I. Giriş Vergi incelemelerinde güncelliğini yitirmeyen ve her daim inceleme elemanları tarafından eleştiri konusu edilen konulardan biri de “götürü gider” uygulamasıdır. Vergi daireleri tarafından mükellef kurumların defter ve kayıtları 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) 40/1. maddesinde hüküm altına alınan götürü gider uygulaması açısından sınırlı olarak incelenmekte ve inceleme neticesinde düzenlenen vergi inceleme raporlarında götürü gider indirimi kabul edilmeyerek fazladan yararlanıldığı öne sürülen indirim tutarı üzerinden vergi ziyaı cezalı tarhiyatlar salınmaktadır. Söz konusu cezalı tarhiyatlara karşı başvurulan dava yolunda ise hem ilk derece mahkemesi hem de Danıştay Başkanlığı nezdinde idarenin görüşünün aksine mükellefler lehine kararlar tesis edilmektedir. Bu kapsamda, idare ile yargı organları arasında görüş farklılıkları yaratan ve ihracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve taşımacılık faaliyetlerinde bulunan şirketler nezdinde tereddüte yol açan götürü gider uygulamasına ilişkin açıklamalarımıza aşağıda detaylı olarak yer verilmektedir. II. Yasal mevzuat a. Mevcut yasal düzenleme 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun (KVK) 6. maddesinin 2. fıkrasında, safi kurum kazancının tespitinde GVK’nın ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. GVK’nın “Bilanço esasında ticari kazancın tespiti” başlıklı 38. maddesinde ise ticari kazancın tespit edilmesi sırasında GVK’nın 40 ve 41. madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Bu kapsamda, GVK’nın “İndirilecek giderler” başlıklı 40. maddesi uyarınca giderlerin, ticari işletmenin safi kazancının tespitinde indirim olarak dikkate alınabilmesi için aşağıdaki şartları taşımaları gerekmektedir. - Ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılması,
- İşin genişliği ve mahiyetine uygun olması,
- Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 227. maddesine göre işbu giderlerin belgelendirilmesi ya da 228. maddesine göre belgelendirme şartının aranmaması (örf ve adetlere göre belgelendirilmesi mümkün olmayan giderler, belge teminine imkan olmayan giderler ve vergi kanunlarına göre götürü olarak tespit edilen giderler)
Bununla birlikte, aynı Kanun maddesinin 4108 sayılı Kanun ile eklenen parantez içi hükmünde ise; mükelleflerin ihracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve taşımacılık faaliyetleri nedeniyle döviz olarak elde ettikleri hasılatın binde beşini aşmamak şartıyla yurt dışında bu işlerle ilgili giderlerine karşılık olmak üzere götürü olarak hesapladıkları giderleri indirebilecekleri belirtilmiştir. Götürü gider uygulamasına ilişkin olarak 07.03.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 194 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde ise konuya ilişkin olarak aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir: “Götürü gider uygulaması, mükelleflerin yurt dışındaki işleri ile ilgili olarak yapmış oldukları giderlerden belgesi temin edilemeyenlerin, anılan faaliyetlerden sağlanan hasılatın belli bir oranını aşmamak şartıyla ticari kazançtan indirilmesini öngören bir müessesedir. Götürü gider hesaplanabilmesi için harcamanın yapılmış ve işletmenin mal varlığında bir azalma meydana gelmiş olması gerekir. Bilindiği üzere, Tekdüzen Muhasebe Sistemi ticari kazancın tespitine yönelik olarak hazırlanmıştır. Bu nedenle mali tablolarda ve hesap planında vergi yasalarınca ticari kazançtan indirimi kabul edilmeyen giderlerin nasıl muhasebeleştirileceği konusunda açıklama yapılmamıştır. Tekdüzen Muhasebe Sistemi’nde, işletmenin faaliyetleri sonucunda doğan tüm giderlerin, vergi yasalarınca ticari kazançtan indirilmesi kabul edilmiş olsun veya olmasın doğrudan ilgili oldukları gider hesaplarında muhasebeleştirilmesi gerekmektedir. Muhasebe düzeninden sağlanan bilgilerle dönem sonunda vergi matrahına ulaşılmaktadır. Buna göre, işletmenin yurt dışı faaliyetlerine ilişkin olarak yapılan belgesiz giderlerin de Tekdüzen Muhasebe Sistemi’nde ilgili gider hesaplarında izlenmesi ve dönem sonunda “690 Dönem Kar-Zarar” hesabına aktarılması gerekir. Belgesi temin edilemeyen giderlerin, bu Tebliğ’de yapılan açıklamalar çerçevesinde hesaplanacak götürü gider tutarını aşan kısmı, kanunen kabul edilmeyen gider olarak Tekdüzen Muhasebe Sistemi’ne göre belirlenen ticari kara ilave edilecektir. Dolayısıyla belgesiz giderlere karşılık olmak üzere götürü olarak hesaplanan giderler, ticari kara eklenmemiş olduğundan vergi matrahına da dahil edilmemiş olacaktır.” Bununla birlikte, götürü gider uygulamasına ilişkin olarak 197 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği ile 1995 yılına mahsus olmak üzere ihracat ve yurt dışında yapılan inşaat, onarma, montaj, teknik hizmetler ve taşımacılık faaliyetlerinden döviz olarak elde edilen hasılatın binde beşini aşmamak kaydıyla defterlere intikal ettirilmeyen giderler için de götürü gider hesaplanabileceği düzenlenmiştir. b. Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı Halihazırda Meclis’te görüşülmekte olan ve yürürlüğe girmemiş bulunan Gelir Vergisi Kanun Tasarısı’nın “Ticari kazancın tespitinde indirilecek giderler” başlıklı 19. maddesinde “…İhracat, yurt dışında inşaat, onarım, montaj ve taşımacılık faaliyetlerinde bulunan mükelleflerin, bu faaliyetlerinden döviz olarak elde ettikleri hasılatın binde beşini aşmamak şartıyla yurt dışındaki bu işlerle ilgili fiilen katlanılan ancak tevsik edilemeyen giderlerine karşılık olmak üzere götürü gider olarak hesapladıkları tutarlardır…” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu kapsamda, Tasarı ile götürü gider uygulamasında “fiilen katlanma şartı”na yer verilmiş olup, hasılatın yine binde beşiyle sınırlı olarak, fiilen katlanılan ancak tevsik edilemeyen giderlerin dikkate alınması öngörülmektedir. III. Götürü gider uygulamasında uyuşmazlık konusu Yukarıda yer verildiği üzere götürü gider uygulamasına dayanak GVK’nın 40/1. madde hükmü uyarınca mükellefler ihracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve taşımacılık faaliyetleri nedeniyle döviz olarak elde ettikleri hasılatın binde beşini aşmamak şartıyla yurt dışında bu işlerle ilgili giderlerine karşılık olmak üzere götürü olarak hesapladıkları giderleri indirebilmektedirler. Hükümden faydalanmak için gereken iki şart bulunmaktadır. Bunlar; hasılatın döviz olarak ve yurt dışında elde edilmesi ve hasılatın ihracat, yurt dışında inşaat, onarma, montaj ve taşımacılık faaliyetlerinden elde edilmesidir. Bunun dışında başkaca bir şart düzenlenmemektedir. Ancak konuya ilişkin yayımlanan 194 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde, Kanun hükmünde yer verilen şartlara ilave olarak götürü gider hesaplanabilmesi için harcamanın yapılmış ve işletmenin mal varlığında bir azalma meydana gelmiş olması gerektiği belirtilmiş ve bu azalmanın muhasebeleştirilmesi gerektiği düzenlenmiştir. İşte Kanun hükmü ve Tebliğ düzenlemesinde yer alan bu farklılık mükellefler ile maliye idaresinin konuya ilişkin uygulamasının farklılaşmasına neden olmuştur. Mükellef kurumlar yurt dışında gerçekleştirilen faaliyetler kapsamında yaptıkları ve fakat tevsik edilemeyen giderlerine karşılık olmak üzere bu hasılatın binde 5’ini götürü gider olarak hesaplamakta ve bu tutarları kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapabilmektedirler. Vergi idaresi ise bu uygulamayı, mükellef kurumların bu şekilde götürü gider hesaplayabilmesi için harcamanın yapılmış olması ve işletmenin mal varlığında bir azalma meydana gelmesi gerektiği, bu sebeple ilgili harcamaların muhasebeleştirilmesi halinde gider olarak dikkate alınabileceği gerekçesi ile eleştirmektedir. Mükellefler ile idare arasında götürü gider uygulamasına ilişkin uyuşmazlığın iki ana unsuru bulunmaktadır: - Götürü gider uygulamasında yurt dışı faaliyetlerine ilişkin bir harcamanın yapılmasının zorunlu olup olmadığı,
- Harcamanın muhasebe kayıtlarına intikal ettiğinin ispatına gerek olup olmadığı.
Öncelikle bir harcamanın yapılmasına gerek olup olmadığı hususuyla ilgili olarak; GVK’nın 40/1. maddesine 4108 sayılı Kanun ile eklenen parantez içi hüküm dikkatle incelendiğinde kanun koyucunun götürü gider hesaplaması yapılabilmesi için yurt dışındaki faaliyet ile ilgili olarak fiilen bir harcamanın yapılmış olması şartını aramadığı görülmektedir. Şöyle ki, Kanun hükmünde yurt dışında gerçekleştirilen faaliyetler ile ilgili giderlerine karşılık olmak üzere götürü olarak hesapladıkları giderleri indirebilecekleri kabul edilmiştir. Bununla birlikte, Türk Dil Kurumu kapsamında da “götürü” tanımı “Fiyatı veya ücreti toptan belirlenen” olarak belirtilmiştir. Bu kapsamda, Kanun’da kendilerine verilen imkan ve hak dahilinde mükellefler döviz hasılatlarının binde beşi oranındaki götürü gideri her hal ve takdirde vergi matrahından indirebilecekleri açıkça düzenlenmiştir. Nitekim götürü gider uygulaması, ticari kazancın tespit edilmesinde bir kısım giderlerin tevsik edilme zorunluluğu bulunmaksızın işletmenin dönem ticari hasılatlarından indirilmesi olarak kabul edilmektedir. Bu itibarla, aksi yönde işlem tesis edilmesi hem götürü gider sisteminin genel mantığına, hem de vergi hukukunun gerçekçiliğine aykırı olacaktır. Muhasebe kayıtlarına intikal ettirildiğinin ispatı açısından ise, madde hükmünde öngörülen götürü gider esasında gider kaydı olup yurt dışında faaliyet gösterenlerin tevsik edemeyecekleri giderlerin bulunduğu kabulünden hareket edilmektedir.[1] Dolayısıyla götürü gideri kayıtlarla ilişkilendirmeden beyanname üzerinden indirim olarak göstermek yeterli olacaktır. Bununla birlikte, götürü gider uygulamasına ilişkin başvurulan dava yolunda,tesis edilen kararlarda da mükelleflerin hasılatlarının binde beşi oranındaki tutarın götürü gider olarak indirim konusu yapılabilmesi için belgesi temin edilmeyen harcamanın herhangi bir ispat şartına bağlanmadığına ve muhasebe kayıtlarına intikal ettiğinin ispatına gerek olmadığına karar verilmiştir. Yukarıda yer verilen GVK 40/1. madde hükmü ve istikrar kazanmış yargı kararları dikkate alınarak mükellef kurumlar tarafından götürü gider hesaplaması yapılırken, vergi daireleri tarafından bu uygulamalar 194 seri numaralı Tebliğ hükmü dahilinde eleştiri konusu edilmeye devam olunmaktadır. IV. Yargı kararları ışığında götürü gider uygulaması Götürü gider uygulamasına ilişkin olarak tesis edilen Danıştay kararları incelendiğinde, mükelleflerin ihracat hasılatının binde beşi oranındaki tutarın götürü gider olarak indirim konusu yapılabilmesi için herhangi bir ispat şartına bağlanmadığı ve bu harcamanın muhasebe kayıtlarına kaydedilme zorunluluğunun bulunmadığı konusunda görüş birliği bulunduğu görülmektedir. Örnek vermek gerekirse; Danıştay 3. Dairesi, 08.11.2012 tarih ve E. 2010/291, K.2012/3595 sayılı kararında “Davacı şirketin 2007 dönemi defter kayıtlarının örtülü kazanç ve ihracatta götürü gider uygulaması yönünden sınırlı olarak incelenmesi neticesinde hazırlanan dava konusu inceleme raporunun götürü giderle ilgili olarak temel dayanağının; 194 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde belirlenen koşulların oluşturduğu, bu koşulların ise Tebliğ’deki ifadelerin aksine konuyu düzenleyen esas hüküm ve söz konusu Tebliğ’in de dayanağı olan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 40’ıncı maddesinin 1’inci bendinde bulunmadığı, Tebliğ’de Kanun’un çizdiği çerçevenin dışına çıkılarak belgesiz giderlerin ilgili gider hesaplarında izlenmesi ve dönem sonunda kar/zarar hesabına aktarılması gibi koşulların öngörüldüğü, oysa Kanun, söz konusu götürü gider indiriminden faydalanacak mükellefler için herhangi bir muhasebe kaydı şartı aranmaksızın saymak suretiyle gösterdiği dış ticaret alanlarında faaliyet gösteren mükelleflerin, bu faaliyetlerini teşvik amacıyla sadece belirtilen faaliyetlerinden kaynaklanan hasılatları üzerinden binde beş oranını aşmamak kaydıyla götürü gider indiriminden faydalanabileceklerini düzenlediği, 194 sayılı Genel Tebliğ ise, bu hakkın kullandırılmasına ilişkin olarak, Kanun hilafına, verilen hakkı daraltıcı nitelikte fazladan koşullar öngördüğü bunun da hukuk devleti olmanın en temel esaslarından biri olan normlar hiyerarşisi ve hukuki güvenliğin tesisinde önemli bir yer alan kanuni idare ilkesi ile bağdaşmayacağı, dava konusu raporun da söz konusu Tebliğ’de belirtilen esaslar üzerine düzenlendiği anlaşıldığından dava konusu işlemin bu kısmında hukuka uyarlılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı kabul eden ilk derece mahkemesi kararının onanmasına” karar vermiştir. Danıştay 3. Dairesinin bir başka kararında [2] Tebliğ ile Kanun’un öngördüğü sınırın dışına çıkılarak belgesiz giderlerin ilgili gider hesaplarında izlenmesi ve dönem sonunda kar-zarar hesabına aktarılması gibi koşullar getirildiği, oysa Kanun’un söz konusu götürü gider indiriminde faydalanacak mükellefler için herhangi bir muhasebe kaydı şartı aramaksızın saymak suretiyle gösterdiği belirtilmiştir. Yine Danıştay 3. Dairesinin E.2009/5248, K.2011/3 sayılı kararında da “… götürü gider uygulamasında indirimlerin herhangi bir ispat şartına bağlanmadığı gibi belgelenemeyen giderlerin yasal kayıtlara kaydedilme zorunluluğu da bulunmaması nedeniyle götürü gider indirimi için belgesi temin edilemeyen harcamanın muhasebe kayıtlarına intikal ettirildiğinin ispatına gerek bulunmadığı” gerekçesiyle davanın kabulü yönünde karar veren ilk derece mahkemesi kararı onanmıştır. Yukarıda yer verilen mahkeme kararlarında açıkça yasada olmayan koşulları idarenin Tebliğ yolu ile getiremeyeceği Kanun’da belirtilen koşullardan başka koşullar öngöremeyeceği açıkça hüküm altına alınmış ve herhangi bir ispat şartına bağlanmaksızın vergi matrahından indirilmesine imkan tanınmıştır. Gerçekten de, Kanun maddesinde yurt dışında gerçekleştirilen bir faaliyet kapsamında elde edilen hasılatın binde beşini aşmamak üzere belgelenemeyen harcamaların götürü gider yoluyla indiriminin yapılabilmesi için fiilen bir harcamanın yapılması veya bu harcamanın yapıldığının kanıtlanması şartı aranmamıştır. Yargı organları da, Kanun’a uygun olarak karar vermiş ve götürü gider uygulamasının herhangi bir ispat şartına bağlanmadığını ve belgesi temin edilemeyen bir harcamanın muhasebe kayıtlarına intikal ettirildiğinin ispatına gerek bulunmadığını kabul etmiştir. Bununla birlikte, müstakar hale gelmiş yargı kararlarında idarenin götürü gider uygulamasında aradığı şartlardan biri olan “harcamanın yapılması zorunluluğu” üzerinde durulmadığı, bu konuya ilişkin bir karar tesis edilmediği görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında da yargı organlarının, Kanun hükümleri dahilinde götürü gider uygulamasından faydalanılabilmesi için harcamanın gerçekten yapılması şartını aramadığı görülmektedir. İçtihat haline gelen bu götürü gider kararları dikkate alınarak götürü gider uygulamasında mükellef aleyhine devam ettirilen bu yaklaşımın değiştirilmesi gerekmektedir. V. Sonuç Günümüzde vergi idaresi vergi gelirlerini artırmaya yönelik tartışmalı konular üzerinden incelemeler gerçekleştirmekte ve agresif bir şekilde cezalı vergi tarhiyatları yapmaktadır. Söz konusu incelemelerde ve inceleme neticesinde düzenlenen raporlarda, kanun koyucunun iradesi dikkate alınmaksızın vergi cezası çıkarmak amacıyla ya Kanun hükümleri göz ardı edilmekte ya da amaca göre yorumlanmaktadır. Nitekim götürü gider uygulaması GVK’nın 40/1. maddesi gereğince, gerçekleştirilen ihracat faaliyetleri sonucunda elde edilen hasılatın binde beşi (% 0,5) oranında hesaplanan tutarın kazançtan indirmesi suretiyle mükelleflere tanınan kanuni bir haktır. Kanun koyucu, ilgili hükümde mükelleflerin götürü gider indiriminden yararlanabilmeleri için gereken koşulları belirtmiş iken, idarenin 194 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği hükümlerine dayanarak yurt dışı faaliyetlerine ilişkin olarak yapılan belgesiz giderlerin Tekdüzen Muhasebe Sistemi’nde yer alan ilgili gider hesaplarına kaydetmesi şartına bağlaması; Anayasa’da düzenlenen normlar hiyerarşisine aykırılık teşkil etmektedir. Şöyle ki, bir hukuk düzeninde mevcut olan Anayasa, Kanun, Tüzük, Yönetmelik, Tebliğ gibi normlar arasında altlık-üstlük ilişkisi vardır. Buna, “normlar hiyerarşisi” denilmekte olup, bu hiyerarşide, alt basamakta yer alan norm geçerliliğini üst basamakta yer alan normdan almakta ve dolayısıyla ona uygun olmak durumundadır.[3] Vergi dairesinin dayanak aldığı 194 seri numaralı Tebliğ ise, GVK’nın 40/1. maddesinde düzenlenen götürü gider indiriminin uygulanmasına ilişkin açıklama getirmesi gerekirken, normlar hiyerarşisine aykırı olarak mükellefleri bağlayıcı objektif hukuk kuralları getirmektedir. Bu nedenle, vergi idaresi tarafından götürü gider indiriminin Tebliğ hükümleri dikkate alınarak reddolunmasının açıkça hukuka aykırı olduğu kanaatindeyiz. Nitekim götürü gider uygulamasına ilişkin istikrar kazanmış Danıştay kararlarında da, götürü gider uygulamasından faydalanılabilmesinin herhangi bir ispat şartına bağlanmadığı ve belgelenemeyen giderlerin yasal kayıtlara kaydedilme zorunluluğunun bulunmadığı görülmektedir. Böylelikle mükelleflerin herhangi bir ispat şartı ve/veya hesaplarda kaydedilme zorunluluğu olmaksızın götürü gider indirimini vergi matrahının tespitinde dikkate alabilecekleri kabul edilmelidir. Halihazırda Komisyonda görüşülen Gelir Vergisi Kanun Tasarısı açısından ise götürü giderin kurumlar vergisi matrahı tespitinde indirim konusu yapılabilmesi için “fiilen katlanma şartı” getirilmektedir. Tasarıdaki bu maddenin 194 seri numaralı Tebliğ’in götürü gidere ilişkin açıklamaları ile paralel olduğu görülmektedir. Madde hükmünün bu şekliyle kanunlaşması halinde götürü gider uygulaması idarenin görüşü ile paralel olarak tamamen değişeceği ve hatta yargı organları tarafından da tesis edilecek kararlarda götürü gider uygulamasında fiilen bir harcamanın yapılıp yapılmadığı hususunun inceleme konusu edileceği düşüncesindeyiz. Av. Tuğçe Gültekin http://www.vergidegundem.com/tr_TR/publicationPaper?categoryName=Vergide&publicationNumber=3&publicationYear=2014&publicationId=1793136 [1] Gelir Vergisi Kanunu Yorum ve Açıklamaları, Ankara 2012, Oluş Yayıncılık, s.400 [2] Danıştay 3. Dairesinin E.2010/289, K.2011/776 sayılı kararı [3] Kemal Gözler, Hukuka Giriş, Bursa 2013, Ekin Basım Yayın Dağıtım, s.203-204 -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Yukarıda yer verilen açıklamalar, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir. Özdoğrular smmm ltd. şti. / www.ozdogrular.com, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz. |