Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Amme Borçlusunun Üçüncü Kişilerdeki Mal ve Alacakları Üzerindeki Haciz ve Sonrası İşlemlerin Hukuki Çerçevesi PDF Yazdır e-Posta
03 Aralık 2012
Image

I. Giriş
Bu yazımızda 6183 sayılı Yasa hükümleri uyarınca amme borçlusu olan tüzel ve gerçek kişilerin üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının amme alacaklısı tarafından haczi ve tahsili amacıyla 6183 sayılı Yasanın 79. maddesi ile düzenlenen işlemlerin hukuki irdelemesinin yapılması ve üçüncü kişilerin bu haciz bildirisi üzerine karşılaştıkları hukuki uyuşmazlıklar nedeniyle gerçekleşen ya da gerçekleşmesi muhtemel sonuçların neler olduğunun tartışılması amaçlanmıştır. www.ozdogrular.com
 
II. 6183 Sayılı Yasanın İcra İflâs Kanunu Karşısındaki Durumu ve Düzenleme Alanları
Bilindiği üzere, ticari, ekonomik vs. nedenlerle alacaklılar ile borçlular arasında gerçekleşen ilişkiler sonucunda doğan alacak ve borçların takibi ve tahsili amacıyla yürürlüğe konulan ve mevcut hukuk sistemimizde genel bir takibat hukuku niteliği taşıyan 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunumuzla, özel hukuktan kaynaklanan icra işlemleri yanında özel hukuku ve kamu hukukunu kapsayan iflas işlemlerinin hukuki düzenlemeleri yapılmış olup, icra konusunda ise bu Kanuna paralel olarak devletin kamu kudretinden kaynaklanan ve bireysel bir hizmetin karşılığı olmayan devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerinin kamusal alacaklarının takibi amacıyla Yasama organınca 6183 sayılı Yasa kabul edilerek yürürlüğe konulmuştur.
 
6183 sayılı Yasa ile Devlet ve diğer kamu tüzel kişiliklerine ait tarh, tebliğ, tahakkuk aşamalarını tamamlayarak tahsil aşamasına gelmiş ve borçlularınca henüz ödenmeyen amme borcunun tahsili ile diğer cebri nitelikli tedbir hükümleri düzenlenmiştir.
 
Kamu gücünün verdiği yetki ile bir çok araç ve yönteme sahip alacaklı devlet ile özel hukuk hükümlerinin uygulanmaması nedeniyle güçsüz tarafı oluşturan amme borçlularının hak ve menfaatlerini de korumak maksadıyla kazuistik yöntemlerle düzenlenmiş 6183 sayılı Yasanın sadece vergi ve benzeri amme borçlularının üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının takip ve tahsili koşullarını düzenleyen hükümlerinin üçüncü kişilerin başvuracağı hukuki yollar açısından incelenmesi bu yazımızın konusunu oluşturmakta olup, sadece konu ile ilgili olarak diğer hüküm ve müesseselere ise yeri geldikçe ve sınırlı olarak değinilecektir.

www.ozdogrular.com 
III. Asıl Borçlunun Üçüncü Kişilerdeki Alacak ve Hakkının Haczine İlişkin Yasal Düzenleme
Konunun incelenebilmesi için öncelikle madde hükmüne olduğu gibi yer verilerek, sonrasında konuya ilişkin çıkan bazı uyuşmazlıklarla ilgili hukuki değerlendirmelerin yapılması amaçlanmıştır.
 
Yasanın mezkur maddesinde;
 
"Hamiline yazılı olmayan veya cirosu kabil senede dayanmayan alacaklar ile maaş, ücret, kira vesaire gibi her türlü hakların ve fiilen tutanak düzenlemek suretiyle haczi kabil olmayan üçüncü şahıslardaki menkul malların haczi, borçlu veya zilyed olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken gerçek ve tüzel kişilere, kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılır. Tahsil dairesi tarafından tebliğ edilecek haciz bildirisi ile; bundan böyle borcunu ancak tahsil dairesine ödeyebileceği ve amme borçlusuna yapılacak ödemenin geçerli olmayacağı veya elinde bulundurduğu menkul malı ancak tahsil dairesine teslim edebileceği ve malın amme borçlusuna verilmemesi gerektiği, aksi takdirde amme borçlusuna yapılan ödemeler ile malın bedelini tahsil dairesine ödemek zorunda kalacağı ve bu maddenin üç, dört ve beşinci fıkra hükümleri üçüncü şahsa bildirilir. Tahsil dairelerince düzenlenen haciz bildirileri, alacaklı tahsil dairelerince ya da alacaklı amme idaresi vasıtasıyla, posta yerine elektronik ortamda tebliğ edilebilir ve bu tebligatlara elektronik ortamda cevap verilebilir. Elektronik ortamda yapılacak tebliğe ve cevapların elektronik ortamda verilebilmesine ilişkin usûl ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
ww.ozdogrular.com 


Tahsil dairelerince düzenlenen haciz bildirileri; amme borçlusunun hak ve alacaklarının bulunabileceği bankaların şubelerine doğrudan veya mahallindeki tahsil dairesi aracılığı ile tebliğ edileceği gibi Maliye Bakanlığınca belirlenecek tutarın üzerindeki alacaklar için doğrudan bankaların genel müdürlüklerine de tebliğ edilebilir. Haciz bildirisi bankanın genel müdürlüğüne de tebliğ edilmiş ise tüm şubelerini kapsayacak şekilde beyanda bulunma yükümlülüğü bankanın genel müdürlüğüne aittir.
 
Haciz bildirisi tebliğ edilen üçüncü şahıs; borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haczin tebliğinden önce borcun ödendiği veya malın tüketildiği ya da kusuru olmaksızın telef olduğu veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddiada ise durumu, haciz bildirisinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde tahsil dairesine yazılı olarak bildirmek zorundadır. Üçüncü şahsın süresinde itiraz etmemesi halinde, mal elinde ve borç zimmetinde sayılır ve hakkında bu Kanun hükümleri tatbik olunur.
 
Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorundadır. Menfi tespit davası açılması halinde mahkemece bu Kanunun 10. maddesinde sayılan türden teminat karşılığında takip işlemlerinin durdurulmasına karar verilebilir. Teminat, alacaklı tahsil dairesine verilir ve haciz varakasına dayanılarak haczedilir. Taraflar arasında teminata ilişkin olarak çıkan anlaşmazlıklar, takip işlemlerinin durdurulması hakkında kararı veren mahkeme tarafından çözümlenir. Davasında haksız çıkan üçüncü şahıs aleyhine, haksız çıktığı tutarın % 10''''u tutarında ayrıca inkâr tazminatına hükmedilir.
www.ozdogrular.com 


Bu Kanun uyarınca kendisine tebliğ edilen ödeme emrine karşı dava açıp itirazında kısmen veya tamamen haksız çıkan üçüncü şahıs hakkında, menfi tespit davasının lehine sonuçlanması veya asıl amme borçlusunun takip konusu amme alacağını tamamen ödemiş olması halinde, bu Kanunun 58. maddesinin beşinci fıkrası hükmü uygulanmaz.
 
Üçüncü şahıs, haciz bildirisi üzerine yedi gün içinde alacaklı tahsil dairesine itiraz ettiği takdirde, alacaklı amme idaresi bir yıl içinde, üçüncü şahsın yaptığı itirazın aksini genel mahkemelerde açacağı davada ispat ederek, üçüncü şahsın İcra ve İflas Kanununun 338. maddesinin birinci fıkrasına göre cezalandırılmasını ve borçlu bulunduğu tutarın ödenmesine hükmedilmesini isteyebilir.
 
Menkul malların aynen teslimi mümkün olmadığı takdirde değeri ödenir. Üçüncü şahısların genel hükümler gereğince asıl borçluya rücu hakları saklıdır."
 
hükümleri yer almıştır.
 
Yasanın yukarıda yer verilen hükmü ile asıl amme borçlusunun üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının haczi düzenlenmiş olup, alacaklı amme idaresi tarafından asıl borçluya ait alacak ve hakkın haciz bildirisinin tebliği ile asıl borçluya ödenmesinin önüne geçilmesi ve bu borcun amme alacaklısına ödenmesi ve ödeme işlemine kadar hak ve alacağın güvence altına alınması amaçlanmıştır.
www.ozdogrular.com 


Bu yazımızda asıl borçlunun üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarına konulan haciz işlemlerinden dolayı üçüncü kişilerin karşılaştıkları hukuki sorunlar ve üçüncü kişilerin yapacakları idari ve hukuki başvuru yolları ile sınırlı olarak konunun inceleneceği yukarıda belirtildiğinden, asıl borçluların üçüncü kişi olan bankalar ile diğer kişi ve kurumlardaki mevduat hesapları ve menkulleri üzerine konulan haciz işlemi üzerine karşılaşacakları idari ve hukuki uyuşmazlıklar konumuz dışında bulunmaktadır.


Asıl amme borçlusunun üçüncü kişilerdeki ticari veya bireysel alacaklarının, haciz bildirisinin üçüncü kişiye tebliği ile artık asıl borçluya ödenmesini engellemeyi amaçlayan madde hükmü ile, haciz bildirisini alan üçüncü kişinin haciz bildirisine rağmen asıl borçluya yapacağı edimler nedeniyle asıl borçlu gibi sorumlu tutularak takip edilmesinin amaçlandığı görülmektedir. Haciz bildirisine rağmen bu alacak ve hakkı asıl borçluya ödeyen veya bir başkasına devreden veyahut kusurlu bir şekilde yok eden bu üçüncü kişiler, bu alacak ve hak düzeyinde cebri takibata tutularak amme borcunun bizzat kendilerinden tahsil edilmesi gibi bir hukuki sonuçla karşı karşıya kalacaklardır. Bu durumda asıl borçluya ait hak ve alacakların kendi yedinde bulunmadığını iddia edenler haciz bildirisinin taraflarına tebliğinden itibaren 7 gün içinde haciz bildirisinde bulunan alacaklı amme idaresine yazılı olarak ve yasada belirtilen gerekçelerle itiraz edebileceklerdir. Üçüncü kişi tarafından haciz bildirisine yedi gün içinde yapılan itiraz üzerine alacaklı amme idaresinin artık bu üçüncü kişi adına ödeme emri düzenleyerek, ödeme emri vasıtasıyla amme borcunun tahsili girişiminde bulunması mümkün olmayıp, sadece bir yıl içinde Adli Yargı Mahkemelerinde menfi tespit davası açması ve açılan bu davanın sonucuna göre takibatı sonuçlandırması gerekmektedir. Bununla birlikte bazen alacaklı Kamu İdarelerinin, üçüncü kişilerce haciz bildirisine süresinde yapılan itiraz üzerine itiraz konusu edilen gerekçelerin doğru olup olmadığını Adli Yargı mercilerinde menfi tespit davası açmak yoluyla tespit ettirmek yerine kendiliğinden tespite çalıştığı ve itiraz gerekçelerini kabul etmeyerek borcun yedinde bulunmadığını iddia eden bu üçüncü kişiler adına ödeme emri düzenlediği görülmektedir. Nitekim, Danıştay Dördüncü Dairesinin E:2007/1944, K:2007/3013 sayılı kararında da, "her iki haciz bildirisine süresinde itirazda bulunulduğu, usule uygun itirazdan sonra alacağın davacının uhdesinde bulunmadığının kabulünün gerektiği, bu durumda idarenin itirazı kabul etmeme ve haciz bildirisini yenileme gibi bir hak ve yetkisinin bulunmadığı, alacağın varlığının adli yargıda idare tarafından açılacak bir davayla ortaya konulabileceği" gerekçeleriyle haciz bildirisi işleminin iptali istemiyle açılan davanın kabulüne karar veren İstanbul 5. Vergi Mahkemesi kararının aynı gerekçelerle onandığı anlaşılmaktadır. Üçüncü kişiler tarafından haciz bildirisine süresinde yapılmış bir itiraz olmaması halinde ise borcun üçüncü kişinin yedinde bulunduğu kanuni bir karine olarak kabul edileceğinden, asıl amme borçlusuna ait bu alacak ve hakkın üçüncü kişiden tahsili için ödeme emri düzenlenebilecektir. Bununla birlikte, alacak ve hakkın yedinde bulunmadığını iddia eden üçüncü kişinin ödeme emrine karşı Yasanın 55 ve 58. maddeleri uyarınca 7 gün içinde Yetkili Vergi Mahkemeleri nezdinde dava açma hakkının yanında adli yargı mercilerinde menfi tespit davası açarak alacak ve hakkın yedinde bulunmadığını ispat etme imkanı bulunmaktadır. Haciz bildirisine itiraz etmeyen üçüncü kişinin ödeme emrine karşı açtığı dava da, ödeme emrinin dayanağı haciz bildirisinin 79. maddede belirtilen şartlara uygun olup olmadığı yönleriyle incelenebilecektir. Ödeme emrine karşı yapılan itirazı inceleyen Mahkeme ise haciz bildirisinde, borcun bundan sonra ancak alacaklı tahsil dairesine ödeneceği ibaresinin bulunup bulunmadığı, hacze itiraz süresinin belirtilip belirtilmediği, malın asıl borçluya verilmemesinin gereğinin bildirilip bildirilmediği, aksi takdirde malın bedelinin tahsil dairesine ödeneceği bilgileri ile 3, 4 ve 5. madde hükümlerinin haciz bildirisinde bulunup bulunmadığı yönleriyle hukuka uygunluk denetimi yapabilecektir. Bu unsurları taşımayan haciz bildirisi ancak ödeme emrine karşı açılan dava ile hukuka uygunluk denetimine tabi tutulabilecektir.
 
IV. Ödeme Emrine Karşı Açılan Davada, Adli Yargıda Görülen Menfi Tespit Davasının Bekletici Mesele Yapılıp Yapılamayacağı Konusu
İtiraza konu edilmeyen haciz bildirisi üzerine haciz bildirisinde belirtilen tutarın ödeme emriyle tahsili yoluna başvurulduğu takdirde bu ödeme emirlerine karşı açılan davalarda, adli mahkemelerde açılan menfi tespit davalarının bekletici mesele yapılıp yapılamayacağı konusunda farklı görüşler bulunduğu da görülmektedir. Borcun yedinde bulunmadığını ileri süren üçüncü kişilerin adli yargıda açtıkları menfi tespit davası sonucunun, ödeme emrine karşı açılan davalarda bekletici mesele yapılması gerektiği yönünde görüşler olmakla birlikte, menfi tespit davası sonucunun bekletici mesele yapılamayacağı şeklinde görüşler de ileri sürülmektedir. Öte yandan, 79. maddenin beşinci fıkrasının, ödeme emrine karşı açtığı davayı kaybedenlerin, adli yargıda açtıkları menfi tespit davasını kazanmaları halinde aynı yasanın 58/5. fıkrasında belirtilen ve ödeme emrine konu borcun % 10''''u oranında ödeyecekleri haksız çıkma zammının bu durumlarda alınmayacağı hükmünden, ödeme emrine karşı açılan davaların menfi tespit davasından önce sonuçlanabileceğinin yasa koyucu tarafından öngörüldüğünü, ödeme emrine karşı açtığı davayı kaybeden kişinin sonradan menfi tespit davasını kazanması halinde ödeme emrine karşı açılan davayı kaybetmenin sonuçlarından biri olan haksız çıkma zammını ödemek zorunda kalmamasını temin ettiği ve Yasa koyucu iradesinden ödeme emrine karşı açılan davada menfi tespit davasının bekletici mesele olarak yapılmayabileceğini ortaya koymaktadır.
www.ozdogrular.com 


V. Ödeme Emrinin İptali İstemiyle Açılan Davalarda Haciz Bildirisi Hangi Çerçeve İçinde ve Hangi Ölçüde İncelenebilir?
Bir diğer konu da; mezkur maddede unsurları düzenlenen haciz bildirisi üzerine tesis edilen ödeme emirlerinin uyuşmazlık konusu edilmesi halinde, ortaya çıkan diğer sorun da, asıl borçlu ile üçüncü kişi arasındaki ilişkinin somut verilere dayanıp dayanmaması, alış veriş sonucunda doğan alacak ve hakkın haciz bildiriminde miktar ve alışverişin neden kaynaklandığı ve fatura bilgileri de belirtilmek suretiyle somutlaştırılmasının gerekip gerekmediği, haciz gerekçesi ticari ilişkinin belirli bir zaman dilimi ile sınırlı olup olmaması, müstakbel ve olası ticari ilişkilerin bir alacak ve hak varlığının ispatı açısından ne kadar değer taşıdığı ile ilgilidir. Konuyu yukarıda belirtilen olaylar yönünden somutlaştırmak gerekirse, örneğin A şirketi ile B şirketi arasında 1 yıl önce gerçekleşmiş ve Ba-Bs formundan da görülen bir ticari alım satım ilişkisi, maddenin başlığında da belirtildiği üzere üçüncü kişinin asıl borçluya ait bir alacak ve hakkı uhdesinde bulundurduğunu gösterebilir mi ve bu bulgu ödeme emri aşamasında nasıl bir hukuki değer taşır? Yukarıda belirtildiği üzere aralarında iktisadi bir bağ ve ticari ilişki olan her iki tarafın aralarındaki ilişkinin bir hak ve alacak oluşturup oluşturmadığı konusunda somut verilerin bulunması gerekmekte olup, bunun kesin bir alacak ve hak açısından ve ödenip ödenmediği konusunda derin bir araştırma sonucunda elde edilecek delille desteklenmesine ise gerek bulunmamaktadır. Nitekim, aksi bir yorum amme alacaklısı idareye ve üçüncü kişiye tanınmış bir yıl içinde Adli Yargı Mercilerinde menfi tespit davası açma hakkı ve yolunu, işlevsiz bırakarak menfi tespitle sağlanacak alacak ve hak tespitinin ödeme emrine itiraz sebeplerine dahil edilerek ödeme emrini de amme alacağını hızlı ve verimli bir takip mekanizması olmaktan çıkarmakla sonuçlanacaktır. Ayrıca, Ba-Bs formundan bir alım satımın olduğu görülmekle birlikte bu ilişki sonucu doğan alacağın haciz bildirisinin tebliğ tarihinden önce ödendiği noktasında hacze itiraz imkanı bulunduğundan ve aksini ispat yükünün idarece adli yargıya taşınacak bir dava ile ortaya çıkacağından, ilişkinin ve sonrasında bir alacak doğduğu hususunun somut olarak ortaya konulması yeterli olup, ödeme emri aşamasında somut ilişki sonucundaki alacağın ödendiği hususunun ödeme emrinin hukuka uygun olup olmadığı yönünden araştırılmasına gerek bulunmadığı yönünde İdari uygulama ve yerel mahkeme kararları bulunmaktadır. Bununla birlikte, ödeme emrine itiraz süreci içinde üçüncü kişinin asıl borçluya olan borcunu ifade eden asıl borçluya ait alacak ve hakkın, haciz bildirisinin tebliğ tarihinden önce ödendiğine ilişkin makbuz vs. diğer belgelerle başvurulması halinde idarece ve mahkemelerce ödeme emrinin bu konu yönüyle hukuka uygunluk denetimi yapması gerektiği yönünde görüşler ve Mahkeme kararları da bulunmaktadır. Nitekim, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun E:2007/ 336, K:2008/168 sayılı kararı ile Yerel Mahkemece davanın reddine ilişkin kararını, haciz bildirisine itiraz süresini geçiren davacının borcun asıl borçluya ödendiğine ilişkin fatura ve makbuz fotokopilerinin idareye sunulmasına rağmen ödeme emri düzenlenmesinin hukuka aykırı olduğuna hükmederek bozan Danıştay 4. Dairesinin E:2005/ 2568, K:2006/1643 sayılı kararı üzerine direnme kararı veren İstanbul 7. Vergi Mahkemesinin E:2007/810, K:2007/907 sayılı davanın reddi yönündeki ısrar kararını Danıştay 4. Dairesinin bozma kararındaki gerekçelere paralel olarak bozma yönünde karar verdiği görülmektedir. Danıştay içtihatlarına genel olarak bakıldığında bir ticari ilişkinin asıl borçlu ile üçüncü kişi arasında alacak ve hak doğurduğuna tek başına işaret edemeyeceği, borcun tutarının, tarihinin ve ödenip ödenmediği hususlarının idarece incelenmesi gerektiği, ancak sonrasında üçüncü kişi adına haciz bildirisi düzenlenmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.
 
Ayrıca bazı durumlarda, üçüncü kişinin asıl amme borçlusu ile birden çok alış verişi olduğunda ödediği alacak ve hakkın çok altında olup, bir başka alım nedeniyle asıl borçluya ödemediği alacakla karıştırılarak itirazdan imtina etmesi halinde, ödeme emrine maruz kalarak asıl borçluya ödenmiş yüksek tutarlı ödemeden dolayı amme alacaklısına karşı cebri takibata maruz kalabilme ihtimali de bulunmaktadır. O halde, asıl borçlu ile üçüncü kişi arasında gerçekleşen bir ticari alışverişe dair ödenmemiş bir alacak ve hakkın varlığının tespiti için İdarece objektif İyiniyet kuralları çerçevesinde üzerine düşen araştırma yükümlülüklerini gerine getirmesi, alacak ve hakkın bulunduğu ve henüz ortadan kalkmadığı konusunda önemli bulgulara ulaşması ve ancak bu aşamadan sonra üçüncü kişiye haciz bildirisi ile yönelmesi gerekmektedir. Ancak, bu araştırma yükümlülüğünün detaylı bir araştırma ve vergi incelemesine dayanmasına ise 79. maddesinin getiriliş amacı karşısında gerek bulunmamaktadır. Kişilerin menfi tespit dava açma hakları bulunmasının, her halükârda şartta ve en küçük emarede üçüncü kişilere karşı 79. maddesi uyarınca haciz bildirisinde bulunmayı ve akabinde ödeme emri düzenlemeyi haklı kılmayacağı gerçeğidir. Zira, somut olarak alacağın kendisi, tutarı ve tarihi ortaya konulmayan ve bir hak ve alacağın doğduğu yönünde kuvvetli veriler bulunmayan bir ticari ilişki nedeniyle üçüncü kişilerin sonuçta haklı dahi çıksalar dahi yargı sürecine maruz kalmaları idarenin yaptığı işlemler ve eylemler bakımından hukuka bağlı olduğunu gösteren ve Anayasanın 2. maddesinde önemle vurgulanan hukuk devleti ilkesi, idarenin somut bir ticari ilişki ortaya konulmadan haciz bildirisi düzenleyemeyeceği gereğini önemli bir şekilde ortaya koymaktadır. Zira, Danıştay kararlarında İdarenin her ilişki emaresi gördüğü durumlarda haciz bildirisi düzenleme yoluna gitmesinin Türk Medeni Kanununun 2. maddesinde vücut bulan "Objektif İyiniyet" ilkesine aykırı olduğu ve iptal sebebi olduğu vurgulanmıştır. Uygulamaya yön veren Danıştay kararları, üçüncü kişiye yapılacak haciz bildirisinin alacak ve hakkın tespiti açısından somut verilere dayalı olmasını hukuka uygunluk denetimi açısından önemli bir şart olarak görmektedir.
www.ozdogrular.com 


VI. Sonuç
Özetlemek gerekirse; Amme alacaklarının tahsili amacıyla düzenlenen 6183 sayılı Yasanın 79. maddesinin getirdiği hükümlerin değerlendirilmesinden, asıl amme borçlusunun üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarının haczi bakımından, üçüncü kişiler adına düzenlenen haciz bildirisinin alacak ve hakkın sahibi olarak gösterilen asıl amme borçlusunun ismi, alacak ilişkisinin ne zaman doğduğu, miktarının ne olduğu noktasında idarece gerekli araştırmalar yapılarak haciz bildirisinde alacak ve hakkın somut bir şekilde belirtilmesinin gerektiği ve bu hususların ödeme emrine karşı açılan davalarda hukuka aykırılık sebebi olarak görülmesi gerektiği, ayrıca haciz bildirisinin tebliğ tarihinden önce alacak ve hakkın ödenmiş olması halinde bu hususların 7 gün içinde haczi düzenleyen kuruma yazılı olarak itiraz edilebileceği, 7 günlük süre içinde itiraz edilmediği takdirde ödeme emri düzenleneceği hususlarının haciz bildirisinde bulunması gerektiği hususları ile bu madde uyarınca haciz bildirisinde bulunan idarenin yaptığı araştırmanın tam olarak ortaya konulmuş delillere dayanmasına gerek bulunmadığı, bu konuda ticari ilişkinin varlığı ile alacak ve hakkın miktarını ortaya koymasının yeterli olduğu, aksi bir yorumun Yasanın 62. maddesinde hüküm altına alınan haciz işleminden farklı olarak düzenlenen 79. madde hükümlerinin fonksiyonunu kaybedeceği ve maddeden beklenen amacı gerçekleştirmesinin mümkün olmadığı ve bu madde uyarınca düzenlenen haciz bildirisi işlemleri için getirilen menfi tespit davası müessesesini de etkisiz ve anlamsız kılacağı sonuçlarına varılmış ve menfi tespit davasının sonucunun ödeme emrine itiraz sürecinde bekletici mesele olarak kabul edilmesine gerek bulunmadığı açıklamaları getirilmiştir.

 

Bünyamin ÇİTİL
(Hâkim – İzmir 4. Vergi Mahkemesi Üyesi)
Lebib Yalkın Yayımları
 
Kaynakça                                              ;
1) Danıştay Vergi Dava Dairelerinin E:2007/336, K:2008/168 sayılı kararı
2) Danıştay 4. Dairesinin E:2007/1944, K:2007/3013 sayılı kararı ile diğer kararları
3) Danıştay 3. Daire kararları
4) Danıştay 7. Daire kararları
5) Danıştay 9. Daire kararları
6) Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin E.2002/706, K:2002/884 sayılı
7) Şükrü Kızılot, Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları
8) 193 sayılı İcra İflas Kanunu
9) 6183 sayılı Kanunu
 ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.