Skip to content

Narrow screen resolution Wide screen resolution Auto adjust screen size Increase font size Decrease font size Default font size default color brick color green color
Ekonomiyi üreticiler sırtladı aslan payı bankacılara gitti (13.03.08) PDF Yazdır e-Posta
13 Mart 2008

Türkiye'de ticaretin çarklarını döndüren Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM)'nin başında Oğuz Satıcı var. İş dünyasına yön verenler deyip de TİM Başkanı Oğuz Satıcı ile konuşmadan olmaz.

İlkokulu ve ortaöğrenimini iş dünyasının kalbinde yer alan Reşitpaşa İlkokulu'nda ve Mahmutpaşa Ortaokulu'nda tamamlamış Oğuz Satıcı. Bu nedenle iş hayatınız ne zaman başladı diye sormuyorum. Zaten tekstilci olan babasının işyerine okul sonraları gittiğini, herkes okul-ev arasında mekik dokurken, kendisinin okul-iş arasında gidip geldiğini söylüyor. Liseyi Kabataş Erkek Lisesi'nde, üniversite eğitimini ise Washington International University'de almış. İşletme okuyan Satıcı, TİM başkanlığının yanı sıra kendi kurduğu firmalarda hem üretiyor hem de ihracat yapıyor. 2001 yılında TİM Başkanı seçilen Satıcı; İTO, İKV, İSO'da da görevler üstlenmiş. Ayrıca YOİKK, YDK üyelikleriyle TÜRK EXIMBANK yönetim kurulu üyeliğini de sürdüren Satıcı, tam bir dava adamı portresi çiziyor.

TİM, 59 ihracatçı birliği, 23 ihracatçı sektör, 81 il, 19 binden fazla ürün ve 45 binden fazla ihracatçıyı bir biçimiyle temsil eden devasa bir örgüt. Dış Ticaret Müsteşarlığı'na bağlı olarak konumlandırılan TİM'in görevi, var olan ihracatçıların yanı sıra yeni ihracatçıları da cesaretlendirmek. Bu yılın ilk iki ayında gerçekleşen rakamlar, geçen yıla göre bir artış gösteriyor. Bunun nedeni, ihracat yapanların volümlerini artırmaları.

Yeni ihracatçı kazanmak için ne yapılabilir?

"Biz, Türkiye'nin tek sektörel örgütlenmesiyiz. Dünyanın 2000'li yıllarda konuştuğu kümeleşme modelini Türkiye, 70 yıl önce hayata geçirmiş. Türkiye'de Cumhuriyet öncesi ve sonrası birçok şirket mevcutken, 1937 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün hayattayken karar aldığı son işlerden birisi de bu örgütlenme. 1932 yılında TBMM'nin açılış konuşmasını yaparken de, ihracata ve dış satıma yönelik işaretler vermiş. Hemen akabinde de Türkiye'de, ilk kez canlı hayvan ihracatıyla ilgili tüccar birliğinin kurulmasına öncülük etmiş. Zaman içinde bu girişimler, örgütsel çalışmalara dönüşmüş. Bugüne geldiğimizde ise Türkiye İhracatçı Birlikleri'nin yıllık büyüme hedefini çok yakında tutturacağını da göreceğiz." diyerek yanıt veriyor. "Bugün Türkiye'deki sayıları 45 binin üzerinde olan üreticiler ve ihracatçılar, tıpkı iki sinir ucu gibidir." diyerek devam ediyor.

TİM'i tanımlarken, "Bu sinir uçlarından biri üretim merkezlerine, yani üreten sektörlere saplanmış, diğeri ise insan kaynağı ve uluslararası pazarlara. Bu iki uç arasında müthiş bir enerji var. Eğer bu enerjiyi TİM network'ü üzerinden doğru okursanız, Türkiye'nin uluslararası alandaki rekabetçi gücünü ve küresel pazarda süren rekabetin nabzını ölçebilirsiniz. Bu ölçümde de her gün ayrı bir sonuç bulursunuz. Uluslararası gelişmelerin değişimini ilk hissedeceğiniz nabız, TİM'dir. Dünyada finans piyasasında bir olumsuzluk olduğunda bunun Avrupa ve Türkiye'ye etkilerini hemen görebilirsiniz. Çünkü TİM, yaşayan bir organizmadır ve dünyadaki TİM'e benzer yapılarla da bütünleşmiş durumdadır. Bu nedenle TİM üyesi olan ve yönetimde yer alan herkesin öngörüsü daha hızlı ve gerçekçi oluyor." diyen TİM Başkanı'nın bu sözleri, bana girişimcilerin TİM'e daha yakın durması gerektiği mesajını veriyor. TİM'in vizyon cümlesi, 'Değişimi gerçekleştirmek istiyorsak, geleceği tasarlamalıyız' olarak belirlenmiş. Oldukça etkileyici ve bitimsiz bir vizyon olduğunu düşünüyorum. Başkan Satıcı'ya gelecekle ilgili düşüncelerini sorduğumda, "Bu vizyon, ana çıkış noktamız oldu. İşin başında değişimi gerçekleştirmek üzere harekete geçmiştik; ama inandık ki değişim için sadece görev başında olanlar değil herkes liderlik yapmalı." diyor.

Ekonomi kurmaylarıyla ilk kez gerçeklerin konuşulduğu bir toplantı yapıldı

TİM Başkanı Oğuz Satıcı, Türkiye'nin sorunlarından birisi olarak gördüğü, belki de bundan sonra daha da çok konuşulacak olan üreten ama hak ettiğini alamayan işadamının sorunlarından söz ediyor: "Geçenlerde genişletilmiş bir Başkanlar Toplantısı yaptık. Başbakan Yardımcısı ve Ekonomiden Sorumlu Bakan Nazım Ekren ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen de bu toplantıya katıldılar. Bunca yıldır toplantı yaparız, ilk defa bu kadar kesin ve net sonuçların açıklandığı bir toplantı gerçekleştirdik diyebilirim. Çünkü ilk kez teşhis doğru konuldu. İşin sonucunda şu ortaya çıktı: Nazım Ekren Bey'in ifadesiyle, ülkemiz ekonomisinde ciddi bir değişim var ve bunun bir de bedeli var. Bu bedeli, değişimi gerçekleştirirken devletin ödemesi gerekiyor. Değişimin ederini değiştirecek konseptin altını ise iş dünyası ile devlet birlikte doldurmalı. Rakamlar ve şartlar büyümeyi gösteriyor. Bu olumlu havadan çok kâr elde edenlerle hak ettiğince yararlanamayanlar var."

Bir örnek verebilir misiniz?

"Örnek çok. Ama burada önemli olan ilk defa devletin bir mercii tarafından konunun tespit edilmesi. 2001 krizi sonrası yola çıktığımızda, bu güçlü ekonomiye geçiş programını Türkiye için olmazsa olmazlardan biri diyerek kabul edenlerdeniz. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş idi ve o günkü şartlarda mutlak başarı için söz verildi. Üreten kesim de çok çalıştı. 2001 yılında 100 milyon dolar etmeyen bir banka bugün, 10 milyar dolar edebiliyor. Yine 2001 yılında 100 milyon dolar edecek bir üretici firma; bir ayakkabı veya deri imalatçısı, bir buzdolabı üreticisi, bir endüstriyel mutfak imalatçısı, bir mücevherat şirketi, bugün yine 80 ya da 110 milyon dolar edebiliyor. Burada adaletsizlik var. İşte bizim tüm tepkilerimiz de bu adaletsizliğe. Gelir dağılımındaki adaletsizlikler, sosyal sıkıntı ve çöküntü yaratıyorsa piyasa içindeki kâr dağılımı da adaletsizlik yaratır. Oysaki bütün piyasa, üretenlerin oluşturduğu omurganın üzerinde yaşıyor. Üreticileri işin yüzde 10'u gibi görürsek, geri kalan yüzde 90'ı bu yüzde 10'luk kesim taşıyor diyebiliriz. Yüzde 10'u çökerttiğinizde, diğerlerinin de otomatikman çökmesi lazım. Hiç kimsenin vurdumduymazlık ve dengesizlik yapma gibi bir lüksü olmamalı. Sorunları herkes ötelemek ister. İyi liderler, sorunlarla göğüs göğüse mücadele eder."

Çözüm nerede peki?

"Türkiye'nin elindeki en büyük kazanım, 45 binden fazla sayıdaki ihracatçısıdır. Bu sektörel örgütlenmeyi doğru kurgularsak, Türkiye, dünyada daralmalar olsa da her yıl yüzde 7 büyür. Şu an ülkenin gündemini meşgul eden türban, PKK, ekonomik krizler, dış ilişkiler ve sosyal sorunlarını da kökünden halleder. Herkes yüzde 7 büyüme için ne yapmalıyız hedefine kilitlenmeli."

Türkiye'nin çıkışı ihracatçı birliklerinin güçlendirilmesindeyse neler yapmak lazım?

"İhracatçı birliklerine üye olmakla, genel kurullarda söz sahibi olamıyorsunuz. Bunlar için özel şartlar getirilmiş. Mesela, genel kurulda oy kullanmanız için son iki yıl üst üste ihracat yapmış olmanız gerekiyor. 59 tane ihracatçı birliğimizin asil ve yedek YK üyeliğinde 1.000 üyesi var. Bu haliyle Türkiye ihracatının yaklaşık yüzde 65'i yönetim kurullarında temsil ediliyor. TİM'de işin bürokratik ve sivil yüzünü temsil eden bir yapımız var. İhracatçı birliklerinin daha güçlü kılınabilmesi için yeni yasa da hazırlanıyor."

Oğuz Satıcı, sürekli rakamlardan söz ediyor; ama ben biliyorum ki Türk insanı rakamları pek sevmiyor. Nasıl sevdireceğiz?

"Aslında Türk halkı, sadece iyiye giden her şeyi seviyor. Kötü haberi sevmiyor. Sorunları gerçeklerle değil, hikâyelerle öğrenerek büyümüş bir toplumuz. Gerçekleri referans alıp, kendimize formüller üretmeliyiz. Dedikodulara girmemek, fikirleri vurgulamak durumundayız. Zaten bundan böyle herkesin hesabını daha iyi yapması gerekiyor."

Kota ve lojistik ile ilgili problemlerimiz var. Türkiye'nin ihracatını nereye doğru yönlendirmeliyiz? Yeni ihracatçılarla küçük KOBİ'ler için neler yapılabilir?

"Kotasız Avrupa eylemi, inandığımız işlerden biriydi. Bugün Türk malları serbest dolaşıyor, ancak TIR'larımız dolaşamıyor. Biz bunları bir biçimiyle by-pass ettik. Türk ihracatçısının aklı, bu problemi de çözdü. Mesela Ro-Ro taşımacılığı hatları koyduk. Şirketlerimizi Avrupa'da ayrı şirketler haline getirdik. Hak aramaktan da vazgeçmedik. Hak aramak, dünyanın en kutsal işlerinden biridir. Türkiye kendi bölgesinin merkezi olabilir."

O merkez nereleri kapsar?

"Kendi yaptığımız işleri de çok daha net görmeliyiz. 2007'den 2008'e geçerken en önemli atılım ne oldu? Türkiye yüz milyar dolar ihracatı geçti ve 100'ler Kulübü'ne girdi. Buradan artık geriye dönüş yok! Türkiye hedeflediği ve rekabet içinde olduğu ülkelerden çok geride değil. İlk 15'in içinde yer alan İngiltere, Almanya, İtalya gibi bir cazibe merkezi olabilir. Fuarların, konferansların merkezi olabilir. Karadeniz'i Rusya, Ukrayna, Azerbeycan gibi ülkelerin olduğu bir alanda bir ticaret yeri haline getirebiliriz. Güneye indiğinizde ise Akdeniz'i Mısır ve Suriye'yi de kapsayacak şekilde kültür ve ticaret merkezi olarak öne çıkarmalıyız. Kuzey ve güneydeki bu enerjiyle İstanbul'u merkez haline getirebiliriz."

Başkan Satıcı, işi öylesine kolaylaştırarak anlatıyor ki ben de ihracatçı olmak istiyorum ama kolay mı?

"Öncelikle anlayış olarak konuya hazır, bilgiye ve öğrenmeye açık insanlar olunmalı. İhracatçı olmak için görmek ve dokunmak lazım. Bugün pek çok insan sadece bakarak konuşuyor, görerek değil! Ezberi bozacak işler yapılmalı. Tüm ihracatçılara bir dünya haritası göndereceğim. Hangi bölgelere ne kadar uzaklıktayız, bunu herkes görmeli. Nereleri kazanmalıyız, nereleri etkilemeliyiz, giriş-çıkış kapılarını nasıl değerlendirmeliyiz, bunlara bakmalıyız. Sadece kendi olanaklarıyla ticaret yapan bir network olmamalı, dünya ölçeğinde büyük bir network'e dönüşmeliyiz. KOBİ'lere gelince; onlar bugüne değin kendi başlarına işlerini kotardılar. Şimdi onlara gerçek zenginliği işaret ederek, önayak olmalıyız. Çevre ve komşu ülkelerde de işler yapmak üzere rehber olmalıyız. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen henüz müsteşarken, 'Komşu ülkelere ulaşmalıyız.' demiştik ve herkes bize gülmüştü. Komşu ülkelerle 3 milyar dolar olan ticaret gelirimiz, bugün 40 milyar doları geçti. İhracat yapmak isteyenler bize gelebilirler; ama gelmekten ziyade bizi takip etsinler derim. İhracatçı birliklerimizin sitelerine girsinler. Nerelerde hangi toplantıları gerçekleştiriyoruz, düzenliyoruz baksınlar."

Ezber dönemi kapandı, her gün bir ezber bozuyorum

Oğuz Satıcı niye bu kadar uğraşıyor?

"Genç yaşlardan itibaren piyasanın içinde büyüdüm. Yurtdışında kaldım. Tercihimi yurtdışında kalmak üzerine kullanabilirdim. Ama kalmadım ve buraya geldim. Daha çok değişimi gerçekleştirmek için ve çocuklarımın geleceği için çalıştım. Sürekli de bu konuda bir şeyler üretmeyi kendime hedef koydum. Çok erken emekli olmayı düşünmüyorum. İki kızım var ve onlar için koşarken bu ülkenin çocukları için de koştuğumu düşünüyorum. 'Ezber bozan başkan' olarak anılacaksınız dediğimde ise, "Evet, çünkü eski ezberler dönemi kapandı. Her gün bir ezberi bozuyorum. Bundan da mutluluk duyuyorum." diyor.

 

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=663893