Yeni sistem zorunlu
İki hafta önce bu sütunlarda, artık temel gündem olan yapısal dönüşüme öncelik verileceğini çağrıştıran bir inisiyatiften, sanayi stratejisi arayışından söz etmiştik. Bunu önemli görmüştük, çünkü karşılaşılan darboğazların nihai çözümünün reel sektördeki sorunların ve zaafların giderilmesinden, üretilen katma değerin artırılmasından geçtiğine inanıyoruz. Kamu kesimi ve başta özel sektör olmak üzere sivil toplum temsilcilerinin birlikte tasarlayacağı böyle bir strateji, krizlere yol açan kırılganlıkları azaltacak bir yol haritasının ilk yapı taşını oluşturacaktır.
Bu toplantının hemen ardından geçen hafta da yeni teşvik sistemi hazırlıkları kamuoyuna yansıdı. Birbirini tamamlayan bu iki gelişme, ülkenin kalıcı büyüme kulvarına yerleştirilmesi için kolektif bir iradenin şekillenmeye başladığını gösteriyor
Üstelik yeni bir teşvik sistemi tasarımı, bu yıl sonu itibariyle doğacak bir boşluğu doldurmak için de zorunlu. Hem 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki Hakkında Kanun, hem yatırım indirimi uygulaması 2008 yılı sonunda sona eriyor. Buna serbest bölgelerde sona erecek gelir vergisi teşviklerini de ekleyebiliriz.
Öte yandan organize sanayi bölgeleri, teknoparklar, endüstri bölgeleri, serbest bölgeler gibi dağınık görüntü veren ve bürokratik karmaşa yaratan uygulamaların da tutarlı bir bütünlüğe kavuşturulmasında yarar var.
Sanayi stratejisi ile uyum
Yeni teşvik sisteminin öteden beri uygulanan ve kaynak savurganlığına yol açtığı genel olarak kabul edilen "herkese ve her şeye teşvik" politikasından farklı olması, öncelikle belirlenecek "sanayi stratejisi" ile paralel kurgulanmasına bağlı. Hedefleri bu stratejiye uygun olarak belirlenmiş, öncelikleri olan ve harcamaları değil üretimi ve verimliliği esas alan, belgeler üzerinden izlemeye değil, performansın kontrolüne dayanan bir sistem ihtiyaca cevap verebilir. Önceliklerin de kısıtlı kaynakların etkin kullanımı sağlayacak tarzda yüksek katma değere, araştırma geliştirme ve yenilikçiliğe, ihracata yönelik ve/veya ileri teknoloji içeren yatırımlara, istihdam ve üretim kapasitesi yaratma potansiyeli büyük projelere verilmesi ve rekabet gücü bulunmayan sektör ve projelerin kapsam dışı tutulması gerekiyor.
Kuşkusuz bölgesel dengesizlikleri azaltacak özel düzenlemelere olan ihtiyaç da sürüyor. Ancak bunların o bölgelerin yapısına uygun, mevcut işgücü ve hammadde özelliklerini dikkate alan, uygulanabilir projelere dayandırılması şart. Aksi takdirde bundan önce olduğu gibi kaynak israfı ve suiistimal kaçınılmaz olacaktır. Maliye Bakanı'nın haklı olarak vurguladığı gibi "öteden beri uygulanan haliyle teşvikler bir işe yarasaydı, Doğu ve Güneydoğu abad olmalıydı!.."
Gelişmiş ve geri bölgelerde uygulanacak teşvik tedbirlerinde farklı kriterlerin ve önceliklerin gereği açık ama ikisinde de şekle bağlı yoğun bürokratik kontrol, yerini saydam bir performans denetimine bırakmalı. Sektörel tercihler de, rekabet gücünü ve yatırım yerinin altyapısı, işgücü ve iş kültürü gibi yapısal/kurumsal özelliklerini dikkate almalı. Ekonomik fizibilitesi olmayan yatırımlar desteklenmemeli.
Sadece üretim hedefi yetmez
Unutulmaması gereken bir nokta, teşviklerde sadece üretimin hedef alınmasının doğru olmadığıdır. Merkezi planlamaya dayanan Doğu Avrupa bloğunda sistemin çökmesinin temelinde sadece üretime odaklanılması, verimliliğin ihmali yatar. Bu açıdan verimlilik ve onun sağlayacağı rekabet gücü kesinlikle gözetilmek zorundadır. İkide bir istihdam maliyetinin düşürülmesine verdiğimiz önem de bundan: Kısa dönemde verimlilik artışını ve firmalarımızın rekabet gücünü sağlayacak, dolayısıyla üretimi ve istihdamı büyütecek daha etkin bir yol yok. Neyse ki 2008 yılının son çeyreğinde bunun gündeme geleceğinin kararlaştırıldığı anlaşılıyor.
Bunun yanında, özellikle küresel sermayeli yatırımlarda kaynak çıkışlarını önlemek için k‰rın yeniden yatırıma aktarılmasını sağlayacak incelikli vergi teşvikleri ile KOBİ'lerin finans erişimini kolaylaştıracak mekanizmalar da sisteme eklenebilir.
Yeni tasarımda uzun süredir tartışılan ve AB ile uyumu da sağlayacak tek bir "devlet yardımları izleme ve değerlendirme kurulu" öngörülmesi de, sistemin uygulamasını ve denetimini kolaylaştıracaktır. Bu kurulda özel sektörün de ağırlıklı temsili şarttır.
Bilişim gibi sermaye hasıla katsayısı düşük ya da tarımsal endüstri gibi yapısal darboğazlara çözüm potansiyeli taşıyan sektörler dışında ileri teknoloji, ihracat, büyük ölçekli istihdam, verimlilik ve yenilikçilik hedeflerine yoğunlaşmış ve mutlaka proje tabanlı uygulanacak bir sistem, Türkiye'nin patinaj yapmasını önleyebilir.