Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Dr. Burhan Özfatura - Serbest bölgelerde yaratılan bürokratik kaos (14.02.08) PDF Yazdır e-Posta
14 Şubat 2008

Türkiye'de ekonomiye yeni bir soluk getiren ve dışa açılma politikalarının bir uzantısı sayılan serbest bölgeler, bürokrasinin kendi içindeki çelişki ve kavgaları yüzünden (keyfi son düzenlemelerle) bir kaosun içine itilmiştir.

Kaosun nedeni, öteden beri belirli kurallara göre serbest bölgelere Türkiye gümrük bölgesinden ihraç edilen mallara Gümrük Müsteşarlığı tarafından getirilen kısıtlardır. Getirileri kısıtlama ve tahditlerin sınırı ve anlamı girişimciler tarafından bilinemediği gibi, yapılan müracaatlara bürokrasi yeterli ve doyurucu bir cevap verememektedir. Oysa, geçmişten günümüze kadar, Türkiye gümrük bölgesi içinde faaliyet gösteren ihracatçıların ihracat rejimi hükümleri tahtında serbest bölge kurucusunun üretiminde ve ticari amaçla alım satım işinde veya tüketiminde kullanmak üzere mal göndermesi mümkün iken, önce 21.01.2008 tarih ve 1841 sayılı yazı ile 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 152 ve 158'inci maddeleri gerekçe gösterilerek, serbest bölgelerde söz konusu malların tüketim ve kullanımı yasaklanmıştır. Bu defa, söz konusu yazıdan 10 gün sonra aynı müsteşarlık 31.01.2008 tarihinde; "Serbest bölgelerde tüketilmek veya kullanılmak amacıyla serbest dolaşımda bulunan eşyanın, miktar ve kıymetine bakılmaksızın ve gümrük beyannamesi düzenlenmeksizin serbest bölgelere sevk edilmesi mümkün olup, bu durumda serbest bölge işlem formu kullanılır. Diğer taraftan, serbest dolaşımda bulunan eşyanın işlem görmüş/görecek ürünlerin üretiminde kullanılmak üzere ihracat beyannamesi kapsamında serbest bölgelere gönderilmesi mümkündür" şeklindeki genelgesi ile bir önceki genelgesinin yürürlüğünü iptal etmiştir.

Karışıklık bu noktada başlamış ve serbest bölgede imal edilecek eşyanın girdilerinin nelerden ibaret olacağı tartışma konusu yaratmıştır. Örneğin, imalatın girdisini teşkil eden salt eşya mı, yoksa imalatın diğer unsurları da kapsam dahilinde midir? Fabrikasını ısıtmak için motorin getiren bir serbest bölge işleticisinin bu talebi karşılık bulabilir mi? Tüm bu sorunların çözümünde kriter getirilmediği için, farklı yorumlara yol açılmaktadır. Bu düzenlemeler topluca değerlendirildiğinde, bürokrasi cephesinde serbest bölgelerin kuruluş amacının bilinmediği veya bölgelerin kaldırılmak istendiği gibi bir sonuca ulaşılmaktadır.

Serbest bölgeleri ilgilendiren diğer kamu otoritelerinin düzenlemelerine bakıldığında, konunun asıl sahibi olan Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın serbest bölgelere yaklaşımı daha çağdaş görünmektedir. Zira, anılan müsteşarlıkça çıkarılan genelgelere bakıldığında, serbest bölgelerin öncelikli kuruluş amacı ile işleyişi konusunda daha tutarlı davranıldığı ve serbest bölgelerde yapılacak yatırımların teşvik kapsamı doğrultusunda her türlü girdinin uluslararası normlara uygun olarak vergiden bağışıklığı öngörülmüştür. Örneğin, Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın 8815 sayılı genelgesinde serbest bölgeye getirilecek taş, kum, çakıl, çimento, demir, tuğla, demirbaş, makine, teçhizat ve benzeri maddelerin Türkiye'den bölgeye getirilmesinde KDV muafiyeti ve diğer teşviklerden yararlandırılması için ihracat teşviklerine tabi tutulması öngörülmüştür. Buna karşılık, Gümrük Müsteşarlığı'nın son genelgesinde, yatırımı ve demirbaşların serbest bölgeye sevkinin ihracat istisnasından yararlandırılmaksızın bir diğer anlatımla, KDV ve ÖTV'ye tabi tutularak serbest bölgeye girişine izin verilmektedir. Bu iki otoritenin serbest bölgelere bakışı bu noktada ayrılmaktadır.

Bu çerçevede serbest bölgenin yaşaması mümkün değildir. Serbest bölgelerin, ülkemizde ihracat için yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişini hızlandırmak, ekonominin girdi ihtiyacını ucuz ve düzenli şekilde temin etmek, dış finansman ve ticaret imkanlarından daha fazla yararlanmak üzere kurulduğu gerçeği bu durumda göz ardı edilmektedir. Bu amaç doğrultusunda, serbest bölgeler, ülkede geçerli ticari, mali ve iktisadi alanlara ilişkin yasal düzenlemelerin bölgede uygulanmadığı, ülkenin diğer kısımlarında fiziki olarak ayrılan ve ticari, endüstriyel ve hizmet faaliyetlerinin yapıldığı yerlerdir.

Halen 21 serbest bölgede yıllık ticaret hacmi 15 milyar doların üzerinde olup, 38 bin kişi istihdam edilmektedir. Bu denli etkin sınai ve ticari merkezlerin bürokrasiye kurban edilmesi söz konusu olamaz.

Çözüm nedir?

Ülkemizde ne yazık ki bürokrasinin koordinasyonu yıllardır bir türlü kurulamamıştır. Üstelik, her kurum kendisinden üstün bir başka kurum tanımadığı gibi kendilerine kurban olarak girişimcileri seçmektedir. Her bürokrat "ben olumsuzdan işe başlayayım nasıl olsa, ekonominin önünü tıkayana, kimse bir şey demiyor" anlayışı içinde hareket etmektedir. İleride bir sorun çıktığında, ben zaten olumsuz düşünmüştüm diyerek işin içinden çıkmayı hedeflemektedir.

Serbest bölgeler konusunda, başta Dış Ticaret Müsteşarlığı (Serbest Bölgeler Genel Müdürlüğü, İhracat Genel Müdürlüğü), Maliye Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı (Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü), Gümrük Müsteşarlığı, Enerji Piyasası Düzenleme ve Denetleme Kurulu yetkili bulunmaktadır. Saydığımız bu kuruluşların başkan veya genel müdürleri ile yetkili gördükleri uzmanlarının bir araya gelerek soruna kalıcı ve hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde çözümlemeleri gerekmektedir. Daha da ileri giderek, serbest bölge kullanıcılarının sektörel bazda temsilcilerinin de bu müzakerelere dahil edilmesi için sağlıklı çözümüne önemli bir katkı sağlayacaktır.

Şu anda, serbest bölgelerde faaliyet gösteren tüm girişimcilerin büyük bir tedirginlik yaşadığını ifade ederek, soruna acilen çözüm bulunmasının gereğini Türk bürokrasisinden beklemekteyim.

Suiistimaller var ise ona çözüm bulunsun. Gereken denetimler yapılsın, tedbirler alınsın. Serbest bölgelerin hayatiyeti sona erdirilmesin.

 

http://www.dunyagazetesi.com.tr/yazar.asp?authId=66