Devlete, diğer kamu borçları yanında, vergi borcu olup yurtdışına çıkamayanlar yanında halen yurtdışında olup Türkiye'ye, gelir ise tekrar yurtdışına çıkamayacak olduklarından, gelemeyenler de vardır. Bunlardan vergi borçlarını isteyerek ödemeyenler yanında ödeyemeyenler, ödemek için çabalayanlar, bu çabalayanlardan sürekli yurtdışına çıkmak zorunda olanlar vardır. Bu nedenle konuya sadece vergi borcu olanlar yurtdışına kaçmasın diye bakmamak gerekmektedir. Bunun yanında her yurtdışına çıkan da vergi borcunu ödemek için çabalamamaktadır. Bu ayırımı İdarenin iyi yapması gerekir.
Anayasa Mahkemesi'nin 18 Ekim 2007 tarihinde verdiği K. 2007/81 sayılı kararla Pasaport ve Bankalar kanunlarında yer alan bazı hükümleri iptal etmesi ve bu kararın 8.12.2007 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanması sonrasında yeni kanuni düzenleme için 6 ay süre tanınması 8 Haziran 2008 tarihini önemli bir hale getirmektedir. Kanun koyucu bu tarihe kadar gerekli düzenlemeyi yapmazsa yurtdışına çıkış yasağının iptali kararı etkili olacak, çıkış yasaklısı kişiler lehine yargı kararları çıkmaya başlayacak, yurtdışı çıkış yasağı konulması şeklindeki idari işlemler de uygulanmayacaktır.
Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı özgürlüklerin anlaşılma yönünü göstermesi bakımından önemlidir. Vergi borçlusu olanların yurtdışına kaçması ihtimalini düşünen İdare'nin kişileri yurtdışına göndermeyip küreselleşen ticari hayatın gerekli kıldığı açılımları yapamayanlardan bu vergi borcunu nasıl tahsil edeceği sorusu da ayrıca dikkate alınmalıdır.
Halen Meclis'te beklemekte olan kanun tasarısı ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'a 36/A maddesinin eklenmesi planlanmaktadır. Bu düzenleme eski düzenlemeye benzer hükümler ihtiva etmekte, yasağa karar verme bakımından ise yurtdışı çıkış yasağını eski düzenlemeden daha ağır hale getirmektedir. Düzenlemede yer alan rakam aşıldığı takdirde, düzenlemede herhangi bir değişiklik olmazsa, yurtdışına çıkış yasağı verilecektir. Burada idarenin mükellef lehine hareket edebilme imk‰nı kaldırılmaktadır. Bu durum önümüzdeki günlerde daha katı bir uygulama olacak demektir.
Bu konudaki Anayasa hükümleri, uluslararası hukuk kuralları ve anlayışı, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararları özgürlüklerin esas olması gerektiğini ve sınırlandırmaların kaldırılmasını esas almakla birlikte, vergi borcunu tahsil etmek isteyen idarenin bunun tam aksi istikamette olması tezattır. Çağdaş ülkelerde mükellefin mali durumu İdarece yakından takip edilip, ödeme gücü ve şartlarına göre planlamalar yapılırken ülkemizde sadece özgürlüklerin kısıtlanması yoluyla vergilerin tahsil edilmesine çalışılması hem amaca ulaşamayacak olan hem de dünyadaki gelişmelerle ters yönlü ilerleyen bir beyhude çabadır. Vergiler bakımından mükelleflerin ikametgahlarının bile yeni yerlerde ve çalışma alanlarında olmasının teşvik edilmesi yönündeki liberal tutumlara karşı özgürlük kartının kullanılması doğru değildir. Hem özgürlük hem vergi ödeme gücünün kaybolmasının idareye nasıl bir faydası olduğu herhalde açıklanmaya muhtaçtır.
Eskiden beri sürekli söylediğimiz Maliye Bakanlığı'na esas konusunda düzenleme yapma yetkisi verilmesinin sakıncaları, bir özgürlüğün kısıtlanması sözkonusu olduğunda daha da vahim hale gelmektedir. Bütün bu hususların Meclis görüşmeleri sırasında değiştirilmesi gerekmektedir. Hepsinden doğrusu ise bu hükmün tamamen kaldırılmasıdır. Mükellef hakları, çağdaş özgürlük anlayışı ve Türkiye'nin de altında imzası bulunan uluslararası hukuk kuralları ve yargı kararları bunu gerektirmektedir.
Bugün itibarıyla kanuni düzenleme için 20 günlük bir zaman dilimi kalmış bulunmaktadır. Bu eksikliklere rağmen kabul edilebilecek bu kanunun yeniden Meclis'e gönderilmesi de ihtimal dahilinde olduğundan makul bir düzenlemenin bir an önce yapılması gerekmektedir. Tabii hukuka ve kişi özgürlüklerine uygun olduğu takdirde.
http://www.dunyagazetesi.com.tr/yazar.asp?authId=21