Veysi Seviğ - Anayasa yargısının vergiye bakış açısı (12.04.08) |
12 Nisan 2008 | |
Anayasa'nın ikinci kısmı "Temel Hak ve Ödevler" ile ilgili hükümleri içermektedir. (Madde: 12-79) Bu kısmın "Siyasi Haklar ve Ödevler" başlığı altında yer alan buyruklardan birisi de "Vergi Ödevi" başlığını taşımaktadır. Söz konusu buyruğa göre "Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür." Aynı buyruk gereği "Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye poitikasının sosyal amacıdır." Bu bağlamda "Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülük kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Ancak "Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kurulu'na verilebilir. Anayasa Mahkemesi tarafından veriler bir kararın gerekçesinde de vurgulandığı üzere "vergilendirmede genel kural, yasayla belirlenmiş konu ve kişilerden vergi, resim ve harç alınmasıdır. Yasa koyucu, kimi durumlarda vergi kapsamına alınan konuyu, kimi durumlarda da kişileri vergi dışında tutabileceği gibi, verginin tümünden ya da bir bölümünden vazgeçebilir. Buna göre, bir takım nedenlerle, kimi kişi veya konuların vergi dışı bırakılması ya da bir kısım vergiden vazgeçilmesi hususlarının da yasalarla belirlenmiş olması gerekmektedir. Vergi, resim ve harç yasalarda sosyal, ekonomik, mali ve kültürel amaçlı bir takım muaflık, istisna ve indirimler getirilmesi, yasa koyucunun takdirine bağlı bir konudur. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin konulması, değiştirilmesi veya kaldırılmasının yazıyla düzenlenmesi Anayasa gereğidir. buna göre vergide, yükümlü, matrah, oran, tarh, tahakkuk, tahsil, uygulanacak yaptırımlar ve zamanaşımı gibi konuların yasayla düzenlenmesi Anayasa uyarınca zorunludur. Vergiden indirim yapmak ya da vergi kapsamındaki kimi konulara istisna getirmek veya kimi kişileri vergi dışı bırakarak muafiyet tanımak işlemleri de en az bu sayılanlar ölçüsünde büyük önem taşımaktadır. Muaflık, istisna ve indirimler, yasa koyucu tarafından -mali güce göre vergilendirme-nin ve -vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı-nın sağlanmasının araçlarıdır. Vergi hukukunda gelir, servet ve harcamalar üzerinden alınan çeşitli vergi, resim ve harç türleri bulunmaktadır. Bu tür yükümlülüklerin her birinde konu, unsur, yükümlü, sorumlu, vergiyi doğuran olay, matrah, oran, tarife muaflık, indirim ve istisnalar farklıdır. Hukuk devletinin ve verginin yasallığı ilkesinin temel özelliklerinden biri de -belirlilik-tir. Belirlilik ilkesi, yükümlülüğün hem kişiler hem de idare yönünden belli ve kesin olmasını ifade eder. Buna göre, yasal düzenlemelerin herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek bir şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekmektedir. Yasa kuralı, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmelidir. -Öngörülebilirlik şartı- olarak nitelendirilen bu ilkeye göre yasanın uygulanmasında takdirin kapsamı ve yugulama yöntemi bireyleri keyfi ve öngöremiyecekleri müdahalelerden koruyacak düzeyde açıklıkla yazılmalıdır. Belirlilik, yükümlülerin hukuki güvenliğini korumakla birlikte aynı zamanda vergi idaresinde istikrarı da sağlamaktadır. (Anayasa Mahkemesi E.No:2006/61,K.No:2007/91) Anayasa Mahkemesi bu gerekçe ile yürürlüğe konulması öngörülen bir yasa maddesini iptal ederken ortaya çıkan hukuksal boşluğun kamu yararını ihlal edici nitelikte olduğunu düşünerek, sözü ödeline kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak üç ay sonra yürürlüğe girmesine oybirliğiyle karar vermiştir. Burada dikkat çekilmesi gereken husus, verilen üç aylık sürenin, yasama organının Anayasa Mahkemesi kararına uygun olarak yeni bir düzenleme yapması amacını taşımasıdır. Kuşkusuz bu süre içinde iptal edilen kural yürürlükte olacaktır. Ancak Anayasa'ya aykırılığı tespit edilen bu kuralın geçici bir süre içinde de olsa uygulanması hukuk devleti yönünden ciddi tartışmaları gündeme getirmektedir. (Gerek, Şahnaz "Anayasa Yargısında Vergi Muafiyeti, İstisna ve İndirimlere Yeni bir Bakış" Mali Pusula, Nisan 2008 Sf: 12-19) Kişisel görümüze göre Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu iptal kararından sonra söz konusu düzenlemelerin yine yüksek mahkeme tarafından yeni düzenlemenin yapılabilmesi için belirlenen süre içinde uygulanabilir olması tartışılması gereken bir konudur. Diğer yandan bilindiği üzere yüksek mahkemenin ictihadlarından da açıkça anlaşılacağı üzere Anayasa koyucu her çeşit mali yükümün yasa ile konulmasını buyururken, keyfi ve takdiri uygulamaları önlemeyi amaçlamıştır. Ancak bu bağlamda da yasa koyucunun yalnız konusunu belli ederek bir mali yükümün ilgililere yükletilmesine olur vermesi, bunun yasa ile konulmuş sayılabilmesi için yeter neden olamaz. Dolayısıyla bir mali yüküm yasayla yeterince çerçevelenmemişse, kişilerin sosyal ve ekonomik durumlarını, hatta temel haklarını etkileyecek keyfi uygulamalara yol açılabilmesi mümkündür. Bu bakımdan mali yükümler belli başlı ögeleri de açıklanarak ve çerçeveleri kesin çizgilerle belirtilerek yasalarla düzenlenmelidir. http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=94597&YZR_KOD=157 |