Yargıtay'da 10. ve 21. Hukuk Daireleri iş ve sosyal güvenlik davalarına bakıyorlar. Ancak iki daire zaman zaman birbiriyle çelişen kararlara imza atabiliyor. Bu tür durumlarda konu Hukuk Genel Kurulu'na veya İçtihadı Birleştirme Kurulu'na gidiyor ve burada Yargıtay'ın ortak görüşü belirleniyor. Tabii bu süreç biraz ağır işlediği için vatandaşın hak mücadelesi bazen eziyete dönüşebiliyor. Konuyla ilgili tipik bir örnek dul-yetim aylığı bağlanması konusunda yaşanıyor. Bu köşede 26 Aralık 2012 tarihinde çıkan yazımızda, 1 Ekim 2008 tarihinden sonra vefat eden sigortalılara Yargıtay'dan müjde gibi karar çıktığını yazmıştık. Normalde 1 Ekim 2008'den sonra vefat eden SSK'lıların hak sahiplerine aylık bağlanabilmesi için beş yıl sigortalılık süresi ve 900 gün prim şartı aranıyordu. Kişilerin eksik süreleri hizmet borçlanmasıyla tamamlanamıyordu. Fakat Yargıtay 21. Hukuk Dairesi ölüm tarihi 1 Ekim 2008'den sonra olsa bile borçlanarak 900 günün tamamlanacağına karar vermişti. (2012/11898 k.s.) Oysa aynı konuda Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, ölüm tarihi 1 Ekim 2008'den sonraysa ve prim günü 900 günden az ise, eksik günlerin borçlanılamayacağı yönünde karar veriyor. (2012/1892 k.s.) Çok daha hızlı olmak gerekiyor Şu halde hizmet borçlanması yaparak dul-yetim aylığı bağlatmak isteyen vatandaşın dosyası 10. Daire'ye giderse reddediliyor, 21. Daire'ye giderse kabul ediliyor. Yani dava açarken "inşallah 21. Daire'ye düşer" diye dua etmek gerekiyor. Ailede tek çalışan olan babanın vefatı, bir ailenin savrulması için yeterli bir sebep. Bu ailedeki dul ve yetimlere devletin aylık bağlayıp bağlamayacağı, son derece hayati bir konu. Dolayısıyla yargı sürecinin bu konularda hızlı işlemesi ve Yargıtay'ın ortak görüşünün çok daha kısa sürede belirlenmesi gerekiyor. Aksi halde aynı konuda bir daireden çıkan karar sevindirirken diğer dairenin kararı üzebiliyor. Bu da vatandaşın yargıya bakışını olumsuz etkiliyor. Kıdeminizi isteyebilirsiniz Soru: Sadettin Bey, ben bir kamu kurumunda 01.01.2010 tarihinden beri özel güvenlik elemanı olarak çalışıyorum. Bu süre zarfında 01.01.2011 tarihinde taşeron şirket değişti. Ancak çalışan personel değişmedi. Şimdi ben askere gideceğim. Acaba kıdem tazminatı talep edebilir miyim? Tazminatımı kimden istemem gerekiyor? Mehmet B. Cevap: Mehmet Bey, askerlik sebebiyle işten ayrılan işçiye kıdem tazminatı ödenmesi gerekir. Dolayısıyla siz de tazminatınızı talep edebilirsiniz. Tazminatınızı son taşeron şirketten veya asıl işveren olan idareden isteyebilirsiniz. Uygulamada taşeron şirketler, özellikle kendilerinden önceki sürelere ilişkin kıdem tazminatını ödemek istemiyorlar. Konuyla ilgili açılan davalarda, tazminatı ya son taşeron şirketin ya da idarenin ödemesi yönünde kararlar veriliyor. Örneğin Sağlık Bakanlığı taşeronu işçisinin açtığı davada Yargıtay, kıdem tazminatını Bakanlığın ödemesi gerektiği yönünde karar verdi. Fakat her dava kendi şartlarında değerlendirilir. Maalesef bu konu çalışma hayatımızın önemli sorunlarından birisi ve iş mahkemelerini de oldukça fazla meşgul ediyor. Bazı yasal düzenlemeler üzerinde çalışılsa da henüz herkes için ortak bir çözüm bulunabilmiş değil. Sadettin Orhan http://ekonomi.bugun.com.tr/dava-acarken-dua-edin-yazisi-223814 ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti./ www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. |