Kâr Dağıtmak için Katlanılan Finansman Giderleri Matrahtan İndirilebilir mi? |
09 Aralık 2015 | |
Yeni Türk Ticaret Kanunu (TTK) ortakların işletmenin kaynaklarını kendi menfaatleri için kullanmalarını engellemek amacıyla işletmeden borç olarak da olsa para almasını veya işletmenin varlıklarını ortağın borç alabilmesi için bankaya teminat göstermesini sınırlayan özel hükümler içeriyor. Dolayısıyla, şirket ortakları ortak oldukları şirketlerden eskiden olmadığı kadar çok kâr dağıtımı yoluyla para çıkarmak zorunda kalıyorlar. Ancak bu durumun çoğu işletmenin nakit akışlarını ciddi anlamda etkileyeceğini ve ilave kredi kullanmak durumunda kalabileceklerini öngördüğümüzde ortaya yeni bir sorun daha çıkıyor. Acaba bir kurumun ortaklara dağıtacağı kârı, kredi yolu ile finanse etmesi durumunda kurumun yükleneceği finansman giderlerinin vergi matrahından indirilmesi önünde bir engel var mı? Vergi Mevzuatı Ne Diyor? Vergi kanunlarında, giderlerin kurumlar vergisi matrahından indirim konusu yapılabilmesine ilişkin açıklama Gelir Vergisi Kanunu’nun 40/1. Maddesinde yapılmış olup, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin kurumlar vergisi matrahından indiriminin mümkün olduğu belirtilmiştir. Finansman giderleri de genel idare giderleri arasında yer almaktadır. Türk vergi sistemi içinde finansman giderlerinin sınırlandırılmasına yönelik sınırlı da olsa başka hükümler de bulunmaktadır. Kurumlar Vergisi Kanunu kapsamında finansman giderlerinin indirimini sınırlayan aşağıdaki maddeler yer almaktadır:
Burada atıf yapılan kısıtlamalar dışında vergi kanunları özel olarak kâr dağıtımı veya benzeri işlemler ile ilgili finansman giderlerinin indirimini reddeden ayrı bir düzenleme getirmemektedir. Kâr Dağıtımı Hukuken İşletmenin mi yoksa Şirket Ortaklarının mı Borcudur? Kâr payı, genel tanımıyla, ortakların şirkete koydukları sermaye neticesinde elde ettikleri bir gelir hakkıdır. Türk Ticaret Kanunu içinde yer alan şekliyle bir ortağın şirkette sermaye sahibi olması sebebi ile elde ettiği esaslı haklar arasında oy kullanma, kar payı elde etme, hisse üzerinde hukuki tasarruf gibi haklar yer alır. Sermaye şirketleri olan limited ve anonim şirketler ortaklara dağıtacakları kâr paylarını Türk Ticaret Kanunu, ana sözleşme ve genel kurul kararları ile belirler. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nun 519’uncu maddesinde, yüzde 5 oranında birinci temettü ödenmesi öngörüldükten sonra kalan kârın dağıtılıp dağıtılmaması Genel Kurul kararına bırakılmıştır. Uygulamada, yüzde 5 oranında birinci temettü ödemesi yapılmasının da zorunlu olmadığı ve Genel Kurul’un birinci temettü olarak öngörülen rakamı da dağıtmama şeklinde tasarruf yetkisi kullanabileceği genellikle kabul görmektedir. Peki sonuç olarak, faaliyetlerinden kâr elde eden ve bu kârı ortaklarına dağıtmak isteyen bir şirketin yeterli nakit mevcudu olmadığı durumda ne yapılabilir? Şirketin finansman modelini belirlemek öncelikle Genel Kurul ve Yönetim Kurulu’nun yetkisindedir. İşletme yönetimi, işletmenin piyasa değeri ve faaliyetlerinin sürdürülebilirliği ile ortakların kâr payı beklentileri arasında optimal bir denge kurmak zorundadır. Aynı zamanda, İşletme Yönetimi Türk Ticaret Kanunu’nda öngörüldüğü gibi işletmenin varlığını sürdürme ve uzun dönemde ortaya çıkabilecek riskleri göz önünde tutma gerekliliğini de gözetmek zorundadır. Esasında kar dağıtımını kısıtlayan yedek akçeler ve fonlar bu çerçevede düşünülebilir. İşletmenin varlığını tehlikeye sokmamak için gereken değerlendirmeleri yapmak ve optimal finansman yapısına karar vermek işletme yönetiminin yetkisindedir. Diyelim ki; işletme yönetimi bu değerlendirmeler sonucunda işletmenin varlığını tehlikeye düşürecek bir durum görmedi ve kâr dağıtımı kararı aldı. Bu durumda şirketin bilançosunda “ortaklara borçlar” hesabında ödenmesi gereken bir kâr payı borcu ortaya çıkacaktır. Bu borç işletmenin ortaklarına olan borcudur. Bu borcun da aynı işletmenin diğer borçları gibi işletmenin varlığı ve faaliyetini sürdürmesi için gerekli organizasyonun bir parçası olarak görülmesi gerekir. Diğer bir deyişle, işletmenin faaliyetlerinin bir kısmı sermaye ile finanse edildiğine göre sermaye payını ödeyen ortağın makul bir kar payı beklentisi içinde olması (aynı kredi veren bankanın faiz almak istemesi gibi) ekonomik işlemin doğal bir sonucudur.
İşletme yönetimi TTK’nın öngördüğü yedek akçe ve fonları ayırdığı ve işletmenin faaliyetlerinin sürdürülememesi gibi bir risk öngörmediği sürece kalan kârı dağıtmak yönünde tasarrufunu kullanabilir. Bu durumda, işletmede ortaklara kâr payı borcunu ödeyecek yeterli nakit mevcut olmayabilir. Bu borcun hangi yöntemle finanse edileceği yine işletme yönetiminin tasarruf ve karar yetkisi içindedir. İşletme yönetimi bu borcu kredi alma yöntemi ile finanse etmeyi tercih edebilir, bu durumda oluşan finansman giderlerinin aynı diğer ticari borçların finansmanı gibi değerlendirilmesi ve vergi matrahından indirilmesi gerekir. Başka bir bakış açısı ile işletme yönetimi kâr dağıtım kararı alıp bilançosunda ortaklara borçlar olarak bu yükümlülüğü yansıttıktan sonra aslında yapılacak olan finansman işletme bilançosunun tamamı ile ilgilidir. Örneğin; işletme satışlardan tahsil ettiği nakit varlıkları vergi borçlarını, ücretleri, satıcılara olan borçlarını ve ortaklara olan borçlarını ödemek konusunda serbestçe (yönetimsel bir değerlendirme yaparak) karar verebilir. İşletmenin kendi nakit varlıkları ile karşılayamadığı kısım ise finansman ihtiyacını gerektirir. Yani dönemsel olarak toplam nakit tahsilatı ve nakit ödeme yükümlülüğü arasındaki fark bize göre işletmenin genel finansman açığını yansıtır ve bunun finansmanı işletmenin bilançosunun genel finansmanı olarak görülmelidir. Değerlendirme ve Sonuç Sonuç olarak; yeni TTK sonrası ortakların sahip oldukları şirketlerle girebilecekleri işlemler ve nakit ilişkileri önemli ölçüde kısıtlanmıştır. Bu sebeple ortakların (geçmişe kıyasla) şirketlerden daha fazla ve düzenli kâr payı alma ihtiyacı içinde olmaları beklenir. Şirketlerin ortakların bu beklentisini karşılarken TTK’nın öngördüğü yasal yedekler ve fonlar ayrıldıktan ve işletmenin sürdürülebilirliği konusunda bir değerlendirme yaptıktan sonra kalan kârı dağıtıma konu etmesi işletme yönetiminin yetkisi ve tasarrufunda olan bir konudur. Yönetim kalan kârı dağıtıma konu etmeye karar verirse; işletmenin bu borcun ortaklara ödenebilmesi için yeni bir borç finansmanı yapması yine yönetimin tasarrufunda olan ve işletmenin ticari organizasyonu ile ilgili bir karar olarak görülmelidir ve bu finansman sonucu katlanılan giderlerin vergi matrahından indirilmesi önünde bir engel olmaması gerektiği kanaatindeyiz. Begüm Kitiş/http://www.kpmgvergi.com Bu makalede yer alan açıklamalar, yazarının konu hakkındaki kişisel görüşünü yansıtmaktadır. Makaledeki bilgi ve açıklamalardan dolayı Özdoğrular smmm ltd. şti /Mehmet Özdoğru ve/veya ozdogrular.com./com.tr' ye sorumluluk iddiasında bulunulamaz. Mevzuatın sık değiştirilen ve farklı anlayışlarla yorumlanabilen yapısı nedeniyle, herhangi bir konuda uygulama yapılmadan önce konunun uzmanlarından profesyonel yardım alınmasını tavsiye ederiz.
|