Resul KURT - Sosyal güvenlik açıkları nereye koşuyor? (14.03.08) |
14 Mart 2008 | |
Resul KURT - Sosyal güvenlik açıkları nereye koşuyor? (14.03.08)
Sosyal güvenlik, devletin en önemli görevlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Sosyal güvenlik sisteminin iki ana fonksiyonu vardır; birincisi, yeniden dağıtım yolu ile yoksulluğun giderilmesi; ikinci fonksiyonu ise emeklilik ve sağlık güvencesidir.
Uzun bir süreden beri sosyal güvenlik açıklarının ekonomi üzerindeki etkileri tartışılmaktadır. Hatta sosyal güvenlik reformunun yapılmasındaki asıl nedeninin sosyal güvenlik açıklarının azaltılması olduğu dahi belirtilmektedir. Konuya sosyal sigorta kurumlarının açıklarının kamu açıklarını artırdığı yönünden bakıldığı için, sosyal sigorta sisteminin yeniden yapılandırılması tartışmalarında yeniden dağıtım ve sigortalama işlevlerinin önemi ikinci plana itilmektedir.
Sosyal güvenlik açıklarının nedeni
Sosyal güvenlik sistemindeki açıkların en önemli, nedeni tutarlı ve sağlıklı bir devlet politikasının olmayışından kaynaklanmaktadır. Siyasi irade, popülist politikalar izleyerek sosyal güvenlik sistemindeki aktüeryal dengeleri bozmuş, kadınların 38 yaşında, erkeklerin 43 yaşında emekli olmalarının önünü açmıştır. Bu da sistemin tıkanmasına ve bugünkü bozuk yapının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Hiçbir ülkede emeklilik yaşı 50'nin altında değildir. Ortalama 55 yaş olarak uygulanmaktadır. Her ülkenin kendi ekonomik ve sosyal koşullarına göre bir emeklilik yaşını tespit etmesi doğaldır. Bu nedenle ülkeler, kendi iç dinamiklerine göre bir emeklilik yaşı belirlemiştir. Ancak, ülkemizde daha önce uygulanan 38-43 yaşında emeklilik uygulaması dünyada örneği olmayan bir durumdur.
Yaş sınırlarının kaldırılması ile emekli olma şartlarının hafifletilmesi prim ödeyen (aktif) sigortalılar ile yaşlılık, malullük, dul ve yetim aylığı alan (pasif) sigortalılar arasındaki dengeyi bozmuştur. Türkiye geniş bir aile yapısına sahip olduğundan; sosyal güvenlik kurumlarının aktif sigortalılarının bakmakla yükümlü olduğu nüfus sayısı fazladır.
Diğer bir önemli neden de, sosyal güvenlik kaynaklarının fütursuzca, hesap-kitap gözetmeden çok düşük faiz oranlarıyla devlet tarafından ucuz kaynak olarak kullanılmasıdır. Diğer bir deyişle sosyal güvenlik kaynakları nemalandırılamamıştır.
Günümüzde, sosyal güvenlik sistemimiz giderek artan bir oranda açıkların ekonomi üzerindeki etkisini yaşamaktadır. Bu sıkıntılar, zamanında önlem alınmadığı ve birçok yaşamsal konu üzerinde yeterince durulmadığı için günümüzde bir bunalıma dönüşmüştür.
Sosyal güvenlik açıkları ekonomiyi nasıl etkiliyor
Yıllardan beri izlenen sosyo-ekonomik politikalar neticesinde sosyal güvenlik sisteminin gelir-gider dengesi bozulmuş ve sosyal güvenlik sistemi kendi kendine yetemez hale gelmiştir. Ülkemizde sosyal güvenlik açığı sorunu öteden beri var olmakla birlikte, özellikle 1990'lı yılların ortalarından itibaren ağırlaşmaya başlamıştır.
Sosyal güvenlik sistemimizin içine düştüğü finansman krizi sorunu, her geçen gün hızla artan bir oranda büyümektedir. 1994 yılında 39.010.000 YTL olan ve GSYİH'nın yüzde 1'ine denk gelen sosyal güvenlik açığı, 1995 yılında GSYİH'nin yüzde 1.38'ine, 1998 yılında yüzde 2,80'e, yüzde 1999'da 3,75'e, yüzde 2000'de 2,57'ye, 2001'de yüzde 3,15'e, 2004'te yüzde 4,39'u, 2005'te yüzde 4,79'u, 2006'da yüzde 4,23'ü ve bugün geldiğimiz noktada ise sosyal güvenlik açığı 2007 Ekim sonu itibariyle 22 milyar 591 milyon YTL'ye ulaşmış olup GSYİH'ye oranı ise yaklaşık olarak yüzde 4,43'ü olarak hesaplanmaktadır. Bu şekilde devam edilmesi halinde 10-15 yıl içinde sosyal güvenlik açığının GSYİH'nin yüzde 10'unu geçeceği düşünülmektedir. Bu da ekonomi üzerinde ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
SOSYAL GÜVENLİK KURUMUNA YAPILAN BÜTÇE TRANSFERLERİ (1994-2007)
Sosyal Güvenlik Kurumu GSMH'nin (%)
Bin YTL Bin YTL Bin YTL Bin YTL (%)
SSK Bağ-Kur Emekli Sandığı Toplam Toplam
1994 14.480 4.530 20.000 39.010 1,00%
1995 59.200 8.000 41.000 108.200 1,38%
1996 146.000 70.100 119.200 335.300 2,24%
1997 337.000 123.000 280.000 740.000 2,52%
1998 451.000 435.000 610.000 1.496.000 2,80%
1999 1.105.000 796.145 1.035.000 2.936.145 3,75%
2000 400.000 1.051.460 1.775.000 3.226.460 2,57%
2001 1.108.000 1.740.000 2.675.000 5.523.000 3,15%
2002 2.386.000 2.622.000 4.676.000 9.684.000 3,52%
2003 4.809.000 4.930.000 6.145.000 15.884.000 4,45%
2004 5.757.000 5.273.000 7.800.000 18.830.000 4,39%
2005 7.507.000 6.926.000 8.889.000 23.322.000 4,79%
2006 8.527.000 4.330.000 10.035.000 22.892.000 4,23%
2007(*) 11.598.000 5.775.000 10.608.000 27.981.000 4,43%
TOPLAM
44.204.680
34.084.235
54.708.200
132.997.115
Kaynak: SGK istatistik bülteni 2007/Kasım
http://www.sgk.gov.tr/doc/istatistik/kasim-bulten.xls
Yukarıdaki tablo da görüleceği üzere bugüne kadar yaklaşık olarak toplam 133 milyar YTL dolayında kaynak aktarılmıştır.
Kayıtdışı istihdamın açıklara etkisi
Kayıtdışı sektör, düşük ücretle ve hiçbir sosyal güvence sağlamadan, vergi ödemeden istihdamı amaçlamaktadır. Bu da, sosyal güvenlik kapsamının daralmasına, vergi ve sigorta prim gelirlerinin düşmesine neden olmaktadır. Ülkemizde, sigortalı olarak çalışan işçilere yakın bir sayıda sigortasız olarak çalıştırılan işçiler bulunduğu tahmin edilmektedir.
Kayıt dışı istihdam sadece ülke vatandaşları için geçerli değildir. Özellikle son yıllarda yabancı kaçak işçi istihdamı da, prim ve vergi kaçağı yanında iç istihdamı olumsuz etkilemeye başlamıştır.
Katıtdışını işveren yükümlülükleri tetikliyor
Sosyal güvenlik açıklarının kapatılabilmesi için mutlaka kayıtlı sigortalı sayısının artırılması zorunludur. Türkiye'de işyerlerinin önemli bir bölümünün küçük ve dağınık olması, bir yandan kayıtdışı işçi çalıştırmayı teşvik etmekte, öte yandan da denetim yoluyla sigortalıların artırılmasını zorlaştırmaktadır. Ayrıca yasal mevzuata baktığımızda adeta fazla işçi istihdam eden işverenlerin cezalandırıldığı görülmektedir. Zira, işçi sayısı elli kişiyi aştığında özürlü, eski hükümlü, terör mağduru, işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı gibi istihdam zorunluluğu ile spor salonu, kreş, ambulans, emzirme odası açılması gibi yükümlülükler ortaya çıktığından kayıtdışı istihdamı artırmaktadır.
Bu yükümlülükler kaldırılmalı ve kayıtdışı istihdamı azaltmak için, fazla sayıda işçi çalıştıran işyerlerine ek kolaylıklar sağlanmalı ve primlerin bir kısmı devlet tarafından karşılanmalıdır.
Kayıtdışı istihdamda diğer bir önemli neden de, kayıtdışı işçi çalıştırmaya doğrudan bir ceza uygulanmamasıdır. Ülkemizdeki kayıtdışı istihdama uygulanan cezaların tümü belge verilmemesine ilişkin cezalardır. Örneğin, işyeri bildirgesi, sigortalı işe giriş bildirgesi ile aylık prim ve hizmet belgesinin yasal süresinde verilmemesi halinde asgari ücrete endeksli bir para cezası uygulanmaktadır. Oysa, dürüst işverenlerin rekabet edebilmesi için mutlaka caydırıcı düzenlemeler yapılmalıdır.
SSK prim indirimi
Dünyadaki sosyal güvenlik sistemlerine baktığımızda genel olarak devletin sosyal güvenliğin finansmanına, işçi ve işverenle birlikte düzenli olarak katkı sağladığını görüyoruz. Çağdaş bir sosyal güvenlik sistemini kurmayı başarabilmiş olan ülkelerin tümünde sosyal güvenliğin finansmanında devletin payı, işçi ve işveren payından daha büyüktür. Ülkemizde ise dünyadaki bu uygulamadan farklı olarak, prime dayalı sosyal sigorta hizmetlerinin finansmanına, devletin doğrudan bir katkısı yoktur. Batı Avrupa ülkelerinde (Danimarka dışında) devletin yüzde 20 dolayında finansman katkısı bulunmaktadır.
Ülkemizde de devletin bir an önce sosyal sigortaların finansmanına düzenli olarak katılması gerektiği açıkça görülmektedir.
İşveren üzerindeki istihdam maliyetlerini düşürerek kayıtdışı istihdamı önlemek için yapılması düşünülen prim indiriminde bir kademe getirilmeli, fazla işçi çalıştıran işverenlerin prim yükü daha fazla indirilmelidir. Yine 1-5 puanlık prim indiriminden, sadece primlerini yasal sürede ödeyen ve kayıtdışı işçi çalıştırmayan işverenler yararlandırılmalıdır. Yani, SSK prim oranlarında indirim yapılırken mutlaka kayıtlı istihdamı ve fazla işçi çalıştırmayı özendirici ve primi süresinde ödemeye teşvik edici bir düzenleme yapılmalıdır.
Prim indiriminden dürüst işverenler yararlanmalı
Devlet katkısından sadece primlerini kurumca belirlenen yasal sürede ödeyen ve kayıtdışı istihdamın olmadığı işverenlerin yararlandırılması halinde, kurumun hem prim tahsili artıracak ve hem de kayıtdışı istihdamda ciddi bir azalma söz konusu olacaktır. Bu durumda zamanında prim ödemesini yerine getirmeyenler daha sonra devlet katkısını da kendileri ödemek zorunda kalacaklarını bildiklerinden işverenler primlerini zamanında ve tam olarak ödemeyi tercih edeceklerdir.
Diğer bir deyişle devlet katkısı, hem kayıtdışılığı azaltıcı hem de prim tahsilatını artırıcı bir etki yaratacaktır. Yukarıda yer alan teşvik sisteminden kayıtdışı işçi çalıştırdığı saptanan işverenlerin bir süreliğine yararlandırılmaması caydırıcı bir düzenleme olacaktır. Örneğin, işyerinde yapılan denetimde bir veya birkaç işçinin sigortasız çalıştırıldığının tespit edilmesi halinde 4 ay süreyle devlet katkısından yararlandırılmayarak işveren ve devlet katkısının işverenin ödemesinin olumlu etkili görülecektir.
MEMURLARIN EMEKLİLİĞİ
İlk defa 08.09.1999 tarihinden önce çalışmaya başlayan memurların emekliliği
Erkek memurların emekliliği
08.09.1999 tarihinde yayınlanan 4447 Sayılı Kanun gereğince, 08.09.1999 tarihi itibariyle 23 yıldan fazla süre kesenek/prim ödemiş olan erkek memurlar YAŞ şartına tabi olmayıp, bunlardan hala çalışmaya devam edenler var ise diledikleri zaman emekli olabilirler. Bunların dışında kalanlar ise aşağıdaki tabloda ve hesaplamada belirtildiği gibi emekli olacaklardır. 23.05.2002 tarihi itibarıyla, kadın ise 20 tam yıl, erkek ise 25 tam yıl prim ödemiş olanlar ile prim ödeme sürelerinin dolmasına kalan süre emekli olunacak yaşın belirlenmesinde önem taşımaktadır.
23.05.2002 itibariyle
Erkeklerin 25 yılı tamamlamasına kalan süre Kesenek (Prim) ödemeleri gereken süre (1. Şart) Tamamlamaları gereken yaş
(2. Şart)
2 yıl veya daha az 25 44
2 yıldan fazla- 3 yıl 6 ay ve daha az 25 45
3 yıl 6 aydan fazla-5 yıl ve daha az 25 46
5 yıldan fazla-6 yıl 6 ay ve daha az 25 47
6 yıl 6 aydan fazla-8 yıl ve daha az 25 48
8 yıldan fazla-9 yıl 6 ay ve daha az 25 49
9 yıl 6 aydan fazla-11 yıl ve daha az 25 50
11 yıldan fazla-12 yıl 6 ay ve daha az 25 51
12 yıl 6 aydan fazla-14 yıl ve daha az 25 52
14 yıldan fazla-15 yıl 6 ay ve daha az 25 53
15 yıl 6 aydan fazla-17 yıl ve daha az 25 54
17 yıldan fazla-18 yıl 6 ay ve daha az 25 55
18 yıl 6 aydan fazla-20 yıl ve daha az 25 56
20 yıldan fazla-21 yıl 6 ay ve daha az 25 57
21 yıl 6 aydan fazla-22 yıl 25 58
22 yıldan fazla 25 60
Kadın memurların emekliliği
08.09.1999 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 4447 Sayılı Kanun gereğince, 08.09.1999 tarihi itibariyle kadınlar için 18 yıldan fazla süre kesenek/prim ödemiş olan kadın memurlar YAŞ şartına tabi olmayıp bunlardan hala çalışmaya devam edenler diledikleri zaman emekli olabilirler.
Bunların dışında kalanlar ise 23.05.2002 günü Resmi Gazete'de yayınlanan 4759 Sayılı Kanun gereğince aşağıdaki tabloda belirtildiği gibi emekli olacaklardır. 23.05.2002 tarihi itibarıyla, kadın ise 20 tam yıl prim ödemiş olanlar ile prim ödeme sürelerinin dolmasına kalan süre emekli olunacak yaşın belirlenmesinde önem taşımaktadır.
23.05.2002 itibariyle
Kadınların 20 yılı tamamlamasına kalan süre Kesenek ödemeleri gereken süre
(1. Şart) Tamamlamaları gereken yaş
(2. Şart)
2 yıl veya daha az 20 40
2 yıldan fazla-3 yıl ve daha az 20 41
3 yıldan fazla-4 yıl ve daha az 20 42
4 yıldan fazla-5 yıl ve daha az 20 43
5 yıldan fazla-6 yıl ve daha az 20 44
6 yıldan fazla-7 yıl ve daha az 20 45
7 yıldan fazla-8 yıl ve daha az 20 46
8 yıldan fazla-9 yıl ve daha az 20 47
9 yıldan fazla-10 yıl ve daha az 20 48
10 yıldan fazla-11 yıl ve daha az 20 49
11 yıldan fazla-12 yıl ve daha az 20 50
12 yıldan fazla-13 yıl ve daha az 20 51
13 yıldan fazla-14 yıl ve daha az 20 52
14 yıldan fazla-15 yıl ve daha az 20 53
15 yıldan fazla-16 yıl ve daha az 20 54
16 yıldan fazla-17 yıl 20 55
17 yıldan fazla 20 58
İlk defa 08.09.1999 ile sosyal güvenlik reformunun yürürlük tarihi arasında memur olanların emekliliği
İlk defa 08.09.1999 ile sosyal güvenlik reformunun yürürlük tarihi arasında iştirakçi sayılanlar kadın ise 58, erkek ise 60 yaşını doldurmuş ve 25 tam yıl sigorta primi ödemiş olması şartıyla yaşlılık aylığından veya 61 yaşını doldurması ve en az 15 tam yıl malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödemesi şartıyla kısmi yaşlılık aylığından yararlanırlar.
İlk defa sosyal güvenlik reformunun yürürlük tarihinden sonra memur olacakların emekliliği
İlk defa sosyal güvenlik reformunun yürürlüğe girmesi öngörülen 2008 yılından itibaren sigortalı olacaklar için emeklilik yaşı 2036 yılına kadar: kadın ise 58, erkek ise 60 yaş olarak uygulanacaktır.
2036 yılından itibaren ise kademeli olarak artarak, 2044 yılında erkek sigortalılar için 65'e ve 2048 yılında da kadın sigortalılar için 65'e ulaşacaktır.
Yıllar itibarıyla erkek sigortalılar için emeklilik yaşları aşağıdaki gibi artarak;
1) 1/1/2036 il‰ 31/12/2037 tarihleri arasında kadın için 59, erkek için 61,
2) 1/1/2038 il‰ 31/12/2039 tarihleri arasında kadın için 60, erkek için 62,
3) 1/1/2040 il‰ 31/12/2041 tarihleri arasında kadın için 61, erkek için 63,
4) 1/1/2042 il‰ 31/12/2043 tarihleri arasında kadın için 62, erkek için 64,
5) 1/1/2044 il‰ 31/12/2045 tarihleri arasında kadın için 63, erkek için 65,
6) 1/1/2046 il‰ 31/12/2047 tarihleri arasında kadın için 64, erkek için 65,
7) 1/1/2048 tarihinden itibaren ise kadın ve erkek için 65, olarak uygulanacaktır.
Bazı kamu görevlilerine yaşlılık aylığı bağlanacak haller
5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasında 4/(c) bendi kapsamında sigortalı sayılan bazı kamu görevlilerine yaşlılık aylığı bağlanmasına ilişkin aşağıdaki hükümler uygulanır:
a) 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 40'ıncı maddesi gereğince yaş haddinden emekliye ayrılanlara 5400 gün prim ödeme gün sayısı olması halinde,
b) Özel kanunları gereğince kadrosuzluk nedeniyle emekliye sevk edilenlere yaş şartı aranmaksızın, prim ödeme gün sayısı 9000 gün olması halinde, yaşlılık aylığı bağlanacak. |