Resul Kurt - Eğrisiyle doğrusuyla kıdem tazminatı gerçeği (01.03.08) |
01 Mart 2008 | |
Şüphesiz, işçi-işveren arasında en fazla tartışılan konulardan birisi kıdem tazminatıdır. Kıdem tazminatı, basit bir ifadeyle işçinin işverene sadakatle hizmeti ve emeğinin karşılığıdır. İşçinin hayalidir kıdem tazminatı. Ancak kıdem tazminatının çoğu özel sektör işyerinde kurallara uygun şekilde ödenmemektedir. Özellikle temizlik, güvenlik ve yemek gibi hizmetler sektöründe başta devlet hastaneleri ve belediyeler olmak üzere kamuya taşeronluk hizmeti veren işyerlerinde çalışanların kıdem tazminatı açısından sorun yaşadıkları görülmektedir. İşverenler ihale maliyetlerine kıdem tazminatı yükünü ekleyememekte, işçiler ise uzun süreli çalışmalarına rağmen taşeron firmaların değişikliğinden dolayı mağdur olmakta ve kıdem tazminatı hakkından mahrum kalabilmektedir. İşletmelerin ekonomik kriz dönemlerinde mali yapılarının bozulması sonucu ödeme güçlüğüne düştükleri, bunun sonucunda da işçilerin emeğinin ve sadakatinin karşılığı olan kıdem tazminatından mahrum kaldıkları görülmektedir. Yine uzun yıllar çalıştığı bir işyerinden herhangi bir nedenle istifa eden işçi kıdem tazminatı alamamaktadır. Bu nedenle getirilmesi düşünülen yeni düzenleme en çok bu kesimlere yarayacak. Tabi ki, kıdem tazminatının bir de işveren yönü var. Kıdem tazminatı yükü, işletmeler üzerindeki önemli baskı unsurlarından birisidir. İşverenler, zaman içerisinde işyeri üzerinde artan kıdem tazminatı baskısından dolayı istihdamı artırmadığı gibi, eski işçileri de işyerlerinde çalıştırmama yoluna gitmektedir. Yargının iş yükü artıyor İş mahkemelerinde çok sayıda kıdem tazminatı alacağıyla ilgili işçi-işveren anlaşmazlığı bulunmakta ve bu da yargının iş yükünü artırmaktadır. Yıllarca süren mahkemelerde genellikle işçiler haklı çıkmakla birlikte, haklarını alabilmeleri için uzun bir süre beklemeleri gerekmektedir. Bu da işçilerin mağduriyetini artırmaktadır. Kıdem tazminatında neler değişecek Kıdem tazminatının kaldırılarak yerine yeni bir sistem kurulmasına ilişkin üç önerinin bulunduğu kamuoyuna yansımıştır. Ancak, her üç öneri farklı avantaj ve dezavantajlara sahiptir. Üç öneriden biri olan ve Bakanlık tarafından Başbakan’a da sunulan, ‘bireysel fon’ kurulmasının en doğru karar olduğu görülmektedir. Her ay işçinin bireysel fondaki hesabına, ücretin belirlenecek oranında prim yatırılması, işçinin de işten ayrıldığında bireysel fonda biriken parayı nemasıyla birlikte almasıdır. Böylece hem işçiler mağdur edilmeyecek, hem de işverenler üzerindeki kıdem tazminatı yükü kaldırılacaktır. Fonda her ay ‘yüzde Taslağa göre, kıdem tazminatı yerine getirilen sistemde, işveren her ay işçinin aylık ücretinin yüzde 3’ü oranında bir tutarı bireysel fona aktaracak. Bu yüzde 3’lük oranın düşük kaldığını düşünüyorum. Bu nedenle, (Yüzde 2 işveren, yüzde 1 işçi, yüzde 1 devlet) olarak uygulanan işsizlik sigortası priminin yüzde 1.5’a düşürülerek, diğer yüzde 1.5’luk kısım da bireysel fona aktarılmalıdır. Böylece her ay işçinin aylık ücretinin yüzde 4.5 oranındaki tutar bireysel fona aktarılabilecektir. İşçiler, işyerlerinden ayrıldıklarında ya da emekli olduklarında fonda biriken paralarını alacaklar. İşçi, farklı işverende geçen çalışma sürelerinde fonda biriken parasından, hizmet sürelerini birleştirmek suretiyle yararlanabilecek. Eski haklar korunmalıdır Öncelikle belirtmek gerekir ki, işverenlerin istihdam maliyetleri artırmamak ve kıdem tazminatı ödenebilirliğini sağlamak adına uygun bir çözüm bulunmalıdır. Burada özellikle üzerinde durmak istediğim konu, işçilerin geçmişteki haklarının mutlaka korunması gerektiğidir. Ayrıca, taslakta yer alan tazminat alabilmek için 10 yıl beklenmesi gerekliliği, oldukça uzun bir süredir. Kadın işçiler için evlenme halinde bir yıl içinde işten ayrılanlarla, askerlik halinde 10 yıl bekleme süresi aranmaması da tasarıya konulmalıdır. |