinin fiilinin de özel usulsüzlük cezasını gerektirdiğinin vurgulanması olduğunu, bu sebeple belgeyi almayanın tespit edilememesinin, belge vermeyen adına ceza kesilmesini engellemeyeceğini iddia ediyor. Bunun aksine mükellefler ve onların lehine karar veren mahkemeler ise; söz konusu fıkra uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için hem alıcı hem de satıcının tespit edilmesi gerektiğini, maddede öngörülen nitelikte bir tespitin bulunmaması halinde yapılan eksik tespite dayanılarak ceza kesilemeyeceğini düşünüyor. Bu görüştekilere göre cezayı gerektiren fiilin tüm unsurları tamam olmadan failin cezalandırılamayacağı yolundaki genel ceza hukuki ilkesi idari cezalar için de geçerli olup, varsayım ya da kıyas yoluyla ceza uygulanması hukuka aykırı kabul ediliyor. Buna göre belli belgelerin verilmemesi ve alınmaması usulsüzlük eylemi olarak kabul edildiği ve cezaların miktarı belgede yazılması gereken meblağa göre belirlendiği için, bu fiillerin olay anında tarafları, konusu ve miktarı açısından tüm unsurlarıyla somut olarak tespit edilmesi gerekiyor. Sonradan yapılacak değerlendirme ve varsayımlarla belli sayıda belgenin düzenlenmediği sonucuna varılması, özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için yeterli görülmüyor. |