Anonim şirketlerde sermaye kaybının tespiti ve mali durumun iyileştirilmesi |
04 Ağustos 2015 | |
1. Giriş Bilindiği üzere, sermaye şirketlerinde ortakların mali sorumluluğu, şirkete getirmeyi taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlıdır. Bu durum, sermaye şirketlerinin alacaklılarının alacaklarını, şirketin mal varlığının yetersizliği nedeniyle tahsil edememeleri halinde dahi ortakların kişisel mal varlıkları ile sorumlu olmalarını engellemektedir. Söz konusu uygulama, müteşebbis bir sermayedar açısından olumlu olarak değerlendirilecekse bile sermaye şirketlerinin sermayelerini oluşan zararlar sonucu kaybetmeleri veya şirket aktiflerinin şirket borçlarını karşılayacak değerde olmaması sebebiyle borca batık durumuna gelmeleri, alacaklıların şirketten alacaklarını tahsil edememeleri sonucunu doğurabilecek ve bu durum alacaklıların haklarını zarara uğratabilecektir. Dolayısıyla kanun koyucu, alacaklıların haklarına zarar gelmemesi maksadıyla sermaye kaybı veya borca batıklık hallerinde alacaklıların haklarının korunmasını sağlamak üzere 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ("TTK") 376 ve 377. maddelerinde anonim şirketlerde sermaye kaybı ve borca batıklık hallerinin tespiti, sonuçları ve şirket yönetim kurulunun görev ve yetkilerini düzenlemiştir. Sermaye kaybı ve borca batıklık durumunda, alacaklıların haklarının korunmasının yanı sıra, mezkur madde hükmü gereğince genel kurulun alacağı kararlar açısından da şirket ortaklarının fazladan yükümlülük altına girmeleri söz konusu olduğundan ortakların menfaatlerine gelebilecek bir zarardan da bahsetmek mümkündür. Nitekim 376. maddenin gerekçesine göre, hükmün amacı, pay sahiplerini, alacaklıları, sermaye piyasası aktörlerinin yatırımlarını ve genel ekonomik menfaatleri korumaktır. Bu sebeple alınacak tedbirler, sermaye kaybının ne ölçekte olduğu veya şirketin borca batık durumda olup olmadığına göre değişkenlik gösterebilecektir. Bu durumda şirket yönetim kurulunun söz konusu durumu ve öngörülen iyileştirme tedbirlerini derhal genel kurulun dikkatine sunmak, sermayenin tamamlanmasına veya kaybolan sermaye ile yetinilmesine karar verilmesini sağlayarak sermaye kaybıyla oluşan durumu ortadan kaldırmak, borca batıklık halinde ise tüm alacaklıların eşit işleme tabi tutulabilmesi bakımından iflas tasfiyesini sağlamaktır. Bu yazımızda, anonim şirketlerde sermayenin kaybolması durumunda yönetim kurulunun ve genel kurulun yapması gerekenler ile alınması gereken iyileştirici tedbirler hakkında bilgi verilecek olup, borca batıklık halinde alınacak tedbirler başka bir yazımızın konusunu oluşturacaktır. 2. Sermaye kaybının tespiti Anonim şirketlerin sermayelerini kaybetmeleri ve buna bağlanan hukuki sonuçlar, TTK'nın "Yönetim Kurulunun Görev ve Yetkileri" bölümü ve 376. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenme alanı bulmaktadır. Finansal durumun kötüleşmesine bağlı yasal uygulamalar ve yönetim kurulunun buna ilişkin görevleri, kötüleşmenin derecesine göre farklılık göstermektedir. Bu doğrultuda uygulanacak işlem adımları aşağıdaki iki duruma göre farklı uygulamalar içermektedir:
2.1 Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığının anlaşılması Esasen yılsonu finansal tabloları üzerinde yapılacak bu değerlendirme neticesinde, yönetim kurulu, genel kurulu derhal toplantıya çağırır. Yönetim kurulu, genel kurul toplantısında, şirketin finansal durumuna, kaybın gerekçelerine ve kaybın azaltılması ile finansal durumun iyileştirilmesi için uygun gördüğü iyileştirici önlemlere ilişkin detaylı açıklamalarda bulunur. Bu önlemler, sermaye artırımı, bazı üretim birimlerinin veya bölümlerin kapatılması ya da küçültülmesi, iştiraklerin satışı, pazarlama sisteminin değiştirilmesi olabilir. Söz konusu düzenlemenin uygulanması sırasında kanuni yedek akçeler dışındaki açık yedek akçelerle de zararın kapanmamış olması ve arta kalan zararın sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısını geçmesi gerekir. Yönetim kurulunun genel kurul toplantısında şirketin finansal yönden kötü durumda bulunduğunun bütün açıklığı ile kurula anlatması, zararların sebeplerini göstermesi ve çözüm önerilerini sunması gerekmektedir. Aksi takdirde yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu söz konusu olabilecektir. Sermayenin kaybı hususu son yıllık bilançodan değil de, bir ara bilançodan anlaşılmışsa yönetim kurulunun son yıllık bilançoyu beklemesine gerek bulunmamaktadır. Kötüleşmenin aylık hesaplardan anlaşılması durumunda yönetim kurulunun yıllık bilanço esaslarına göre bir ara bilanço çıkarması gerekmektedir. 2.2 Sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin (2/3) zarar sebebiyle karşılıksız kaldığının anlaşılması Son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının 2/3'sinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, yönetim kurulu genel kurulu derhal toplantıya çağıracaktır. Genel kurul sermayenin kalan 1/3'i ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar verecektir. Sermaye ile yetinmeden kasıt, oluşan zarar kadar sermayenin azaltılmasıdır. Sermayenin tamamlanması için ise aşağıdaki üç farklı alternatiften birinin uygulanması gerekecektir:
Genel kurulun, yukarıda bahsi geçen önlemlere ilişkin karar almaması halinde, şirket kendiliğinden sona ermiş sayılacaktır. 3. Sermaye kaybının iyileştirilmesi 3.1 Kalan sermaye ile yetinme Şirketin finansal durumunun bozulmasına bağlı olarak alınabilecek önlemlerden biri "zarar karşılığı sermaye azaltımı" işlemidir. Esas sermaye olarak şirket esas sözleşmesinde kayıtlı ve ticaret sicilinde tescilli sermayenin zararlar mahsup edilerek azaltılması şeklinde gerçekleştirilen bu azaltım türünde ortaklara bir geri ödeme yapılmadığından, işlem adımları ve belge düzeni efektif sermaye azaltımından farklı şekilde düzenlenmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki, zarar karşılığı da olsa yapılacak olan sermaye azaltımıyla şirket esas sermayesinin anonim şirketler için asgari sermaye miktarı olan 50.000 TL'nin altına indirilmesi mümkün bulunmamaktadır. TTK'nın 473. ila 475. maddelerinde düzenlenen sermaye azaltımı bilançodaki sermaye kaleminin düşürülmesidir. Sermaye azaltımı kararı esas sözleşme değişikliği gerektirdiğinden genel kurulun devredilmez yetkileri arasında olup, sermaye azaltımında pay sahiplerinin hak ve yararlarının korunması dışında, şirket alacaklılarının haklarının da korunması sağlanmaktadır. Bu sebeple genel kurul esas sermayenin azaltılmasına karar verdiği takdirde, yönetim kurulu, bu kararı şirketin internet sitesine koyduktan sonra, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ve aynı zamanda esas sözleşmede öngörüldüğü şekilde, yedişer gün arayla, üç defa ilan eder. İlgili ilanlarda, sermaye azaltılmasının nedenleri, izlenilen usul ve amaçları açıkça anlatılmalıdır. İlanda alacaklılara, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesindeki üçüncü ilandan itibaren iki ay içinde, alacaklarını bildirerek bunların ödenmesini veya teminat altına alınmasını isteyebilecekleri belirtilmektedir. Ancak 474. maddenin ikinci fıkrası uyarınca sermayenin, bilançoda oluşan zararlar karşılığında azaltılması durumunda, alacaklılara ilan, alacaklıların haklarının ödenmesi veya teminat altına alınması işlemlerinden vazgeçilebileceği ifade edilmektedir. Öte yandan sermaye azaltımı müessesesi, pay sahipleri tarafından ödenen nakdi sermayeden karşılanıyorsa, faiz veya kar dağıtımı olmaksızın sermayenin iadesi olarak kabul edildiğinden vergiye tabi değildir. Bu halde pay sahiplerine önceden vermiş oldukları nakdi sermaye miktarları üzerinden geri ödeme yapılacaktır ve bu durum herhangi bir vergilendirmeye tabi olmayacaktır. Ancak eğer sermaye nakit dışı unsurlardan (enflasyon düzeltmesi olumlu farkı veya önceki yıl karları gibi iç kaynaklardan) oluşuyor ise vergi idaresi tarafından olası bir vergi incelemesinde sermaye azaltımının vergilendirilmesi gerektiği yönünde işlem yapılabilecektir. Nitekim Gelir İdaresi Başkanlığı'nın konu ile ilgili değişik tarihlerde verdiği birçok muktezada sermaye azaltımının şekli ve nedenine bakılmaksızın, esas sermayenin kaynağına bakılarak vergileme yapılıp yapılmayacağı konusunda değerlendirme yapılmış ve hatta azaltılan sermayenin ayrı bir belirleme yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın öncelikle vergilemeye konu unsurlardan yapıldığının kabul edileceği de ifade edilmiştir. Sermaye azaltımı işleminde verginin doğup doğmamasında en belirleyici unsur, azaltılan sermayenin kaynağıdır. Vergilenmesi gereken bazı kalemlerin vergilenmeksizin evvelce sermayeye eklenmiş olması, İdarenin görüşleri doğrultusunda sermaye azaltımı esnasında çeşitli vergisel sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Dolayısıyla sermaye azaltımı sonucu şirketten çekilen değerlerin kaynağına bakılarak bir değerlendirme yapılması yerinde olacaktır. 3.2 Sermayenin tamamlanması 3.2.1 Eş zamanlı sermaye azaltımı ve artırımı Şirketin sermayesinin eş zamanlı azaltımı ve artırımı, aynı genel kurul toplantısında alınacak bir karar ile sermaye bilanço zararları karşılığında azaltılacak olup eş zamanlı olarak azaltılan sermaye tutarı veya ondan fazla bir tutarda artırılacaktır. Dolayısıyla bu alternatifte de genel kurul eş zamanlı sermaye azaltımı ve artırımı yapmak amacıyla ve buna bağlı olarak esas sözleşme değişikliği yapmak üzere toplantıya çağırılacaktır. Bu kapsamda, yönetim kurulu tarafından eş zamanlı sermaye azaltımı ve artırımının sebeplerini ve amaçlarını içerecek birer rapor hazırlanacak, bağımsız denetime tabi şirketler denetçiden, diğer şirketlerde ise Yeminli Mali Müşavir (YMM) veya Serbest Muhasebeci Mali Müşavirden (SMMM), şirket sermayesinin tamamının ödendiğine, sermayenin hangi oranda karşılıksız kaldığına ilişkin bir rapor temin edilecek, şirket esas sözleşmesinin tadil edilmesi için genel kurul toplanacak, eğer artırılan tutar, azaltılan tutardan fazla ise, aradaki tutarın ¼'ünün ödendiğine dair banka mektubu alınacaktır. Artırım bilançodaki iç kaynaklardan karşılanıyor ise bu durumda Bağımsız Denetçi veya YMM/SMMM'den temin edilecek raporda artırımda kullanılacak tutarın iç kaynaklarda mevcut olduğunun tespiti de gerekmektedir. Şirketin pay sahiplerine olan borçlarını gösteren ortaklara borçlar hesabı kaleminin altında yazılı olan tutarlar da sermaye azaltımı ile eş zamanlı yapılacak sermaye artırımında kullanılabilecektir. Böyle bir durumda artırılan tutarın ¼'ünün defaten ödendiğinin banka mektubu ile tevsik edilmesi zarureti de ortadan kalkmaktadır. Söz konusu alternatifte, sermaye azaltımı da söz konusu olduğundan, esas sermaye içerisinde vergilendirilmesi gereken kalemler varsa, Mali İdarenin konuya ilişkin görüşü çerçevesinde azaltımın öncelikle bu kalemlerden gerçekleştirildiğinin ileri sürülmesi söz konusu olabilecektir. 3.2.2 Bilanço açıklarının pay sahipleri tarafından kapatılması Bu alternatifte, pay sahipleri bilanço açığının kapatılması için genel kurulda oy birliği ile karar alarak ek bir yükümlülük yüklenmektedir. Bilanço açığının pay sahipleri tarafından kapatılması maksadıyla şirkete kaynak transfer edilmesi sermaye artırımı sonucunu doğurmayacak olup bir borç niteliğinde de kabul edilmeyecektir. Ancak genel kurulda oy birliğinin sağlanamaması durumunda açığı kapatmak isteyen pay sahiplerinin bu yönde hareket etmelerine bir engel bulunmamaktadır. Bilanço açığının kapatılması maksadıyla pay sahipleri tarafından gerçekleştirilecek kaynak aktarımları uygulamada "sermaye tamamlama fonu", "zarar telafi fonu" olarak tanımlanmaktadır. Pay sahiplerinin şirkete aktardıkları kaynağın tutulduğu fon, bilançoda özkaynaklar hesabı altında ayrı bir hesaba kaydedilmektedir. İşte bu noktada vergi incelemelerinde yapılan en temel eleştiri, bu hesabın, kaynak aktarılan şirket açısından bir borç, kaynak aktaran şirket açısından ise bir alacağa dönüştüğü şeklinde olmaktadır. Dolayısıyla bu tür ödemelerin vergi inceleme elemanları tarafından vergiye tabi bir gelir unsuru olarak dikkate alınması gerektiği yönünde eleştirileri söz konusu olabilmektedir. Böyle bir ihtimalin bertaraf edilebilmesi için söz konusu sermaye kaybının ve bu sebeple yapılan kaynak aktarımının ticari sebeplerinin ikna edici olması gerekmektedir. 3.2.3 Bazı alacaklıların alacaklarını silmesi Bu alternatifte, bazı alacaklıların alacaklarını silmesi diğer bir ifadeyle alacaklarından vazgeçmesi durumunda bilanço zararını kapatabilecek tutarda bir gelir kaydedilmesi söz konusu olabilecektir. Ancak böyle bir durumda Vergi Usul Kanunu ("VUK") kapsamında vazgeçilen alacak tutarından bahsedilmesi söz konusu olacaktır. Vazgeçilen alacak borçlu yönünden gerçek pasifte bir azalma yaratmış ve özsermayeyi arttırmıştır. Dolayısıyla vazgeçilen alacak, borçlu yönünden kâr hükmündedir. Ancak kanun koyucu, madde metninden de anlaşılacağı üzere bu kârın alacaktan vazgeçildiği yılda değil daha ilerideki yıllarda kar yazılmasını öngörmüştür. VUK'un 324. maddesi "Konkordato veya sulh yoluyla alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterlerinde özel bir karşılık hesabına alınır. Bu hesabın muhteviyatı alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmediği takdirde kâr hesabına naklolunur." hükmünü amirdir. Madde hükmüne göre; borçlu, alacaklının alacağından vazgeçmesi üzerine, defter kayıtlarında açacağı bir karşılık hesabında, bu alacağı (borcunu) takip eder. Alacağın vazgeçildiği hesap döneminden itibaren üç yıl içinde, doğacak zararlar karşılık hesabındaki vazgeçilen alacak miktarıyla itfa edilir. Üçüncü yılın sonuna kadar itfa işlemi tamamlanamaz ise bakiye kısım kâra intikal ettirilerek vergilendirilmesi sağlanır. Görüleceği üzere; alacaklının alacağından vazgeçmesi, vergi idaresi yönünden de doğrudan vergi alacağından vazgeçme sonucunu doğurmamakta, vergileme işlemi belirli bir zaman süreci içerisinde yapılmaktadır. 3.3 Bir alternatif olarak nakdi sermaye artırımı Her ne kadar sermaye artırımı Kanun kapsamında sermaye kaybının önlenmesi yönünde alınacak iyileştirmelerden biri olarak gösterilmemiş ise de, şirket sermayesinin özkaynaklar içinde korunduğu durumlarda ticaret sicili uygulamalarında doğrudan sermaye artırımına gidilmesinin mümkün olduğu tecrübe edilmektedir. Gerek öğretide gerekse bazı yüksek mahkeme kararlarında yer bulan, salt sermaye artırımı ile sermaye kaybının ortadan kaldırılamayacağına ilişkin değerlendirmelere karşın görüşümüze göre, Ticaret Sicili'nin uygulaması günümüzde işletmelerin sürekliliği açısından olumlu bir etki barındırmaktadır. Zira, bazı durumlarda şirketler sermaye kayıplarını, sermaye azaltımı veya eş zamanlı sermaye azaltımı/artırımı ile ortadan kaldırmayabilmektedir. Özellikle tek pay sahibi bulunan şirketlerde doğrudan sermaye artırımı yapıldıktan sonra yeniden yapılacak bir genel kurulda şirket zarar karşılığı sermaye azaltımı yaparak zararları bilanço dışarısına çıkarabilecektir. Bu durumda doğrudan sermaye artırımının şirketin feshine gerek olmaksızın işletmenin devamını sağlaması, pay sahiplerinin ve alacaklıların haklarının korunmasını sağlaması açısından faydalı olacağı tartışmasızdır. Kaldı ki; Yargıtay'ın 11. Hukuk Dairesi tarafından 6762 sayılı Eski Türk Ticaret Kanunu'nun aynı hükmü düzenleyen 324. maddesi kapsamında verilen 7.6.1982 tarih ve E:2820 K:2734 sayılı kararında, sermaye artırımı ile sermaye kaybı durumunun ortadan kalkması söz konusu olacağından şirketin feshinin söz konusu olmaması gerektiği ifade edilmiştir. 4. Sermaye kaybının TMS/TFRS kurallarına uygun şekilde çıkarılan bilançoya göre değerlendirilmesi TTK'nın 376. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, sermaye kaybının tespitinin son yıllık bilançoya göre yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Maddenin gerekçesinde sermaye kaybının tespiti için yıllık bilançonun beklenmesine gerek olmadığı ve yıllık bilanço esasına göre düzenlenecek bir ara bilanço ile bu hususun tespitinin mümkün olduğu ifade edilmiştir. TTK'nın 88. maddesinin 3. fıkrasında, Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu ("KGK"), değişik işletme büyüklükleri, sektörler ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlar için özel ve istisnasi standartlar koymaya ve farklı düzenlemeler yapmaya yetkili kılınmıştır. Öte yandan, TTK'nın geçici 1. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi uyarınca [(a) bendi halka açık anonim ortaklıklar, bankalar ve sigorta şirketlerini içermektedir] Türkiye Muhasebe Standartları (TMS)/Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS) ve bunların yorumlarını uygulamayı tercih eden şirketler bilançolarını bu esasa göre tutmakla yükümlü kılınmışlardır. Evvelki KGK kararı uyarınca zorunlu bağımsız denetime tabi olan şirketlerin münferit ve konsolide finansal tablolarını TMS'ye uygun düzenleme zorunlulukları varken, 21.08.2014 tarihli KGK kararında zorunlu bağımsız denetime tabi olan şirketler de zorunlu TMS bilanço kapsamından çıkarılmış ve isteğe bağlı olarak Türkiye Muhasebe Standartlarını uygulayabileceklerine karar verilmiştir. Son olarak 23.10.2014 tarih ve 33 nolu KGK kararıyla; Ağustos 2014 tarihinden önce bağımsız denetime tabi olan (ve bu nedenle önceki KGK kararı uyarınca TMS finansal tablo düzenlemek zorunda olan) şirketler dahil 01.01.2014 tarihinden önce başlayan hesap dönemlerine ait olup hazırlanmamış veya genel kurula sunulmamış olması şartıyla ilgili dönem münferit ve konsolide finansal tablo hazırlanmasında isteğe bağlı olarak Türkiye Muhasebe Standartlarını uygulayabileceğine karar verilmiştir. Bu anlamda şirket yönetim kurulu tarafından, eskiye dönük olarak, yukarıda yer verilen KGK kararlarına da referans verilerek, TMS/TFRS ve yorumlarının uygulanması kabul edilip genel kurula bu esaslarda hazırlanmış bilançonun sunulması söz konusu olabilecek ve bu anlamda sermaye kaybı tespitinin TMS/TFRS bilançoya göre yapılması mümkün olabilecektir. Şirket adına finansal tablo oluşturulmasında kullanılacak standartların tespitinde yönetim kurulu kararı yeterli görülebilecek olmakla birlikte işlem güvenliği açısından konunun genel kurulda görüşülmesi ve hatta esas sözleşme tadili yapılarak, şirket esas sözleşmesinde belirlenmesi faydalı olacaktır. Madde metninde kullanılan son yıllık bilanço ifadesinden genel kurula sunulmuş olan bilanço kastedilmekle birlikte genel kurula hangi esaslara göre tutulan bilançonun sunulacağı ise şirket yönetim kurulu kararı ile veya öncelikle alınacak bir genel kurul kararı ile belirlenebilecektir. Dolayısıyla yönetim kurulunun yıllık bilançonun TMS/TFRS yorumlarına göre tutulacağına ilişkin bir karar alması ile sermaye kaybının bu bilançoya göre gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin karar verilebilecektir. Yukarıdaki bilgiler ışığında, yönetim kurulunun yıllık bilançonun TMS/TFRS ve yorumlarına uygun olarak çıkarılması (isteğin bu yönde kullanıldığına dair) ilişkin bir karar alması halinde şirketin sermaye kaybı bu tablolara göre değerlendirilebilecektir. Bu durumda TMS esasına uygun çıkarılan bilançoda sermaye kaybı bulunmadığı, dolayısıyla bu hususa ilişkin başkaca bir işlem yapılmasına gerek olmadığı ve şirketin sermayesinin öz varlığı içerisinde korunduğu söylenebilecektir. 5. Sermaye kaybının SPK düzenlemeleri açısından değerlendirilmesi Halka açık anonim ortaklıklar da özünde TTK hükümlerine tabi anonim şirket statüsünde olup genel düzenleme niteliğindeki TTK hükümlerinin yanı sıra Sermaye Piyasası Kanunu'na ve Sermaye Piyasası Kurulu düzenlemelerine tabi bulunmaktadırlar. Sermaye Piyasası Kurulu, "Halka Açık Şirketler Bakımından TTK'nn 376. Maddesinin Uygulanması Hakkındaki 10.04.2014 tarih ve 11/367 sayılı Kararı"nda, sermaye kaybı (376/1 ve 2 kapsamında) durumunda uygulanması gereken formülün, yıllık bilanço üzerinden, "Sermaye + Kanuni Yedek Akçeler) - Özkaynaklar) / (Sermaye + Kanuni Yedek Akçeler)" olduğu açıklamasına yer vermiştir. SPK Tebliğinde finansal tablolarının hazırlanmasında Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından yayımlanan TMS/TFRS'nin esas alınması hüküm altına alınmıştır. Bu bağlamda SPK düzenlemelerine tabi olunduğu durumda, şirketin sermaye kaybı tespiti TMS/TFRS esaslarına göre hazırlanmış bilançolar üzerinden, yukarıda yer verilen düzenlemeler uyarınca yapılacaktır. Av. Zekeriya Başar Özbilen/E&Y
Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı Özdoğrular smmm ltd. şti./Mehmet Özdoğru ve/veya ozdogrular.com./com.tr' ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz. |