Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
İhtirazi kayıtla beyan edilip ödenen verginin mahkeme kararı uyarınca mükellefe iadesinde gecikme faizi PDF Yazdır e-Posta
06 Mart 2014
Image

I. Giriş

Bilindiği üzere geç ve/veya eksik tahakkuk ettirilen vergiler, vergi idaresi tarafından salınan tarhiyatlar sonucunda, söz konusu vergilerin normal vade tarihinden tarhiyatın kesinleştiği tarihe kadar gecikme faizi ile birlikte mükelleflerden tahsil edilmektedir.

Mükelleflerin fazla ve yersiz olarak ödedikleri ve iadesini talep ettikleri vergiler için Devlet tarafından mükelleflere faiz ödenmesine yönelik düzenleme ise ilk defa 4369 sayılı Kanun uyarınca 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun (VUK) 112. maddesiyle getirilmiştir.

Anılan düzenlemede, fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesi için mevzuat gereği istenen bilgi ve belgelerin mükellefler tarafından tamamlanmasından sonra vergi idareleri için 3 aylık bir inceleme süresi öngörülmüş ve ancak bu üç ay içerisinde iade yapılmaması durumunda bu tarihten itibaren tecil faizi hesaplanarak mükelleflere iade yapılabileceği öngörülmüştür.

Ancak VUK'un söz konusu 112/4. maddesi Anayasa Mahkemesinin 14.05.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 10.02.2011 tarih ve E.2008/58, K.2011/37 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararının akabinde, 6322 sayılı Kanun ile mezkur maddede değişiklik yapılmış ve söz konusu düzenlemelerle idare ile mükellefler arasında eşitsizlik giderilmeye çalışılmıştır. Mükellefler, bu düzenlemelerle fazla veya yersiz ödedikleri vergilerden dolayı eski düzenlemelere göre daha uzun bir dönem için, tecil faizi oranında da olsa faiz elde etme hakkına sahip olmuşlardır.[1]

Bununla birlikte, Devletin kendi alacağı için gecikme faizi uygulamasına karşın; yeni düzenleme ile mükellefe iade edeceği vergilerde daha düşük oranlı olan tecil faizi uygulamasıyla birlikte yine mükellefler aleyhine bir durum oluşturulmuş bulunmaktadır.

Bu kapsamda makalemizin konusunu, Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal kararı öncesi ve sonrası dönemlerde, ihtirazi kayıtla beyan edilip ödenen verginin mahkeme kararı uyarınca mükellefe iadesine yönelik uygulamalara ve ilgili mevzuat değişikliklerine ilişkin açıklamalarımız teşkil etmektedir.

II. Anayasa Mahkemesi kararı öncesi durum

Anayasa Mahkemesinin iptal kararı öncesinde, VUK'un "…Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen veya vergi kanunları uyarınca iadesi gereken vergilerin, ilgili mevzuatı gereğince mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iade edilmemesi halinde, bu tutarlara üç aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanun'a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz, 120. madde hükümlerine göre red ve iadesi gereken vergi ile birlikte mükellefe ödenir..." şeklindeki 112/4. maddesi uyarınca, ihtirazi kayıtla ödenen verginin faiziyle birlikte iadesi istemlerinde, Danıştay tarafından 3 değişik yönde karar tesis edilmekteydi:[2]

1. İlk grup kararlarda, ihtirazi kayıtla beyan edilip ödenen verginin yargı kararına istinaden iadesinde faiz ödenmesinin mümkün olmadığı yönünde hüküm kurulmuş; dayanak olarak da VUK'un 112. maddesinin 4. fıkrasının, mahkeme kararları üzerine idarece yapılacak vergi iadesine yönelik bir düzenleme içermemesi gösterilmiştir.

Örneğin, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun 26.01.2007 tarihli ve E.2006/182, K.2007/3 sayılı kararında "…Vergi mahkemesi kararları üzerine idarelerce yapılacak eylem ve tesis edilecek işlemler ile kararların uygulanmaması halinde izlenecek yolların kurala bağlandığı 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28'inci maddesinden farklı bir konuyu düzenleyen, dolayısıyla mahkeme kararları üzerine idarelerce yapılacak vergi iadesi ve faiz uygulamalarıyla bir ilgisi de bulunmayan, 213 sayılı Yasa'nın 112'nci maddesinin 4'üncü fıkrasına göre mükelleflere faiz ödenmesi, ilgililerce belgelenmesi şartıyla haksızlığın veya yersizliğin açık olması nedeniyle iade edilen vergiler nedeniyle mümkün olup, davacının ihtirazi kayıtla verdiği beyanname üzerinden adına tahakkuk ettirilen vergilerin dava konusu edilen kısmının hukuka uygunluğu incelenerek mahkemece iadesine karar verilmesi halinde bu hükme göre faiz ödenmesi olanaksızdır…" yönünde hüküm tesis edilmiştir.

2.İkinci grup kararlarda, faize hükmedilmiş ancak faiz hesaplamasında başlangıç tarihi ihtirazi kayıtla ödeme yapılan tarih olarak değil; ihtirazi kayıtla yapılan ödeme tarihinden sonraki üçüncü ayın sonu olarak belirlenmiştir.

Örneğin, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu'nun 18.10.2006 tarih ve E.2006/87, K.2006/287 sayılı kararında "…Vergi Usul Kanunu'nun 112'nci maddesinin 4'üncü fıkrasına göre, fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iadesi ve bu sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için Kanun'da öngörülen şekilde faiz hesaplanarak iadesi gereken vergi ile birlikte ödenmesi gerekmekte olup, istikrar kazanmış yargı içtihatları sebebiyle, finansal kiralama yoluyla geçici ithali yapılan uçak için taşıt alım vergisi ödeme yükümlülüğü bulunmayan davacı şirketin bütün bu bilgileri idareye vererek ihtirazi kayıtla ödediği verginin tahsil tarihi, aynı zamanda vergi idaresinin iade yükümlülüğünün doğduğu tarih olacağından, anılan madde hükmünün davacı hakkında uygulanması gerekmektedir. Bu durumda, ihtirazi kayıtla yapılan ödeme tarihinden sonraki üç ayın sonundan itibaren Vergi Usul Kanunu'nun 112'nci maddesinin 4'üncü fıkrasına göre hesaplanacak faizin tahsil edilmiş vergi ile birlikte davacıya iadesi gerektiğinden, aksi yolda verilen direnme kararında hukuka uygunluk görülmemiştir…" yönünde hüküm tesis edilmiştir.

3. Son grup kararlarda ise idarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinin hizmet kusuru oluşturacağı ve bu işlem ve eylemlerden doğan zararların, idare tarafından kusurlu sorumluluk esaslarına göre tazmin edileceği hususunun Danıştayın öteden beri gelen istikrarlı içtihadı olduğu; vergi idarelerinin de birer kamu idaresi olduğu ve anılan içtihat karşısında hizmet kusuru oluşturacak hukuka aykırı vergilendirme işlemlerinden vergi mükellefleri için doğan zararların işlemi yapan vergi dairesi tarafından karşılanmasının Anayasal kuralların ve hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu belirtmiştir.

Örneğin, Danıştay 7. Dairesi'nin 21.02.2007 tarih ve E.2005/556, K.2007/618 sayılı kararında "…Devletin, ikmalen, re'sen ve idarece yapılan tarhiyatlara konu vergileri normal vade tarihinde tahsil edememiş olması sebebiyle uğradığı zararı karşılayan gecikme faizi altında ek ödeme öngörülmüştür. Gecikme faizinin ilgili dönemlerde miktarını belirleyen zarar, hukuka aykırı olarak yapılan vergi tahsilatlarında, aynen mükellef için de söz konusudur. Hukuka aykırı olarak tahsil edilen vergiler dolayısıyla vergi idareleri tarafından mükelleflere ödenecek maddi tazminatın miktarının, davadaki istem de gözetilerek, anılan gecikme faizinin oranına göre, hukuka aykırı olarak tahsil edilen verginin Devlet Hazinesinde kaldığı süre için hesaplanacak miktar kadar olması da, Anayasada öngörülen eşitlik ve adalet ilkelerinin gereğidir…" yönünde karar tesis edilmiştir.

Bahsi geçen kararların incelenmesi neticesinde, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı öncesinde; ihtirazi kayıtla beyan üzerine açılan davalarda mükelleflerin faiz talebine ilişkin olarak Danıştay Daireleri arasında bir uygulama ve fikir birliği oluşmadığı anlaşılmaktadır.

III. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı

Aydın Bölge İdare Mahkemesi, aşağıda yer verilen gerekçelerle VUK'un yukarıda yer verilen 112/4. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal başvurusunda bulunmuştur:

  • Mahkeme kararıyla hukuka aykırılığı ortaya konulan ve tahsil edilen vergi haksız tahsil edilen bir vergi olup; aylar veya yıllar sonra iadesi sırasında enflasyonist ortamda faiz uygulanmaması mükellef yönünden ekonomik eksilme; idare yönünden ise sebepsiz zenginleşme sonucunu doğurmaktadır. Kanun koyucunun devlet alacağının her tür geç tahsilinde vade gününden itibaren faiz işletilirken; yargı kararı gereği iade edilmek zorunda olunan vergilere faiz öngörülmemesi hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
  • VUK'un bahsi geçen 112/4. maddesinde gerek yasa gereği yapılan vergi iadelerinde, mükelleflerin bilgi belge temininden sonraki 3. aydan sonrası için faiz uygulaması gerekse yargı kararı uyarınca iade edilen vergiler için hiç faiz öngörülmemesi; aynı durumdaki Devlet alacaklarına vade tarihinden geçerli faiz uygulanması öngörüldüğünden Kanun önünde eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
  • Gerek kişi gerek Devlet yönünden, alacağın zamanında ödenmemesi halinde, ekonomik varlıkta enflasyon sebebiyle azalma olmakta; mülkiyet hakkı zarara uğramakta ve bu zarar faizle telafi edilmektedir. Dolayısıyla mükelleflere aylar yıllar sonra iade edilen vergiye faiz işletilmemesi veya vade tarihinden sonraki dönemlerde işletilmesi kişi aleyhine mülkiyet hakkının ihlalini teşkil etmektedir.

İptal istemine ilişkin inceleme gerçekleştiren Anayasa Mahkemesi 10.02.2011 tarihli ve E.2008/58, K.2011/37 sayılı kararı ile "…Fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde, tahsilatın yapıldığı tarih yerine başvuru tarihinden üç ay sonra başlamak üzere işleyecek faizin ödenmesine ilişkin kural, kişinin belli bir dönem için faiz gelirinden mahrum kalması sonucunu doğurarak genel yarar ile kişi yararı arasında dengenin bozulmasına yol açmakta, bu durum hukuk devletinde korunması gereken mülkiyet hakkının ihlaline neden olmaktadır…" gerekçesiyle VUK'un bahsi geçen 112/4. maddesinin iptali yönünde hüküm tesis etmiştir.

Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal kararında iptal hükmünün, kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş; bu kapsamda VUK'un 112/4. maddesi 14.05.2012 tarihi itibarıyla yürürlükten kaldırılmış bulunmaktadır.

IV. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrası Danıştayın konuya ilişkin görüşü

Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında, mükelleflerce ihtirazi kayıt ile beyan edilip ödenen ancak haksız ve hukuka aykırı olarak tahsil edildiği anlaşılarak yargı kararı ile iadesine hükmedilen vergilerin, ilgilisine faiziyle birlikte iadesinde herhangi bir engel kalmamıştır.

Bu kapsamda, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında Danıştay tarafından konuya ilişkin olarak tesis edilen kararlardan bazıları aşağıdaki şekildedir:

Danıştay 4. Dairesinin 06.10.2011 tarihli ve E.2011/5499, K.2011/6892 sayılı kararında, aşağıda yer verilen gerekçelerle ihtirazi kayıtla sunulan beyannameler üzerine açılan davalar da dahil olmak üzere, tüm vergi davalarında tahakkuk işleminin iptali üzerine fazladan ödenmiş olan vergilerin faiziyle birlikte iade edilmesi gerektiği yönünde hüküm tesis edilmiştir.

"Ekonomilerde değişim vasıtası olan para, çeşitli ticari, sınai, zirai vs. faaliyetlerde kullanılmakla, sahibine, kazanç, kira, nema vs. adları altında kimi yararlar sağlayan ekonomik bir değerdir. Faiz ise Anayasa Mahkemesinin 14.5.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 10.2.2011 günlü E:2008/58, K:2011/37 sayılı kararında da belirtildiği gibi, ekonomik açıdan paranın fiyatıdır. Herhangi bir kişinin kendisine ait olmayan parayı belirli süre kullanması, asıl para sahibinin bu ekonomik değerden mahrum bırakılması sonucunu doğuracağı gibi, enflasyona maruz kalan ekonomilerde, paranın değerini, yani alım gücünü enflasyon oranında yitirmesine de neden olacağından, parası uhdesi dışında kalan ve mülkiyet hakkı ihlal edilen bu kişiye haksız kullanım karşılığında faiz ödenmesi gerekmektedir.

Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 9.3.2006 günlü ve 100162/02 sayılı Eko-Elda Avee/Yunanistan kararında da, haksız olarak tahsil edilen verginin beş yıl beş ay sonra iade edilmesinin; belirli bir meblağdan yararlanma hakkı uzunca süre engellenen kişinin, ekonomik durumunda önemli ve kesin zarara neden olduğu, bu durumun, sürdürülmesi gereken genel yarar ile kişi yararı arasındaki dengeyi bozduğu, dolayısıyla, 1 No.lu Protokolün 1'inci maddesi ihlal edilerek kendisine aşırı yük yüklenen bu kişinin mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden bahisle faiz ödenmesi gerektiğine karar verilmiştir.

Davacı tarafından ihtirazi kayıtla verilen gelir (stopaj) vergisi beyannamesi üzerine 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 103'üncü maddesi uyarınca vergi tahakkuk ettiriliş olmasına karşın; anılan Kanun hükmünde yer alan ve tahakkuka dayanak olan "fazlası % 35 oranında" ibaresi, Anayasa Mahkemesinin 8.1.2010 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 15.10.2009 günlü E:2006/95, K:2009/144 sayılı kararıyla, ücret gelirleri yönünden iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin bu kararı nedeniyle hukuka aykırı bulunarak tahakkukun iptal edilmesi karşısında, 1 no'lu Ek Protolün 1'inci maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yukarıda bahsi geçen kararı uyarınca mülkiyet hakkı ihlal edildiğinden, haksız tahakkuk ettirilen verginin davacıya faizi ile birlikte iade edilmesi gerekmekte olup, aksi yönde verilen Mahkeme kararında hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Öte yandan Mahkemece faiz yönünden yeniden verilecek kararda; 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri dikkate alınarak karar verilmesi gerekeceği tabidir…"

Yine yakın tarihli Danıştay 8. Dairesinin 25.01.2013 tarih ve E.2010/9130, K.2013/302 sayılı kararında da aşağıda yer verilen gerekçelerle idarenin fazla ve yersiz yaptığı tahsilatları faiziyle birlikte geri ödenmesi gerektiği kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tekrar vurgulanmıştır:

"…Devlet hakkının fazla ve yersiz olarak alındığı yargı kararıyla ortaya konulduktan sonra, davacılar yönünden mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gereken bir alacağın meydana geldiği kabul edilmelidir. Devlet hakkının fazla ve yersiz olarak alınması sonucu davacılar, aslında mülkiyetlerinde olması gereken parayı belli bir süre kullanamamakta, harcama yapamamakta ve tasarruf edememektedir. Ödenmesi gerekmeyen paranın değerinde bu süre içerisinde enflasyondan kaynaklanan kayıplar meydana gelmekte, mülkiyetin gerçek değeri azalmaktadır. Ayrıca; yatırım aracı olarak kazancından faydalanmak da mümkün olmamaktadır. Bu eksende; idarenin, kendi eylem ve işlemi ile kişinin temel haklarından olan mülkiyet hakkını ihlal etmesi nedeniyle bu ihlal sonucu meydana gelen kaybı veya yoksun kalınan kazancı ödemesi gerekmektedir. Bununla birlikte; bu kaybın veya yoksun kalınan kazancın, İdareden istenebilmesi için idarenin doğrudan veya dolaylı bir kusurunun bulunması da kural olarak gerekmemektedir. 

Bu bağlamda; 2004, 2005 ve 2006 yıllarında eksik yatırıldığı belirtilen 1.002.671,64 TL Devlet hakkının, Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliği'nin 78. maddesinde yer alan "ruhsat sahipleri" ibaresi nedeniyle ödenmesi ve bu ibarenin hukuka aykırı bulunarak yargı kararıyla iptal edilmesi karşısında, 1.002.671,64 TL'den mahrum kalınan süre içinde uğranılan kayıplar ve kullanılamamasından dolayı yoksun kalınan kazanç nedeniyle mülkiyet hakkı ihlal edildiğinden, Anayasa'nın 2, 35 ve 125. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmeye Ek Protokolün 1. maddesi gereği faizin ödenmesi gerektiği anlaşılmış olup, tersi yaklaşımla davayı reddeden İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmamıştır…"

V. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında VUK'un 112/4. maddesinde yapılan değişiklik ve değerlendirmeler

Anayasa Mahkemesinin yukarıda detaylarına yer verilen 10.02.2011 tarih ve E.2008/58, K.2011/37 sayılı kararı ile iptal edilen Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin 4 numaralı fıkrası, 6322 sayılı Kanun ile aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir:

"…Fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergiler, fazla veya yersiz tahsilatın mükelleften kaynaklanması halinde düzeltmeye dair müracaat tarihi, diğer hallerde verginin tahsili tarihinden düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre için aynı dönemde 6183 sayılı Kanun'a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faiz ile birlikte; 120'nci madde hükümlerine göre mükellefe red ve iade edilir…"

Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen söz konusu fıkra hükmünde aslında sadece fazla ve yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde faiz uygulaması hükmü yer almamaktaydı. Bunun yanında vergi kanunları uyarınca iadesi gereken vergilerin iadesinde faiz uygulaması hakkında düzenleme de bulunmaktaydı. Yukarıdaki Kanun hükmünden de görüleceği üzere 6322 sayılı Kanun ile VUK'un 112. maddesinin 4 numaralı fıkrası yeniden düzenlenirken sadece fazla ve yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde faiz uygulaması konusu hüküm altına alınmış ve bu uygulamada Anayasa Mahkemesi kararına uygun düzenlemeler yapılmıştır. Vergi kanunları uyarınca iadesi gereken vergilerin iadesinde faiz uygulaması ise aynı Kanun'la VUK'un 112. maddesine 5. fıkra olarak eklenmiştir. Ancak bu uygulamada 6322 sayılı Kanun ile herhangi bir değişiklik yapılmamıştır.

6322 sayılı Kanun ile VUK'un 112. maddesinin 4. fıkrasında yapılan ve makalemizin konusunu oluşturan değişikliğin gerekçesinde, fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde, mükelleflere tahsil tarihinden itibaren hesaplanacak faizin ödenmesinin sağlandığı; ancak verginin fazla veya yersiz tahsil edilmesinin mükellefin beyanından kaynaklanması (örneğin hatalı beyanname verilmesi) hallerinde faizin, mükellefin hatanın düzeltilmesine dair müracaat tarihinden itibaren hesaplanacağı belirtilmiştir.

Bununla birlikte, madde hükmünün incelenmesi neticesinde görüleceği üzere, Anayasa Mahkemesi tarafından VUK'un 112/4. maddesinin iptaline yönelik verilen kararın gerekçesinde, gecikme faizi ile tecil faizi farklılığa ilişkin ayrı ve özel bir vurgu yapılmamış olması hususu, yeni düzenleme yapılırken Devlet lehine yorumlanmış ve Devlet'in kendi alacağı için aylık % 1,40 gecikme faizi uygulamasına karşın; mükellefe iade edeceği vergilerde daha düşük oranlı olan yıllık % 12 oranındaki tecil faizi uygulamasının öngörülmesi suretiyle mükellef aleyhine bir durum oluşturulmuştur.

VI. Sonuç

Anayasa Mahkemesinin 10.02.2011 tarih ve E.2008/58, K.2011/37 sayılı iptal kararı öncesinde, VUK'un 112/4. maddesinin ilgili dönemde yürürlükte bulunan hali göz önüne alınmak suretiyle; ihtirazi kayıtla beyan üzerine açılan davalarda haksız ve hukuka aykırı olarak tahsil edildiği mahkeme kararıyla tespit edilen vergilerin iadesinde mükelleflere Devlet tarafından faiz ödenmesi tartışmalı bir husus teşkil etmekte ve Danıştay tarafından da konuya ilişkin olarak farklı yönde kararlar tesis edilmekteydi.

VUK'un söz konusu 112/4. maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi neticesinde ise Danıştay tarafından tüm vergi davalarında tahakkuk işleminin iptali üzerine fazladan ödenmiş olan vergilerin faiziyle birlikte iade edilmesi gerektiği yönünde hüküm tesis edilmeye başlanmıştır.

Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında 6322 sayılı Kanun ile VUK'un 112/4. maddesinde yapılan değişiklik ile fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde, mükelleflere tahsil tarihinden itibaren hesaplanacak faizin ödenmesinin yolu açılmış ancak Devletin kendi alacağı için gecikme faizi uygulamasına karşın; mükellefe iade edeceği vergilerde daha düşük oranlı olan tecil faizi uygulamasının öngörülmesi suretiyle mükellef aleyhine bir durum oluşturulmuş bulunmaktadır. Av. Ayşe Cânan Doksat E&Y


[1] Okan Coşgun, "Fazla veya Yersiz Tahsil Edilen Vergiye İstinaden Ödenen Faizin Niteliği, Hukuki Mahiyeti ve Vergilendirilmesi", Vergi Dünyası, Haziran 2013

[2] Ender İnelli, "İhtirazi Kayıtla Beyan Edilip Ödenen Verginin Yargı Kararı Uyarınca Mükellefine İadesinde Devlet Faiz Ödeyecek mi?", Yaklaşım Dergisi, Şubat 2012

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti. / www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.